Rasyonalizm/Ampirizm
Genellikle bilgi konusuna modern olarak Rasyonalizm/Ampirizm ayrımı ile başlanır. Çünkü modern çağda “şüphecilik” ile mücadelede bunlar kendilerine has yöntemlerle donanmışlardır. Şüphecilik darken en geniş anlamda “birşey bilip bilmediğimizi bilemeyiz” önermesini esas alıyruz. Fakat erken modern dönem rasyonalistler ve ampiristler bu tarz şüpheciliği çürütmek için farklı yöntemlere başvurdular. Örneğin Rasyonalistler (Descartes, Leibniz, Spinoza) için bilgi vardır ve birşeyleri gerçekten bilebiliriz. Rasyonalist açıdan bu nasıl mümkün olur?
Descartes
Örneğin Descartes bilgiyi metodolojik şüphe ile temellendirmiştir. Descartas’a göre bilginin kaynağı deney olamaz. Çünkü duyularımız çoğu kez bizi yanıltır. Suya kalemi koyduğunuzda omnu kırık olarak görürsünüz. Algınız sizi yanıltır. Ya da kimi Zaman serpa görebilirsiniz, bu durumda yine yanılırsınız. Peki deneyle ilgili olmayan fakat aklın kendi ilkelerinden yola çıkılarak ulaşılan matematik önermelerine ne diyeceğiz? Bu durumda Descartes der ki düşününkü bir şeytan var ve bu sizin yargılarınız hepsini etkiliyor. Doğru bildiğimi herşey aslında yanlıştır. Yani Descartes herşeyden şüphe ederek şüpheciliği çürütmeye çalışıyor. Peki bunu nasıl yapıyor? Şüphe ederek şüohe edemeyeceği bir şeye ulaşmak istiyor. Herşeyden şüphe edebiliriz, fakat şüphe ettiğimiz şeühe edemeyiz. Yani en sonunda şüphe edemeyeceğimiz şeye vardık: “düşünyorum”. Evet şüphe ettiğimizden ve düşündüğümüzden şüphelenemeyiz. Yani düşünüyoruz ve şüphe duyuyoruz. Eğer düşünüyorsak ve bundan şüphe edemiyorsak biz düşünen bir varlığızdır ve bundan şüphe edemeyiz Düşünen bir varlık olarak VARIZ. “DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM” önermesinin hikayesi işte budur.
Şimdi biz şüphe edemeyeceğimiz bir şey keşfettik. Bu keşfettiğimiz şey düşünen bir varlık olarak “Ben” dir. Bu noktadan sonra ıspatladığımız her şeyi bu gerçeğin üzerine inşa edeceğiz. Bunu öklidyen geometri şeklinde düşünelim. Öklid geometrisinde çok açık ve seçik olan aksiyomlar vardır. Bütün kullandığımız geometri bu postulaların üzerine kuruludur. Çok uzun bir süre geometri öklidyen idi ve erken dönem rasyonalsitler için bu geometrik yöntem çok değerliydi. (bugün oklidyen olmayan geometrilerden bahsediyoruz, bunu ayrı bir yerde açmayı düşünüyorum) Çok açık ve seçik bir önermeden yola çıkarak birçok kompleks konuyu açıklayabiliriz. Descartes’in aksiyomu ya da açık ve seçik olan ilk önermesi “ben bir düşünen varlık olarak VARIM” dır. Bu önermden sonra 1.Tanrının varlığı 2.Materyal dünyanın varlığı ıspatlanır. Yani şüphecilik, metodolojik bir şüphecilikle çürütülür. “ben varım, Tanrı vardır, dış dünya vardır” önermelerine kendisinden hiç şüphe edemeyeceğimiz bir önerme ile ulaşırız “düşünüyorum, öyleyse varım” (her ne kadar buna katılmasam da) Fakat ben bu konulara aynı başlık altında ileride girmeyi düşünüyorum. Ya da arkadaşlarımız yardımcı olabilirler.
Aynı yöntem Spinoza’da çok belirgindir. Spinoza sürekli aksiyomlar tanıtlar ve tanıtladığı aksiyomlardan bir çok önerme türetir. Bütün bir “etika” kitabının her önermesi zincir gibi birbirine bağlıdır. Tek bir önermeyi bütünden soyutlayamazsınız, yaparsanız, bütün bir kitap çöker. Şimdilik rasyonalizm ile söyleyeceklerim bu kadar. Bu yazıda rasyonalistlerin hangi yöntemle şüpheciliği alt etmeye çalıştıklarını açımlamak istedim.Sonraki yazılarda Ampirizme (deneycilik) girmeyi düşünüyorum. Eğer yazmak isteyen olursa, katkıları çok değerlidir.
Masonluk ve Epsitemoloji?
En sonunda da Masonlukla epistemolojik tutumlar arasında bir bağlantı kurulabilir. Hatta ben ilk elden ufacık bir kapı aralıyım: Arkadaşlar şimdi bütün bu rasyonalist ve ampiristlerin şüpheciliği çürütme istençleri “ BİLİM” lerle çok fazla bağlantılı.Şüpheciliği çürütmeden BİLİMlere sağlam bir zemin veremezsiniz.Yani “birşey bilip bilemeyeceğimizi bilemeyiz” önermesi bilimlerin altını oyar, onun değerini düşürür. “Ben Güneşin varlığından şüphe ediyorum” diyen bir insanın fotonları çalışması anlamsızdır.Fotonları çalışmak için ilk once material bir dünyaya sağlam bir zemin sunmalısınız. İşte tam olarak erken modern dönem felsefeciler bilimlere sağlam zemin sağlama konusuyla çok ilgilendiler.
Şimdi buna karşın sorulacak önemli bir soru şudur “o Zamanlar şüphecilik çok mu revaçtaydı da bu insanlar bu kadar uğraştılar?” Emin olun, erken modern dönemde şüphecilik asla antik yunandaki kadar fazla değildi. Erken dönem rasyonalist ve ampiristlerin bilgiyi bu kadar temellendirmek için uğraşmaları, yani BİLİMlere çok tutarlı bir zemin sunmak istemeleri aslında alttan alta KİLİSE ile mücadele etmek içindir. Şüpheciliği alt edip, bilimlere sapa sağlam bir zemin sağlamanın çok farklı bir noktadan KİLİSE ile ilgisi vardır. Çünkü mutlak doğrular ve en iyi bilgiyi temellendirme KİLİSE pradigmasına göre klasik Aristocu-Skolastik Hristiyan düşüncesi ile mümkündü. Uzun bir Ortaçağ boyunca bu geçerliydi. Fakat, örneğin erken dönem rasyonalistler hiç bir şekilde yöntemlerinde dinsel ifadeler kulanmadan, airstocu-skolastik bir anlayışa vurgu yapmadan, YÖNTEM OLARAK tamaman kendi aklmızın postulatlarından yola çıkarak BİLGİ'yi temellendirmeye çalıştılar. Şüpheciliği bu şekilde alt edeyim derken, çok farklı bir yerden Kilise'nin düşünsel hegemonyasının ayağını kaydırmanın yolunu açtılar. "Reason" artık gökten yere inmişti. Descartes iman eden bir katolik olarak bir yandan imanı bir yandan da felsefeyi korumak istemiştir ama bu ikisinin bir arada gitmesinin zor olduğunu ondan sonraki süreç bize çok net göstermiştir.Descartes’in içinde bulunduğu ikilik ondan sonra çok derin mücadelelerin kapısnı aralamıştır.
İşte tam bu noktada Masonlukla ilgili bağlantııyı Masonluğu iyi bilen arkadaşlarımız kurabilirler. Ben bu konuda bilgisiz olduğum için sadece sezgisel olarak birşeyler yazabildim. Eminim değerli arkadaşlarımız tamamlayacaklardır.