Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KATHARLAR - 3  (Okunma sayısı 4548 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 12, 2009, 03:44:14 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Yetkinler ve İnananlar


Katharların kendi etnik topluluklarında sınıf yoktu. Kadın ile erkeği her alanda eşit tutarlardı.

Katolik Kilisesi, bu tutumu da “uygunsuz” olarak nitelemekteydi.

Yaşamı sırasında doğrudan yetkinliğe yönelme yolunda bilgi edinerek ilerlemek isteyenler, bir inisyasyon uygulamasından geçerdi. Bu gibi kişilere “yetkinler”(perfecti), dinsel bakımdan onları izleyenlere ise “inananlar” (credentes).

Sıradan bir Kathar ya da onların deyişiyle bir “inanan” olmak, bir bakıma pek kolay ama işin aslına bakacak olursanız hayli zordu. Hiçbir şey yapmak zorunda değildi; yaşamını değiştirmeyecekti fakat birtakım yükümlülükleri kendi buyrultusuyla üstlenmeliydi. Kathar inancının ilkelerini benimsemeli, bunlara uymalıydı. Dürüst, insan sever, çalışkan olmalıydı.

Bunları yapmazsa, hiç kimse karşısına dikilip onu sorgulamazdı; Katharlıktan atılmasına kalkışılmazdı. Bunu o, kendisi düşünmeliydi.

Yetkinlerin yaşam koşulları, inananlardan çok daha ağırdı. Çünkü inancın her gereğine sıkı sıkıya uymak zorundaydılar.

İnananlar olarak anılan kişilerin çoğu meslek olarak dokumacılık yapar, kimileri bir soylunun çiftliğinde özellikle hayvanlarla haşır neşir olarak hizmet üretir, kimileri ticaretle uğraşırdı. Yetkinler ise Katharların özel bakımevlerinde çalışır, âyin düzenlenirse yönetir, inananların dinsel bilgilerini geliştirmesine yardımcı olur, özellikle kız çocukların eğitimini sağlardı.

Burada şu soru beklenir: «Niçin özellikle kız çocuklar?»

Çünkü Orta Çağda erkek çocukların manastırlarda belirli bir düzeyde eğitim alması olanağı vardı ama kız çocuklara eğitim verilmezdi. Katharlar ise insanlar arasında cinsiyet ayırımı gözetmeyip eşitlikten yanaydı. Dolayısıyla, erkekler gibi kız çocukların da eğitim görmesi gerektiğini benimsemekteydiler.

Katharlara göre; inananlar özgür insanlardı. Yetkinler ise inananların yararı uğruna özgürlüklerinden özveride bulunurdu. Örneğin inananlar istediği gibi yiyip içerek, eğlenerek, evlensin ya da evlenmesin çoluk çocuğa kavuşabilirken; yetkinler kesinlikle et ve hayvan ürünleri yemez, yaşamlarında eğlenceye yer vermez, hiçbir suretle cinsel ilişkide bulunmazlardı.

Yetkinler hayvansal proteini sadece balık yiyerek alabilirdi. Bunun gerekçesi ise tam olarak belli değildir. Kimileri bunu balığın su altında yaşamasından ötürü ruh taşımadığı görüşüne, kimileri de o tarihte balıkların çoğalmasının cinsel ilişkide bulunmadan sağlandığının sanılmasına bağlar.

Bu anlatıma bakılınca, Katarların yetkinleri diğer dinlerdeki “din görevlileri” gibi görünüyor ama değildi. Yetkinlere soracak olursanız, varsın tüm inananlar gelsin yetkin olsundu. Zaten amaç da insanların yetkinleşmesi ve ruhlarının bir sonraki yaşamında daha da ileri gitmesi değil miydi?


Özel Mülkiyet


Katharların bireysel olarak parası ve özel eşyası olabilirdi ama hiçbiri kendine özgü taşınmaz mülk edinmezdi.

Buna gerek yoktu ki!... Hiçbiri ne zengindi ne yoksul... Yaşadıkları her yerde taşınmaz mülk, topluluğun ortak malıydı.

Buna karşın, bir kişinin oturduğu ev, pek ender olmakla birlikte tarım yapıyorsa işlediği tarla, yaşamı boyunca ailesinin sayılırdı. Üstelik kendilerine özgü bir “miras hukuku” vardı. Ailenin kullanmakta olduğu her şey eşler arasında ortaktı. Babadan olduğu gibi anneden de hem kız hem erkek çocuklarına kalırdı.

«Ya ailenin çocuğu olmazsa?» diye sorarsanız, bu sorun değildi. Çünkü “dünya malı”nın zaten kötü olduğu için, tüm kötülükler ile birlikte dünyada kalacağına inanırlardı. Fakat dünyevî yaşam sırasında bu malı kullanmak gerekirdi. Onu kullanacak birisi nasıl olsa bulunurdu.

Bakımevleri, aynı zamanda bekâr ya da dul kadınlar için sığınak nite0iğini de taşırdı. Bu nedenle de Kathar kadınları arasından daha çok “yetkin” çıkardı.

Katharlarda sınıf farkı yoktu ama yetkinler geleneksel olarak koyu renkli bir giysi giyer, hiçbir yere tek başlarına gitmez, her zaman ikişerli gruplar halinde dolaşırlardı. Böylece herkes onları kolayca tanır, saygı gösterirdi. Bu sırada Katolik Kilisesi’nin Hıristiyanlık adına yaptıklarının çok ayıp olduğunu anlatıp, insanları kendilerince doğru yola, dürüstlüğe ve adalete uymaya, hoşgörüye, sevgiye çağırırlardı.


İnisyasyon


Yetkin olabilmek için, önce en az üç yıl süren bir hazırlık döneminden geçmek gerekliydi. Bu dönemde aday, yetkinlerin anlattıklarını dikkatle dinler ve izlerdi.
Ancak bu deneyime girişmiş olan bir kişi sonradan bunu başaramayacağını, dünya nimetlerinden elini eteğini çekemeyeceğini anlayacak olursa; işi yarıda bırakıp olağan yaşamına dönebilirdi.

Hazırlık dönemini başarıyla sonuçlandıran bir aday için, zamanı geldiğinde, -hani Bektaşîlikte “nasip olduğunda” dendiği gibi- dileyen herkesin katılabildiği bir tören düzenlenir, Consolamentum uyarınca bir ritüel uygulanarak ona “yetkin” niteliği verilirdi.

Bu törende aday, kendisine sorulanları herkesin önünde yanıtlardı. Bu işleme, “yetkin niteliğini aldığı zaman yaşam ilkeleriyle bağlantılı bir söz verişler zinciri” denilebilir. Özellikle adalete uymayı, gerçekleri izlemeyi kabul ederek kendisini Tanrı’ya ve “iyi Hıristiyanların topluluğuna adamayı benimserdi.

Yetkin olmak elbette isteğe bağlıydı. Fakat herkesin bu doğrultuda ilerlemesi öngörüldüğünden, ölmek üzere olan bir kişiye de yatağı başında benzer bir ritüel uygulaması yapılır, Kathar inancındaki deyişle “iyi bir son” edinmesi sağlanırdı.


Katharların Güncel Yaşamı


Katharların güncel yaşamlarının üç temel zorunluluğu vardı.

Bunlardan biri geçimlerini sağlamak için çalışmaktı. Hatta çalışmak, erkek ya da kadın, her kişinin en başta gelen yükümlülüğü sayılırdı.

Birçok ezoterik kurumda Lâtince olarak şöyle bir deyiş geçer: “Laborare est Orare” (Çalışmak tapınmadır.) Aslında bu deyişi Katharlar oluşturmamıştır ama onların anlayışına tam tamına uyar.

İkincisi, her ne koşul altında ve her ne gerekçeyle olursa olsun yalan söylememek ve yemin etmemekti. Öyle ki, bir Kathardan sözünün doğruluğunu yemin ile perçinlemesini ya da kanıtlamasını istemek, ona hakaret etmekle özdeş sayılırdı.

Üçüncüsü, beslenme amacıyla olsa bile hiçbir canlıyı öldürmemekti. Onlara göre hayvanlar da ruh taşırdı. Bu ruh ona bir insandan geçmiş ya da sonradan bir insana geçecek olabilirdi. Dünya yüzünde yetkinleşme yolunda ilerleyebildiğince ilerleyip kendi doğal ölüm zamanını beklemeliydi. Bundan ötürü Kathar inancını benimseyenlerin et yememesi de gerekirdi ama bu kural sadece yetkinler için geçerli tutulurdu; inananlar için ise sadece öneri niteliğindeydi.

Bu nedenle de herhangi bir nedenle elini kana bulayan bir kişinin karşısında iki seçenek vardı: Ya bundan sonra bir “yetkin” olmak üzere hazırlığa girişir ya da bu topluluğu terk ederdi.


Kutsal Kâse


Kathar inancının felsefesinde “Kutsal Kâse” kavramının da önemli yeri vardı. Ancak, onu Hıristiyanlardan hayli farklı bir tutumla değerlendiriyorlardı.

Katharlara göre Kutsal Kâse, Tanrı ile insan arasındaki bir bağlantı aracıydı.

Şöyle sorular sorulmuştur: «Acaba Katharların benimseyişine göre Kutsal Kâse nasıl bir şeydi?... Birisi onu eline geçirecek olsa ne yapardı? Nasıl kullanırdı?»

Bu soruların insanın zihnini karıştırmasına gerek olmadığına inanılırdı. Çünkü ona ulaşacak düzeyde yetkinleşen bir ruha sahip olan kişi, nasıl olsa onu tanır ve kullanmasını da bilirdi. Nitekim Katharlar arasında “yetkinler” olarak anılan kişilerin ölüme neşeyle gidişi de bu felsefeye bağlanır.


Katolik Kilisesi’nin Görüşü


Katolik Kilisesi’nin Katharları yeryüzünden kaldırmak üzere elinden gelen her çabayı göstermesi için, Kathar inancı hakkında anlatmış olduklarımızın ille de hepsi gerekmezdi. Katolik Kilisesi’ne göre, Katharların iler tutar hiçbir yanı yoktu; hatta Müslümanlar bile onlardan daha iyiydi.(!)

Katharlar, 11. ve 12. yüzyıllardaki diğer topluluklarla karşılaştırıldığında hayli uygar, okuyup bilgi edinmeyi seven, dini ve inancı bakımından herkese tolerans gösterilmesinden yana kişilerdi. Birçokları felsefe ile de yakından ilgilenirdi. Edebiyat, özellikle şiir bu çevrede çok tutulurdu. Yaşadıkları her kasabayı, hatta her köyü bile bir kültür kaynağına dönüştürmüşlerdi. Yunanca, Arapça, İbranîce bilenleri vardı. Okullarında öğrencileri bir de Kabala üzerinde çalıştırıyorlardı.

Suçun bundan daha âlâsı olur muydu?... Katolik Kilisesi, kendi egemenlik alanı olarak gördüğü ülkelerde böyle bir topluluğun varlığına katlanabilir miydi? Okuyup yazmak, edebiyat ve felsefeyle ilgilenmek de sapkınlık değilse neydi?

Bu kadarla kalmış olsalar iyi!... Kabullenilemeyecek başka aykırılıkları da vardı. Bunlardan biri de kendi toplulukları içinde bile olsa her bakımdan “eşitlik” ilkesini gözetmeleriydi. Bu ilkenin bir yan ürünü olarak, kadınlar da erkekler gibi dinsel bakımdan üst düzeylere çıkabiliyor, “yetkin” olarak andıkları önderlerden biri olabiliyordu. Onlara bu niteliği vermekle, bu sıradan kişileri âdeta papa ile eş düzeyde tutmak eğilimini gösteriyorlardı.

Kendi başlarına kapalı bir toplum içinde yaşamakta olsalar ne âlâ!... Fakat öyle yapmıyor, Katolikler ile bir arada, iç içe yaşıyorlardı. Başkalarını da etkiliyor, kafalarına yanlış ve tehlikeli düşünceler sokuyorlardı.

Bu tutum son derece açık olarak Kutsal Kilise’nin aşağılanması, dine ve kutsallığa ilişkin her ne varsa ayaklar altına alınmasıydı. Müslümanlar, hatta Paganistler bile böyle bir şey yapmazdı. Katharlar hepsinden daha kötü, hepsinde çok daha zararlıydı. Bunların kökünden kazınması, hem Tanrı, hem Kilise hem insanlık için en büyük hizmet olurdu.

Ortaya öyle bir dinsel doktrin atmışlardı ki, inançlarından başka bilgisi olmayan insanları kandırırlarsa bu doktrin Hıristiyanlıkta kolayca Katolik inancının yerine geçebilirdi. Nitekim Fransa’da Katolik Kilisesi’ne bağlı olan Fransisken ve Dominiken manastırlarında da Katharların sapkın inanç ilkeleriyle bağdaşır eğilimler doğduğu görülüyordu.

Bunlar, Kathar inancını benimseyenlerin yeryüzünden silinmesi için yeter de artardı bile...

Katolik Kilisesi, böyle bir inancın kendi yakınında var olması, üstelik giderek genişlemesi üzerine umursamaz bir tavır takınamazdı. Elini kolunu bağlayıp uzaktan izlemekle yetinemezdi.

Nitekim hiç de öyle yapmadı.

Katharları yeryüzünden silip yok etmeye girişti.

Languedoc başta olmak üzere Fransa Krallığı’nın güneyinde kalan bölge, insanlık tarihinin en büyük vahşet trajedilerinden birine sahne oldu.



Bu noktaya kadar tarihsel anlatımları bir yana bırakıp Katharların nitelikleri üzerinde özet bilgiler vermiş oldum. Bundan sonra neler olduğunu anlatacağım. Onları anlayabilmek için bu bilgiler gerekliydi. Umarım yararlı olmuştur.

Şimdi Katolik Kilisesi’nin Katharları ortadan kaldırmak üzere yapıp ettiklerinin anlatımına geçebilirim


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 12, 2009, 04:12:31 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

İzninizle hürriyet gazetesinde yayınlanan bu konu ile ilgili bir yazıyı paylaşmak isterim.


 Katharlar kimlerdir, Papa ve Fransa Kralı niçin Katharlar'ı yok etmeye yemin etti, niye kendilerini savunmadılar, niye ateşe atılarak idam edildiler?

Bu aslında epey uzun bir hikaye.

Herhangi bir nota bakmadan, aklımda kaldığı kadarıyla bir fikir vereyim, bilmeyenlere.

Katharlar, 10 ila 14'üncü yüzyıllar arasında, özellikle Kuzey İtalya ve Güney Fransa'da yaşadılar. Hıristiyan'dılar, ama dinleri Katoliklik inancından çok farklıydı. Aslında “Gerçek Hıristiyanlığı” temsil ettiklerine, “Kaynağa döndüklerine” ve Havarîler'in Kilisesi'ni yeniden kurduklarına inanıyorlardı. Katharlar'ın gözünde Roma ve bütün Katolikler, gerçek dinden sapmıştı.

Katharcılık bir sapkınlık değil, neredeyse yeni bir dindi. Ancak “tekerine çomar soktuğu” Vatikan tarafından “sapkınlıkla” suçlandılar. Papa, Katharlar'ın üzerine tarihin en iğrenç soykırım silahını, Engizisyonu saldı. Fransa Kralı da, feodal sistemin temelini sarsan barışçı Katharlar'a karşı can düşmanına, Papa'ya kolluk kuvveti olarak hizmet etti.

“Ruhanî iktidarla cismanî iktidar” yani Papa ile Kral güçlerini birleştirince, dinî, felsefî ve ahlâkî inançları gereği insan (hiçbir canlıyı) öldürmeyen, silah taşımayan Katharlar'ın da sonu belli oldu:

Autodafe yani yakılarak idam!

*

Ben size sadece Montsegur Şatosu'nun düşüşünü ve 225 Kathar'ın ölüme gidişini anlattım.

Ama bilin ki, Papa III.Innocentius'un başlattığı ve Aziz (!) takma adlı Fransa Kralı IX.Louis'nin tamamladığı soykırımda, onbinlerce insan öldü, Fransız ordusu, Toulouse ve Provence bölgelerinde, Katharmış, değilmiş bakmadan binlerce sivili kılıçtan geçirdiler (*), kiliselere kapatıp yaktılar, Engizisyon mahkemelerinde işkenceye ve yatılarak ölüme mahkum ettiler.

Son Katharlar, 15'inci yüzyılda ya açlık ve sefaletten ya da Engizisyon ateşine atılarak öldü.

Bugün artık gerçek anlamda Kathar yaşamıyor. Ancak Güney Fransa'da ve Kuzel İtalya'da, hatta diğer ülkelerde, Kathar felsefesini, yani insanların eşit ve hür ve iyi olduğunu, hoşgörüyü ve kardeşliği savunun “İyi-insanlar” hâlâ Katharlar'ın hatırasını yaşatıyor.

(Not: Kathar felsefesinin Ortadoğu kökenli olduğu, 10'uncu yüzyılda, bugün Bulgaristan adı verilen topraklarda yaşayan ve tıpkı Katharlar gibi, kendilerine ‘Tanrı Dostu' diyen bir dinin mensuplarından, Bogomiller'den etkilendikleri söylenir. Rivayet edilir ki, Ortodoks Slavlar'ın baskısından ve katliamından bunalan Bogomiller, can düşmanları Hıristiyanlar'a eyvallah demektense, Müslüman olmuş ve Türkler'in koruması altına girmişlerdir. Aynı rivayete göre, Müslümanlığı tercih etmiş olun bu Bogomiller ... hâlâ din ayrımına kurban giden, ezilen, katledilen Boşnaklar'ın atalarıdır. Bir iddia sadece...)

*

Peki Kathar dini ne derdi, neyi emrederdi?

İki kelimeyle onu da arz edeyim.

Kathar öğretisi Manici'ydi. Yani evrende iki güç, iki tanrı olduğuna inanırdı. Biri, Gerçek Tanrı, şefkatli, iyi, Yüce Yaradan. Diğeri, üzerinde yaşadığımız dünyayı yaratan ve yöneten kötü tanrı, Şeytan. Bu dünyada gördüğümüz herşey, Şeytan'ın eseriydi, onun için reddedilmeli, el sürülmemeliydi.

İnsan ruhu, sürekli reenkarnasyonlarla İyi Tanrı'ya doğru yükselir, bu kötülükler dünyasında son safhayı “Kathar” yani “Kusursuz” olarak sürdürürdü. Kusursuzlar, et yemezler, kan akıtmazlar, evlenmezler... sadece ibadet eder ve “sade insanların” ibadetine, yükselmesine yol gösterirlerdi.

Vatikan Kilisesi de, Katolikler de İsa'nın Kilisesi'nden, Gerçek Dinden sapmış, zenginlik ve iktidarın esiri olmuştu. (Vatikan bu yüzden hızla yayılan Kathar Mezhebini yok etmek istedi.)

Felsefî ve ahlâkî açıdan ise, Katharlar - kadın erkek - bütün insanların eşit doğduğuna inanırlar, özel mülkiyete, vergiye, savaşa karşı çıkarlar, otoriteyi tanımazlardı. (Feodal Beyler ve Krallar da bu yüzden Papa'yı desteklediler.)

*

Çok kısa, kaba hatlarıyla anlattığım Katharcılık aslında bir mezhep değil, yeni bir dindi, hatta, bir adım daha ileriye gidelim, bugünkü Fransa'nın güneyinde, Languedoc bölgesinden başlayarak Kuzey İtalya'ya kadar uzanan... pırıl pırıl bir medeniyetti.

Batı dünyası, bir kere daha, dünyevî menfaatlerine ters düştüğü için, barışçı bir milleti soykırımla yok etmekten, yükselen aydınlıkçı ve (zamanına göre belki de fazla) ileri bir medeniyeti tarihten silmekten çekinmedi.

Bugün bile, Fransa'nın Langudoc bölgesinde yaşayan insanlar, bir Parisli'den, bir Lyonlu'dan ... “Fransız” diye bahsederler.

 

 

* Languedoc bölgesini sindirme ve Paris'teki Kral'ın ve Vatikan'daki Papa'nın önünde diz çöktürme politikasının en sembolik hadiselerinden biri, mesela, Bézier Katliamı'dır. Albi Haçlı Seferleri'nin ta başında, 1209'da Haçlı orduları halkın direnişini kırarak Bézier şehrine girer. Halk, Katharlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, çoluk çocuk son bir umutla Bézier Katedraline sığınır. Haçlı askerleri kutsallığına bakmadan katedrale de saldırırlar. Ancak bir sorun vardır: O kalabalığın arasında kim Kathar sapkını, kim Hıristiyan, nasıl ayırt edeceklerdir? Haçlı seferini din adamı, Engizitör Arnaud-Amaury'ye danışırlar. Katolik din adamının emri kesindir:

- Hepsini gebertin! Tanrı kendi kullarını seçer...

 
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Aralık 12, 2009, 05:45:36 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan'ın katkısına teşekkürler.

Ancak ben de zaten bunları anlatıyorum. Belki bu kadar karmakarışık bir biçimde değil de biraz daha düzenli, biraz daha anlaşılır bir tarzda.

Şu aşamaya kadar Katharların özelliklernden söz ettim; gereksiz ayrıntılara girmeden. Bundan sonra da tarihsel olaylara geçeceğim.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
16 Yanıt
14032 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 29, 2013, 04:02:41 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
8579 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 25, 2010, 08:23:23 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3308 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 13, 2009, 02:40:22 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4626 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 14, 2009, 12:32:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4987 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2010, 11:52:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3670 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 04, 2010, 02:00:32 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2760 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 07, 2010, 08:36:53 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3879 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 20, 2013, 08:15:17 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5354 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 23, 2014, 10:45:00 öö
Gönderen: ADAM