Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kadının Bitmeyen Çilesi - 5  (Okunma sayısı 3367 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 22, 2011, 05:33:23 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Görebildiğim kadarıyla Sayın Yalçın Kaya’nın çok emek vermiş olduğu bu “Kadının Bitmeyen Çilesi” adlı yapıtı pek de ilgi görmüyor.

Görmez elbette. Çünkü biz erkekler, kadını çile çekmeye tutsak etmişiz bir kere. Biz erkekler, onun çile çekmesinden mutluyuz hatta çile çekmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Neden mi öyle düşünüyoruz biz erkekler?

Sırf bunu öğrenmek istesek bile okumamız gerekiyor bu yapıtı.

Bundan önce GİRİŞ bölümünde okumanın kolay ve rahat olması için bir manipülasyon yapıyordum. Artık onu yapmayacağım. İlgi duyanlar kendilerine bir kopya çıkarıp, görünümü kendilerine göre düzenleyebilirler.




Taş Devrinde Kadın



-   Bu bölümde, zaman içinde bir yolculuk yapıp yaklaşık 10.000 yıl geriye dönüyoruz, Yontma Taş Çağı’ndan Cilalı Taş Çağı’na geçiş sürecindeyiz.
-   Bugünkü aileye karşılık geleceğini varsaydığımız toplumsal birimde, erkeğin görevi avcılık ve yiyecek toplayıcılığı. Kadın ise doğal işlevi olan çocuklarını besleme, büyütme ve korumanın yanı sıra, bütün ailenin yaşamsal gereksinimlerini sağlamak için bir üretim çabası içinde. Yani avdan eli boş, aç dönebilecek ve henüz aile babası konumunun farkında bile olmayan erkeği doyurmak için çaba harcıyor. Bunun için barınağından, yerleşim bölgesinden, çocuğunu taşıyabileceği uzaklıktaki yerlerden yenilebilir bitkileri topluyor, avlanması için özel bir beceri veya fiziksel güç gerektirmeyen hayvanları yakalıyor, bunları çocukları ve aile fertleri diyebileceğimiz, beraber yaşadığı insanların yiyebileceği hale getiriyor.
-   Günümüze ve halen Avustralya’da yaşayan bir Kurnai yerlisinin söylediği şu sözleri dikkatlice inceleyelim:
-   Erkeğin işi balık avlamak, savaşmak, avlanmak, sonra da «oturmak», kadının işi ise «geride kalan her şeyi yapmak!» 
-   Bu sözler günümüzden 10.000 yıl önceki durumun bir özeti gibi...
-   Şimdi tekrar 10.000 yıl öncesine dönüp bu “geride kalan her şey”in ne olduğunu araştırmaya devam edelim.
-   Üretme ve doğurma, insan toplumunun üzerinde yükseldiği iki temel taştır. İnsanlar döllenme ve doğurma yoluyla yeni yaşamlar yaratır, emek aracıyla da yaşamın gereklerini ve devamını sağlarlar. Ancak döllenme ve doğurma insanlarla hayvanların ortak işlevidir, her iki türde de vardır.
-   Üretim ise yalnızca insanlar tarafından edinilmiş bir etkinliktir. İşte bu etkinliğin temelinde de biraz evvel bahsettiğimiz o, kadının işi olan “geride kalan her şeyi yapmak” yatar.
-   İşe yiyecek aramak ve bulmaktan başlayalım. Bu, her toplumda en önemli ve kaçınılmaz sorundur. Bir toplumda insanların karnı doymazsa gelişme olmaz. Ancak sadece yiyeceğin sağlanması yeterli değil. Yarını düşünerek yiyeceğin biriktirilmesi, saklanması ve korunması yani bugünkü anlamda denetlenmesi de gerekli.
-   Bu bakış açısını yönelttiğimizde insanlık tarihi iki ana çağa ayrılabilir: Yüz binlerce yıl süren yiyecek toplama çağı ve yaklaşık 8.000 yıl önce açılan ve uygarlığın temellerinin atıldığı tarım ve hayvan beslemeyle başlayan yiyecek üretme çağı. Bu iki dönem arasında küçük çaplı bahçe tarımı ya da bahçıvanlık diyebileceğimiz bir geçiş evresi yaşanmış olsa gerek…
-   Çocuklarını barınağına bağladığı, ancak yiyecek sağlama ve biriktirme için sürekli çalışmak zorunda olan kadının ilk önemli aleti topraktan kök ve sebzeleri çıkartmak için kullandığı ucu sivriltilmiş bir çubuktur. Avrupalılar, yeni dünya Amerika’ya geldiği vakit Nevada ve Wyoming’de yaşayan Şoşon yerlilerine bu geleneksel aleti kullandıkları için “kazıcılar” adını vermişlerdi.
-   İlk Çağ kadını, kök arayışı içinde toprağı kazarken, alt üst ederken, farkında olmadan tohumların yayılmasını, kök ve otların çoğalmasını sağlamıştır. Bu çabalar sonucunda kadın sadece gereksinilen ölçüde yiyecek sağlamakla kalmamış, bitkilerin çeşit ve niteliğini de geliştirmiştir. Bu kazma çubuğunu geliştirerek kullanan ve büyük deneyimler elde eden kadın, toprak işleme sanatında giderek uzmanlaşmıştır.
-   Kadınlar gerek toplayıcılık yaparken buldukları hayvan yavrularını, gerekse avcı erkeklerin getirdiği canlı avları da koruyup beslemiş, hayvanların evcilleş-tirilmesi ve eğitiminde ilk adımları atmışlardır.
-   Araştırmacılar, el değmemiş yörelere yaptıkları inceleme gezilerinde bir memesini bir hayvan yavrusunun ağzına, bir memesini de kendi bebeğinin ağzına vermiş ikisini de emziren bir anaya sık sık rastlamışlardır.
-   Yiyecek kaynaklarının denetimi diye nitelendirebileceğimiz bu süreç içinde kadın, giderek yiyeceğin taşınması, pişirilmesi, uzun süreler saklanması için gerekli araç, gereç ve teknikler de geliştirmiştir. Bunların başında gelen fıçı ve kapları ilkönce çevrede en kolay bulunan malzemeden, örneğin, tahta, ağaç kabuğu lif, deriden yapmıştır. Sonunda kili ateşte sertleştirerek çanak ve çömlek yapmayı öğrenmiştir. Isınma dışında, ateşin kullanılması da -ki bu uygarlık tarihinde çok önemli bir aşamadır- kadınların emek etkinliklerinin bir sonucu olarak görülebilir. Tarım ve hayvancılığa atılan ilk adımdan sonra ateş kullanılarak, üretilen çanak ve çömlek yapımı sanayi yolundaki ilk adımlardır.
-   Erkekler avlanırken “geride kalan her şeyi yapan” kadının etkinlikleri bunlarla da sınırlı değildir. Bitki ve kök toplama, bunları  besine dönüştürme ve sonra yetiştirme sürecinde bitkilerle haşır neşir olan kadın bunların şifalı özelliklerini de keşfetmiştir. İlkel topluluklarda büyücü olarak nitelendirilen, otları kullanarak tedavi edici becerilere de sahip olan bu kadınlar doktorluğun ve tıbbın öncüleriydi. Burada “medicine” sözcüğünün kadınlarla ilintili kökle-rine değinmek de gerekiyor. Latince “ebe” veya “kadın doktor” anlamına gelen “medica” sözcüğünün karşılığı Fransızcada “sage-femme’’dır. Bu sözcüğün sözlüksel çevirisini yaptığımızda da karşımıza “bilge kadın” çıkıyor. Yani teknik bilgi birikiminin yanı sıra bilgeliğe sahip bir şifa verici kadın…
-   “Geride kalan şeyler” listesinde dokuma sanayinin atası sayılacak ip ve sepet örme, yün eğirme ve deri işleme (sepicilik) de var. İlk çağ kadınının öncülüğünü yaptığı önemli bir meslek daha var: Mimarlık ve mühendislik.
-   Yiyecek depolarının yapımıyla insanların barınması için gerekli mekanların yapımı sıkı sıkıya birbirine bağlıydı. Bazı araştırmacıların görüşlerine göre depolar barınaklardan önce ortaya çıkmıştı. Üzeri samanla örtülü çukurlar, bataklık yörelerde direkler üzerine kilerler, tahıl ve bakliyat saklamak için kubbeli hazneler inşa eden kadınlar mimarlık becerisi kazanmaya başlamıştır.
-   Örneğin günümüzde de Avustralya’daki bazı ilkel toplulukların, Bengal Körfezi’ndeki Andaman adalarında yaşayan yerlilerin, Brezilya’da yaşayan Botocudo’ların kulübeleri, Orta Asyalı Türkmen göçebelerin “yurta” adı verilen çadırları tümüyle kadınların ürünüdür. Yurdumuzda dağınık olarak, Maraş, Adana, İçel, Muğla, Denizli, Isparta, Balıkesir ve İzmir bölgelerinde yaşayan bir Türkmen boyu olan ve çivi kullanmadan tahtadan evler inşa etmekle ünlü Tahtacılar’da da kadınlar ağaç işçiliği ve marangozluk yaparlar.
-   ABD’de, New Mexico ve Arizona’daki Pueblo yerlilerinin köylerinde yine “pueblo” adı verilen evlerin sadece kadınlar tarafından yapılması bir yana bu topluluklarda bir erkeğin ev yapımı işine el sürmesi alay konusu olmaktadır.
-   Bu üretim etkinliklerinden çömlekçilik, sepet ve deri eşya yapımında yapılan süslemeler ise sanatın ilk adımlarıdır. Bugün California’da sayıları 200’lerde olan Maidu yerlilerinin, hasır ve seramiklerinde kullandıkları birbirinden tümüyle ayrı ellinin üzerindeki desen sadece yaşlı kadınlar tarafından bilinmektedir. Tunus’ta aileden aileye değişen son derece karmaşık seramik desenleri ise anadan kıza öğretilerek yaşatılmaktadır.
-   Bu ilk bölümde Yontma Taş ve Cilalı Taş devirlerinin kadınına materyalist bir açıdan baktık ve onun emek tarihinde “ev işi” olarak tanımlanan, basite indirgenen emeğinin aslında üretim tarihinin temel taşı olduğunu gördük. Bu üretim sürecinin toplumsal ve düşünsel yönüne ise hiç değinmedik. Şimdi bu üretim sürecinin toplumsal yönüne değinelim ve sosyologlarca anaerkil toplumsal düzen olarak tanımlanan oluşuma geçelim.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 22, 2011, 09:12:45 ös
Yanıtla #1
  • Forum ve Uye Yoneticisi
  • Aktif Uye
  • *****
  • İleti: 860
  • Cinsiyet: Bay




                    Geçenlerde okuduğum bir yazıda:''Erkek ömrü boyunca kadından korkar korktuğu içinde onu köleleştirir.Korkmasının sebebide:Dünya ya

   geldiğin de aldatılmış olarak doğar.Annesi onu babasıyla aldatmıştır.Kadına karşı cinsel olarak yetersiz görür kadını doyuramaktan korkar ve bu yüzden de onu köleleştirir diyordu.

                  Bana oldukça mantıklı geldi.Korktuğumuz insaları da şu an hapse tıkmıyormuyuz? Kadınına da çile çekme görevi vermisiz.



         Saygılarımla
2050 de Türkiye çöl olacak ! Ağaç dikin, ağaç diktirin....
Sayğıdeğer üyeler, forumla ilgili her türlü soru ve sorun için lütfen tarafıma başvurunuz.


Aralık 22, 2011, 09:59:11 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Alıntı
Görebildiğim kadarıyla Sayın Yalçın Kaya’nın çok emek vermiş olduğu bu “Kadının Bitmeyen Çilesi” adlı yapıtı pek de ilgi görmüyor

Sayin ADAM, gönül isterki Foruma üye bin küsur kisinin hepsi bu sunumu okusun, ama malesef herkesten herkonuya karsi ayni duyarliligi bekleyemeyiz.
Kendi adima bu sunuma devam etmenizi rica ediyorum.

Alıntı
Görmez elbette. Çünkü biz erkekler, kadını çile çekmeye tutsak etmişiz bir kere. Biz erkekler, onun çile çekmesinden mutluyuz hatta çile çekmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ama yukardaki yaziniza istinaden sunuda söylememe izin verin, eger kitabinda genel anlayisi sizin bu yazdiginizla paralellik tasiyorsa ben kitabin tarafsizligi ve bilimselligi konusunda süpheye düserim ( simdiden ). Yani olayi özellikle ekonomik temellerinden koparipta sadece erkeklerin sadistligine baglarsak nekadar bilimsel bir calisma olur acaba?

Saygilar


Aralık 23, 2011, 08:35:24 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Kitabın bu bölümünün aktarımına başlarken kendi başlığı öncesinde benim yazmış olduklarım, kitabın adı ile bağlantılı olmak üzere sadece benim öznel görüşlerimdir; herhangi bir araştırmaya dayanmayan hatta bu kitabın içeriği ile de bağlantılı olmayan.

Bu nedenle kendi yazdıklarımı kitabın yazarının sorumluluğuna yükleyemem. Kitabın yansızlık ve bilimsellik ölçüsü ise ancak tümü okunduktan sonra değerlendirilebilir.  Ancak kitabın adına ve kapak resmine bakarsak, hiç de maskülist bir tutumu olmadığını baştan söyleyebiliriz gibime geliyor.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
3009 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2011, 08:53:45 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2289 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2011, 10:38:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
1991 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 12, 2011, 04:27:03 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2064 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 14, 2011, 01:04:52 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2201 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2011, 01:27:48 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2508 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2011, 10:18:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2856 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2011, 04:43:52 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2768 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 04, 2012, 04:37:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2543 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2012, 03:59:08 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4458 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2012, 03:37:23 ös
Gönderen: ADAM