Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kadının Bitmeyen Çilesi - 7  (Okunma sayısı 2840 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 31, 2011, 04:43:52 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Ataerkilliğin Başlangıcı

-   İ.Ö. 6000 ile 4000 yılları arasındaki dönemin yani Cilalı Taş Çağı’nın en önemli özelliği yiyecek toplama ve avcılıktan, yiyecek üretimi, düzenli tarım ve hayvancılığa geçişin başlamasıydı. Bu sayede yamyamlık yok oldu. Aile, kadın-erkek birliği de bu dönemde ortaya çıktı.
-   Antik Mısır’ın İsis-Osiris söylencesi bu gelişmeleri çok güzel simgeler. Tanrıça İsis’in kardeşi Osiris insanların birbirlerini yemesini yasaklar. İsis o güne dek çayırlarda diğer otların yanı sıra yabanıl olarak yetişen buğday ve arpadan ekmek yapmayı öğrenir ve insanlara öğretir. Tarımın ustalıklarını öğrenen insanlar, büyük bir istekle yeni besinden faydalanmaya başlar, böylece, insanların birbirlerini öldürüp yeme alışkanlıklarını bırakmaları sağlanır.
-   Tanrıça İsis’in Osiris’in hem kardeşi hem de karısı olması da bir anlamda anasoylu klandaki kardeşlik birliğinden, karı-koca birliğine, aileye geçişi simgeler.
-   Kadınları etkinlik ve saygınlığının doruğu da bu çağdadır. Peki nasıl olup da bu son derece değerli konumdan ataerkil toplumdaki aşağı konuma inmişlerdir. Veya erkekler toplumda ve ailedeki üstünlüklerini nasıl sağlamışlardır?
-   Tarım-hayvancılığa dayalı ekonomik gelişme, günlük tüketim gereksinim-lerinin üzerinde üretimin getirdiği mal fazlalığı, bunların değiş tokuş edilmesi, avcı, çiftçi, çoban ve zenaatkârların dışında yeni bir tabaka oluşturdu. Bunlar mal sahipleri, tüccarlardı. Bu tabaka ile beraber o güne kadar “senin”, “benim” kavramlarının daha bilinmediği ilkel toplumda yeni bir kavram oluşuyordu: Özel mülkiyet.
-   Bu yeni tabaka, eski klan-boy savaşçılarını da ganimetten pay almak kaydıyla, emrine almaya başladı. Bu askerler de savaşlarda aldıkları tutsakları köle olarak ağalarının hizmetine koşmaya başladılar
-   Köleliğin doğuşu ile üretici kadınların toplumsal yaşamdan koparak evlere kapanmasıyla sosyal düşüşleri de başladı. Burada özel mülkiyetin niye kadınların değil de erkeklerin eline geçtiği sorusu çıkıyor önümüze.
-   Bu sürecin ilk aşaması, evvelce klanlar arasında dostluk kurmanın, evlilik ilişkilerinin kurulması için önkoşul sayılan armağan alışverişlerinin, evlilik armağanlarının giderek başlık parası haline gelmesiydi. Armağan alıp verme erkekler arasında yapılan bir işti, dolayısıyla başlık parası da erkekler arasında işlerlik göstermeye devam etti. Bu da özel mülkiyetin dişi değil de erkek ellerinde gelişmesinin ardında yatan ilk etkendi.
-   Bu iş için kullanılan ilk taşınabilir mülk de hayvanlardı. Bununla ilgili olarak yine dilbilimsel bir noktaya değinelim: İngilizce “chattel” yani ‘’menkul eşya” sözcüğünün kökeni eski Fransızca “chatel” sözcüğünden gelmedir. Bu da “değerli mülk, baş mülk” anlamına gelir.
-   Çağdaş İngilizcede ”büyükbaş hayvan, sığır, davar” anlamına gelen “cattle” sözcüğü de aynı köktendir. Yani ilkel atalarımız için çok kıymetli, temel bir mülk olan büyükbaş hayvan ile bugün kişisel mülkiyeti anlatmada kullanılan sözcükler arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur.
-   Önceleri armağan alıp vermeler erkekler arasında yapılmasına rağmen kadınlar koca veya erkek kardeş egemenliği altına girmemiş, bağımsızlık ve saygınlıklarını korumuşlardı. Ancak gelin bedelinin, bugünkü anlamıyla başlık parasının ortaya çıkmasıyla kadın önemli bir hakkını, evleneceği erkeği seçme hakkını kaybetmiştir.
-   Başlık parasının çok önemli bir anlamı veya amacı daha vardı; bu doğacak tüm çocuklara sahip olma bedeliydi. Gerek biyolojik, gerekse sosyal olarak ailedeki babalık konumu ikinci planda kalan erkek için karısına karşılık olarak verdiği sığırlar, ona doğacak çocuğa sahip olma hakkını da veriyordu. Evlilik bozulsa dahi sığırlar geri verilmediği sürece bu hak baki kalıyordu, hatta kadın çocuk doğurmadığı zaman koca, aileden başka bir kız talep edebiliyordu. Karşılığında sığır edinilen kız çocuğunun değeri artarken, kadın, değiş tokuş aracı haline geliyordu.
-   Bu arada baba sadece çocukların sahibi olmakla kalmıyor, anaerkil ailedeki annenin erkek kardeşinin, dayının (erkek ana) üstünlüğünü de ele geçiriyordu. Zaten dayılar da özel mülkiyetin tadını almışlar, bir yandan başlık parası alırken bir yandan da verme derdine düşmüşlerdi. Yani anasoylu klanın kadınları kendi ailelerinin babası ve kendi mülklerinin sahibi olan kardeşlerinin de desteğinden yoksun kalmışlardı.
-   Fizyolojik babalığının hâlâ doğru dürüst farkında olmayan, kocalığa kabuldeki bütün zorluklara karşın anasoylu klana kendini kabul ettiremeyen baba, sonunda başlık parası, çocuk bedeli ödeyerek toplumsal olarak baba konumuna gelecektir.
-   Bundan sonra baba soyunun korunması için adetler gelişmeye başlayacaktır. Örneğin; erkeğin erken ölümü halinde dul kadının kocasının erkek kardeşiyle evlenmesi gibi...
-   Bu evlilik, anasoylu ailedeki kadının erkek kardeşinin üstünlüğünün, dayıerkinin tam tersine işleyen bir durum yaratacaktır. Ruh evliliği adı verilen geleneğe göre, erkek çocuk sahibi olmadan ölen bir adamın erkek kardeşi herhangi bir kadından yaptığı çocuğu, ağabeyinin maddi, manevi mirasçısı olarak aileye katabilirdi.
-   Başka bir gelenek de ölen adamın ailesinden bir kadının (erkek kardeş yoksa) herhangi bir kadına, başka bir adamdan çocuk yaptırıp ölen adamın mirasçısı yapması idi. Burada bu kadın “dişi baba” veya “dişi koca” oluyordu.
-   Yukarıda belirtildiği gibi değiş tokuş metaı haline gelen kadınlar artık kocanın malıdır, yaşamları ve gelecekleri hatta bedenleri üzerindeki denetimi yitirmeye başlamışlardır. O kadar ki, bugünkü toplumlarda bile boşanmadan cinayete kadar sonuçları olan zina ilkel toplumun bu aşamasında cinsel bir sadakatsizlik olmaktan ziyade bir erkeğin malını çalmak, emanete ihanet anlamına geliyordu. Bedeli geri ödenmeden başka birisine kaçan kadın, cinsel anlamda değil de mülkiyet anlamında sadakatsiz sayılır, sığır veya davarları geri vermek, ya da kadının çocuklarını bedeli ödemiş olan kocaya geri göndermesiyle sorun çözülürdü.
-   Kadınların sosyal düşüşü onların eş olarak değerlerinde de bir tersyüz olma durumu yarattı. Artık kocanın evlenmek için başlık parası ödediği kadın, kendine koca bulmak için çeyiz vermek durumuna geçti. Bu toplumsal bir gerçeğin yansımasıydı; üretkenliklerini ve toplumsal değerlerini yitiren kadınlar, bir koca veya karnını doyurup sırtını giydirecek bir kimse bulabilmek için ödeme yapıyordu.
-   Burada anaerkillik veya anasoylu toplum düzeninin sonuna geliyoruz. Erkek egemen toplum düzeni başlıyor. Peki anaerkil toplum düzeninin günümüzde pek az örneğinin bulunmasının nedeni nedir?
-   Ünlü İngiliz bilim adamı George Thomson’ın (1619-1676) deyişiyle “anaerkil toplum üzerinde yükselen uygarlıkların altında gömülü yatmaktadır.”




Bundan sonraki bölümde yakın doğu uygarlıklarında kadın konusu işleniyor.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
2996 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2011, 08:53:45 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2274 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2011, 10:38:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
1977 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 12, 2011, 04:27:03 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2053 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 14, 2011, 01:04:52 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2194 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2011, 01:27:48 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3357 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 23, 2011, 08:35:24 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2499 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2011, 10:18:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2739 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 04, 2012, 04:37:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2508 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2012, 03:59:08 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4427 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2012, 03:37:23 ös
Gönderen: ADAM