İslâm kültür ve medeniyetinin en temel unsurlarından biri de tasavvuftur. Özellikle Türkler'in İslâm'ı benimseyip kabul etmesinde önemli bir role sahip olan ve zamanla Türk insanının dinî duygu, düşünce ve yaşantısının hakim rengi hâline gelen tasavvuf geleneğinin, tebliğ, irşâd ve insanlara hizmet amacıyla oluşturduğu tarikatlardan biri de Halvetîlik'tir. Yesevîyye, Kadiriyye, Rifâiyye, Kübreviyye, Şâzeliye, Bedeviye gibi tarikatlardan bir-iki asır sonra kurulmasına rağmen, Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere, İslâm dünyasındaki en yaygın tarikatlardan biri hâline gelmiştir. Siraceddîn Ömer el-Halvetî (o.1397) tarafından XIV, asırda kurulan Halvetîlik, bu zatın halvete düşkünlüğü sebebiyle bu adla adlandırılmıştır.
Yalnızlık, tenha bir yerde tek baına yalnız kalma anlamında olan 'halvet', bir tasavvuf terimi olarak, Cürcanî'nin tarif ettiğine göre 'hiçbir kimsenin ve dünya malının bulunmadığı bir yerde, ruhun Allah'la konuşmasıdır.' İbn Arabî de halveti. "Allah'tan gayri hiçbir varlığın bulunmadığı bir yerde, ruhun gizlice Allah'la konuşmasıdır" diye tarifetmiştir. Tarikatlardaki uygulanışı açısından ise halvet, şeyhin emir ve tensîbi ile, müridin belirli bir süre (genellikle kırk gün) karanlık ve dar bir mekanda (çoğunlukla 'halvethane'de) ibadet, zikir, murakabe ve tefekkürle meşgul olmasıdır. 'Halvet çıkarma' denilen bu uygulama sayesinde, mürid dünyevi ve nefsanî tutkularından arınır, ibadet ve zikre daha çok ünsiyet kesbeder. Burada unutulmaması gereken husus, halvetin gÖnül terbiyesinde bir vasıtadan ibaret olduğudur. Asıl amaç ise, bu vasıtayla 'celvet' denilen ve insanların arasında normal hayatını yaşarken kalben halvet hâlini muhafaza etme (halk içinde Hak'la birlikte olma) özelliğini elde etmektir. Buna
'kesrette vahdet' de denilir. Geçmiş dönemlerde, meşâyih-i kirâmdan birçok kimse, halvet anmda yaşanan manevî hazdan kendilerini alamamış, birçok kereler halvet çıkarmışlardır. Hatta bunlardan bazıları, aralıksız kırk halvet (1600 gün) bile çıkarmışlardır. Ömer el-Halveti ve Hoca Ahmed-i Yesevi de bunlardandır Halvet, az-çok bütün tarikatlarda uygulanmakla beraber, ona en fazla Halvetilik'te rağbet edilmiştir.
Önceleri daha ziyade İran topraklarında irşâd faliyetlerini sürdüren Halvetiyye tarikatı, kurucu pîrden sonra silsilede dördüncü halkayı teşkil eden ve tarikatır. 'ikinci pîr'i kabul edilen Seyyid Yahyâ eş-Şirvâni (ö. 862/1457) zamanına kadar fazla yayılma kaydedememiştir. Şemahî'de dogan ve Tebriz'de Şeyh Sadreddîn-i Hayyâviden tasavvufi terbiyesini ikmal ederek hilafet alan ve aynı zamanda damadı olan Şirvânî, Bakü'ye yerleşerek irşad faliyetini vefatına kadar orada sürdürmüştür. Bu zat, Anadolu başta olmak üzere degişik bölgelere gönderdiği halifeleri vasıtasıyla Halvetîligin kısa zamanda yayılmasını sağlamıştır. İran topraklarında gelişme gösteremeyen bu tarikat, Şirvaninin halifeleri sayesinde önce Anadolu'da, daha sonra da Balkanlar'da ve diğer İslâm bölgelerinde hızla yayılarak, en yaygın tarikatlardan biri hâline gelmiştir. Halvetîliği, Anadolu'ya ilk taşıyan ve Amasya civarında yayan zat, Şirvânînin şeyhinin bir başka halifesi olan Amasya'lı Pir İlyâs (Ö.1410) olmuştur.
Seyyid Yahyâ eş-Şirvânî'den sonra, Halvetilik dört ana kol ve bunlardan türeyen alt şubeler vasıtasıyla hızlı bir şekilde yayılmıştır. Hepsi de Sunnî inancına ve şeri, kurallara sıkı sıkıya bağı olan bu ana kollar ve kurucularıyla, onların bazı alt kolları şunlardır:
Rüşeniyye: Dede Ömer-i Rûşenî (ö. 1486). Gülşeniyye, Sezâiyye ve Hâletiyye bu koldan neş'et etmişlerdir.
Cemâliyye: Çelebi Halîfe diye de tanınan Cemâl-i Halvetî (Ö.1497 ?). Alt kolları: Sünbüliyye, Şa'bâniyye, Assâliyye ve Bahşiyye, Bunlardan Şa'bâniyye'den de şu talî kollar türemiştir: Karabaşiyye, Nasûhiyye, Bekriyye, Çerkeşiyye, Kemâliyye, Hafniyye, Sümmâniyye, Feyziyye, Ticâniyye, Dıdîriyye, Sâviyye, İbrâhîmiyye (Kuşadaviyye), Halîliyye.
Ahmediyye: Yigitbaşı Velî diye bilinen Ahmedşemseddin-iMarmaravir(ö.1505). Bu koldan Sinaniye, Uşşâkıyye, Ramazâniyye, Mısriyye ve Cerrâhiyye şubeleri ortaya çıkmıştır.
Şemsiyye: Şemseddîn Ahmed-i Sîvâsî (ö. 1597), Bu kolun alt şubesi de Sîvâsıyye'dir.
İlgili kaynaklarda, burada belirttiklerimizle birlikte Halvetiyye'den türeyen kollar hakkında otuzla kırk arasında değişen rakamlar verilmektedir. Bu da, bu tarikatın ne kadar yaygınlık kazandığını göstermektedir. Bu özelliğinden dolayı Halvetiyye hakkında 'tarikat kuluçkası' nitelemesi yapılmıştır.
Bu tarikatın esasını, Kelime-i Tevhîd ve 'esmâ-i seb'a' (yedi isim) zikri ile sülûk ve rüyaların tabiri oluşturmaktadır. Bu tarikatta, nefsin yedi mertebesinin aşılması sülûkün esasmı oluşturduğundan, bu yedi mertebenin her birinde zikredilecek bir ilahî isim belirlenmiştir. Bunlara 'usûl' denir. Nefsin mertebeleri ve o mertebelerde zikredilen isimler şunlardır: 1. Nefs-i Emmâre: Lâ ilâhe illallah. 2. Nefs-i Levvame: Allâh. 3. Nefs-i Mülhime: Hû. 4. Nefs-i Mutmainne: Hakk. 5. Nefs-i Râziyye: Hayy, 6. Nefs-i Marziyye: Kayyûm. 7. Nefs-i Kâmile: Kahhâr. Rûşeniyye'nin kurucusu Dede Ömer-i Rüşeni bu isimlere 'fürû' adı verilen şu beş ismi de ilave etmiştir: Vehhâb, Fettâh, Vâhid, Ehad, Samed. Bu ilave isimler, Ahmediyye kollarınca da benimsenmiştir. Bu ilave beş isim, Şemsiyye kolunda ise Kâdir, Kavî, Cebbâr, Mâlik ve Vedûd'dur. Halvetiler, yedi ismin her birinin feyziyle, müridle Allah arasındaki yetmiş bin perdenin kalkacağına ve nefsin bütün mertebelerini aşan müridin böylece Hakk'a vâsıl olacağına inanırlar.
Sâlikin bu isimleri günlük ferdî zikrinde ne kadar çekeceğini şeyhi belirler. Nefsin mertebelerini tamamlayan sâlik, 'fürû' isimleriyle zikrine devam eder, Halvetîler'in icra ettikleri toplu zikir ihtifallerine 'devrân' adı verilir ve bu zikir, sesli ve hareketli (cehri) olarak icra edilir, Halvetîler'in okudukları 'evrâd' arasında en yaygın olanı, Seyyid Yahyâ eş-Şirvânî'nin tertip etmiş oldugu "Vird-i Settar"dir.
Halvetîlik, Türk insan ve toplumuna en fazla etki eden tarikatlardan biridir. Bu tarikat, asırlarca her sınıftan insana hitabeden ve müntesipleri arasında çeşitli mesleklerden insanların bulunduğu bir gönül mektebi vazifesi görmüştür. Diğer tarikatlarda olduğu gibi, Halvetîlik de insanların meşreb, meslek ve mizaçlanna en uygun irşat metodlan geliştirip, onları manevî ve ahlâkî yönden eğiterek Ahlak yoluna sevk etmiştir. Bunun yanı sıra, kuruluşundan itibaren tasavvuf kültürü ve sûfî şahsiyetlerle yakın ilişki içerisinde olan Osmanlı padişah ve devlet adamlarından birçoğu, özellikle yükseliş dönemlerinde Halvetî şeyhleriyle yakın temas hâlinde olmuşlardır. Ömeğin, Fatih'in Akşemseddin'le, II. Bâyezîd'in Cemâl-i Halvetî ile, Yavuz Sultan Selim'in Sünbül Sinan'la, Kanunînin Merkez Muslihuddîn Efendi ile yakın ilişki ve muhabbetleri bilinen bir husustur. Yine Osmanlı fikir ve sanat dünyasının pek çok şahsiyeti Halvetîlik'ten feyz almıştır. Bu tarikatın Osmanlı toplumu ve yönetimi üzerinde ne kadar etkili olduğu hususunda fikir sahibi olmak için, İstanbul dahilindeki tekkelerin dağılımına bir göz atmak kâfidir. Yapılan tesbitlere göre, son dönemlerde istanbul'da 89 Halvetî, 65 Nakşî, 57 Kâdirî, 35 Rifaî, 22 Celvetî, 5 Mevlevî, 3 de Şâzelî tekkesi mevcuttu. Anadolu ve Balkanlar'da da durum bundan pek farklı değildi. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de gerek Anadolu, gerekse Balkan ülkelerinde aktif durumda olan tarikatlar arasında Halvetîlik önemli bir yer işgal etmektedir.
Bugün ülkemizde Halvetîliğin kolları olan özellikle Şabaniyye, Cerrâhiyye ve Uşşâkıyye ile bunların alt kolları, insanlarımızın gönül dünyalarını aydınlatmaya ve onlara hizmet etmeye devam etmektedir. Sadece ülkemizde degil, Avrupa ve Amerika gibi dünyanın birçok bölgesinde, bu terbiye ocağından feyz almış olan insanlar, İslâm'ı tebliğ etmeye devam etmektedirler. Yakın geçmişte vefat eden Cerrâhî şeyhi Muzaffer Ozak'ın (Ö.1985), kendine özgü tebliğ ve irşad metoduyla, tarikatını Avrupa ve Amerika'da tanıtıp yaydığı ve pek çok Batı insanının İslâm ve tasavvuf kültürünü benimsemesine vesile olduğu bilinen bir husustur.
Sözümüze, XVII. asır Halvetî şeyhlerinden Muhammed Nazmî Efendi'nin bir şiiriyle son verelim:
Bahr-i "fena"da hâlik olan Halvetîleriz.
Dürr-i "baka"ya mâlik olan Halvetîleriz.
Ersek visâli Ka'be'sine olmaya 'aceb,
Eser-i Rasûl'e sâlik olan Halvetîleriz.
Vahdet iline erdi birer yolla sâlikân,
Biz ahsenü'l-mesâlik olan Halvetîleriz.
Kayd-ı sivâdan olmak içün Nazmiyâ halâs,
Biz târik-i memâlik olan Halvetîleriz. ■
Kaynak: Mostar Dergisi Mart 2003