Bu bölüm “Terimler ve Kavramlar” olduğu için, bu bölümde yer alan ve alacak diğer birçok terim ve kavram gibi bilgelik kavramı bakımından da bu başlık altında yapılması gereken, dolayısıyla benim yapacağım iş sadece terimsel bir incelemedir. Ben burada kavramın felsefesine girecek değilim. Ancak benim böyle yapışım, başlığa katkıda bulanacak olanları kısıtlamaz.
Bir de şunu unutmayalım: Bilgelik, kenarları köşeleri geometrik biçimde tanımlanabilecek kesin ve herkes açısından genel geçerli bir kavram değildir; görelidir. Dolayısıyla, benim vereceğim açıklamalar da benim benimsemiş ya da uygun bulmuş olduklarımdır. Bir başkası bir başka türlü tanım ve anlatım yapabilir. Ben burada her paragrafın başında “bana göre” demeyeceğim. Okuyan öyle alsın.
Bilgelik, bilgi ve erdemin birleşiminden oluşan olgunluktur.
Bilgelik, insanın özünü bilmesinden kaynaklanan bir içsel aydınlıktır.
Bilgelik, şiddetli istek ve tutkulara sınır çekerek, bir tinsel bütünlüğe ulaşmış olmaktır.
Bilgelik, bir yandan özveri ve tolerans ile diğer yandan egemenlik ve evrimselleşme buyrultusunu alıp, bunları bir araya getirebilme becerisidir.
Dolayısıyla bilgelik bir hayvansal nitelik değildir; insana özgüdür. Doğuştan gelmez; sonradan edinilir. Toplumsal değil, bireyseldir.
Fakat günümüzde bilgeliğin bireyselliği tartışmayı, en azından açıklanmayı gerektirir.
Eski çağlarda bu kavram kişinin tüm isteklerini terk etmesi, her türlü tutkusunu gidermesi şeklinde tanımlanırdı. Kişinin bu niteliği ancak ve ancak mistik bir yöntemle edinebileceği öngörülürdü. Bilincin tutku, buyrultu, arzu ve sevgiden oluşan güçleri, tanrısal nitelikli bir ereğe yöneltilmişti. Bilincinin tüm öğelerini onunla bir kılabilen kişinin, bilgeliğe varmış olduğu kabul edilirdi.
Belki günümüzde de böyle düşünenler vardır. Ancak ben derim ki; bunlar insanın doğal yaşamına uymaz ve yaşamı yapaylaştırır. Böyle bir tutum benimsemenin ne insanın kendisine bir yararı vardır ne de topluma. Üstelik doğaya, bilimsel ve akılcı gelişmeye hiçbir katkısı olmayacağı için, olumlu bir nitelik olarak gösterilemez. Kendi içine kapanık bir nitelik, doğadan ve toplumdan soyutlanmış… Bu tür bir tutum, insanın kendi kendisiyle baş başa kalarak iç evrenine kapanması, miskinleşerek evrensel yaşamdan kopması demektir.
Kim bunu bilgelik olarak değerlendirecek, kim «Bakın işte o kimse bilgedir.» diyecek ki? Dese de demese de bunlar o kişinin umurunda değil zaten. Çünkü o kişi artık insanlarla değil zaten.
Çağımızın bilgelik anlayışında ise, bilincin güçleri doğaya, topluma ve insanlığa yönelmiştir. Bu tür bilgelikte de mistik bir yön bulunabilir ama bu zorunlu değildir. Olumlu ve çağdaş bilgilerle beslenip gelişen akıl ilkelerinin, doğacı ve insancı erdemlerle birleşmesi söz konusudur. Böylece bilgelik, gerçeklere, akılcı ve bilimsel gelişime, evrimsel doğrultuda ilerlemeye, olgunlaşmaya, giderek yetkinliğe doğru yaklaşmaya olanak sağlamaktadır.
Çağdaş bilgeliği doğrudan ve yalnızca “bilgi sahibi olmak” ile eş değer tutanlar da var. Oysa ona “bilgelik” değil, ancak “bilgililik” ya da “bilginlik” denebilir. Bilgelikte bilgi ile birlikte tinsel değerler de var: Adalet, töre, özveri, sevgi, sevecenlik gibi… Bilgililik ya da bilginlik, bu gibi tinsel kavramlara ancak bilgisel bakımdan değer verir; onları edinmeyi öngörmez.
Bilgelikte bilim ile erdem, bilgi ile töre, gerçek ile sevgi kaynaşma halindedir. Bilge, tüm bilgi ve duygularını yoğurarak düşünülerine yükselip, sonra bunları akıl verirliyle bağdaştırarak insanlığa yöneltebilir.
Bilimsel ve akılcı düşüncenin erdemlerle beslenip bilgelik aşamasına getirilişi, olgunlaşmaya başlamak, yetkinleşme yoluna girmektir. Dolayısıyla bilgelik, “yetkinlik doğrultusunda yol alan kişinin bireysel niteliği” olarak da tanımlanabilir.
Son olarak şunu eklemek isterim: Bilgelik, insanın dogma ve batıl inançlar ile bağnazlıktan sakınmasını sağlar. Bilgi ile erdemin birleşimi, bilinçli ve etkin bir mutluluğu gerçekleştirir.
Benden bu kadar. Dahasını bilenler eklesin. Yanlışlarım ayıklansın.