Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: UZUNCA Hayat Ağacı ve Her şeyin Teorisi (Bölüm 1/3)  (Okunma sayısı 3852 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 12, 2020, 08:34:48 ös

Sevgili okurlar,

Fark ettim ki Kabalistik Hayat ağacı üzerine yazdığım son yazım biraz soyut kalmış ve Masonluk ile nasıl bağdaştığını anlatmamışım. Yani yazdığım yazılar SON DERECE TEORİK ve “FELSEFİ” kalmış.

Dolayısı ile bu yeni yazımızda Hayat Ağacını farklı bir bakış açısı ile ele alacak ve Masonluğa sonra da Fiziğe uygulayacağız. Yazımız 3 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler şunlardır;

1-) Kabalistik Orta Sütunun analizi ve hayattaki anlamı
2-) Boaz ve Jachin Sütunlarının analizi ve Quorum ile Satürn’ün ilişkisi
3-) Her şeyin teorisine farklı bir bakış açısı

İzninizle her biri uzun bölümlerden oluşan bu çok uzun yazımıza başlamadan önce forumdaki Tik-Tık-Tak dostumuza teşekkür etmek istiyorum. Eğer bana “İNSANIN evrendeki TEK altın oran” olduğunu söylemeseydi bu yazıyı bu şekilde yazamazdım. Bu arada çizimlerimin “kalitesini” lütfen görmezden gelin =).

Kabalistik Orta Sütunun analizi ve hayattaki anlamı

Belki Kabala üzerine yazmış olduğum önceki yazımı okuyanlar çoğunlukla Orta Sütuna odaklandığımı fark etmişlerdir. Özellikle Güneş ve Ay sefirasına. Zaten bu iki sefira bana göre Kabala’nın bütün hikayesidir. Bu arada belirtmeliyim ki birazdan inceleyeceğimiz Kabala büyük oranda benim anlamlandırmamdır, yani muhtemelen başka hiçbir yazıda okuyucu Kabala’yı bu şekilde çalışmayacaktır.

Şimdi Kabalistik Orta Sütuna bir göz atalım:

MiddlePillar

Yukarıda verildiği gibi Orta Sütunda 5 sefira vardır. Bu sefiraların karşılıkları ise basitçe şöyle denebilir:

Kether-Tanrı’nın katı. Anlamı Taçtır.

Daath-Tanrı’ya çıkan yol. Anlamı Bilgeliktir.

Tiphareth-Kişi/Ruh ve onun bilinci. Anlamı Güzelliktir. Aynı zamanda Ruh olandır, yani bireyin kendisidir demekte yanlış olmaz. Tiphareth aynı zamanda Orta Dünyadır ve insanın ta kendisidir. Kalp merkezidir, ayrıca Doğu tradisyonunda Kalp çakrasıdır. Gezegeni Ruh’u temsil eden Güneştir. Solar beden diye bilinir. Erildir.

Yesod-Kişinin bilmediği özellikleri ve göze gözükmeyen diyarlardır. Bilinçaltını temsil eder ama bence bilinmeyen her şey demek daha doğru olur. Dişildir. Güneş ona ne kadar ışık/ışk verirse o kadar parlar. Astral bedendir ve Lunar beden diye de bilinir. Gezegeni Ay’dır.

Malkuth-Kişinin fiziksel diye bilinen bedenidir. Yani basitçe insanın etten bedenini temsil eder. Gezegeni Dünya’dır veya Topraktır (Çünkü İngilizcede ikisi de “Earth” demektir).

Kabala’nın içselleştirilmesi

Elbette bu yazılanları nasıl içselleştirmek gerektiği anlatmak benim görevimdir. Bu içselleştirme şöyle düşünülebilir; Kişi Ruh’a sahip olan bir beden değil bedeni olan bir Ruh’tur (Musk’ın dediği gibi). Bu ne kadar bilinen bir olay olsa da bunu hatırlamakta fayda vardır. Bu Ruh tam anlamıyla Tanrı’nın ruhudur çünkü tüm ruhlar birdir, yani ruhlar aslında tek bir ruhun hayali olarak bölünmesi demektir. Dolayısıyla Ruh TANRI’dan gelmiştir ve yine O’na dönecektir çünkü zaten Ruh Tanrı’nın kendidir.

Kişi de Tanrı vardır ve kişi ne kadar Tanrısal gücünü yani Işığını kullanır ise, o kadar bilinmeyeni açığa çıkaracak ve farklı şeyleri bilecektir ve kendini Tanrı’ya yakın hissedecektir. Buna bilinçlenme denir. Bu durum Kabala’da Güneş’in Ay’ı döllemesi veya Eril olan Ruh’un içinde bulunduğu bedene, hatta tüm çevresine sevgi ve ışık vermesi diye geçer. Bu şekilde kişi Bilinçaltını açar ve görülmeyeni görür (bknz). Bu bilinçaltını açma olayı aslında kişinin irade ve vicdan doğrultusunda belli frekanslar yayarak çevresinde değişiklikler yaratmasıdır.

Dolayısıyla Kabala işi Ay olan Aynaya ne kadar ışık verir ise o kadar kendini veya Hakikati görür, Daath-bilgelik kazanır ve kendini Tanrı’ya yaklaştırır demenin farklı bir yoludur. Sonuç itibari ile birey Aynaya ne verirse onu bilgelik olarak alır. Sevgi verirse Tanrı’yı sevgili olarak bilir, nefret verirse Tanrı’yı nefret olarak bilir. Ama unutulmamalıdır ki kişi TAM ANLAMIYLA Tanrıdır, yani evrendeki tek altın orandır.
Bu durumu en güzel aşağıda vermiş olduğum resim anlatmaktadır.

Kabbalah+tree+of+life

Yukarıda verildiği gibi Daath-Knowledge sefirası göz olarak çizilmiştir. Yani bilinçaltı ne kadar aydınlanmış ise kişinin 3. Gözü denilen sefirası, veya Doğululara göre 3. Göz çakrası, o kadar açılmaktadır. Mesela kişi Ay’ın, yani bilinçaltının, 7%’lik kısmına ışık tutuyor ise,  (her yerde olan) Tanrı’yı 7% oranında biliyordur. Bu oran örnek olarak hem ışık tayfından hem de kişinin yaydığı enerjinin toplamı olarak ele alınabilir.

İnisiyasyonun önemi

İnisiyasyon çok önemli bir olaydır çünkü kişinin tam kalbine verilen ışık ve dolayısı ile kişiyi aydınlatma ve ona hakikati gösterme demektir. Adım adım verilir ve Kabalistik anlamda kişiye hep var olan ama göze görülmeyen şeyi hissettirerek göstermek ve 3. Gözü açmak demektir. Her inisiyasyonda kişi bilinmeyeni bilir, yani bilgelik kazanır, ve Tanrı’ya yaklaşır. Bunun dışında alınan “inisiyasyon” Crowley’nin dediği gibi “Kara büyüdür.” Elbette bu kişinin inisiyasyon sözcüğüne bakış açısına göre de değişir. İnisiyasyon aynı zamanda kişinin düşüncelerinin frekansını hislerini kullanarak kat be kat yükseltip “zihni” ile değil kalbi ile “düşünmesini,” daha doğrusu hissetmesini ve sadece düşünerek çok yüksek enerji yaymasını, ve sonuç olarak Aurasını güçlendirmesini sağlar.

Eğer biraz düşünecek olursak ilk fark ettiğimiz detay sembolik olarak her inisiyasyonun yani aydınlanmanın bir öncekinden daha güçlü ve derin olduğudur. Çizimlerimi mazur görün ama bu olay aşağıda vermiş olduğum resimdeki gibidir.

Resim1.PNG

Birey tam ortadadır ve bilinene ne kadar hâkim olmak istiyor ise o kadar derine inmelidir. Yani birey ne kadar Dünya’nın derinlerine iner ise, Felsefe taşına o kadar yaklaşır. Ve elbette Şaman yer altına inmeden göğe çıkamaz. Verilen her inisiyasyon bu süreci hızlandırır. En nihayetinde (çizmeye çalışmış olduğum =)) merdivenin en üste gelen basamağı en aşağıdadır.

Bir başka anlatımda aşağıda çizmiş olduğum resimdeki gibidir. Güneş ne kadar Ay’a ışık tutuyor ise Tanrı’yı da o kadar görüyordur ve biliyordur. Bu başta 10%’dur ve her inisiyasyonda, hatta VİCDANİ eylemde bu oran gittikçe artmaktadır.

Resim2.PNG

Aynı şekilde Eril ve aydınlık Boaz sütunu Dişil ve Karanlık olan Jachin sütununa ne kadar yaklaşıyor ise ortadaki açıda o kadar dikleşiyor ve bu şekilde ortadaki göz aşağıyı aydınlattığı kadar yukarıya bakıyordur.

Resim3.PNG

Aydınlanmanın ve Bilinçlenmenin “Bilimsel” Analizi

Aydınlanma Tanrıya yaklaşmaktır. Aydınlık ise Işıktan gelmektedir. Işık ise Fotondur ve Foton Evrendeki en güçlü/enerjik şeydir ve ona zaman/mekân, yani madde veya Ezoterik bakımdan şeytan işlemez. Fotonlar (yani ruhlar) için Evrenin başlangıcı, genişlemesi ve çökmesi eş zamanlıdır.

“Fotonlar zamanı deneyimlemezler. ... Bir fotona göre zaman diye bir şey yoktur. Zaman yüz trilyonlarca yıl boyunca bile var olabilir, ancak foton için zamanın yayıldığı an ile tekrar emildiği an arasında sıfır zaman vardır. Aynı şekilde fotonlar mesafeyi de deneyimlemez.” Physics.org.

Bu arada şunu da belirtmekte fayda vardır, biz Fotonlar deriz ama Foton açısından mesafe yoktur ve tek bir Foton vardır. Yani Tüm Fotonlar tektir ve yine tek olana döneceklerdir. Bütün madde ve enerji fotondan gelir. Foton ışıktır ve tersi ise kara deliktir. Kara deliğin içine Işık girmez ve orası Işığın bittiği yerdir. Enerjinin tamamı yani Evren mental/zihinsel olduğu için Evren aslında yoktur. Bu hayalin gözüken kısmı ise madde diye bilinen görünen ışıktır. Aşağıdaki diyagram bunu net bir şekilde özetlemektedir.

electromagnetic-spectrum

Yukarıda vermiş olduğum diyagramda da anlaşılacağı üzere yüksek titreşime ve yüksek enerjiye sahip olan enerji ultraviyoledir ve Güneşe (yani radyasyona) en yakın olan kısımdır. Enerjisini kaybettikçe göze renk tayfı olarak gözükür. Tanrıdan veya ışıktan daha da uzaklaştıkça ise kızılötesi olur ve en nihayetinde Işık durur. Burası karadeliğin olduğu yerdir. Oraya Işık girmez.
Altın oranı ele alacak olursak durum aşağıda vermiş olduğum resimdeki gibidir. Her şey bir merkezden/Tanrıdan/Işıktan gelir ve merkezden uzaklaştıkça enerjisi düşer ve sonunda karanlık kalır geriye. Bilim bugün buna gözlemlenebilir evren der (bknz: https://www.youtube.com/watch?v=f2-wdud6aG4).

Resim4.PNG

Bilim Evrenin gözlemlenebilir kısmı hariç daha ışık ulaşmadığı için gözlemlenemeyen kısımları olduğunu da söyler. Benim şahsi görüşüm şudur ki o kısımlar daha yaratılmamıştır, yani hayal edilmemiştir. Bu yüzden Evren bir nevi devasa bir karadeliğin içindedir ve hayal edildiği kadar vardır (LVX in Tenebris). Zaten bu yüzyıldaki bilimsel çalışmalar ortaya koymuştur ki aslında Evrenin ışığı Evrenden eskidir. Aynı şekilde Dünya’nın ışığı, yani bilime göre görüntüsü Dünya’nın kendisinden daha eskidir. Son olarak söylemek gerekirse bazı Yıldızların ışıkları evrenin yaşından eskidir. Her ne kadar okuduğum kitaplarda bunun nedenini Kuantum ile açıklamaya çalışsalarda bana göre tüm bunların nedeni Işığın veya Ruh’un hep önce gelip sonra enerji yayarak madde oluşturmasıdır.

Bu arada muhtemelen okuyucu şunu merak ediyordur. Neden Evren zihinseldir ve hayalidir? Bu ne demektir? Eğer öyleyse Evren düşünce ile mi var edilir?

Cevap: EVET. İnsan düşünerek madde üretir. Aslında İNSAN/RUH/HAKİKAT hayalden yapılma bir bedenin içindedir ve hayal ederek bedenini değiştirebilir. Aşağıda linkini vermiş olduğum diyagramdaki gibi insan 100 Hz kadar maddeyi düşünerek var edebilir.

Brainwaves

Genel olarak ele alacak olursak bu durum şunu gösterir. İnsan farkında olmadan madde üretir ve bu maddeler havaya sıkılan spreyin Entropinin 2. yasası gereği etrafa yayılması gibi sağa sola yayılır ama en çok da kişinin kendisine yapışır. Eğer kişi çok uzun süre aynı ortamda ritmik bir şekilde düşünürse, o ortamda bir sürü madde bırakır. Peki insan bunu fark edebilir mi?
Genelde edemez ama iyi bir Şaman veya inisiye kişinin aurasına bakarak nasıl düşündüğünü veya ne düşündüğünü anlayabilir, çünkü bu durum adeta kişinin aurasında iz bırakır. Sıradan bir insan ise ışığın yaklaşık 800 THz (Terahertz) ile 400 THz (Terahertz) arasını görür.

Frequency of visible light

Bilime göre insan ışığın sadece 0.0035%’ini görür. Geriye kalan alanları görmez, bilmez çünkü Ezoterik bakımdan bilinçaltı henüz aydınlanmamıştır.
Birey veya Ruh ne kadar aydınlanırsa o kadar Işığı görür ve Işık ona alışılmışın dışında şeyler gösterir. Ayrıca gördüğü şeylere belli bir oranda hükmedebilir.

Alşimik bir alegori ile Işık yani ATEŞ elementi kara delik olan SU elementine doğru akar/yansır. Bu aradaki enerji, yani akan Işk/Işık/Sevgi HAVA elementidir ve Tanrı’dan uzaklaştıkça gücü azalır. Bu arada Hava elementi zihni ve zihinselliğin tanrısı Hermes'i temsil eder. Yani Evren bir Işık ve Yokluk arasındaki hayalden ibarettir. Bu zihinsel olan Evrenin 0.0035%’i ise görünen maddedir yani TOPRAK elementidir. Bu durum aşağıdaki resim gibidir.

Resim5.PNG

Ritler ve Mitler

Ritler ve Mitler neden ritüellerde çok sık kullanılır hiç düşündünüz mü? Neden insanın bilinçaltını açmada ve aydınlatmada hep mitler vardır? Bunun nedeni meşhur majisyen Bülent Kısa’nın anlattığı durumla ilişkilidir. Şuna benzer bir şey demiştir;

“Astral alemi oluşturan Astral madde o derece hafif ve seyyal bir yapıdadır ki düşünce ile şekillendirilebilir. Örnek olarak şunu söylememiz mümkündür. Eski Yunan Mitolojisinden bir tanrı formunu ele alalım. Mesela Zeus'u düşünelim. İnsan çok çok uzun yıllar Zeus'a tapmışlar, onun için kurbanlar kesip, ayinler düzenleyip, sunaklar ve tapınaklar inşaa etmişlerdir. Bunları da ona gerçekten inanarak yapmışlardır. Dolayısıyla insanların düşünce formları Astral aleme yansıya yansıya orada bir Zeus formu oluşturmuştur. Bu form aynı zamanda insanların Zeus'tan beklediği gibi fonksiyon gösterir ve tepki verir olmuştur. Öyle ki, zamanının medyumları onunla irtibat kurup, bekledikleri emirleri de alabilirdi. Görüldüğü gibi burada bir tanrı yaratmaktan bahsediyoruz. İnsanların kendi ümit, inanç, düşünce ve korkularıyla yoğurarak yarattıkları bir tanrı.” Kaynak

Buradaki tek eksik Bülent beyin insanın “fiziksel” bedeninin de TAM ANLAMIYLA düşünceden oluştuğunu belirtmemesidir. Yani Fizik beden ile Astral beden aynı alemdedirler/evrendedirler. Bu yüzden Malkuth ve Yesod sefiraları Hayat Ağacında NEPHESCH (Nefs) diye geçer.

Resim6.PNG

“Tanrı” veya “Tanrıça” ile konuşmak, vizyon görmek, kehanette bulunmak aslında Astral enerji ile inşa edilmiş bir zaman-mekân bütününü belli bir oranda görmektir. Zaten AMORC cemiyetinde ve diğer pek çok RozaKrua cemiyetinde öğretildiği gibi kehanette bulunmak öyle sanıldığı gibi Tarot falı bakmak değildir. Bu olay Tarot’un çarpıtılmasından kaynaklıdır. Tarot RozaKruacılıkta sadece evrenin mekanizmasını anlamak için kullanılan sembolik bir dildir. Bu yüzden bakılan kehanete kişi samimi bir şekilde inanmaz ise muhtemelen tutmaz çünkü o olay Astral alemde henüz yaratılmamış veya düşünülüp/hayal edilip güçlendirilmemiştir. Önceden de belirtildiği gibi insanlar sürekli olarak düşünürler ve adeta çevreye madde saçarlar.

Şimdi geri gelelim ritler ve mitlere. Her inisiyasyonda, ve ritüellerde, mitler ve masallar okunur ve bu masallar genelde tarih boyunca insanların samimi bir şekilde inanıp Astral alemde düşünceleriyle var ettikleri kahramanlar ve yerlerdir. Kişi bunları kolayca görebilir ve bilincini bu şekilde açabilir. Her ritte kişiye bu mitler okunur, yaşatılır, dramatik olarak deneyimletilir ve yavaş yavaş kişi bu yerlerin bilgisine sahip olur. Bülent Kısa’nın tabiriyle bu katların enerjileri emilir ve kişi “bilinçaltındakini dışarı çıkarır veya farkına varır”. Buna kişinin sadece kendi kendine yaratmış olduğu düşünce formları da dahildir. Her aydınlanmada kişi bu zaman-mekân düzlemlerini görür ve bir oranda kullanmayı öğrenir. Dolayısıyla benim tabirimle kişi her inisiyasyonda hem ışığın 0.0035%lik kısmından fazlasını görür hem de Elemental yaratmak veya Astral projeksiyon gibi becerileri edinir.

Şunu da eklemek gerekir ki sembollerin genelde hep aynı olması da bundan kaynaklıdır. Neden tarih boyunca insanlar hep benzer fikirler için hep benzer sembolleri kullanmışlardır. Mesela Svastika veya Haç gibi? Belki bunun bir nedeni insanların Lemurya veya Atlantis gibi ortak bir ulustan gelmesidir. Ama bir başka neden ise bu sembollerin aslında belli düşünce formlarının frekans bandı olmasından kaynaklıdır. Kişi o sembole odaklanırsa veya imajine ederse yavaş yavaş aynı mit ve ritüel örneğinde olduğu gibi o sembolün yaydığı frekanstan bilgi alabilir. Mesela AMORC cemiyetinde İbrani harfleri üzerine yapılan pek çok mediatif çalışma vardır, hatta bazen inisiyeler bu harfleri boyama kitaplarında olduğu gibi belli renklere boyayıp sonra makasla kesip çalışmalarını yaparlar. Velhasıl kelam GERÇEK bir sembol bayağı maddedir ve enerji yayar veya çeker.

Göğün ve Yerin 7 katı

Göğün ve yerin 7 katı Fibonacci dizilimi ile bulunur. Tipik bir insan maximum 800 THz gördüğüne göre 2 katı 1600 THz’dir ve bu göğün 1. Katıdır. Bu böylece gider ve 7. Katman en yoğun ve en enerjik katmandır. İsteyen başka katlarda ekleyebilir, mesela 10 katlı da yapabilir, burada önemli olan başta kafa karışıklığını önlemek için Astral katların bölünmesidir.

Alt Astral için de aynı şey geçerlidir. 400 THz, sonra 200 THZ vs diye gider. Son oktav en boş yerdir ve burası insanların gündelik düşüncelerinin olduğu yerdir. Çünkü tipik bir insan odaklandığında bile sadece 100 Hz yaratır. Unutmamak gerekir ki 1 Terahertz 1.000.000.000.000 Hertzdir. Bu arada insan yaklaşık 20 KHz ile 20 Hz arasını duyar. Bu yüzden Alt Astralın varlıkları ne zaman çağrılsalar genelde önce ses çıkarıp (çıtırtı vs) sonra gözükürler, çünkü insan için sesin duyulması için gerekli frekans görüntüden çok daha düşüktür.

Üst ve Alt Astral

Üst Astralin varlıkları genelde kanatlı varlıklardır ve Gökten yani Ultraviyole ışığın ötesinden gelirler. Örneğin bu varlıklardan bir tanesinin bedeni 3000 THz ile 3500 THz arasında olabilir. Bu varlıklar Ezoterik bakımdan “Güneş’e” yani Tanrı’ya çok yakındırlar ama yine de bu durum hep böyle olmak zorunda da değildir. Mesela bizim “fiziksel” bedenimiz (elbette Auramızı ve Astral bedeni fiziksel değilmiş gibi varsayıyoruz) 800-400 THz ise, Üst Astral’daki varlığın biri rahat 3000-5000 THz bandında atabilir ve ışık tayfının büyük bir bölümünü görüyor olabilir. Bu varlık sadece VİCDANI rahat olan, kalbi açık ve TANRI’ya yakın olanlara gözükür iken, Alt Astralin varlığı yerden yılan gibi çıkar ve enerjisini emeceği varlığa doğru yönelir.
Bunun nedeni Semavi olan varlık TANRI ve ERİL prensibe bağlı olarak sadece isteyene IŞK/IŞIK verir ve onu güçlendirir iken doğası gereği absorbe edici ve DİŞİL olan varlık enerjiyi emer. Zaten bu yüzden kadınlar Mason OLAMAZ, çünkü erkekler mason OLabilir. Yani biri OLDUĞU için diğeri (OLMUŞ veya OLACAK) OLAMAZ.

IŞIĞIN aksi KARANLIK, FOTONUN tersi KARADELİK, TANRI’NIN düşmanı hayali ŞEYTAN, MESİH’İN rakibi DECCAL/BEAST iken ERKEĞİN tersi de KADINDIR. Bu yazdıklarım belki “sexist” veya “dar kafalı” gelebilir ama en azından genel olarak Masonluğun kuralı (benim anladığım kadarıyla diyelim) budur.

VARLIĞIN tersi YOKLUKTUR. Bu yüzden VAR OLAN VAR OLDUĞU için diğeri “VAR” OLAMAZ. Bu felsefeye göre kadınlar neden Mason OLamaz, sonra detaylıca anlatılacaktır.

Üst ve Alt Astralin Tezahürleri ve Sembolleri

Önceden de belirtildiği üzere her şeyde olduğu gibi ÜST ve ALT Astralin de sembolleri vardır. Zaten asıl sembollerin kaynağı Astral alemdir de denebilir. Bu bana göre Jung’un kolektif bilinçaltı diye açıklamaya çalıştığı şeydir. Jung insanın bilinçaltındaki temel sembollerin genelde hep aynı olduğuna dikkat çekmiştir. Bu doğrudur çünkü Astral alem herkese aynıdır. Örneğin Jung’un bir hastası bir keresinde Jung’a rüyasını anlatmıştır ve Jung fark etmiştir ki adam olduğu gibi Mitraik sembolleri anlatmaktadır ama Mitra’nın da M’esinden haberi yoktur.

Üst Astralin sembolü Annunakiler gibi kanatlı varlıklardır. İlginçtir ki neredeyse bütün mitlerde ve dinlerde İYİ veya Melekimsi varlıklar da kanatlıdırlar.
Alt Astralin varlıkları ise genelde yer altı halkı olan yılanlar ve diğer sürüngenimsi canlılar tarafından temsil edilir.

Buradan da anlaşılacağı gibi insan yine tam ortadadır yani Orta Dünya’dadır. Üstünde kanatlı melekler ona rehberlik eder ve Tanrı’ya yaklaştırırlar, hatta korurlar vs. Alt katlarda ise yılanlar ve düşük enerjiden beslenen diğer şeytanlar vardır. Kişi sürekli olarak düşük frekansta düşünürse, zamanla onları yanına çeker ve farkında olmadan onları beslemeye başlar çünkü onlar için tam anlamıyla madde/yiyecek üretir, ağaç gibi. Bunlara üyesi olduğum bir cemiyette “Attachment”, yani yapışan şey-eklenti diyoruz. Franz Bardon galiba sülük veya kurtçuk diyordu. Sıradan bir insan söylendiği üzere genelde sadece düşünerek 30-40 Hz yayar. Eğer kişi bu düşünceyi tamamen Ruhsuz bir şekilde yayar ise teknik olarak Alt Astral varlıkları besler ve zamanla bu varlıklar daha fazlasını almak için kişiyi hep aynı şekilde düşündürtmeye ve düşük frekans yaydırmaya çalışırlar. Bu durum öyle mistik bir olay veya hurafe de değildir. Bir canlının bedeni eğer 1000 Hz ile 800 Hz arasında ise muhtemelen 30-40 Hz’lik gıdaları, tabiri caizse, rahatlıkla tüketebilecektir ve doğal olarak bu gıdaların en çok olduğu yere yerleşecektir ve daha fazlasını isteyecektir, en sonunda da düşüncelerini sömürdüğü kişiye rahatsızlık vermeye başlayacak ve adeta bir yük olacaktır.

Gübre Böceği ve Yılanın Anlamı

Gübre Böceği her zaman göğe yükselişin ve bir meleğe dönüşmenin sembolü olmuştur. Gübre böceği Antik Mısır’da kutsal bir hayvan olarak görülmüş ve pek çok sembolde kullanılmıştır (bknz). Aynı şekilde Zerdüşt’ün de sembolü buna benzer. Dolayısıyla Gübre böceği göğe yükselmenin ve melekleşmenin, bilgilenmenin ve aydınlanmanın sembolüdür. Tahminimce papyon da Gübre böceğinden gelmektedir. Boğaz kısmına takılan papyon Taç ve Kalp sefirası arasında bulunur ve kişinin Orta Dünya’dan göğe yükselişini sembolize eder. Muhtemelen bu yüzden Masonlukta şöyle bir deyiş vardır;

“Erkek olmak doğum ile alakalıdır, adam olmak yaş ile alakalıdır, ama beyefendi/centilmen olmak ise seçim ile alakalıdır.” Bu arada centilmen birisi aslında kravat değil balolarda olduğu gibi papyon takar. Bu yüzden papyon gübre böceğini temsil eder ve eski Mısır Firavunları da boğaz kısımlarına bu sembolü takarlardı (bknz).

Kravat ise bildiğim kadarıyla Hırvat işçilerin boğazlarına taktığı ipten gelir ve tam da adamı sömüren kapitalist sisteme uygun bir süstür, tabi bu benim görüşüm.

Unutulmamalıdır ki Orta Dünya Işık tayfı ile ele alındığında yeşildir, çünkü yeşil en ortadaki renktir. Doğu tradisyonlarında zaten kalp çakrası da yeşil olarak tasvir edilir (bknz). Daha yukarıdaki çakralar ise ultraviyole ışığa doğru giderken, aşağı çakralar da kızıl ötesine doğrudur. Bu da bize Kalbinin sesini dinleyen, Kalp çakrasını güçlendiren, veya İslami tasvirle kalp gözünü açan kişinin ancak Tanrı’ya ulaşabileceğini gösterir. Yani durum aşağıdaki gibidir.

Resim7.PNG

Neden Gübre Böceği ve Yılan?

Biraz meraklı biri şunu sorabilir? Neden gübre böceği arşa yükselişi ve arşın varlıklarını temsil ederken yılan ise hep karanlık güçleri temsil eder?
Genelde verilen cevap benim gördüğüm kadarıyla şudur; “Gübre böceği Antik Mısır’da doğmakta olan Güneş Khepri ile bağdaştırılır ve Yüce tezahürün, fikirlerin, gelişimin sembolüdür. Yılan ise 3 büyük dinden pagan dönemlerine kadar hep kurnazlığın ve Şeytan’ın sembolü olmuştur.”
Evet, yukarıda verilen cevap en azından benim Manly P. Hall gibi yazarlardan öğrendiğimdir ama bence asıl bir nedeni daha var… O da yine ışık tayfında gizli.

Visible light for snakes and insects

Yukarıdaki diyagramda görüldüğü gibi yılanlar ve düğer sürüngenler kızıl ötesi görürüler. Mesela yarasalar (vampirler diyelim) ve bazı “asalak” canlılar da kızıl ötesi görürler. Diğer yandan gübre böceği gibi bazı böcek türleri ise yüksek enerjili Ultraviyole ışığı görürler. Sonra biraz araştırınca öğrendim ki meğer kuşlar ve kelebekler gibi arşın ve özgürlüğün veya dönüşümün sembolü olan hayvanlar da hep ultraviyole görüyorlarmış.

Dolayısıyla neden Alt Astral varlıkların neden hep sürüngen iken Üst Astral varlıkların hep kanatlı olduğunu bu şekilde daha rahat idrak edebiliriz. Bence bu yüzden reptoid varlıklar bir nevi Alt Astralin “elçileri” iken kuşa benzer varlıklar hep Üst Astralin “elçileri.”

Evet, bu bize sembollerin neden “bilinçaltında” hep bu şekilde olduğunu bence daha iyi anlatıyor. Sonuçta salt inançtan ziyade bu sembollerin de bir hakikati ve bir nedeni var.

Morfik alan ve İlham

İlham nedense hep kalbi açık ve farklı düşünen yaratıcı kişilere, özellikle meditasyon yaparken veya dışarıda oturur iken bir anda gelir. Bunun nedeni aslında basittir. İnsanın “fiziksel” bedeni nasıl 800-400 THz arasında ise duyduğu ve genelde çıkarttığı sesler de 20 THz ile 20 Hz arasındadır. Aynı şekilde çok enerjik bedene sahip varlıklar da belli sesler çıkarırlar ve bu sesler sıradan insana görüntü veya değişik düşünce formları olarak gelir. Bunun nedeni onların seslerinin bizim görünür ışık dediğimiz frekansı yakalayabilmesidir. Bu yüzden onların sesleri bizde değişik görüntü ve fikir çakmaları olarak gözükür.

Kişi yıldızlardan ilham alır iken kalp gözü kapalı olan genelde İslami tabirle “vesvese” alır. İlham Tanrı’dan gelirken “vesvese” Şeytan’dan gelir. Bunun nedeni İlham’ın Evrensel ve objektif olan sevgiden gelmesi iken kötü fikirlerin sevgi frekansından uzak düşünce formlarının sübjektif bir şekilde rastgele olarak şekillenip bir nevi kişinin aurasına yapışmasıdır. İlham yaratıcıdır, basit ve tektir, ve bir anda gelir, üstelik iyi hissettirir. Diğer yandan “vesvese” uzun sürelidir, kişi bu düşünceleri besledikçe çoğalır ve bir sürü şey söyler ama en nihayetinde sadece düşünce ve teoriden ibarettir ve dedikodu gibi boş ve İlahiyattan uzaktır.

Sonuç olarak İlham ve yaratıcı düşünceler/maddeler yıldızlardan kalbi/Ruhu/Işığı yüksek olana OLduğu kadar verilir. Sevdiğim bir şarkı sözünü sizinle paylaşmak isterim;

“(Artık) tamamen uyanığım
Evet karanlıklar içerisindeydim
Temiz bir kalple
Tamamen uyanığım
Nasıl oldu da yıldızları bu kadar yanlış okudum

Önceden bilmeyi isterdim
Şimdi bildiğimi
Dibe batmaz
Boyun eğmezdim
Yerçekimi canımı acıtıyor
(Ama) sen onu sevimli kıldın”

İlham hariç bir de bugün bilim insanlarının bile bir yere kadar kabul ettiği morfik alan teorisi vardır. Yapılan çalışmalara göre ne zaman bir bilgi ortaya çıksa veya biri bir şey öğrense benzer olan ırklara veya türlere de o bilgi bir şekilde ulaşır. Genellikle bilim insanları maymun örneğini verirler. Yaptıkları çalışmalarda farklı bölgelerdeki maymunlardan bir grup maymuna belli alet edevatları kullanmayı çok uzun zamanda öğretmişlerdir. Fakat buna rağmen ilk gruptan tamamen ayrı bir bölgede bulunan maymunlar ise bunu çok kısa sürede öğrenmişlerdir, hatta bazıları direkt bunu kendi kendilerine durup dururken yapmaya başlamışlardır, üstelik öğrenmek için hiçbir efor sarf etmemelerine rağmen.

Buradaki durum da Üst Astral ile rahatça açıklanabilir. Örneğin Üst Astraldaki bir varlık bir düşünce formunu bir tane maymuna vermiştir, çünkü maymun bunu bir nevi istemiştir. Sonuç olarak bu dalga veya titreşim maymuna çarpmış ve Masonik deyimle geometrik bir figür ortaya çıkarmıştır. Bu şöyle düşünülebilir;

Bazı 3 boyutlu geometrik figürlerin üzerine boya dökelim ve sonra figürleri çekelim, ortaya bir desen çıkacaktır. Kâğıda patates basmak gibi. İşte bu Üst Astrale ait figürler maymuna çarpar ve onun çevresinde bir takım “görüntüler” veya şekiller oluşturur. Sonra bunlar havaya dağılır ve çevrede bulunan diğer maymun gruplarının üyelerine de zamanla çarpar ve böylece birine verilen bilgi herkese verilmiş olur, çünkü herkes bunları görür. Daha iyi anlamak için “Cymatics” hakkındaki videoları izlemenizi tavsiye ederim çünkü olay çok benzerdir (bknz). Bir keresinde üstat Ralph Waldo Emerson’ın kitabında şuna benzer bir cümle okumuştum;

“Eğer aklıma bir fikir gelirse, yanlış olsa da olmasa da hemen onu kâğıda döker ve başkalarına bildiririm. Çünkü benim aklıma gelen bir başkasının da aklına gelmiş olabilir.”

Bu olay Leibniz ve Newton olayına da benzer. Bir kere Newton calculus’u buldumu benzer olan kişilere de bu bilgi ulaşır, hatta bir nevi dalga gibi çarpar. Sonuç olarak ilham Üst Astralden, sübjektif düşünceler ise Alt Astralden gelir.

"Morfik alanlar bir düzenin olduğu bütün alanları içerir. Bu alanlar hayvan ve insan davranışlarını, sosyal ve kültürel sistemlerini, ve ayrıca o ortamda bulunan canlıların zihinsel aktivitelerini içerir ve bu morfik alanlar ortak bir hafızaya sahiptir." Rupert Sheldrake

Halkların ve Hikayelerin Gücü

Halklar kendilerine bir hikâye veya masal anlatıldığında eğer buna samimi bir şekilde inanırlarsa sonuç inanılmaz olur. Yüz binlerce insan ayna şeye kitlenmiş aynı şeyi ritmik şekilde gerçekten hayal eder ve buna inanırlarsa yoğun miktarda enerji, yani madde üretirler. Bu durum hem üst hem de alt Astral için geçerlidir. Eğer uluslar ritmik bir şekilde bir şeyi düşünmeye programlanırlar ve vicdanen DEĞİL de bunu Nazi Almanyası örneğinde olduğu gibi korkudan yaparlar ise önce müthiş bir güç yani alt Astralden enerji çekerler ve güçlenirler. Ama işleri bittiğinde çektikleri Astral varlıklar onlara musallat olur çünkü burası artık onların yeni yaşam alanıdır. Dolayısıyla olay şöyle gerçekleşir;

Schwarze Sonne (Kara Güneş) veya Thule gibi örgütler sistematik bir şekilde devletin içine sızar ve propaganda yaparlar. Bir de Hitler gibi hitabeti güçlü kullanılmaya müsait birini başa geçirirler ve halktan sürekli olarak müthiş enerji çekerler. Sonra bu enerjiyi alt Astrale kapı veya portal açmak için kullanabilirler. Bu süreç hiç mistik değil son derece “bilimsedir.” Nihayetinde bir anda MÜTHİŞ bir GÜÇ elde ederler. Ama zamanla bu güç onların kontrolünün dışına çıkar ve onlardan beslenmeye devam ederler. Bu kişiler aslında farkında olmadan veya olarak Alt Astraldeki varlıkları davet etmişlerdir ve artık onlardan kurtulamamaktadırlar. Defetmeye çalışmak çok zordur çünkü halkı farklı bir şekilde düşünmeye itmek ve sonra aynı oranda ritmik bir şekilde tam tersi VİCDAN ve SAMİMİYET ile düşündürmeleri gerekir ama yönetici kişilerin kendileri bile bu niteliklere sahip bile değildirler. En nihayetinde Mason localarını kapatan Nazi Almanyası gibi GÜÇ için savaşa girerler ve darman duman bir şekilde çıkarlar.

Albert Pike’ın meşhur “Moral and Dogmas“ kitabının EA bölümünü geçen gün yeniden okumuştum ve çok güzel bir şey dikkatimi çektmişti. “Metanet sütunu, yani Jachin alet edevattır ve orduları ve ulusları yönetir. Eğer Boaz sütununa (Merhamet Sütunu), yani sivil halka, boyun eğmez ise sonuç özgürleştiren değil köleleştiren bir ordu ve demokratik değil tiranik bir devlet olur. Bu yüzden Fransızlar Bastille gününü çok iyi hatırlamalı, İtalyanlar engizisyon mahkemelerini ve zindanlarını yok etmemeli.“

3 Sayısı ve Mason olmak

Gelelim Masonluk ve 3 sayısına. Belki belirtmeye gerek yok ama sayılar ve Masonluk hakkında yazdıklarım tamamen benim fikirlerimdir.

3 sayısı müthiş bir sayıdır çünkü hem aynayı, hem Fibonacci’yi, hem de geçişi temsil eder. Aynanın bir bölümünü aydınlatmayı ve karşıya geçip diğer 3’ü aramayı ve birleştirmeyi temsil eder. İki 3 yan yana gelince 8 yani sonsuzluk olurlar. 8 tam ortadan bölünüp dikkatle bakıldığında 9 sayısını verir ve bunlar 1 ve 0 ederler. 1 ve 0 eril ve dişil birleşimin sembolüdür. Bu yüzden 9 aynı zamanda 10 eder. Zaten ortada iki tane dokuz vardır ve biri sağdan başlar dolanır, diğeri ise soldan başlar ve dolanır ortada buluşurlar ve bu bize meşhur kalp sembolünü verir. Bu sembol iki kuğunun birleşmesinden ortaya çıkan bir görüntüdür (bknz).

3 sayısına dönecek olursak, 3 “2” var oluşu ve “1” yok oluşu temsil eder ve “4”sayısını barındırarak 3+2=5 eder. Bu demektir ki aslında 5 ile sembolize edilen mükemmel insan bizim içimizdedir.

Anlaşılacağı üzere “A-S-O” harfleri arasında “S” harfi aslında “I” harfine dolanmış bir yılandır ve “3” rakamını bölmüştür (buradaki gibi). Aslında orada bir 3 vardır. Kişi o 3’ü tamamlayıp 3 olduktan sonra bir kez daha dolanıp bir 3 daha olabilir ve sonsuza dek (8 rakamı) 33 kalıp Mikrokozmos’ta Tanrı olduğu kadar Makrokozmos’ta da Tanrı olmuş olur.

Paylaşmış olduğum yazıda yukarıda vermiş olduğum linki koymayı unutmuşum. Rica edersem siz koyar mısınız? Link bu: https://cdn0.rubylane.com/_pod/item/454223/752436/Ex7878quisite-Victorian-Enamel-Seed-Pearl-Snake-pic-1A-2048%3A10.10-26-f.jpg. Link "(buradaki gibi)" yazan kısma ait?

Bu durum aşağıdaki gibidir.

Resim8.PNG

Görüldüğü gibi tek olan ortadan ikiye bölünmüş ve 2 tane varlık veya VAR OLUŞ arasına 1 YOK OLUŞ girmiştir. Her iki VAR OLUŞ da aynaya bakıp kendini görmektedir. Ama problem şudur. 1 VAR OLUŞ aynadan 2 cm uzakta ise bunu 4 cm olarak görmektedir. Yani kendinden uzak olduğu kadar hayali olarak da bir o kadar uzaktadır. Kişi/Ruh aynaya yani bilinçaltına yaklaşır ve yolu yarılar yani 2 cm kadar kendine yaklaşır. En nihayetinde kişi Aynanın öteki tarafına geçer ve Ayna görüntüsündeki kendi olur. Yani oraya koymuş olduğum nokta olur ve hala daha kendinden 2 cm uzaktır.

Bu durum Altın Şafak Hermetik Cemiyetinde Portal derecesi diye geçer ve Portal derecesinden geçmeden kişi Üstat/Adept olamaz. Bundan 1 sene önce RR+AC imparatoru David Griffin bana bunun gerçekten ölüm olduğunu söylemişti. Ben bunu sembolik sanmıştım ama sonra anladım ki bu geçiş tam anlamıyla kişinin ölmesini ve böylece karşı tarafa geçmesini temsil ediyormuş. Sonuçta kişi aynı anda her iki tarafta da var olamaz, çünkü bir taraf yokluk olmak zorundadır. Kişi bu geçişte karşı tarafı var ederken bu tarafı yok eder.

Peki diğer 2 cm ne olacak? Kişi aynadan geçerek yansıması olan 2 cm’yi de almıştır ama karşı taraftaki var oluş almamıştır. Dolayısıyla 6 cm vardır ve bu Ay’ın karanlık yüzüdür. Unutulmamalıdır ki kişi bilinçaltını tamamen açmıştır ama Ay’ın hiç bilinmeyen “karanlık” bir yüzü daha vardır. Bu olay aşağıdaki resimdeki gibi de yorumlanabilir.

Resim9.PNG

Sol taraftaki var oluş sağa doğru ilerlerken 2 cm gider ve sağ taraftaki var oluşta ona aynı oranda geliyormuş gibi gözükür. Ama sağ tarafta bir var oluş falan yoktur. Kişi karşıya geçtimi aslında boşluğa çıkar ve yine sağa doğru giderek bu sefer kendi arkasından gelir ve yine kendisi olur. Belki biraz uzattım ama durum aşağıdaki resimdeki gibidir yani.

Resim10.PNG

Görüldüğü gibi kişi yukarıdaki aynaya 2 cm yaklaşır ama 4 cm gibi gelir bu ona. Sonra o aynadan geçerek aşağıdaki aynadan geçer ve böylece portalden geçerek yukarıdaki aşağıdaki gibi olmuştur. Şimdi 2 cm daha gidip yine olduğu yere gelmelidir. Toplamda 6 cm gitmiştir ve yukarıdaki kendisini ve aşağıdaki kendisini bağlamıştır. Dikkatli bakılırsa kişi aynalarda kendini gördüğü için aynalar da 3 kişi vardır. Aynaların ortasındaki “noktada” ise kişinin asıl kendi vardır. Bu 3 sayısıdır. Bunları birleştirmek için 2 cm+ 2 cm gidilir ve bu toplam 4 cm eder. 3+4=7 olduğu için kişi bir oktavı tamamlamıştır. Peki 6 cm’ye ne oldu?

6 yoktur. 6 aslında önünde ve arkasında 2 cm arasında sıkışan kişinin ilüzyonik döngüsünü temsil etmektedir. Çünkü aslında kişi 2 cm yukarı çıkıp, sonra 2 cm daha ilerleyerek kendine ulaşmıştır ve bu olmayan döngüyü kırmıştır. Kişi hem önden hem de arkadan kendisi olduğu için 7 olmuş ve 8’i yani sonsuzluğu almıştır. Yani bu döngüden veya Satürn’ün etkisinden sonsuza dek kurtulmuştur ve yine sevgilisi olan kendisi ile buluşmuştur. Bu önceden de belirtiğimiz gibi 9’dur ve aslında ortada birbirine bakan iki tane dokuz vardır. Bu kalp sembolü aynı zamanda Astrolojide son evi temsil eden bilinçaltını yöneten ve Ay gezegeninin temsilcisi yengeç sembolüdür. Ve bu sembol dikkatli bakıldığında Ying-Yang’a benzer (bknz). Böylece kişi yine dengeyi kurmuş olur. Ama bu sefer hem VAR olarak hem de YOK olarak Var OLARAK.

Özetle kişi Resim10.PNG’de olduğu gibi 3 yerde vardır ve zaten 3’tür ve arada 1 YOK oluşun 2 yarısı (Ay’ın karanlık ve aydınlık yüzleri) vardır. En azından bir harici olarak benim anladığım budur.

Fibonacci, İskoç Riti 33 ve Memphis-Mizraim 99 sayıları

Yukarıda yazılandan anlaşılacağı gibi kişi 3 olarak zaten 33 olmuş sayılır. 33 olmak zaten 99 olmaktır. 3 olmak zaten Nirvana demektir ve gerisi keyfi veya Masonik tabirle onursaldır.

Resim11.PNG

Yukarıdaki resimde kişi 1 kere çırak olur, bilgelik/Daath kazanarak 2 olur, yani kalfalaşır ve tepeye ulaşarak 3 yani üstat olur. Sonra en aşağıdan çıkarak yine 1, sonra 2 sonra da 3 olur. Ama ikinci sefer 1. Seferin 2 katı kadar uzundur. Yani biri 0.33 iken diğeri 0.66 olur. Bu da yine Fibonacci’yi verir ve tam ortadaki nokta ile bu sayı tam 1 olur. Çünkü kişi bu sefer ortadaki Ruhtan (Tiphareth) değil, aşağıdaki Malkuth’dan başlar.

Satürn, Kara Güneş, ve Yılan/Ouruboros

Satürn ve Kara Güneş dedim ama nedir bu Satürn ve Kara Güneş?

Aslında ikisi de aynı şeydir. Güneş Işıktır ve TEK olan noktayı, yani Tanrı’yı temsil eder. Tanrı evrenin her yerine yayılır ve sonunda bu yayılım biter ve orada Kara Güneş başlar ve bu Satürn’ün halkalarıdır.  Bu halkalar Güneş sistemini çevrelerler, ve unutulmamalıdır ki kadim zamanlarda Satürn Solar sistemin en dışındaki gezegendir. Güneş sembolü bilindiği gibi nokta ve onu çevreleyen bir halkadan oluşur. Bu halka aslında Satürn’ün halkasıdır ve nokta da tam merkezdeki Güneştir.

Bu halka aynı zamanda bitmek bilmeyen döngü ve sürekli kendini yenileyen Ouruboros yılanıdır. Yani Tanrıyı saran yılan. Aşağıdaki resim bunu daha anlaşılır kılacaktır.

Resim12.PNG

Satürn Yunanca da zaman ve mekânın Tanrısı olan Kronostur ve bir Titandır. Satürn illüzyon ve döngü olan 6 sayısını temsil eder çünkü üstündeki hexagonunun 6 tane köşesi vardır (bknz). Ayrıca dişil enerjiyi temsil eden pergel ile çizilen bir dairenin üzerine pergeli yatırdığımızda tam 6 kerede pergel çemberi tamamlar.
Yani Kara Güneş bilgeliğin (Daath) tersi olan cehalette (bilinçaltı-bilinçsizlik) kademeli olarak ortaya çıkar. Hz. Ali şöyle demiştir;

“İlim bir nokta idi, siz onu büyütüp bir çember yaptınız, sonra da kendinizi bu çembere hapsettiniz.”

Bu cehalet Tanrısızlıktan gelmektedir. Tanrı veya IŞIK/RUH olmadan kişi sadece Alt Astrale yiyecek üretir ve oraya kendini düşünceleri ile hapseder. Dolayısıyla Kara güneş sadece bir çemberdir ve noktası YOKTUR, çünkü gerçek nokta Güneştir. Bu sembolizmde ışıktan uzaklaşan adım adım karanlığa teslim olur. Bu arada Satürn gezegeni dişil METANET sütununun İLK sefirasıdır ve anlamı Annedir. Yani ilk kısıtlayıcı olan Gaia’dır, Evrendir. Bu yüzden Kabalistik hayat ağacında Evreni temsil eden yılanın tepesinde Satürn vardır ve Satürn Evrenin/maddenin/hayalin/yokluğun temsilcisidir (bknz).

Portal Derecesi, Adeptus Major ve Şövalyelik dereceleri

Altın Şafak Cemiyetinde kişi Adept olunca Solar beden denilen bedenini kullanmayı öğrenir ve Adeptus Minor olur. Adeptus Major olunca şeytanlarla savaşmayı ve Demonları çağırmayı öğrenir. Artık kendisi üstattır ve başka bir üstadın korumasına gerek kalmamıştır.

Benim bildiğim kadarı ile Masonlukta da durum böyledir. Kişi üstat olunca onursal dereceleri başlar ve bunlar şövalyelik dereceleridir. Şövalye birlikleri Alt Astraldeki varlıklarla mücadele ederler ve onları IŞIK/IŞK ile yakarlar. Ama bunlar Şeytanımsı denilecek kadar güçlü varlıklardır ve kişi üstat olmadan onlarla mücadele edemeyebilir. Durum aşağıdaki resim gibidir.

Resim13.PNG

Resimde tam ortadaki nokta aynadan geçen kişidir, yani portal derecesini atlatan üstat. Bu arada üstatlar ölemezler, ölümsüzdürler çünkü Ruh’un ta kendisidirler. Mantıken bakıldığında aynanın ortasındaki nokta ışık saçan bir noktadır ve aslında karşı taraftaki aynadaki düşük enerjilerle savaşıyordur. Kişi bu Demonları da yenerek yeniden kendine ulaşır ve en büyük Demon olan Satürn’ü indirmiş olur. Bu arada Satürn Ezazel’dir ve Ezazel İslamiyetteki en büyük Şeytan İblis, Hristiyanlıktaki Satan’dır. Kişi karşı taraftaki noktaya ulaşınca benim bildiğim kadarı ile Rose-Croix (18. derece) şövalyesi olur ve 18. Derece tam ortadaki derecedir. Sonra yeniden yükselir ve yine 3 olur. Sonuç 33’tür.

Mason Olmak

Evet Mason olmak ya da olmamak, bütün olay bu gibi. Eğer Tanrı Var oluşsa, Var olabilmesi için Yokluğunda Var olması gerekir. Ve eğer Tanrı ruh ise, ve ruh da eril ise eril olan daha eril olduğu kadar dişil olan dişil olabilir.

Mesela ortada 10 tane bilye var diyelim. Eril taraf bilyeye sahip olmak ise dişil taraf sahip olmamaktır. Yani biri pozitif iken diğeri negatiftir (bknz). Ortadaki 10 bilyeden eril taraf tek tek bilyeleri aldıkça hem varlığına varlık katar hem de yokluğa yokluk katar. En nihayetinde bir taraf varlık bir taraf da yokluk olur. Bu yüzden kadın Mason diye bir şey olabileceğini idrak etmek biraz güç oluyor…

Unutulmamalıdır ki TANRI tek bir şey olsun der; Fiat LVX, yani Işık olsun. Diğer bir deyişle ben olayım. Ve bu yüzden Mason olmak demek ezoterik açıdan kişinin eril ve Tanrı olmasıdır. Ve bu yüzden “kadın” mason en azından felsefi açıdan (var) olamaz.

Not: Bu arada bunlar benim düşüncelerimdir. Belki bir erkek mason başka bir neden söyleyebilir, o yüzden bu yazılanlar benim bağdaştırmalarım ve analizlerim kadar doğrudur.

Kadın Mason Locaları

Masonlukta tradisyonel olarak kadın Mason olmasa da, bugün her yerde kadınları kabul eden Mason locaları vardır. Bu localara “Clandestine” denir ve bu localar ya sadece kadınları veya karışık olarak herkesi kabul ederler. Bunun nedeni Fransızca “Le Droit Humain” yani “İnsan Haklarıdır.” Daha fazla bu konu hakkında yazmaya gerek yok belki ama nasıl yukarı bakan Pentagramın tepesi Tanrı’yı ve Ruh’u temsil ediyor ise aşağı bakan Pentagram da Tanrıça’yı ve Dişil gücü temsil eder. Her iki güçte eşit derecede önemli ve gereklidir, çünkü birbirlerini tamamlarlar.

Bu arada Tanrıça Şeytan demek değildir! Buradaki sembolizm “Eastern Star” büyük locasının sembolü gibi alınmalıdır. Eğer bu şekilde düşünülürse aslında kadın Mason diye bir şey olur çünkü artık kadın aslında erkek Masonun bir nevi tersi olmuş olur ve bu yüzden o da bir Masondur.

Mason Olmak MN-IAO-NM, yani NOKTA Olmaktır

Mason olmak aynı zamanda nokta olmak ve Tanrı gibi her yere enerji vermektir, yani aydınlatmaktır. Bunun için LVX, yani Işık gerekir ve bu ışık Erildir. Mason sözcüğü “S” harfinin ortasındaki noktada gizlidir. Aşağıdaki resim bu durumu daha net bir şekilde özetlemektedir.

Resim14.PNG

Anlaşılacağı üzere “A-S-O” harfleri arasında “S” harfi aslında “I” harfine dolanmış bir yılandır ve “3” rakamını bölmüştür (buradaki gibi). Aslında orada bir 3 vardır. Kişi o 3’ü tamamlayıp 3 olduktan sonra bir kez daha dolanıp bir 3 daha olabilir ve sonsuza dek (8 rakamı) 33 kalıp Mikrokozmos’ta Tanrı olduğu kadar Makrokozmos’ta da Tanrı olmuş olur.

Resim15.PNG

İlk resme dönecek olursak, Mason sözcüğü bize bu noktanın IAO yani “Isis-Aphophis-Osiris” mitinde gizlendiği söyler. Yani kişi olan “Osiris” bir bedenin “Isis” içindedir ve başka bir bedene geçmek için “Aphophis” yani ölüm gereklidir. Bu harfler bize belirttiğim üzere Pergelin çizdiği dairede, yani bedenin izin verdiği sınırda kişinin her zaman bir Tanrı olduğunu ve bunun da kişinin içindeki nokta da yani her şeyi gören gözde saklı olduğunu gösterir. Zaten kişi “S” harfindeki (orta) sütunda hep bir noktadır ve aynanın ortasındadır. Sağındaki ve solundaki “A” ve “O” harfleri aynanın ona oynadığı oyundan ibarettir ve kişi aslında çaprazlama olarak her iki yerde kendini görmektedir. Solunda “Aphophis” yani ölüm olan “Alpha” yani başlangıç vardır. Sağında ise yine kişinin kendi olan “Osiris” yani bir son “Omega” beklemektedir. Kısaca kişi ölüm illüzyonu içinde aslında kendinden gelip kendine yani Allah’tan gelip Allah’a dönecektir. IAO bir nokta iken o noktayı çevreleyen zikzaklar ise “M” ve “N” harfleridir. Üç boyutlu düşünüldüğünde bir pendulumun bir sağa bir sola salınıp vibrasyon, yani enerji yaratması gibi bu pendulumda aslında içinde kısıtlı olduğu enerjiyi kendi çevresine örmektedir. Zaten “M” harfinin son çizgisi gösterildiği gibi “N” harfinin başlangıcıdır.

Resim15.PNG

Yukarıda vermiş olduğum pendulumun zikzakları aslında sütun veya ayna olan “S” harfi gibi gözüken git-gellerdir ve Ay’ın gelgit etkisine benzerler. Bu gitgeller pendulumun kendi kendine ürettiği zaman-mekân, yani sınır illüzyonudurlar. Dolayısıyla aşağıda vermiş olduğum resimdeki gibi pendulumun tepesindeki noktayı ayna olarak aldığımızda aslında orası evrendeki TEK merkezdir ve pendulum da bir haç gibi git-gel yaparak zikzakları yani evreni ve zamanı üretmekte ve kendini bunun içine sokmaktadır. Pendulum ne kadar uzağa salınır ise, evreni o kadar yaratmış olur. Gerisi (olmadığı için) gözlemlenemeyen evrendir ve henüz ışık/IŞK oraya ulaşmamıştır. Yani olay aşağıdaki gibidir.

Resim16.PNG

Tüm bunlar aslında kaosun düzenden değil düzenin kaostan doğduğunu gösterir. Crowley’nin tabiriyle Khabs Ku’nun içindedir, Ku Khabs’ın içinde değil.

LVX, Chi-Rho ve PAX

Mason olmak nokta olmak demişken kısaca LVX (Işık), Mesih (Christ) ve PAX (Barış) sözcüklerinin de anlamlarına bakmakta fayda vardır. LVX sözcüğü aslında Mason sözcüğü gibi bir sürecin sonunda nokta olmayı temsil eder. Çünkü “L” harfi belli bir açıyla döndürüldüğünde bize “V” harfini verir ve “V” harfinin en alt kısmı karşı tarafta simetrik bir “V” daha oluşturur ve bu da “X” harfini ortaya çıkarır. Sonuç yine her şeyin bir nokta olduğudur ve bu yüzden “Fiat LVX-Işık Olsun” demek “Nokta Olsun” demektir.
Bunun dışında Chi (X)-Rho(P) harfleri de yan yana getirildiklerinde PAX sözcüğünü verirler. LVX sözcüğüne benzer şekilde PAX sözcüğündeki “P” harfi Rho iken sondaki “X” harfi ise Chi’dir. Bu ikisinin çaprazlama görüntüsünden ortaya çıkan A harfi ise aynanın dört bir yanına dağılmış olan noktanın yansımalarıdır. Aşağıdaki resim tüm bunları özetlemektedir.

Resim17.PNG

Tüm bunlar bize Ezoterik açıdan Mason olmanın LVX olmak ile eşdeğer olduğunu gösterir. Kişi LVX olunca aynı zamanda Christ (Chi-Rho) yani Mesih olur ve çevresine PAX sözcüğünün karşılığı olan huzuru ve barışı getirebilir.

Özet ve Tüm Bunların Anlamı

Özet olarak Kabala, Maji, RozaKruacılık, Masonluk vs. hepsi aslında çok temel ve basit bir şey için vardır: Ruh olan kişiyi başka bir bedenin içine sokup daha iyi bir hayat vermek ve daha iyi biri yapmak. En sonunda ise Tanrı yapmak.

Eğer kişi bu öğretileri doğru anlayabilirse bu onun kurtuluşu, anlayamazsa bu onun sonu olur. Ne de olsa yukarıya veya aşağıya, Tanrı’ya veya Wicca’lara göre “Tanrıça’ya” yönelmek kişinin kendisine bağlıdır.


Evet galiba epey uzun ve galiba biraz da sıkıcı bir yazı oldu. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sonraki bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın =)

Sevgiler ve Saygılar

KAYNAKÇA:
Kaynakça yok. Kullandığım resimler ve temel Kabalistik bilgiler hariç yazdıklarım, yorumlarım, fikirlerim, açıklamalarım ve analizlerim tamamen şahsıma aittir.
« Son Düzenleme: Eylül 09, 2020, 12:16:03 ös Gönderen: Arais »
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Ağustos 12, 2020, 11:28:21 ös
Yanıtla #1

Sayın okurlardan çok özür dilerim.

Resimleri aktarırken yanlışlıkla Resim8.PNG'yi yanlış yere koymuşum. Resim8.PNG'nin asıl konumu Resim16.PNG'dir...

Geriye kalan diğer resimlerin konumları doğrudur ve sayın okuyucu Resim8.PNG'yi göz ardı edebilir.

Yeniden iyi okurlar dilerim  :)
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Ağustos 13, 2020, 09:42:54 öö
Yanıtla #2

Sayın Ömer Faruk Yılmazlar,

Öncelikle bu kadar emeğinize teşekkürler, elinize sağlık. Ancak daha önce belirttiğim gibi bir kitapçık dolduracak bunca yazıyı buraya taşımak, okuma güçlüğü yaratıyor. Bilmiyorum benim gibi sabredip yazının tamamını okumaya çalışan kaç üye vardır. Naçizane tavsiyem yazıları çok küçük, sizdeki başlıklar usulü bölerek belki yazı dizisi şeklinde vermeniz daha uygun olacaktır. Zira neredeyse her bir cümlenize yorum, düzeltme, katkı yapmak gerek. Ancak toplamda o kadar çok ki, en iyisi hiç yapmamak deyip o zamanı harcayamayacağım.

Yorumlarınız güzel, pek çoğuna başka yerlerde rastladım siz kaynakça yok kendi çıkarımım deseniz de, kimileri ise oldukça özgün. Ancak Cihangir Gener'in yaptığı gibi basit hatalar yapmışsınız. Örneğin o MA, Luvi dilinde Anne; Son oğul, Mason Ana Tanrıçanın, Ana'nın, Dulun oğlu demek diyordu. Ama bugün yaygın olan İngilizce (veya belki İsveççe) düşünüyordu 'Son'u.

Siz de Mason ortasında 'S' var diyorsunuz ama Türkçe düşünüyorsunuz. Unutmayın ki bu kelimeyi olduğu gibi kullandığınızda yabancı dilde duvarcı, inşaatçı, neredeyse bizdeki amele anlamına gelir. Tamamı Freemason, Freimaurer, Franc-maçonnerie gibi yazımlara sahip farklı dillerde. Kurgunuz bir anda boşa çıkabilir! Kaldı ki bu isim Mazones ismindeki Diyonissos İşçilerinin şenliklerinden gelmiş olamaz mı? Yunanca Moo Soo, Huzur Arayışı; Mesouraneo, Cennette Olmak köklerinden türemiş olamaz mı?

Daath'ı Yaşam Ağacında Sefiralardan biri olarak almışsınız. Bu konu tartışmalıdır. Gizli Sefira denilebilir ama standart olarak alınamaz. Daath'a bilgelik demekse doğru gelmiyor bana. Biliyorsunuz Logos var, Kelam ya da söz. Sophia var bu da bilgelik, Gnos var bu da bilgelik! Ancak bunlar aynı mı?

Bir söz var: ''Başkasını bilen bilgedir, kendini bilen aydınlanmıştır''diye. Sanırım burada Gnos kendini bilen olsa gerek. Peki ama nasıl? Dışarıdan aldığı ile değil, içeride bulduğu ile. Peki ama nasıl? Kendinden geçip,ölmeden evvel ölüp, evreni içine akıtarak. Peki ama nasıl? İlahi sezgi ile!  Yani burada Daath aslında iki evren arasında (Makro ve mikrokosmos diyebiliriz) açılan bir solucan deliğidir gibi bakılabilir. Ama Evrenlerden birinin sabit direği sayılamaz.


İnsan zaten evrendir. İnsan Zaten Tanrıdır. İnsan Altın Oran'dır gibi cümleler bana yanlış ve eksik geliyor.

Sümer Mitolojisinde Marduk yendiği ilkel tanrılardan birini öldürerek kanını toprağa karıştırır ve sonra toprağa şekil verip üfleyerek onu insan yapar. Bu insanın hamurunda Tanrılık vardır simgeselliğidir. Yeni bir konu değildir.

Ancak Hallac'-ı Mansur'un dediğini anlamak gerekir.

En'el Hak diyor ama devamı var. ''Ben oyum ama o ben değil'' çok ince bir cümledir.

Kapsayan kümeler teorisini bir daha gözden geçirmek gerekir. Tanrı ile bir olmak, evrenle bütünleşmek gibi cümleler başkadır. Evren olmak ve Tanrı olmak başkadır. Bu ince çizgiyi ayırmak için MANTIK, anlatabilmek için RETORİK ve GRAMER gerekir.

Masonlukla ilgili kurduğunuz ilişkilerin ekseriyeti ilgisiz. Diğer ilgi alanlarınızda kurduğunuz sayı sembolizmi ve simgeciliği iliştirmişsiniz ancak bence Kabala'yı Masonluğu açıklamak için kullanmak gereksiz bir uğraştır. Kabalayı temel alan öğretilerin Masonluğu etkilediği KUŞKUSUZDUR. Ancak Kabalayı Masonluğun temeline yerleştirmek çok anlamlı değildir.

Sevgiler

Sayın ANARCHOSA

Yorumunuz için çok teşekkürler. Söylediklerinizi dikkate aldım ve anladığım kadarıyla bu seriyi devam ettirmemek en iyisi olacaktır. Ama lütfen belirtmeme izin verin ki verdiğiniz kelimelerin anlamlarını ben de biliyordum, sadece geometrik şekiller olarak bu kelimeleri yorumlamaya çalışmıştım ki "Evrensel" olsun ve "anlamı" hep aynı kalsın.

Bu arada okuduğunuz için teşekkürler, en iyisi sonraki bölümleri merak edenlere veya ilgilenenlere özelden atmak olacaktır.

Sonsuz saygılar ve sevgiler  :)
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Ağustos 14, 2020, 10:56:23 ös
Yanıtla #3


 Bu kadar genişleyen bir yüreğin içine sığan herşey artık o yürekle de ilgilidir.Her şey onunla ilgiliymiş gibi gelen bir beden ise o yüreği taşıyamaz."Hiç bir şey" - "siz" ile ilgili değilken, siz hiç bir şeyin için deki kendinizi bulun.Bildiğiniz üzere evren de var olmuş herşeyin bir gölgesi vardır.Bu konularında gölgesi aklın hasarıdır.Genişlerken içinize aldıklarınız muntazam ve kusursuz olsun ki, kendiniz ile alakadar saydıklarınız bedeninizi yıpratmasın.Haddim olmayarak akıl verdi isem affola.

Çalışmanızın devamını dört gözle bekliyorum.

Saygılar
Sen Özelsin


Ağustos 15, 2020, 07:03:44 ös
Yanıtla #4


 Bu kadar genişleyen bir yüreğin içine sığan herşey artık o yürekle de ilgilidir.Her şey onunla ilgiliymiş gibi gelen bir beden ise o yüreği taşıyamaz."Hiç bir şey" - "siz" ile ilgili değilken, siz hiç bir şeyin için deki kendinizi bulun.Bildiğiniz üzere evren de var olmuş herşeyin bir gölgesi vardır.Bu konularında gölgesi aklın hasarıdır.Genişlerken içinize aldıklarınız muntazam ve kusursuz olsun ki, kendiniz ile alakadar saydıklarınız bedeninizi yıpratmasın.Haddim olmayarak akıl verdi isem affola.

Çalışmanızın devamını dört gözle bekliyorum.

Saygılar

Sayın Tık-Tik-Tak

Harika ve ilham verici yorumunuz için size Can'ı Gönül'den şükranlarımı sunmak istiyorum. Aslında diğer bölümler de ilk bölüm kadar uzun olduğu için konuyu devam ettirmemeyi düşünüyordum ama fikrim değişti.

Umarım diğer bölümler de her okuyucuya ve size en az bu bölüm kadar bilgi katar.

Sevgiler ve saygılar  :)
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme