Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Kayıkta Üç Kaçık - 3  (Okunma sayısı 2967 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 28, 2010, 06:51:48 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay





Dediğim gibi, sohbetimiz sigaranın sağlığa zararı konusundan çıkmış, dinlenmeye gelmiş, sonunda tatil yapmaya karar verilmişti de, eskiden denildiği gibi bunun “kuvveden fiile intikali” yani düşünceden eyleme geçişi biraz gecikmeye uğradı.

Gecikmiş ama vazgeçilmemişti. Hem nasıl yapılacağı da belliydi; ana plan değiştirilmemişti.

Fakat gerçekleştirilebilmesi için öncelikle bir tekne bulunması gerekiyordu.

Benim bir başka önerim vardı. Ahi bunu hiç ama hiç beğenmemişti. Demiştim ki, «Madem denizden gideceğiz, her nereye gideceksek, bir tekne kiralayalım günlük, bizi götürsün oraya, o beğenebileceğimiz yere kadar. Bizi orada bıraksın. Sonra da önceden belirlediğimiz bir günde yine gelip alsın.»

Bunun o kadar çok sakıncasını saymıştı ki…

Cemal de, orada sigara bulamazsak başka bir yere gitmek isteyebileceğimizi, teknemiz olmayınca bunu yapamayacağımızı ileri sürmüştü.

Cemal’in itirazının saçmasapanlığı üzerinde durmaya bile gerek yoktu. «Tamam.» demiştim, «Öylesine bir alternatifti; Unutun.»

Tekneyi bulmak bana düşmüştü.

Peki bu iş niçin benim üzerime yıkılmıştı? Benim önerimi kabul etselerdi, çok daha kolay olacaktı. Buna karşın neden onlar değil de ben?

Makûl ve mantıklı yanıtına bakın: «Çünkü para işlerinden sen anlarsın. Bu işin pazarlığını da ancak sen kesebilirsin. Biz beceremeyiz. Bizi kandırırlar.»

Ahi bunu öyle ikna edici bir tonla söylemişti ki, koltuklarım kabardığı için karşı çıkamamıştım.

Önce kiralık tekne aradım.

Herkes anasının nikâhını istiyordu. Olur gibi değildi. Hele bir de masrafı üçe böleceğimizi, Cemal’in durumunu düşünürsek...

Ben bu gibi işlerde babama başvurmaktan aslında pek hoşlanmazdım ama çaresiz kaldım.

İyi ki sormuşum.

Babamın bir tanıdığı, Mahmut Bey, teknesini bir haftalığına emaneten bize vermeye razı olmuştu. Ancak bazı şartları vardı. Motor yağsız bırakılmayacak, bu bir. Mazotu biz koyacak ve sonunda dolu olarak getireceğiz, bu iki. Herhangi bir kaza falan olursa, tüm sorumluluk bize ait, bu da üç.

Sonuncusu için babam güvence vermişti.

Oraya kadar iyiydi de, bir de kaptan ehliyetini sormuştu.

Hoppala! O da ne ki?... Ne gerek var ki?... Ötesi küçük bir kayık bu yahu; fazladan olanı üstü örtülü kamaramsı bir yeri, bir de içten takma motorunun olması.

Açıklanınca anladım ki, bu otomobil ehliyeti gibi bir şey… Denizde kullanılırmış. Teknenin motoru oldu mu, zorunluymuş. Adı öyleymiş: Kaptan ehliyeti… Hem deniz polisi körfezde göz açtırmazmış; yakalanacak olursak, bizim de Mahmut Bey’in de başı büyük derde girermiş. Sahil çocuğuyuz güya; hiç bilmiyordum.

Ahi’ye sorsanız o bilirdi elbette. O her şeyi bilir!

Bir kıtır atıp, arkadaşımız Cemal’in ehliyeti olduğunu söyledim. Yoksa Mahmut Bey tekneyi vermeyecek, babam da bu konuda bir şey yapamayacaktı. “Karadenizlinin mutlaka ehliyeti vardır.” diye geçmişti kafamdan. Yok ise, artık Allah kerim.

Nitekim varmış da ama bu Cemal’in Karadenizli oluşundan ötürü falan değil. İzmir’e gelmeden önce İstanbul’da üniversiteye gitmeyi denemiş meğer. Orada almış bir vesileyle.

Neyse, böylece hem farkında bile olmadan yalan söylememiş hem ciddi bir durum doğarsa işi sağlama almış olduk.

Mahmut Bey ne yana gideceğimizi de sormuştu.

Ne bileyim ben?... Bunu hiç düşünmemiş, hiç konuşmamıştık ki.

Fakat o anda sanki her şeyi önceden planlanmışız gibi bir tavır takınmalıydım. «Çeşme’ye.» deyivermiştim.

Mahmut Bey bunun üzerine biraz düşünmüş, şöyle demişti: «Bak şimdi... Karaburun’a kadar ne âlâ; sorun yok. Fakat sonra işiniz zora girebilir. Şayet deniz varsa, oradan ilerisi tehlikelidir. Tekne dayanamayabilir. Elbette bu dönüş yolunda da olabilir. İyisi mi, Karaburun’dan öteye gitmeye kalkışmayın; ona göre.»

O sorun olmadığını söylemişti ama bana göre vardı çünkü doğma büyüme İzmirli oluşuma karşın Karaburun’un neresi olduğunu bilmiyordum ki ben. Ahi bilir miydi acaba? Eh, her şeyi bilen bunu da bilir. Bilmiyorsa, canına okuruz. :Ancak o zaman çok geç olabilir. Daha iyisi, önceden bir bilene, balıkçılara falan sorup öğrenmek.

Bir de ne demekti şimdi şu “deniz varsa”?… Zaten denizde olmayacak mıydık?

Meğer bu “deniz yüksek dalgalı ve rüzgârlı” anlamına gelirmiş. Ne bileyim ben… Eh, onu Cemal Kaptan düşünsün.

Mahmut Bey bana emaneten bir de harita vermişti.

Ohooo! İşte bu şahaneydi. Arayıp da bulamayacağımız şey… Biraz eski püsküydü, katlanma yerleri aşınmıştı ama aldırma. Her yer gayet güzel gösterilmiş; Karaburun denilen yer dahil.

Aslında deniz haritasına bakarak nerede olduğunu nasıl anlarsın, ondan hiç söz etmemişti. Ben de bilmeyenin denizdeyken bunu anlamasının çok zor olduğunu düşünmemiştim. O Cemal Kaptan’ın görevi olacaktı.

Mahmut Bey, harita için sıkı sıkı da tembih etmişti: «Sakın ıslatmayın.»

Canına yandığımın teknolojisi… Şimdi olsa hemen bir kopyasını çıkarttırıverirdik. O zamanlar buna olanak yoktu ki... Gerçi Cemal’in dediğine göre, olurmuş olmasına da, hem çok pahalıya patlarmış hem de böyle renkli renkli göremezmişiz ayrıntıları. Daha iyi bir çare, altına bir kopya kağıdı koyup, üstünden çizerek bir başka kağıda geçirmekti. O da çok zahmetliydi. Uğraşmaya değmezdi. Dolayısıyla kopyadan vazgeçmiş, haritayı çift kat naylona sarmaya karar vermiştik.

Bu arada Cemal Ahivarî bir ukalâlık da yapmıştı ki hiç sormayın: «Ha şimdi ben bunu bi güzel çalışırım. Hemencecik ezberlerim hepsinu. Yanımıza almasak bile olur.»

Siz olsanız ona inanır mıydınız?

Tekneyi önümüzdeki Cumartesi günü, İnciraltı’nın az ötesindeki balıkçı barınağından teslim alacaktık.

Oldu! Anlaşmıştık.

Mahmut Bey, «Bak, bu kıyıdan ve en çok Karaburun’a kadar. Fazlası yok. Başka bir yöne gitmek de yok. Ona göre.» diye tekrarlamıştı.

O da tamam.

Babam ile birlikte yanından ayrılırken, Mahmut Bey beni kolumdan çekti. «Gel, bir şey diyeceğim sana.» diye az öteye götürüp göz kırparak fısıldadı: «Bak, ille de Çeşme’ye gitmek istiyorsanız, kızlarla oynaşmak için falan, bence o zaman tekneyi Urla iskelesine bağlayın. Sonra karadan bir vasıta bulup geçersiniz o yana. Aslında bence aradığınızı Urla’da da bulabilirsiniz; aklında olsun.»

Bizim niyetimiz sessiz ve sakin bir yer bulup dinlenmekti ama Mahmut Bey öyle sanmıştı.

Zararı yok!

Bir an düşündüm: Hiç de fena fikir sayılmazdı hani. Neden olmasın!



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4725 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2010, 03:04:27 ös
Gönderen: popperist
1 Yanıt
3246 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 28, 2015, 11:57:54 ös
Gönderen: Melina
0 Yanıt
2741 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2010, 03:00:04 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2709 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 30, 2010, 05:08:09 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4301 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2011, 07:25:15 ös
Gönderen: oya
0 Yanıt
2343 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2010, 05:41:14 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2928 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 08, 2010, 09:40:42 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2374 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 16, 2010, 10:47:13 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3936 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 12, 2016, 04:15:04 ös
Gönderen: Herakles