Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: FAHİŞELİK (Antik Helen Uygarlıklarında)  (Okunma sayısı 8726 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 02, 2009, 06:33:58 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Fahişeliğin yeryüzündeki en eski meslek olduğu söylenir. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilemem ama Antik Helen uygarlıklarındaki yerini ve işlevini anlatabilirim.



Hetairalar

Helen erkekleri, karılarını eve kapatarak zamanlarını agora ya da gymnasionda oğlanlarıyla birlikte geçirmekle yetinmezdi. Atina ve diğer büyük Helen kentlerinin hemen hepsinde oldukça güzel vakit geçirecek başka evler de vardı. Bu evlerde, bedeli karşılığında kendilerini erkeklerin kucağına bırakan, “Afrodit’in hizmetlileri” adıyla da anılan “hetairalar” servis yapardı.

Afrodit’in kızlarıyla ilişki kurmak, Helen erkeği için hiç de ayıp ya da utanç verici bir olay değildi. Tersine övünç nedeni bile olurdu. Demosthenes, “In Neaeram” adlı yapıtında şu satırlara özenle yer vermiştir:

“Günlük gereksinmelerimiz için cariyelerimiz ve bize meşru çocuklar verip ev işleriyle ilgilenmek için karılarımız,  zevk için de hetairalarımız var.”

M.Ö. 4. yüzyılın sonları ile M.Ö. 3. yüzyılda Atinalı erkekler, yeni baştan eşleri dışındaki kadınlara ilgi duymaya başladı. Aile erkeği olma konusunda hâlâ isteksizdiler. Kadınlara karşı daha dirençsiz bir tutum benimsenmesinin nedeni kısmen Büyük İskender’in denizaşırı fetihleri sayesinde ufuklarının genişlemesi, kısmen de harcayacakları bol zaman ve bol paraları olduğu anlamına gelen, siyasal etkinliğin azalması olabilir.

Bu durum Helen sanatına da yansıdı. Eskiden erkek heykelleri çoğunlukla çıplak, kadın heykelleri ise örtülüydü. Şimdi ise kadın figürlerindeki peçeler düşmeye başlamıştı.

Değişim kendini sahnede de gösteriyordu. Eski komediler ağırlıklı olarak politik nitelikli iken, yeni komedide tema kadınla erkek arasındaki romantik aşk olmuştu. Kadın rolleri hâlâ çıplak sahnelerde göğüs ve kasık kısımları özenle boyanmış beden çoraplarına bürünen oğlanlar tarafından oynanıyordu.

Değişim, her şeyden çok fuhuş kârlarında belirgindi. Hetairalar öylesine meşguldü ki; en ünlülerinden biri olan Metiche adlı bir kadın, müşterilerinin ziyaret uzunluğunu bir kum saati kullanarak hesapladığından, o anlama gelen Klepsidra takma adıyla anılırdı.

Çağın en üst düzey kibar fahişeleri, güzel, yetenekli ve akıllı olmalarının yanı sıra, klâsik edebiyat konusundaki bilgileri çoğunlukla kâr-zarar hesabı bilgilerinden hiç de aşağı kalmayan hetairalardı. Gerçek bir kibar fahişenin çekiciliğinin kaynağı asla fiziksel görüntüsü değildi. Atinalı erkeklerin hetairalarda en çok sevdikleri şey, kendi karılarının öğrenmesini engelledikleri alanlardaki bilgileriydi.

Hetairaların aksine, Helen ev kadınlarının sofrada erkeklere katılıp, kültürel ve kamusal konularda akıllıca konuşabilmelerini sağlayacak şeyleri öğrenmelerine izin verilmezdi. Onlar, bir tek çocuk bakımı, mutfak işleri, evin yönetimi ve tapınım alanlarında yetiştirilirdi. Buna karşılık, alt sınıftan gelme olan hetairalar, neredeyse çocukluktan başlayarak kültürel ve toplumsal konularda eğitim görürdü.

Eşlerin büyük çoğunluğu, aşk konusunda, işçi doyumundan çok imalatçının ürünü yani oğulları ile ilgilenir, kocalarının öğrettiklerinden başka pek bir şey bilmezdi.

Hetairalar, erkekler dünyasında başarılı, kimi zaman son derece başarılı olmuş kadınlardı. M.Ö. 6. yüzyıl gibi erken bir tarihte adını duyurmuş bir İyonyalı olan Thargelia’nın, Pers Kralı Büyük Kurus (Keyhüsrev) adına gizli ajanlık yaptığı, seçkin âşıklarının bedenleri kadar akılları üzerinde de büyük başarıyla çalıştığı, İyonya’nın barışçı yollarla Pers egemenliğine teslim edilmesini sağladığı söylenir.

Atinalı Thais, Büyük İskender’in metresiydi ve görünüşe bakılırsa, Persepolis’in yakılmasından sorumluydu. Sonradan 1. Ptolemaios ile evlenip Mısır kraliçesi oldu.

Heteiraların en görkemlilerinden biri olan Aspasia’nın Atina’daki siyasî ve edebî salonu, çağın en güçlü erkeklerince ziyaret edilirdi. Perikles, onun için karısını boşamıştı. Atina’nın Samos’a savaş açmasından da doğrudan onun sorumlu olduğu söylenir.

Hetairaların erkekler üzerindeki etkilerinin aşırı ölçüde arttığı dönemlerde Atinalılar, siyasetteki kadınlar konusunda feryat etmeye başlardı ama çoğu zaman eleştirileri aslında para düşkünlüklerine yönelik olurdu. 2. yüzyılın hiciv yazarlarından Lukianos, “Kibar Fahişelerin Diyalogları” adlı yapıtında, son günlerde yoksul düşmüş bir denizci ile, onun koruması yerine Bitinyalı zengin bir tacirin korumasına girmiş olan eski metresi arasındaki bir diyaloga yer verir: Dorion adlı bu denizci «Sana güzel hediyeler verebildiğim günlerde, her şey yolundaydı.» der. * Myrtale, bunu sahte bir anlayışla onayladıktan sonra, ikisi arasında şöyle bir pazarlık geçer:

"Dorion - Önce, Sikyon ayakkabıları iki drahmi. İki drahmi ver.
Myrtale - Fakat bunun karşılığında benimle iki gece geçirdin.
Dorion - Suriye’den döndüğümde sana kaymak taşından parfüm şişesi getirdim. O da iki drahmiydi.
Myrtale - Fakat denize çıkmandan önce sana çok güzel bir gömlek verdim... İkinci dostumun benimle bir gece geçirdikten sonra bıraktığını.
Dorion - Eh, bu doğru... Sonra sana Kıbrıs’tan soğan, beş ringa ve dört levrek getirdim. Küçük hasır sepetlerde sekiz kez bisküvi ve altın lifli sandaletler… Seni nankör kadın!... Ah, bir de, büyük bir parça peynir!
Myrtale - Hepsi beş drahmi eder, belki...
Dorion - Fakat Bitinyalın annene bir baş sarımsak bile almadı! Ondan neler aldığını bilmek isterdim doğrusu.”

Bu sıkı ticari çekişmenin ardından Dorion yine masrafa girer. Myrtale ona kirayı ödetir; ayrıca inciler, küpeler, bir halı ve yüklüce de para alır. Bu dünyada yolunu böyle bulmaktadır ve maddi şeylerin değerini iyi bilmektedir.

Hetairalar, çekiciliklerinin kalıcı olmadığını ve hedeflenecek tek şeyin birikmiş para olduğunu gayet iyi bilirdi. Belki gerçek, belki sadece hayal ürünü bir kibar * olan Philumena’nın âşığına yazdığı mektupta sertçe belirttiği gibi:

“Uzun mektuplar yazmaya ne gerek var? Ben mektup değil, elli altın istiyorum. Beni seviyorsan, öde; paranı daha çok seviyorsan, beni bir daha rahatsız etme. Güle güle!”

Parlak dönemlerinde, heteiralardan kimisi hayır işlerine girişebilmelerini sağlayacak kadar para kazanabiliyordu. Atinalı Lamia, Sikyon halkı için, harap haldeki bir resim galerisini yeniden inşa ettirmişti. Sanatını Mısır’da uygulayan Trakyalı Rhodopis’in harcamalarını kendi başına ödeyerek bir piramit inşa ettirdiği söylenmekteydi.

Cariyeler

Helen uygarlıklarının toplumsal merdiveninde, hetairaların altında haklarında aslında pek az şey bilinen cariyeler yer alırdı.

Klâsik çağlara gelindiğinde, güzel oğlanların, akıllı hetaira ve genelev kızlarının sert rekabeti karşısında, ikinci eş olarak eve cariye alma alışkanlığı edinilmişti.

Cariyenin konumu, hiç de iyi bir yer sayılmazdı. Bir cariye ne bir hetairanın bağımsızlığına sahipti ne de erkeğin eşinin sahip olduğu sözde yasal korumaya... Efendisinin ondan sıkılması durumunda onu satmasını önleyecek hiçbir şey yoktu. İsterse, bir geneleve bile satabilirdi.

M.Ö. 4. yüzyıla gelindiğinde, ticarî etkinliklerin artmaya başlamasıyla birlikte kızlar, artık iş yerlerinin dışında kuyruğa girmeye başladı: Çıplak göğüsleri ve ince tül elbiseleriyle isteyen her erkek kendi hoşuna gideni seçebiliyordu. Erkekleri eve çekiyor, yaşlılara “babalık”, olgunlara “kardeş” gençlere “küçük delikanlı” diyorlardı. Her isteyen küçük bir tutar karşılığında ve hiçbir riske girmeden aralarından istediğini alabilirdi. Bu ücret, evin kalitesine ve istenen hizmete bağlı olarak değişirdi.

Genelev sahipleri devlete vergi öderdi ama yollarda gayet iyi sonuç veren yeni bir baştan çıkarma tekniğini kullanan sokak fahişeleri de vardı. Fuhuş, özellikle transit trafiğin yoğun olduğu yerlerde gelişmişti. Örneğin Korinthos, iki limanı ve gelişmekte olan deniz ticaretiyle, denizcilere kıyıda hizmet vermeye hazır genelev kızları ve sokak fahişeleriyle kaynıyordu. Benzerini günümüzde Efes yıkıntılarındaki belirgin izler de gözlerimizin önüne seriyor.



Antik Helen uygarlıklarında erkeklerin bir yanda olanca hoşgörüyle karşılanan eşcinselliği ve diğer yanda karılarıyla değil de fahişelerle düşüp kalkmaları… Bütün bunlar o kültürde hiç de ahlâksızlık değildi; toplumsal yapının doğal olgularıydı. Ancak bu kadarla kalmaz. Bir de kadınların eşcinselliği (lezbiyenlik) var ki, öncekilerden hiç de aşağı sayılamaz. İzleyen bölümde ondan söz edeceğim.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 03, 2009, 10:26:22 öö
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

Verdiğiniz bilgileri merak ve dehşetle okuyorum açıçası merak ederdim ama daha öncesi okumamıştım eski devirlerde toplumun ahlak yapısını anlamak için çok önemli değerlendirmeler.Din değerlerini heleki ahlak temeli üzerine kurulu olduğunu düşünürsek,antik helende yaşanan bu rahatlıkla beraber o dönem yaşamış filozoflarında nasıl bu kadar etkili felsefeler üretebildiklerini anlamadada açıkçası bir ipucu oluyor.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Aralık 04, 2009, 08:04:48 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Adam, cariyeler olarak bahsettiğiniz fahişe kastı pornealar mı? Eğer değilse, orijinal isimlerini biliyor musunuz?

Güzel ama kısa bir yazı bu arada. İlgimi çeken bir konudur, keşke biraz daha ayrıntılı olabilseydi ama elinize sağlık.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Aralık 04, 2009, 09:12:01 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Sn.Adam

Verdiğiniz bilgileri merak ve dehşetle okuyorum açıçası merak ederdim ama daha öncesi okumamıştım eski devirlerde toplumun ahlak yapısını anlamak için çok önemli değerlendirmeler.Din değerlerini heleki ahlak temeli üzerine kurulu olduğunu düşünürsek,antik helende yaşanan bu rahatlıkla beraber o dönem yaşamış filozoflarında nasıl bu kadar etkili felsefeler üretebildiklerini anlamadada açıkçası bir ipucu oluyor.

Antik Yunan halkina ahlaksiz mi diyorsunuz yani? Bu ne ucuz dusunme bicimidir Allah askina!

Din ahlaksa size gore dinsiz olanlar ahlaksiz yani? Bunu soyleyenin aklini ve ahlakini ibretle izliyorum dogrusu.


Aralık 04, 2009, 09:19:58 ös
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Sayın karahan ahlaksız dememiş ki, ahlak yapısının farklı olduğunu belirtmiş. Bu konularla ilgili olarak da kişilerin anakronik düşünmesi bence doğal, neticede sayın karahan'ın bir tarihçi olma iddiası da yok. Ayrıca ahlak da din de subjektif değer yargılarıdır, kişiye göre değişmesi de bence normal. Bu konuda biraz alıngan ve agresif gibi geldiniz bana sayın Isis...
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Aralık 04, 2009, 10:08:24 ös
Yanıtla #5

Şu Afrodit, ve hizmetlileri...

Din adına fuhuş konusu ilginç hakikaten. Antik dönem idolleri aslında dünyanın her yerinde farklı isimlerle anılan idoller. Eğer birini, başka bir medeniyette hangi isimle anıldığını bilmek istiyorsanız yöntem çok basit; o idolun gökyüzünde temsil ettiği gezegeni buluyorsunuz, sonra bu gezegene diğer medeniyette hangi idolün simgelediğine bakıp bir eşdeğerlik kuruyorsunuz.

Muazzez İlmiye Çığ'ın, belirttiğine göre Sümer'de de Venüs idolüne atfedilmiş tapınaklarda fuhuş yapılırmış. İnanna, astarte veya iştar ("star" buradan gelir) olmalı.

İlginç olan fahişelik değil, fahişelik mesleğinin bir rit, bir ibadet haline gelmesine neden olan süreçler olmalı. Bir toplumda Venüs'e tapınılmaya başlandı mı, antik dönem insanını iyiden iyiye merak etmeye başlıyorum zaten.

Vaktiyle bu Venüs gezegeninin hikmetinin ne olduğuna dair bir şeyler okumuştum. Burak Eldem'in "Marduk'la randevu" isimli kitabında da sıklıkla geçiyordu. Bunu da ekleyerek bir net ortamında venüs'le ilgili şunları yazmışım, aynen alıyorum;

"merkür ile dünya arasında bulunan gezegen. dünya'dan biraz daha ufaktır. gökyüzünde güneş ve ay'dan sonra en parlak yıldızdır.

tüm gezegenler saat yönü tersine döndüğü halde, venüs saat yönüne döner. ve bir günü, bir yılından uzundur. yani kendi ekseninde dönme hızı, güneş çevresinde dönme hızından düşüktür.

üzerinde hiç bir gezegende görülmeyen şekilde yoğun volkanik aktivite vardır.

sülfürik asitten müteşekkil çok yoğun bir atmosferi vardır.

güneş ışınları gezegenin yüzeyine ulaşamaz, o atmosferdeki yoğun gaz ve toz bulutuna çarparak geri döner. güneş ışınları yüzeye çarpamaz ama, bu atmosfer nedeniyle sera etkisi altında kalan gezegenin ortalama sıcaklığı 480 derecedir.

dünyadakinden 9 kat daha fazla atmosfer basıncı vardır.

***

çok yoğun atmosferi güneş ışınlarının yüzeye ulaşmasını engeller. sonuç; yangınların yarattığı aydınlık hariç, gece gündüz karanlık. (ki oranın 1 günü, buranın 220 küsür günü kadar.)

şimdi elimizdekilere bakalım; her tarafın alevlerle kuşatıldığı, yoğun bir basıncın olduğu, etrafı karanlık, asit bulutları nedeniyle kötü kokulu, her dakika birkaç volkanın patladığı bir yer. bu tasvir, insanın cehennem tasvirine epey uyuyor.

venüs, tüm kadim uygarlıklar tarafından hoppa, şehvet düşkünü, şarabı, güzelliği ve cinsel gücü simgeleyen avratlar tarafından temsil edilmiştir; afrodit (yunan) astarte (mitanni) inanna (sümer) iştar (babil) hathor (mısır) gibi. bildiğin günah tanrıçaları.

eski çağda venüs ayinleri, tahmin edilebileceği gibi alem şeklinde kutlanırmış. tapınağa gidiyorsunuz ve karılı, kızlı, yanar dönerli alem yapıyorsunuz. bugün ibrahimi dinler açısından günah sayılabilecek bir çok şey, zamanında venüs tanrıçalarına bir ibadet şekli imiş.

gerçekten bu tür şeyler yapılırsa, ibrahimi dinler açısından da kişinin öldükten sonra venüs'e benzeyen bir yere gönderilmesi komik bir ayrıntı mı?"

Evet komik bir ayrıntı olabilir mi sadece?

Venüs, tüm gezegenler içinde sıradışı bir özelliğe sahip. Gününü kelimenin tam manasıyla "gün" ediyor bir kere. Sonra herkes Mersine giderken o tersine gidiyor; TERS DÖNÜYOR. Ve yüzeyi her zaman karanlık. Fakat ironiye bakın ki o ışıl ışıl bir "sabah yıldızı" antik insanın gözünde. Sabah da akşam da en ışıltılı olan o. Fakat atmosferi tek kelimeyle korkunç.

O tanrılar arasında da sanırım, insan hayatına bu kadar giren ve insan hayatını bu kadar etkileyen bir gezegen venüs. Bir jupiter riti insanın bir başka insanla bu kadar yakın temas kurmasına ve aile içi ilişkilerini bu kadar etkilemeye yetmez herhalde. Veya Mars riti. Savaştan kaçmayacaksın. Al sana ibadet. Ama venüs öyle mi?

Yukarıda Sayın Isıs'in kendisini antik dönem insanının yerine koymasını istiyorum; eşiniz bir venüs takipçisi olmuş, sizi bırakıyor ve venüs'e tapınmaya gidiyor. E ona gücenemezsiniz de; adam tapınıyor. Hele bir gücen, seni tanrılara küfrediyor diye orta yerde yakmazlar mı bir bak. :)

İnsan doğası o gün neyse bugün de öyle. Sayın Adam'ın yazdıklarına bakarak, ücretli fahişeliğin o dönemin kapalı toplumlarında venüs ritinden koptuğunu anlıyorum ben. Düşünün, bugün fahişelik o kadar sıradışı bir şey değil. Hoşgörü var, insan hakları var, özgürlük var. Arz ve talep var. Ben bugün bu kavramlara aşina olduğum için fahişeliği hoşgörebiliyorum, ama o dönemde bunları hoşgörmek için, insanlar doğru dürüst eğitilemiyorduki. Gerçekten böyle bir projenin ortaya çıkması nasıl olmuş çok ama çok merak ediyorum.

Venüs'e tapan venüs'ü hak eder. Anakronizm? O dönemin koşullarını ve o dönem kadın duygularını bir bilsek, o anakronik sıfatını üstüme alıcam valla. :)

Sabah yıldızı kültü bence açıkça "şeytan"ı simgeleyen bir şey. İbrahimi dinlerin şeytanı, kadim kültürün venüs ritlerinde gizli.

Hem Albert Pike, Lucifer'ine ne diyordu? Bir düşünsenize... :)
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Aralık 05, 2009, 06:24:32 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Sayın karahan ahlaksız dememiş ki, ahlak yapısının farklı olduğunu belirtmiş. Bu konularla ilgili olarak da kişilerin anakronik düşünmesi bence doğal, neticede sayın karahan'ın bir tarihçi olma iddiası da yok. Ayrıca ahlak da din de subjektif değer yargılarıdır, kişiye göre değişmesi de bence normal. Bu konuda biraz alıngan ve agresif gibi geldiniz bana sayın Isis...


Agresim, agrefsin, agresifler :)

Sevgili Veritas,

Mesela subjektif olmak degil, mesele her konuda subjektif olmak. sn karahan'in iletilerine bos bir vaktinda soyle bir goz at istersen :)


« Son Düzenleme: Aralık 05, 2009, 06:28:27 öö Gönderen: Isis »


Aralık 05, 2009, 07:25:24 öö
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Ama şimdi sayın Karahan'ın genel tavrında size hoş gelmeyen bir tavır olmasını, buradaki fikir beyanında kendi sözleriyle ifade etmediği bir anlam çıkarmaya sebep olarak görmek hem politik olmayan hem de ad hominem bir cevap vermenize sebep oluyor =) Liberalliğinize ters =)
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Aralık 05, 2009, 09:02:44 öö
Yanıtla #8
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Tüm bu tartışmalarda bana düşen tek bir nokta görülüyor; sayın Veritas'ın sorusu.

Bildiğim kadarıyla Antik Yunan dililnde "porneae" sözcüğü genelev kadınlarını nitelemek için kullanılıyordu. İkinci eş ya da asıl eşe yardımcı eş olarak cariyelere o dönemde ne dendiğini doğrusu bilmiyorum. Bendeki birikim bu kadar. Ancak bunlar istenirse geneleve satıldığından belki bir özdeşleşme vardır.

Bu konunun ayrıntısını bilen varsa tamamlamasını rica etmekten başka yapabileceğim bir şey yok.

Sevgiler.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 05, 2009, 11:42:08 öö
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662



Verdiğiniz bilgileri merak ve dehşetle okuyorum açıçası merak ederdim ama daha öncesi okumamıştım eski devirlerde toplumun ahlak yapısını anlamak için çok önemli değerlendirmeler.Din değerlerini heleki ahlak temeli üzerine kurulu olduğunu düşünürsek,antik helende yaşanan bu rahatlıkla beraber o dönem yaşamış filozoflarında nasıl bu kadar etkili felsefeler üretebildiklerini anlamadada açıkçası bir ipucu oluyor.


Sevgili Veri,

Yukaridaki iletiyi gayet dogru anladigimi dusunuyorum. Toplumun "ahlak yapisini anlamak icin" diyor. Toplumun ahlak yapisini, dehsetle okudugunu nazara alirsak ahlaksiz oldugunu vurgulamaya calisiyor oldugunu dusundum. Gelince kendisi daha iyi bir aciklama yapabilir. Ahlaksiz olduklarini soyluyor demedim. Dikkat edersen soruyorum oyle mi dusunuyorsun diye. Oyle dusunuyorsan ben de soyle diyorum diyorum. Ha kendisi gelince derseki "hayir oyle demek istemedim" o zaman iman ederiz.

Bu soru sormayi suclama olarak addedilmekle bir kac kez karsilastim. Ama gunun sonunda sen ad hominem var diyorsan oyle olsun ama ben burada daha cok "inferentia" yaptigimi dusunuyorum . :)

Liberallik konusuna gelince. Bu konu cok su goturur:)
« Son Düzenleme: Aralık 05, 2009, 11:56:12 öö Gönderen: Isis »


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4390 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 01:50:29 öö
Gönderen: Fraternis
1 Yanıt
3965 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2008, 09:37:25 öö
Gönderen: Prenses Isabella
15 Yanıt
9203 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2008, 08:28:39 öö
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3776 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 24, 2009, 04:45:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3460 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 30, 2009, 02:46:15 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5775 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 01, 2009, 04:59:17 ös
Gönderen: karahan
1 Yanıt
3586 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 05, 2009, 02:12:16 ös
Gönderen: rigormortis
10 Yanıt
7457 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2013, 09:50:40 öö
Gönderen: karahan
7 Yanıt
6393 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2014, 06:35:30 ös
Gönderen: Attis
0 Yanıt
3094 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2016, 04:28:52 öö
Gönderen: Risus