Ben açıkçası şöyle bir bakıp, uygun gördüğüm bir iki maddeyi beğenerek, diğerlerinde de çokca sorun görmeyerek yukarıdakini yazmıştım. Ama tek tek incelemekte de bir sorun görmüyorum. Nasıl olsa zamanım var, Sayın Adam da rica etmiş, o halde yakından bakalım.
1- Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz, ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.
Burada, anladığım kadarıyla kişinin, değiştiremeyeceği bir şeyi kabul etmesi gerekliliği belirtiliyor. Beğeni veya nefret söz konusuysa, yazar işin sağlık tarafında değil diye düşünüyorum. Yetenek ve estetik olabilir. Bu konuda da sanırım haklıdır. Çünkü beğenmeme durumu kişiyi, türlü kişilik bozukluklarına sürükleyecek ve kişnini dışa açması gereken enerjiyi, sürekli kendi savunmasına harcayacaktır. Tüm hayatı beğenilme kaygısıyla yaşamak çok yorucudur. Sanırım yazar kadın olduğu için, bu sorunu en başta yazmış, zira güzellik kadınlar için gerçekten göz ardı edilmesi biraz zor bir unsurdur. Bunda erkeklerin de kabahati vardır.
2- Dersler öğreneceksiniz. “Yeryüzünde Yaşam” isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer “Evrensel Öğretmen”dir.
3- Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir. “Başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır.
4- Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz.
Hatalardan ders çıkarmak olgusu. Yani tecrübeyi analiz edip, yanlışları ve doğruları bulmak ve hata varsa onu bir an önce değiştirmek, doğruluk varsa tekrar etmek farkındalığı. Bir sorun yok gibi görünüyor.
5- Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz, bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.
İçsel engeller ile kastedilen, 1. maddedeki gibi, kişinin enerjisini abuk subuk şeyler konusunda kaygı duyarak geçirmesidir gibime geliyor. Bilinen içsel engellerin en başında kendine güvensizlik gelmiyor mu? İnsanların tepkilerinden aşırı derecede ürkme, yanlış yapmaktan ve eleştirilmekten korkma gibi. Gerçekten kişi bu sorunlarını ne kadar erken çözerse o kadar dış dünyası açılır. Ben dahi bunun farkında olarak her düşündüğümü hala her yerde söylemekten çekiniyorum
Acı'nın bir uyarı sinyali olduğuna gelince. Bunun bilimsel bir dayanağı da var. Mesela acıyı algılayan duyu sinirlerinin doğuştan çalışmadığı çocuklar var. Bunların bağışıklık sisteminde, görmelerinde tatmalarında vb. hiçbir sorun olmamasına rağmen, yaşam ömürleri çok kısa. Çünkü acı nedir bilmediklerinden, oralarını buralarını yaraladıklarında yeni bir şeyler öğrenemiyorlar. Bunun gibi, mutsuzluk da bir acıdır, ve kişi neden mutsuz olduğunu teşhis etmediği sürece bu acı kendisini uyaracaktır. En kötüsü, acıyı mutlak kabul edip, durumu kabullenmekte yatıyor.
6- Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası, hiçbir şeyin bir çoğundan daha iyidir.
Davranışlar iyi ve yapıcı yönde değiştiğinde bir dersi öğrenmiş oluruz herhalde. Günlük hayatın rekabetinde, insanlar davranışlarını daha çok rekabet edebilme ölçüsünde keskinleştiriyorlar mesela. Bunun da bir bilgi olduğu su götürmez fakat ne kadar bilgelik olduğu tartışılır. Nietzsche vari bir bilgelik ile, Mevlana tarzı bilelik arasında fark var.
7- “Bura”dan daha iyi bir “orası” yoktur. “Orası” dediğiniz yer “burası” olduğu zaman gene “bura”ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir “orası” olacaktır.
Bu maddeye sanırım katılmayacağım. Ben şartların rasyonel değerlendirilmesi taraftarıyım, yazar, ne olursa olsun kendini sevmeyi öğütlüyor olabilir. Komşunun çimleri, çitlerin arkasından daima daha yeşil görünür. İnsan doğasındaki "başkasınınki daha iyi, çünkü benim değil" düşüncesi, aslında yine kişinin aklına ve yargılarına güvenmemesinden kaynaklanan bir durumdur. Orası, burasından daha iyi de olabilir, daha kötü de. Daima "orası" burasından daha iyi olacak veya "burası" herzaman iyi olmak zorunda diye bir şey yok. Nedenlerin düşünülmesinde yarar var. Ne insan bu maddeye bakarak, teşvik ve ego mekanizmalarını durdurmalı, ne de sürekli başkalarını "standart" kabul eden bir moda takipçisi olmalı.
8- Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdır. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça, onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.
Açıkçası bu madde doğu mitolojisinde ve tasavvufta da görülen bir madde. "Ayna" sembolizminin batıda da doğuda da çok örneği vardır. Don Kişot'un aynalı şövalyesi, Raci'nin Ayna'lı babası, hep kişinin kendisine odaklanmasına yönelik mesajlardır. Fakat diğer insanlarda sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz hususların, aslında kendimizde nefret ettiğimiz ve sevdiğimiz hususlar olması yine de hatalı görünüyor.
Gerçekten de eğer kendimi sevmiyorsam, bir huyumun tiksinti verdiğini kabul ediyor fakat değiştiremiyorsam, başkasındaki bu hatayı da çok erken farkeder ve bunu bulabilir, o kişiden kolayca nefret edebilirim. Bunun adı "yansıtma"dır. Freud'un bir kavramıdır. Fakat bu tür hislerin özel bir yeri olmalıdır diye düşünüyorum.
Örneğin ben hırsızsam, ve hırsızlığımdan utanıyorsam, bir başkasının hırsızlığından, herhangi birinin hırsızlığına oranla daha çok nefret edebilir, kendime duyduğum öfkeyi, o kişiye yönlendirebilirim. Burada basit bir "onaylamama" dan ziyade, ateşli bir nefret vardır. Bu da durumu özel kılmaktadır. Fakat hırsızlığa uğramış olmamdan ötürü de o kişiye ve tüm hırsızlara nefret duyabilirim. Ben, bu temelin daha başka yönleri olabileceğini düşünüyorum. Her zaman böyle değildir.
9- Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın, yoksa başkası sahip çıkacaktır.
Kişisel sorumluluğun vurgulandığı madde. İnisiyatif alamamanın bedelini başkalarının uydusu olmakla açıklıyor.
Aslında böyle bir ikili kutup yok. Bir insan hem fazla inisiyatif de almayabilir, fakat buna rağmen yine başkalarının hayatına karışmasına da karşı durabilir. Ancak inisiyatif alamamanın ve karar verememenin, uzun vadede başkalarının aklına kendi aklından daha fazla güvenmeye neden de olabilir.
10- Daima ne isterseniz onu alırsınız. Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler. Dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.
"Kişi hak ettiği bir hayatı yaşar" ?, bu, daha çok "istemekle" değil, 9. maddedeki pasifizm konusu da olabilir.
11- Doğru ya da yanlış yoktur ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.
Bu madde gücü ön plana çıkarıyor. Yanlış yoruma çok açık. Nietzsche vari bilgeliğe giriş kapısı
12- Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça “Ruhun Yasaları”nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegane şey bakmak, dinlemek ve güvenmektir.
İçe bakış önemlidir fakat, görülenle, duyulanla, okunulanla karşı kutupta değildir. İçe bakış, görülenle, duyulanla, okunulanla birleştirilirse daha iyi olur hatta.
Hmm görünüşe bakılırsa benim de katılmadığım birçok madde varmış. Ben okurken fazla seçici okumuşum herhalde