Sn.poyraz06
Paylaşımınız çok güzel.Bende şimdi okuduğum bir yayını paylaşmak istiyorum.
Sıkıntı, meşakkat ve zorlukları aşma, bunun yanında hedefeulaşmak için gidilen yolda kahramanın karşısına çıkan devleriöldürme (monster slaying) mitleri “aşama”nın bir bölümünüyansıtmaktadır. Psikolojik olarak her tür zorlukla (şeytanlar,ejderhalar, devler vs.) karşılaşma ve onların yenilgiye uğratılması,benliğin kendisine baskı yapan ve ilerlemesini engelleyen güçlerinüstesinden gelmesi figürüne karşılık gelmektedir.
Kahramanın gittiği uzak ülke ile onun iç dünyası arasında birilişki olduğu görüşü, öyle görünüyor ki, günlük yaşantımızdagözlemleyebileceğimiz bazı olaylara da aykırı düşmemektedir. Meselayurdundan ayrılıp uzak ülkelere giden kişilerin birçoğu, maddigelişmenin yanı sıra psikolojik açıdan da gelişme kaydedebilmektedir.Bugün dünyanın süper gücü durumundaki ABD,göçmenlerden oluşmuş bir toplum olarak bunun bir örneğinioluşturmaktadır. Aynı şekilde şehirlerimizde (mesela Bursa’da) vergirekortmeni durumundaki büyük iş adamlarının çoğunun göçmenolmaları bu görüşü desteklemektedir. Köyden kente göç konusundayapılan araştırmalarda, köyden ayrılanların soyo-ekonomik vepsikolojik açıdan güçlendikleri, ziyaret amacıyla dahi olsa, köyedöndüklerinde kendine güven kazandıkları ve bunun yanındaZenginledikleri için memleketlerine yardım ettikleri gözlenmiştir.
Ailesinden ayrılıp bir müddet sonra değişmiş ve gelişmiş olarakgeri dönen insan örnekleri pek çoktur. İslam Tarihi’nde bunun en
güzel örneklerinden biri de Hz. Peygamberdir. O, çoğu zamanMekke’den ayrılıp Hıra Mağarası’nda inzivaya çekilmiş; orada Cebrail
ile karşılaşıp güçlenerek (vahye muhatap olarak) ve bir ödül(nübüvvet-Kur’an) ile geri dönmüştür. Hz.Muhammedvearkadaşlarınınasıl ayrılışları ise 622 yılında hicret ile olmuş; Medine’ye göçettiklerinde orada zorluk, sıkıntı ve çileyi yaşamışlar, maddi-manevî(sosyo-ekonomik-psikolojik) açıdan aşama kaydetmişler ve geridöndüklerinde ödülleri Mekke’yi fethetmek olmuşturhttp. Bu hadiseninbirey ve toplum hayatına olağanüstü katkısının büyüklüğünü hicretintarihin başlangıcı sayılmasından anlayabiliriz. Tarihin başlangıcıne Peygamber’in doğumu, ne bi’set, ne Mekke’nin fethi ne dePeygamber’in ölümü olmuştur. O’nun Mekke’den ayrılışı (hicret)takvimin başı kabul edilmiştir.Aşama kaydetmek için ayrılma(hicret), sadece Hz. Muhammed’inhayatında değil, hemen hemen bütün peygamberlerinhayatında esaslı değişiklikler meydana getiren önemli bir dönümnoktasıdır. Hz. İbrahim, Hz. Lût, Hz. Hûd, Hz. Salih, Hz. Şuayb, Hz.Musa (bu hicret o zamana kadar bir peygamberin ümmeti ile birliktegerçekleştirdiği ilk hicret olması bakımından diğerlerinden farklılaşmış
bir hicrettir) ve Hz İsa bilgisi bize ulaşmış hicret edenpeygamberlerin belli başlılarıdır. Onların hicretleri tefessüh, çürüme
ve kendi kendini yok etme şeklinde cereyan eden sosyal dejenerasyonunönlenmesi ve insanlığın hayatının devam ettirilmesi için
gerçekleştirilmiştir. Peygamberler hicret ederek hem bireyselyaşantılarında hem de sosyal hayatta mana ve mefhumlar dünyasınıkontrol ve ıslah ederek, düzelterek, yeni değerler katarak, yeni dirençnoktaları oluşturarak onu ruhsal-sosyal hastalıklardan korumayaçalışırlar24. Bu açıdan bakıldığında hicretin, peygamberleri psikofizikve psiko-sosyal açıdan aşama kaydettirmek için ilahî bir terbiyeyöntemi olarak bizzat Allah tarafından murad edildiğini söyleyebiliriz.
Museviler göçmen bir ırk olarak kabul edilmektedir. Hz.İbrahim’den itibaren göç etmeye başlamışlar ve Filistin’e gelip
yerleştikten sonra İsrail medeniyetinin temellerini atmışlardır.Yeryüzüne yayılıp, 1948’de tekrar devlet kurmuşlar ve yerleşik
düzene geçmişlerdir. Bu yerleşik yapı durağanlığı ve de sonundasosyal çözülme ve çürümeyi getirecek midir bunu tarih kaydedecektir.Ancak tarih boyunca hicretin bu topluma büyük bir güç vedinamizm kazandırdığı muhakkaktır. Bunun yanında Museviler gibiArya medeniyeti de hicret ettikten sonra Hint, İran, ve Batımedeniyetlerini kurmuşlardır. Yerliler sürekli yerlerinde kaldıklarıiçin medeniyet kuramamışlardır. Tarih hicret eden kavimlerin başarıöyküleri ile doludur. Yerinde kalanlar ise hep yerinde saymış,ilerleyememiş ve hatta yok olup gitmişlerdir.
http://kutuphane.uludag.edu.tr/Univder/PDF/ilh/2007-16(1)/m-5.pdf