Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kadim Öyküler - "Sippar'daki Lanet"  (Okunma sayısı 1599 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 23, 2018, 06:15:42 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 312
  • Cinsiyet: Bay


Önsöz

Bu öyküler serisinde kullanılan görseller dışında başkasına ait bir şey yoktur. Öykü yazma hevesimi giderip insanların fikirlerini ve beğenip beğenmemelerini tespit üzerine yayınlamaktayım. Korku, macera, gizem, yüksek fantezi başta olmak üzere çeşitli konuda ve dönemlerde geçen farklı öyküler olacaktır. Öykülerdeki anlaşılmayan bazı noktaları okuyucunun hayal gücüne bırakarak herhangi bir şey hakkında bir sürelik açıklamada bulunmayacağım. Herkese şimdiden keyifli okumalar umarım beğenirsiniz.



Sippar'daki Lanet

Üç çocuk Larsa köyünün büyük taşlarla dolu olan alanında koşuşturuyordu. Burası aynı zamanda Larsa'nın gölge görmeyen yüzü olarak bilinen bir yerdi. Köyün uzak bir noktası sayılan bölgede iri tepenin güneşi engellemesinden dolayı devasa taşların oraya ışık düşmezdi. Aslında bu bölgeye insanların gitmesi bile doğru görülmez, sık sık çocuklar ve yetişkinler tembihlenirdi. Güneş görmeyen yerler tanrıların terk ettiği lanet ve uğursuzluk taşıdığına inanılan yerlerdi. Çocuklardan en ufağı koca taşlardan birine bakınır ve diğerlerine seslenir,
"Hey bir şey buldum!! Bir tablet galiba!!"
Kendisinden biraz daha büyük ikili yanına gelir ve taşa bakınırlar. Taşın üzerinde anlayamadıkları değişik bir yazı vardır. Ortanca boylu on üç yaşlarında olan çocuk konuştu,
"Tablet bu kadar büyük olmaz! Bu koca taşın üzerine birisi yazı yazmış ama annemin öğrettiği yazıların hiçbirine benzemiyor!"
Bunun üzerine bir süre sessizce düşünüp bakınır üçlü. Ufak çocuğun gözleri parıldamış şekilde heyecanla yerinde zıplar,
"Kaldırabilir miyiz acaba!!?"
Üçlü beş dakikalık uzun uğraş sonrası diğer taşlardan aşağı yuvarlayabilirler. Taşın kalktığı yerde karanlık bir boşluk vardı. Adeta bir mağarayı andırıyordu. Çocuklar ürkerek köye doğru hızla koşarlar. Akşam vaktinin yaklaştığı bu anlarda boşluktan dışarı kuru kafayı andırır bir ceset başı sonrada cesedin kendisi tırmanarak çıkar. Çürümekte olan bu ceset ip ince kalmış haliyle afallayarak ilerlemeye başlar.

Üç gün sonra
Sippar şehrindeki meydanda bir anne kucağında iki yaşındaki kızının cansız bedenine kapanmış ağlıyordu. Sabahın erken saatlerine doğru köleler ve birkaç hane haricinde uyanık olan kimse yoktu fakat bu acılı annenin çığlığı herkesi telaşla uyandırmış meydana toplamıştı. Anne ağlamaya devam ederken meydandaki büyük tapınaktan bir rahip gelip "Ne oldu? Kim yaptı bunu?" demesiyle acılı anne,
"Uyuduğunu sanıyordum dokunmamla vücudunun buz gibi olduğunu fark ettim!!"
Rahip meydandaki kalabalığı dağıtması için askerlere talimat verdikten sonra acılı anneyi ve yavrusunu tapınağa doğru götürdü zar zor. Bir saate yakın süre sonra bir hekim çağırtıp çocuğun bedenine baktırdı. Hekim uzun süre şaşkın şaşkın bakındıktan sonra "Alukah-A!"[1] dedi. Rahip kaşlarını çatıp şaşkın bir şekilde bakakaldı. Birkaç dakika sonra yanlarındaki köle sessizliği bozdu.
"Yüce rahip Samsuma, böyle bir şey mümkün mü?"
Rahip bir süre bakındıktan sonra "Kesinlikle bir büyücünün işi olsa gerek! Kadının evi neredeymiş?" diye sordu hekimin yanındaki askere. Asker Larsa köyüne giden yolun hemen başında olduğunu söyledi. Rahip bir süre düşündükten sonra tapınağın koridorunda ağlamaya devam eden annenin yanına gidip "Hanene büyü yapacak bir hasmın var mı kadın?" dedi. Kadın kimseyle alıp veremediği olmadığını fakat iki gün önce bir yabancının eve uğrayıp yoluna devam ettiğini söyledi. Rahip yabancının hangi yönden geldiğini sorduğu zaman ise köyün olduğu yönden geldiğini söyledi. Asker rahibe ne yapılması gerektiğini sorunca tapınaktan bir rahip görevlendirip on askerle birlikte köye gitmesini söyledi.

Köye askerler vardığı zaman görevlendirilen rahip bütün evlere tek tek bakınıp herkesi sorguladı. Üç çocuğun iki gündür kayıp olduğu da öğrenilince rahip eliyle uzun örgülü sakalını okşadı. İki saat kadar süre sonra askerlerden birisinin aklını çıldırmış gibi bağırarak gelmesiyle birlikte taşların olduğu gölge görmeyen bölgeye rahip ve askerler vardı. Taşı gören rahip asırlar öncesinde öldürülen lanetli bir büyücünün mezarı olduğu anlaşıldı. Dualar eşliğinde boşluktan içeri meşale atılınca üç çocukla birlikte yatan ölü beden duruyordu. Ölü beden çıktığı zamanki çürümüşlüğünden eser kalmamış yeni ölmüş ihtiyarvari bir halde duruyordu. Rahip gözünden yaşlar damlayarak konuştu,
"Bu acımasız iblis, bu çocuklardan da besleniyor!" ardından gözyaşlarını silip askerlere döndü ve "Kanun koyucu, Dört yönün kralı, yüce efendimiz Hammurabi adına bu iblis ve çocukların olduğu bu çukur erişilemeyecek şekilde kapatılsın!" sorunun çözüldüğü düşünüleceği şekilde ağır taşlar yıkıldı bölgenin üzerine ve evlatlarını kaybeden ebeveynlere haberler verildi.


1- Asur ve Babil medeniyetlerinde vampir tarifine uyan iblis türü için kullanılan terim.


Ekim 25, 2018, 05:54:33 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 312
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Novayst elinize sağlık. Yazma ve üretme hevesiniz hiç solmasın. Ancak sizi daha iyi yerlere taşıyabilmek için yapıcı eleştirilerimizi sunmalıyız. Bu sizi üzmesin, aksine teşvik etsin isterim.

Naçizane gözlemim anlatım akışında zaman seçimlerinin dalgalandığı yönünde... Yani bir yerde koşarlar gibi senaryosal çalışılmış, bir yerde yaparlardı gibi masal anlatımı kullanılmış, bir başka yerde farklı bir zaman eki ile görülen bir olay aktarım yapılır gibi anlatılmış...

Aklını çıldırmış gibi söylemler var... Türkçemize uygun olarak tercih yapılmalı: Aklını mı kaçırdı, çıldırdı mı?

"Sabahın erken saatlerine doğru köleler ve birkaç hane haricinde uyanık olan kimse yoktu fakat bu acılı annenin çığlığı herkesi telaşla uyandırmış meydana toplamıştı."

Uyanık kimse yoktu ama meydana toplanmışlardı!
"Bu saatlerde uyanık kimse olmazdı ama bu acılı annenin çığlığı herkesi telaşla uyandırmış meydana toplamıştı" gibi mi düzeltmeli?

miyiz acaba!!?

Ne kadar çok ünlem ve noktalama kullanırsak o kadar iyi mi veriyoruz durumu? Hem noktalamaları doğru yerde kullanmalı hem de kurallarına uygun kullanmalı derim...

koyucu, Dört

Cümle içinde neyin büyük harfle başlayacağına...

Üçlü beş dakikalık uzun uğraş sonrası

Üçlü, beş dakikalık uzun uğraş... Gibi karışacak noktalarda noktalama işaretlerini kullanmayı...

Konuşmalarda biraz ayırıp, boşluk bırakmayı...

Ve buna benzer konuları gözetmenizi öneririm...

Yüksek fantezi'nin ne olduğunu da merak etmedim değil...

Başarılar.

Yüksek Fantezi denilen kurgu türü Yüzüklerin Efendisi, Buz ve Ateşin Şarkısı, Harry Potter gibi gerçek dışı yada efsaneleri kaynak alan büyü, eski ırk vesaire öğeler içeren tür. Yabancı olarak "High Fantasy" deniliyor bana kalsa Fantastik derdim ama bazı sevdiğim platformda tanıtılırken fantezi olarak tanıtıldığı için bu tanımı kullanmayı daha uygun görüyorum. Cümle içinde harf konusunda ise açıklamam; isimler öykünün farklı yerlerinde geçiyordu ama daha kötü olduğunu düşünüp çoğu kısmını silmiştim vesaire. yaşadığım bir hata diğerlerini ise aceleyle yazışıma ve eksik dil bilgime bağlıyorum. Dediğiniz gibi hatam çok teşekkürler yorumunuz için  :)
« Son Düzenleme: Ekim 25, 2018, 05:59:51 ös Gönderen: Novayst »