NEFİLİM:Ateşli Roketler Halkı
"Sümer ve Akkad metinleri, Gök ve Yer Tanrılarının, istediklerinde Dünya'dan yükselebilmekte, göklere çıkabilmekte ve Dünya'nın göğünde gidip gelebilmekte oldukları konusunda kadim Yakın Doğu halkının son derece emin olduğu yolunda hiçbir şüpheye yer vermez.
İnanna'da olduğu kadar diğer büyük tanrılarda da var olan bu yetenek, tanrıları-görmüş olduğumuz gibi, diğer her açıdan antropomorfik-kanatlı resmeden kadim ressamlar tarafından sık sık belirtilmiştir. Sayısız betimlemede görülebileceği gibi kanatlar, bedenin bir parçası değil, daha ziyade tanrının giysisine takılmış bir süstür"
Sümer'den Aşağı Dünya'ya uçarak geldiğini vurgulamak için tanrıçayı kanatlarıyla gösteren bir silndir mühür,bu tehlikeli yolculukla ilgili metinler, yolculuğun başlangıcından önce İnnana'nın göklere yaptığı yolculuklarla ilgili metinlerde de böyle yedi nesneden söz edilir:
1.Başına taktığı ŞU.GAR.RA
2.Kulaklarındaki "Ölçüm pandantifleri"
3.Boynunna taktığı küçük mavi taşlardan zincirler
4.Omuzlarındaki"ikiz "taşlar
5.Ellerinde altın silindir
7.Göğüslerini tutan bantlar
Bu yedi nesnenin yapısını ve öneminin ne olduğunu şu ana dek kimse açıklayamamış olmasına karşın, cevabın uzun süredir elimizin altında olduğuna inanıyoruz.
Asur başkenti Asur'u kazan Walter Andrae ve meslektaşları İştar Tapınağında, tanrıçayı göğsüne ve sırtına yerleştirilmiş çeşitli "tertibat"la gösteren yıpranmamış bir heykelini buldular. 1934'te Mari'de kazı yapan arkeologlar, toprağa gömülü benzer ama sağlam bir heykele rastladılar. Bu, güzel bir kadının gerçek boyutlu bir suretiydi. Sıra dışı başlığı, onun bir tanrıça olduğunu gösterecek biçimde bir çift boynuzla süslenmişti. 4.000 yıllık heykelin çevresinde duran arkeologlar, onun canlı gibi görünüşü karşısında büyülenmişlerdi (bir fotoğrafta, heykel ve canlılar arasında ayırım yapmakta zorlanılabilir)
Çok daha iyi bilinen ve kesinlikle çok daha iyi tarig edilmiş olan; kuzey Mezopotamya'daki Kebar Nehri'nin kıyılarında Yudealılar arasında yaşayan Hezekiel peygamber tarafından görülen göksel arabadır.
Gökler yarıdı,
Rab'bin izzetinin görünüşünü gördüm
Hezekiel'in gördüğü şey, parlaklık ve ışıltıyla çevrili, arabanın içindeki metal bir "çember"e dayanan bir tahtta oturan insan benzeri bir varlıktı. Tekerlekler içindeki tekerlekler üstünde her yana hareket edebilen ve yerden dikey olarak havalanabilen bir aracın kendisi, peygamber tarafından ışıldayan bir kasırga olarak tarif edilebilir.
Ve baktım, ve işte,
şimalden buran yeli,
durmadan ateş saçan bir bulut geliyordu,
çebresinde parıltı,
ve ortasında, sanki ateş ortasında
ışıldayan bir maden.
İncil'deki bu tarifle ilgili en son çalışmalarda (ABD)Ulusal Havacılık ve Dairesi- NASA'dan Josef F. Blumrich'nki gibi), Hezekiel tarafından görülen "araba"nın, her biri döner kanatlarla donatılmış dört sütun üstüne oturan bir kabinden oluşan bir helikopter olduğu sonucuna varılmıştır;gerçekten bir "kasırga" yani.
Anlatıldığına göre, Etana tanrılar tarafından insanoğluna güven ve bereket getirmek üzere görevlendirilmiştir;yani örkütlü bir uygarlık olan Krallık'ın sağlamayı amaçladığı şey.
Daha sonraları Gılgamış'ın da yapacağı gibi, Etana izin ve yardım almak için Şamaş'a başvurur. Destan ilerledikçe, Etanana'nın Şmaş'tan bir şem istediği açık hale gelir! (şem:ateşli taş)
Şamaş Etana'ya onu istediği göksel yere bir "kartal" ın götüreceğini söyler.
Sanki modern bir astronotun roketi yükseldikçe Dünya'yı küçülürken seyretmesi gibi, kadim hikaye anlatan Dünya'nın Etana'ya gittikçe daha küçük görünmesini tarif eder:
Kartal Atena'ya şöyle dedi:
"Bak,diyar nasıl görünüyor!
Dağ Evinin yanlarında denize bak,
Diyar sade bir tepe haline geldi,
Geniş deniz, ekmek sepeti kadar..
Kartal ona şöyle dedi,Etana'ya
"Bak, kara nasıl görünüyor!
Toprak adamın kazdığı bir yere döndü'"
Ve derken, yükselmeye devam ederlerken, Dün'ya birdenbire gözden kayboldu,
Etrafıma bakınırken, diyar gözden kayboldu,
Ve gözüm geniş deniz üstünde eğlenmez oldu
Etana'nın hikayesi bize,bir şem arayan Etana'nın bir çukurun içindeki bir Kartal ile iletişime geçmek zorunda olduğu bilgisini verir. Bir mühür betimlemesi, üstünde bir kartalın havalandığı, kanatlı, yüksek bir yapı (bir fırlatma kulesi mi?) göstermektedir.
Etana'yı uzak göklere götüren Kartal nedir veya kimdir?
Bu kadim metin ile 1969 Temmuzunda Apollo 11 uzay aracının kumandanı Neil Armstrong'un Dünya' yolladığı mesajı ilişkilendirmekten kendimizi alamıyoruz: "Houston! Burası Sükunet Denizi. Kartal kondu!"
İnsanoğlunun Ay'a ilk inişini bildirmekteydi. "Sükunet Denizi", inişin yapıldığı alandı. Kartal ise uzay aracından ayrılan ve içindeki iki astronotu Ay' götüren (ve daha sonra ana araca geri getiren) ay modülünün adıydı. Ay modülü, Ay yörüngesinde kendi uçuşuna başlamak üzere ilk kez ayrıldığında, astronotlar Houston'daki Görev Komuta Merkezine şöyle dedi: Kartal kanatlandı."
Ama "Kartal". uzay aracının içindeki astronotları da belirtmekteydi aynı zamanda. Apollo 11 görevinde. "Kartal" ayrıca astronotların sembolüydü, giysilerinin üstünde taşıdıkları amblemdi.
M.Ö 1.500'lerden kalan bie Asur mühür oyması bir 'şem'i' selamlayan iki "kartal-adam"ı göstermektedir.Böylesi "Kartallar" ın (bilginler bunları "kuş-adamlar" diye adlandırır) sayısız betimlemesi bulunmuştur. Çoğu betimleme onları Hayat Ağacının iki yanında, sanki onların Hayat Ekmeği ve Hayat Suyu'nun bulunduğu yer olan Göksel Ev ile bağlantıyı 'şem'lerinde sağladıklarını vurgularcasına, dururken göstermektedir.
Çıkış Kitabın'da Rab'in İsrailoğullarına "Sizi Kartalların kanatlarında taşıdım ve sizi bana getirdim" diye hatırlattığı bildirilir. Aslına bakarsanız, sayısız İncil mısraları, İlahi kanatlı bir varlık olarak tarif etmektedir. Boaz, Rut'u Yudea kavminin arasına alırken Rab Yahve'nin (yehova) "kanatlarının gölgesi altına geliyorsun" der.
Kadim halkların ilahlarını "Gök ve Yer Tanrıları" diye çağırırken, onların kelimenin tam anlamıyla Dünya'ya gökten gelmiş başka bir yerin insanları olduklarını ima ediyor olduklarından şüphe edilebilirmi?
Kadim tanrılar ve araçlarıyla ilggili olarak şu ana dek sunulan kanıtlar; onların gerçekten de kanlı canlı varlıkların, gerçekten de kelimenin tam anlamıyla göklerden Dünya'ya inmiş insanlar olduklarına dair hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
Hem çevirmenlerin hemde de ilahiyatçıların dehşete kapıldıkları muammalı bölüm, ("beni asıl sorgulamaya iten bölüm") Tekvin Kitabının 6. Babının başını oluşturmaktadır. Bölüm, Adem'i izleyen nesiller boyunca insanoğlunun yayılışının gözden geçirilmesi ve Tufan'dan önce insanoğlunun ilahi büyüden kurtulup gözünün açılması hikayesi arasına sıkışmıştır. Şüphee yer bırakmaz biçimde şöyle belirtir o sıralarda;
tanrı oğulları
insan kızlarının güzel olduklarını gördüler,
ve bütün seçtiklerinden
kendilerine karılar aldılar.
Bu dizelerin ima ettikleri ve Sümer'in tanrılar, onlarınoğulları ve torunları, tanrılar ve ölümlüler arasında birarada yaşamaktan kaynaklanan yarı ilahi evlatlarla ilgili hikayeler arasındaki paralellikler, İncil,deki
dizeleri okumaya devam ettikçe daha da artar:
Rab oğulları insan kızlarına vardıkları,
ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman,
o günlerde, hem ondan sonra,
yeryüzünde Nefilimler vardı,
bunlar Ebediyetin kudretli olanlarıydı,
Şem halkıydı.