Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Ses Bir Anahtardır  (Okunma sayısı 1763 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 21, 2012, 02:35:54 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341
  • Cinsiyet: Bayan

  Her ne kadar insan ve dünya üzerinde her ne kadar negatif kehanetlerde  bulunulsa da , her olumsuzluğun ardından bir olumluluk sürecine inanan biriyim. İnsanlığın yada varlığımızın sona erebileceğine pek ihtimal veremiyorum; olsa olsa tekamül eşiğini atlarken bir takım olumsuz görünen ama aslında gelişmemizi sağlayan bir etkinin olduğuna inanan biri olarak, eskilerden elimde olan  kitap dan okuduklarımı sizlerle paylaşmak istedim.


- Tezahür etmiş evrendeki her şey titreşimsel bir doğaya sahiptir. Bilimimiz, var olan her şeyin titreşimsel olduğu, her şeyin bir şekle olduğu gibi, bir sese ( ya da titreşime) de sahip olduğu ve şekiller ile titreşimlerin birbirlerine dönüşebilecekleri gerçeğini ortaya çıkarmaya devam etmektedir. Bir şeyin şekli ile titreşim frekansı  arasında direkt bir ilişki vardır. Işık ve ses de dahil  olmak  birbirine bağlı , bileşik enerji alanlarıyız.  Bedenimizin organlarını ve sistemlerini oluşturan  çeşitli hücreler, diğer hücrelerle birbirine bağlı ve bileşik ses titreşimleri  yayarak hücresel rezonanslara  yol açarlar. Aslında, bedenimiz yürüyen bir senfonidir. Bu bir benzetme değildir, çünkü bizler, sürekli bir şekilde  enerji yayan, böylece çok sayıda ses rezonansı  yaratan parlak "yumurtalarız" .  Örneğin bedenimiz, bir çok gücün birlikte yarattığı  bir sabit dalga kalıbıdır, ve bedenimizi oluşturan  bu çeşitli sabit  dalgalar Dünya ile rezonans halindedir- ve ayrıca, Dünya'nın geçirdiği değişikliklerden de etkilenmektedir.

   Halen, Dünya  büyük bir geçiş dönemindedir ve onun rezonansları ve titreşimleri değişmekte ve yeni bir denge haline doğru ilerlemektedir. Bundan dolayı , bedenimizin rezonans  alanları da , atom-altı ve atomik düzeyden, hücresel düzeye kadar yeni bir denge haline geçmekte ve bu tüm organlarımızı ve sistemlerimizi etkilemektedir. Bu büyük bir içsel, biyolojik gerilime neden olmaktadır ve bu da bazen hastalıklar, bazen de yorgunluk ya da çalkantılı haller şeklinde ortaya çıkan fiziksel rahatsızlıklara yol açmaktadır. Duygusal alemde ise bu duygusal dengesizlik şeklini almaktadır.

   Duygular da sese ve titreşime sahiptirler, çünkü onlar gerçekte, beyindeki sinirsel kalıpları da içeren çok-düzeyli bir fenomendir. Bedenimizdeki  hormonal  tepkiler de  duygu değişiklikleriyle ilişkilidir.  Duygular, kanın kimyasında değişikliklere  neden oldukları gibi, solunum modelinin ve kandaki oksijen düzeyinin değişmesine de yol açarlar.  Tüm bu değişiklikler belli harmonikleri başlatırlar. Bu titreşimsel değişiklikler saptanabilir ve bilim de bunu yapmanın eşiğindedir. Yakında, tüm duyguların bir ses ya da titreşim imzasına sahip olduklarını keşfedeceğiz.  Böylece tüm duygular-bazıları melodik  ve yatıştırıcı,  bazıları ise sinirlendirici ve ahenksiz (kakafonik)- müzikal akortlar olarak görülebilecektir.

   Ses ya da duygu imzası, bedenimizin belli bölgelerindeki rezonant alanlar vasıtasıyla hücreler arası  olarak tutulur.  Bununla şu kastediliyor: Örneğin, öfke gibi bir duygu ve onun imzası, kendine has bir niteliğe-belli bir ses rengine, perdesine ve şiddetine-sahip olacaktır. Bu ses imzası, bedenimizin hücrelerinden, hücresel rezonanslarından  belli bir bölgede ortaya çıkacaktır. Bir çok insan, öfkesini göğsün üst bölgesinde ve kollarının dış yüzeyinde hisseder. Üzüntü ise genelde  kalp bölgesinde ve gözlerin içinde  ve çevresinde hissedilir. Böylece, her duygu yada duygusal  tepki, bedenin hücreler arası  rezonant  alanları içinde bir doğum yerine sahiptir. Ve bu duygusal tepkiler  ya da kalıplar, benin kimyası ve elektromanyetik alan kalıpları üzerinde belli etkilere sahiptirler.
   Duyguların bastırılması sağlıklı bir şey değildir. Duyguların bastırılması, bedenin biyokimyası içinde şiddetli bir geri-itmeye neden olur. Biz, öncelikle, ses ve titreşim rezonansları yayınlayan enerji bedenler ya da parlak yumurtalar olarak göründüğümüzden, duygularımızı kasten bastırdığımızda , ses  imzası daha derine, bedenin hücresel yapısına iner. Eğer sürekli olarak yeterince rezonans aşağı inip tekrar tekrar bastırılırsa,böylece duygu ya da enerji derinlerde, hücrelerin içinde tutulursa, giderek ortaya bazı olumsuz fiziksel  sonuçlar (hastalıklar)  çıkabilir.  Örneğin, hiddet yüksek tansiyona dönüşebilir; ve-duygusal enerjinin art arda bastırılmasının sonucunda-duygunun fiziksel rahatsızlıklara nasıl dönüşebileceği ile ilgili daha bir çok örnek verebilir."


Devamı gelecek olan bu alıntıları arkadaşların yorumlarına açmak ve bu konuda ki yorumları faydalı bir duruma getirmek amacındayım. Günümüzün, insanlar üzerinde ne gibi sonuçlar doğurduğu malum; ve bu sonuçlardan nasıl kaçınabiliriz ve neler yapabiliriz de dengemizi koruyabiliriz. İşte bu istikamet de  bazı alıntıları buraya getirmek istiyorum. Çünkü olumlu ve olumsuz duyguları yaşamamız gerekiyor.Bununla da ilgili bir kaç satırı atlamak istemiyorum:

-Hislere ya da duygulara direndiğimizde, duygusal bedenimiz uygun biçimde titreşemez ve "donar" ya da kilitlenir. o uygun biçimde devinemediği ya da titreşemediği zaman, zihnen daha az farkındalık içinde oluruz ve düşüncelerimiz donuklaşır, karışıp bulanıklaşır.
Gezegenimizde bu gün ortaya çıkan yaşam durumları ve onların ürettikleri duygular, gerçekte, yükseliş ve üstatlığa giden yüksek bilincin başlangıç aşamalarıdır. Kadim Mısır tapınaklarında yüksek bilinç yolunda bulunan bir inisiye, her biri giderek daha da yoğunlaşıp zorlaşan farklı inisiyasyonlardan geçerdi. Ancak bugün, bizim günlük yaşamımız bu inisiyasyon sürecini oluşturmaktadır.
İnisiyasyonlar elde etmek için gitmemiz gereken hiç bir yer yok, çünkü biz her neredeysek orada hayat tarafından inisiye ediliyoruz. Burada önemli olan, yaşadığımız durumlar karşısında hissettiğimiz duygusal tepkilerin farkında olmak, bunları yadsıyıp bastırmamak, böylece kendimize, onları fark edip dengeleme fırsatı vermektir. Ancak bu farkındalığımızla  tekamülümüzü son derece hızlandırabiliriz."
 

 
Sevgi ile kalın


Mart 21, 2012, 08:52:48 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 301
  • Cinsiyet: Bay

Sayın hypatia'nın bu paylaşımından fırsatla, Pythagoras'ın seslerin önemine ilk el atıp, sesleri ilk defa kategorize edip bugünki sisteme göre çok daha ilkel olsa da notaya dökme çalışmaları yapan düşünür olduğunu hatırlatmak istedim.

Sevgi ve saygılarımla.
"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır."
Ludwig Wittgenstein


Mart 26, 2012, 10:39:25 öö
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341
  • Cinsiyet: Bayan

Gönderdiğim devamı, bir türlü ulaşamıyor. ..Orada, bu konuda kısaltılmış pratik çalışmalar vardı..
Sevgi ile kalın