Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: COOKE EL YAZMASI – 1  (Okunma sayısı 4765 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 12, 2010, 05:58:16 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Günümüzdeki Masonlukta, 18. yüzyıl başları ve öncesinden kalma eski el yazması belgelere hayli önem verilmektedir.

Forumda daha önce bu konuyu bir başka başlık altında genel olarak ele almış, ve toplam sayısı 60 dolayında olan bu eski el yazması belgeler arasında en önemli olanlarına ilişkin kısa bilgiler vermiştim.

Bu çalışmada ise size bu eski belgeler arasında özellikli bir yer tutan “Cooke El Yazması”nı tümüyle, yer yer açıklamalar da yaparak aktaracağım.

Masonluğun sö konusu eski el yazması belgelerinden bazılarını kimin kaleme almış olduğu biliniyor. Birçoğunu ise kimin yazmış olduğu bilinmiyor. Bu durumda o belge ya onu keşfetmiş olanın ya da ortaya çıkarıldığı zaman elinde bulunduranın adıyla anılıyor. Birkaçı da ilk kez bulunmuş olduğu yerin adıyla anılmış. Cooke El Yazması ise İngiltere’de “British Museum”da Matthew Cooke adlı biri tarafından keşfedilmiş. Bu nenle onun adıyla anılıyor.

Türkçe masonik yazında, bu eski elyazmasından hayli söz edilmiş. Türk masonik araştırmacılar arasında pek saygın bir yeri olan Celil Layıktez, bu el yazması eski belgeyi ilk kez dilimize çeviren kişi olmuş. Bu çeviri, 1991 yılında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın yayın organı olan “Mimar Sinan” adlı derginin 81. sayısında hemen hemen "yorumsuz" olarak yayınlanmış. 

Bunun yanı sıra bir de  gene ünlü Türk mason araştırmacılardan Murat Özgen Ayfer’in “Regius, Cooke ve Leland El Yazmaları” adlı, 1995 basımlı bir kitabı var; onun yaptığı çeviri biraz farklı.

Sözünü ettiğim her iki çalışma  benim burada size sunacaklarımın  en önemli kaynakçaları. Ancak benim anlatım tarzım da anlatacaklarımın kapsamı da her ikisinden de biraz farklı olacak.

Bu anlatıma/aktarıma başlamadan önce birtakım ön bilgiler vermenin yararlı olacağını düşünüyorum. Hatta bu ön belgiler, konuyu hiç bilmeyen ama merak edenler için gerekli bile olabilir.

Masonlukta "eski elyazması belgeler" konusu öteden beri ilgi çekici olagelmiştir. Bu bağlamda, 14. yüzyıl ortalarından 18. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, Masonluk ile ilgili olmak üzere kaleme alınmış olan yazılardan söz ediyorum.

Yüzyıllar öncesinden kalma bu "antika" olarak nitelenebilecek yazılar, koleksiyoncular tarafından çok değerli bulunabilirse de, acaba günümüzde artık Masonluğu eskiye oranla çok farklı olduğu göz önünde tutularak masonlar ve Masonluk ile ilgilenenler açısından niçin ilgi çekici oluyor?

Bu soruyu yanıtlamadan önce, bu eski elyazmalarının yalnızca "ilgi çekici" olmakla kalmayıp, kimilerince çok önemsendiklerini de eklemeliyim. Bunların "antika" sözcüğünün mecazî anlamına değil de sözlük anlamına uygun olarak bir de "değer" taşıdığı benimseniyor.

Bu bağlamda kimi masonlar şöyle düşünüyor sanırım: “Masonluğun Eski El Yazmaları elbette çok önemli ve değerlidir. Çünkü bunlar, bize hakkında pek az şey bildiğimiz Operatif Masonluğun tarihine ilişkin birçok şeyi öğrenebilmemize olanak sağlar. Öyle ki, o tarihçeyle bağlantılı olmak üzere bunlardan daha doğru, gerçekçi ve güvenilebilir kaynakça yoktur.”

Bu görüşün doğru olup olmadığı üzerine yorum yapmayacağım ama şunu söylemeden de edemem:

18. yüzyılın ilk yarı ortalarından bu yana masonların kendilerini ve uğraşlarını "spekülatif" olarak adlandırışları nedeniyle "operatif" sıfatını takmış oldukları geleneksel inşaatçılık mesleği ve sanatının tarihine ilişkin pek az şey bilindiğini ileri sürüşleri, olsa olsa bir kuruntudur. Genel olarak insanlık ya da uygarlık tarihine ilişkin ne kadar bilgimiz varsa, bildiklerimiz ne ölçüde doğruysa, geleneksel mimarlık ve inşaatçılık mesleğine ilişkin olmak üzere o ölçüde bilgimiz vardır ve o bildiklerimiz de aynı oranda doğrudur.

Masonluğun Eski Elyazmaları olarak anılan belgelerin bu bakımdan tarihsel bilgilere katkısı, önemsenemeyecek ölçüde azdır. Kaldı ki, bunların içerdiği tarihsel bilgilerin güvenilirliği de sorgulanabilir hatta bilimsel yöntemi izleyerek elde edilmiş bulgularla karşılaştırıldıklarında, birçok yanılgı ve yanlışlıkları olduğu da görülür.

“Operatif Masonluk” terimi kullanıldığında, bundan anlaşılan, uygarlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar uzanan inşaatçılık mesleği ve zanaatı değil, özel olarak Orta Çağ başlarından 18. yüzyıl ortalarına kadar uzanan ve sadece Avrupa'da uygulanmış olan bina yapıcılığıdır.

Bunu 6. yüzyıl başlarından ileri tarihleri doğru incelediğimizde; önceleri bir karmaşa içinde olduğunu, daha sonra bir tür "oluşum dönemi"nden geçtiğini görürüz. Denemeler, kararsızlıklar, farklı stiller ile geçen bu dönem Orta Çağ sonlarına dek sürer. Bu arada Gotik Mimari Stili denilen tarz giderek üstün ve baskın çıkar.

15. yüzyıl başlarında artık değişim ve yenilik arayışları durur. Yaklaşık iki buçuk yüzyıl böyle gider.

17. yüzyıl ortalarında, özellikle ekonomik nedenlerle arayışlar yine başlar. Söz yerine oturur mu bilemem ama “alaylılar” olarak nitelendirebileceğimiz geleneksel inşaatçıların yanı sıra bir de “okullular” diyebileceğimiz kişiler ortaya çıkmaya başlar. İşte bu değişim, alaylıların 18. yüzyıl başlarında artık iyice zayıflamalarına, zamanla giderek ortadan kalkmalarına neden olacaktır ama öyle birdenbire değil; bu da en azından bir buçuk yüzyıl gibi bir süreye yayılır.

18. yüzyılda geleneksel meslek ve zanaatın, birbirini izleyen üç temel aşamaya ayrıldığını görürüz: 1. Tasarım (mimari), 2. Teknik (mühendislik), 3. Uygulama (yapım pratiği). Bu aşamalar, sonradan daha da ayrıntılanır.

Düşünün ki günümüzde, bir bir binanın plan ve projelerini yapan mimar ayrı, taşınacak yüklere ve kullanım gereksinmelerine göre uygulamanın nasıl ve hangi malzemeler kullanılarak yapılacağını belirleyen mühendisler ayrı, aydınlatma ve ısıtma/havalandırma gibi teknik donanımları ile ilgilenen mühendisler ayrı, yapımı gerçekleştiren mühendisler ayrı hatta kimi zaman iç dekorasyonu yapan mimarlar bile ayrıdır. Oysa geleneksel mesleğin geçerli olduğu dönemde bunların hepsi aynı kurum bünyesinde toplanmıştı. Dolayısıyla 18. yüzyıl öncesindeki uygulamada bur operatif mason ustası için bunların hepsi bir arada ve iç içeydi. Yeterli düzeye gelen bir mason hem tasarımı hazırlar, hem işin tekniğini çözümler hem de en ince ayrıntısına kadar uygulamayı gerçekleştirirdi. Bir locadaki masonların (özellikle kalfaların) kendi aralarında iş bölümü, kimilerinin belli konularda uzmanlaşması da söz konusu olurdu ama genelde mesleğe “çırak” olarak giren bir mason "kalfa" olduğunda, belli bir konuda uzmanlaşmış olsa bile, zanaatı her yönüyle iyice kavrardı. Hele bir locanın yönetimini eline alıp "usta" (üstat) niteliğini edindiğinde, artık yapılacak işlerin tümünü iyice bilirdi.

Özellikle Orta Çağ sonlarına doğru doruğuna vararak en parlak dönemini yaşamış olan bu meslek ve zanaatın ustaları, günümüzde bile hayranlıkla izlediğimiz, görkemini hâlâ yitirmemiş ulu yapıtlar gerçekleştirmiştir.

Şimdi şunu sorabilirsiniz: «Madem öyle, bu meslek ve zanaat niçin gözden düşmüş, niçin giderek varlığını yitirmiş? Yazık olmamış mı?»

Az önce değinmiş olduğum üzere işin içine bir yandan ekonomik koşullar, belki buna bağlı olarak diğer yandan da okullar girmiş. Ancak bu tek etken değil. Bu bağlamda kendi kusurları da var. Yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa aktararak uyguladıkları yöntemlere sıkı sıkıya bağlı kalmışlar; kendilerini ve uygulamalarını çağın değişen koşullarına göre uyarlayamamışlar. Bunu istemedikleri bile söylenebilir. Bu yüzden büyük sıkıntılar içine düşmüşler; işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya gelmişler. Geleneksel uygulama yöntemlerini sürdürmekte direttiklerinden, etkinlikleri ve güçleri giderek azalmış. 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde artık varlıklarını koruyamamaya başlamışlar.

Bu eski meslek ve zanaata ilişkin tarihçe ile bağlantılı olmak üzere günümüzdeki Masonluk açısından önemli olan bir ayrıntıyı da gözden kaçırmamak gerek. Hani yukarıda bu meslek ve zanaatın tarihçesinin masonik kaynaklar dışında da gayet iyi bilindiğinden söz etmiştim ya!... Aslında bilinenler, o zamanın yapı mimarisi, tekniği ve sanatına, bunun gelişimine ilişkindir. Bunlar da günümüzdeki Masonluk bakımından değil, ancak "Mimarlık Tarihi" ile doğrudan ilgilenenler için önemli olabilir. Masonluğun ilgi alanı ise, bu zanaatçıların örgütsel, sosyal ve töresel yönleridir. İşte bu açıdan tarihsel kaynaklarda pek az bilgi vardır. Nedeni de bunların zamanında yazılmamış, belgelenmemiş oluşudur. Olaylar, özellikle savaşlar, entrikalar, soy çekişmeleri, tarih yazarları için sosyal bilgilere oranla hep öncelikli tutulmuştur. Sonraki kuşakların, yalnızca kendilerinden önce insanların ve toplumların birbirleriyle çatışmaları ile değil, kurumsal ve toplumsal yaşam tarzlarıyla da ilgilenecekleri, bunları öğrenmek isteyecekleri ya düşünülmemiş ya da gelecekte geçmişe dönük olabilecek bu "olası bilgi edinme isteği" önemsenmemiştir.

Günümüzün Masonluğunda, eski dönemlerden kalma el yazması belgelere verilen önem de işte buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü bunlar, yapılan işlerin ve oluşturulan yapıtların teknik ve sanatsal özelliklerine ilişkin bilgi vermez; zaten buna gereksinme de yoktur çünkü o yapıtlar günümüzde bile tüm incelikleriyle gözler önündedir. Elde edilebilen az sayıda belgenin bazıları ise onları yapanların kurumsal ve sosyal özelliklerini yansıtır.

Bunun bu denli önemsenmesinin bir diğer nedeni de elbette günümüzdeki Masonluğun tarihsel kökenine sonradan “Operatif Masonluk” denilmiş olan bu eski meslek ve zanaatın yerleştirilmiş oluşudur; ister doğru ister yanlış!



Bu yazı dizisine COOKE EL YAZMASI adını koymuştum. Ancak görüyorsunuz ki henüz ondan söz etmeye başlamadım bile. Bunu izleyecek olan bölümde de başlayamayacağım. Çünkü konuya girebilmenin öncesinde anlatılması gereken çok şey var. Korkarım belki yazı dizisinin birkaç bölümü böyle gidecek. Ancak sonrasında çok ilginç anlatımlara geleceğiz. Benim açımdan ilginç; sizi bilemem. Ancak siz de merak ediyorsanız, biraz sabırlı olmanızı rica ediyorum… Bu arada ilgilenenlerin diğer yazacaklarımı da okumasını öneriyorum. Bunlar hiç boş, gereksiz laflar değil. Üstelik bir başka yerde de bulamazsınız.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 29, 2014, 10:57:16 öö
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Dört yıl önceki bu yazıya niçin döndüm?...

Bunun nedeni, Forum üyelerimizden Sayın Selim'in bu genel başlık altındaki yazı disizinin bazı sonraki bölümleri üzerine sordukları ve değerlendirmeleri.

Onlara yanıt vermeden önce, kendisinin okumuş olduğu bu başlık altında bu dizinin tamamının 16 bölüm olduğunu belirtmekte yarar var. Bir de ana çevirinin bana ait olmadığını, bunu aşağıda kapak sayfasının kopyasını vereceğim kitaptan aktarmış bulunduğumu da söylemeliyim.

Şimdi Sayın Selim'in ele aldığı bölümleri zaman içinde gözden geçirip soruları yanrıtlayabiliriz. (Acelemiz yok.)

                           
« Son Düzenleme: Ekim 29, 2014, 11:07:50 öö Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3005 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2010, 10:45:14 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4099 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2014, 12:12:07 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4193 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2014, 04:23:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3013 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2010, 04:59:38 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3907 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 09:12:48 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3483 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 02:42:07 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3532 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 02:49:58 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
4732 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 05:27:18 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
5673 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2014, 06:08:36 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2687 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 04, 2010, 03:04:37 ös
Gönderen: ADAM