15. yüzyılda yaşayan Muhammed ibn Mansur el-Şırazı, Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan'ın isteği üzerine, Cevahirname adlı Farsça bir eser yazmış ve bu eserinde yirmi değerli madenin oluşumundan, niteliklerinden ve kullanIlış biçimlerinden söz etmiştir. Yapıt, Osmanlı Sultanı II. Murad Dönemi'nde (1421-1451) Türkçe'ye de çevrilmiş ve Osmanlı cevherileri tarafından kullanılmıştır. Osmanlı alimleri, değerli ve yarı-değerli taşları inceleyen ve tanıtan ilim alanını, "İlm-i Cevahir" (Cevherler İlmi) olarak adlandırmışlar ve 'İlm-i Ma'adin'in, yani Madenler ilmi'nin bir dalı olarak görmüşlerdir.
Değerli ve yarı-değerli taşların tanıtıldığı Cevhername, Hicri 831 (Miladı 1427) yılı civarında yazılmış ve Timurtaş Beyoğlu Umur Bey'e sunulmuştur. EI-TIfaşı'nin Ezhar el-Efkar fi Cevahir el-Ahcar adlı eserinde olduğu gibi, bir giriş ile yirmi beş bölümden oluşmuştur. Birinci Bölüm'de değerli taşlara ilişkin genel bilgiler verilmiş ve sonraki bölümlerde ise, sırasıyla yakut, zümrüt, zebercet, balhaş, benefş, becadı, elmas, 'aynü'l-hirr, pad-zehr, tlruze,
akik, cez', mıknatıs, senbazec, dehene, laciverd, mercan, sebec, cümşüt, hammahan, yeşim, yasb, billur ve talk taşları ayrıntılı bir biçimde tanıtılmıştır.
Taşlardaki renklerin oluşumu, bazı yazarlarda olduğu üzere, gezegenlerin uzaktan yaptıkları fiziksel etkilere bağlanmaz. EI-Gaffari'ye göre, renklerin başı beyaz ve sonu ise karadır. Diğer renkler, bu iki rengin arasında bulunurlar ve bunların çeşitli oranlarda karışımından oluşurlar. Ayrıca iki renk karışarak üçüncü bir rengi oluşturabilir; nitekim yeşil rengi, sarı ve mavi renklerinin karışımından oluşmuştur ve karışıma giren sarı ve mavi renklerin miktarına göre, yeşilin tonu değişir; yeşil fıstıki, zümürrüdi, jengm (pas yeşili) ve nefti (petrol yeşili) tonlarında olabilir. Değerli taşların renklerinin farklı olmasının nedeni de, bunları oluşturan balçıkların renklerinin farklı olmasıdır. Bu açıklama, Aristoteles'te de bulunmakta ve "Değişim Kuramı" olarak adlandırılmaktadır.
19. yüzyıla gelinceye değin, bu alanın astroloji, sihir ve efsane gibi öğelerle bağlantılarını koruduğu görülmektedir.
Bu arada, Osmanlı şairleri de cinaslar yaparken değerli taşların özeııiklerinden yararlanmışlardır; mesela Raşid, bir beyitinde felekten yakınırken,
Piruze-i felek ki cihanun niginidür
Kevn ü fesad-ı nakş-ı zaman u zeminidür diyerek firuze taşına yer vermiştir.
Dipnot : Taşlarla ilgili paylaşabileceğim çok şey var. Özellikle Osmanlı döneminde bu konuyla ilgili yazılmış çok eser bulunmaktadır. Öyleyse, değerli taşlara inanmanın, bir taştan fayda beklemenin putperestlik olduğunu düşünenler, demek ki Osmanlı döneminde bu taşlara değer verip, inanıp, araştırma yapan insanlara da putperest diyecekler. Yapılan çalışmalarla ilgili buyrunuz 64 sayfalık kaynak :
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1271/14627.pdfSevgiler hypatia.