Sn burakc,
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Ben orta çağ örneği verecektim ama sizin yorumunuzdan sonra içinde bulunduğumuz dönemi gözümde çok büyütmüş olduğumu farkettim.
Zamanda geriye, orta çağ dönemine ışınlansak ve bu dönem bildiklerimizi halka söylesek, büyük ihtimalle büyücü denilerek yakılırdık.
Bilgi çağında olduğumuzu düşünmüyorum. İçinde bulunduğumuz çağ tüketim çağıdır.
Bilgiye kolayca erişmek, bilgiye gösterilen hürmeti de azalttı. Sn ANARCHOSA’nın açtığı konuya atıf yapayım,
“ağır ağır çıkmalı merdivenlerden”
Çünkü aslolan bilgi değildir, bilgiye giden yolda yürümektir. Bu bir süreçtir ve insan bu zaman zarfında demlenir.
Bugün Z kuşağının en büyük sorunu da budur. Bilgiye çabuk erişebildikleri için büyüğe karşı saygıları azalmıştır.
Çünkü bilgi ceplerinde. Bugün sanal zekadan ve robotların insanlaştırılmasından bahsederken, insanların da robotlaşmaya başladığını kaçırıyoruz.
İnsan yaşlandıkça beyin organı büzülür ve küçülür. Ve fakat tecrübe kazanır. İnsan mekanik bir parça değildir. Mekanik bir parça yaşlandıkça iş göremez hale gelir. İnsan yaşlandıkça yönlendirme gücüne sahip olur.
Bunun içindir ki, eski insanlar kabiledeki en yaşlı üyeye bakarlarmış.
Kabilenin en yaşlı üyesi, ayaklandığında ve elini kaşlarının üzerinde gölgelik yaptığında; baktığı yöne doğru, uzak diyarlara yolculuk başlarmış.
Yön - Yönlen - Yönlendiren
Yönü Gösteren, Yönlendiren : Bilge yaşlı
Yönlenen : Kabile
Peki, beyin organı küçülmüş, görece hızını da kaybetmiş bu yaşlı, nasıl biliyor da yön veriyor kabileye?
Yolculukla… Çünkü uzay zamanda ve hayatın X Y Z boyutunda demlenmiş.
Sn Mandıra Filozofu,
Siz aksini söylemişsiniz fakat gayet islam coğrafyasındayız. Uzay ve bilgi çağındayız… Acaba? Kim ve kaç kişiler?
Gelin bir deney yapalım,
Şehrin en kalabalık ve işlek yerinde bir meydan bulun. Bir elinize din kitabı, bir elinize de bıçak alın. “Ey ahali din elden gidiyor!” diye bir nida atın, 5 dakikaya arkanızda 15 kişi toplayamazsanız gelin bir daha konuşalım.
Alın size çağ ve coğrafya.
Çok uzattım,
Konfüçyüs demişki,
“Kuyunun içindeki insan, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar görür.”
Biz dibimizden yukarı çıkamadıkça, etrafta olan biten hiçbir şeyi göremeyiz.
Hayat, kuyunun dibinden internetle bilgi aramayla olmuyor maalesef. Kaldı ki internette çekmez orada ya, neyse…
Coelho’nun Simyacı kitabındaki Santiago’sunu hatırlayalım.
Hazinesini nasıl bulduğunu hatırladınız mı?
Evet, yolculukla…