Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Ekonomide Kavramlar  (Okunma sayısı 8611 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 26, 2007, 11:02:20 ös
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

ADİ SENET

Resmi bir makam ya da memur katılmaksızın, taraflarca özel biçimde hazırlanan yazılı belgelerdir. Adi senetlerde yazı kısmı el ile ya da makine ile hazırlanmış olabileceği gibi daha önceden basılmış da bulunabilir.

Adi senedin borçlu tarafından imzalanması gerekir. İmza atamayanlar senedi mühürleyebilecekleri gibi, parmak izi ile de işaretleyebilirler. İspat açısından adi senede pul yapıştırılması ya da tarih atılması önemli değildir. Fakat imza ve mühürün senet metninin yazılmasından sonra konulması ve yapılacak ekler ile kazıntı ve silintilerin ayrıca imzalanarak onaylanması gereklidir. Aksi takdirde senet geçersiz sayılabilir. (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, mü 297, 298)

Adi bir senedin geçerliliğine hükmedilebilmesi için, bir belgenin kendisine izafe olunan kişi tarafından imzalanmış olunması gerekir. Bir kişi senedi imzalamadığını ileri sürer, yani imzasını inkâr ederse, aksini ispat etmek diğer tarafa düşer. Yargıç kararını verirken gerekirse tarafları da dinler ve imzasını inkâr edenle karşılaştırma yapabilmek amacı ile yazı yazdırabilir. Bunlardan da bir sonuç alamazsa bilirkişi incelemesi yaptırabilir ve tanık dinleyebilir.

Bir senedin imzası ikrar (kabul) olunmuş ya da mahkeme tarafından ilgili kişiye ait olduğu saptanmışsa, bu artık onu imzalayan ile "külli halefi" hakkında hüküm ifade eder; üçüncü kişilere karşıysa hüküm doğurmaz.

Bir senet kendisine ibraz olunan noter ya da diğer bir yetkili memur tarafından onaylanmışsa ibraz tarihi ya da imza edenlerden birinin ölümü tarihi veya imza etmesine engel olan olayın gerçekleşme tarihi veya o senedin resmi bir işleme esas alındığı tarih, üçüncü kişiler hakkında da hüküm ifade eder.

Bu tür senetlerde, sözü edilen diğer senetlerin tarihleri üçüncü kişiler hakkında ancak son senet tarihinin onaylanmış sayıldığı tarihten itibaren hesaplanır. Fakat ibrayı ve kabzı gerektiren adi senetlerle tüccarların ticari işlemleri hakkındaki senetlerin, yukarıdaki usule göre resmiyet kazanmamış olması durumunda bile üçüncü kişilere karşı geçerli sayılacağı kabul edilmiştir. Bununla beraber bunun aksi ispat olunabilir. (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, m.300)


Haziran 26, 2007, 11:03:07 ös
Yanıtla #11
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Agroekonomi

Fransızca'dan dilimize geçen kavram, agro ve economie sözcüklerinin birleşmesinden doğmuştur. Agro sözcüğü, "tarım bilimi" anlamına gelen agronomienin kısaltılmış şeklidir.

Agroekonomi, ekonomi biliminin tarım alanına uygulanmasıyla ortaya çıkmış bir bilim dalıdır. Türkiye'de iktisat fakültelerinde ve ekonomi bölümlerinde bağımsız Tarım Ekonomisi ya da Tarımsal Ekonomi dersleri, programlarda yer almaktadır.

Tarımsal üretim ve dağıtımın dünya düzeyindeki dengesizliğinin sürmesi, agroekonomi alanındaki çalışmalara ilginin giderek artmasına yol açmaktadır. Bu alandaki bilimsel çalışmalar, disiplinler arası yakınlaşmayı ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

ADİ HİSSE SENEDİ

Yasada kullanılan bir terim olmayıp, uygulamada imtiyazlı (ayrıcalıklı) hisselerin karşısında yer alan payları ifade etmek üzere benimsenmiş bir kavramdır. Ticaret Kanunu'nun 401. maddesinde, esas sözleşme ile bazı tür hisse senetlerine k›r payına ya da tasfiye artığına katılma gibi "sair" hususlarda ayrıcalık tanınabileceği kabul edilmiştir.

Gerçekten de anonim ortaklıkta bazı paylar sahiplerine diğerlerine oranla daha fazla oy hakkı verebilir ya da örneğin, ortaklık tesislerinden yararlanma olanağı sağlayabilir. İşte bu durumda üstün hak sağlayan paylara imtiyazlı, diğerlerine adi hisse (payı temsil etmek üzere senet çıkarılmışsa adi hisse senedi) adı verilir.

Ancak, adi pay-imtiyazlı pay ayrımı bazen yanılgılara yol açabilir. Çünkü bir anonim ortaklıkta bir grup hisse senedi örneğin, kârdan, diğer grup hisse senedi ise tasfiye artığından yararlanmada üstün hak sağlıyorsa, artık ayrıcalıklı hisseden değil, değişik haklar veren pay gruplarından (pay kategorilerinden) söz etmek doğru olur.


Haziran 26, 2007, 11:03:44 ös
Yanıtla #12
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

ACİYO

Bankaların, yaptıkları işlemler üzerinden aldıkları faiz. Bankacılık ve borsada önceleri, madeni paraların itibarı değeriyle gerçek değeri arasındaki fark olarak tanımlanırdı. Daha sonra bir ticari senedin, üstünde yazılı değeri ile senet kırdırıldığı takdirde banka tarafından ödenen miktar arasındaki fark olarak ele alındı. Günümüzde iskonto koşullarıyla eş anlamlıdır; iskonto, posta masrafları ve komisyon bedelinden oluşur.

Anonim ortaklıkların pay senetlerinde ve tahvillerinde aciyo, pay senetlerinin ya da tahvillerin ortaklıkça gerçek değerden fazla bir değerle satılmaları durumunda, gerçek değerle satış fiyatı arasındaki olumlu farktır. İhraç primi olarak da adlandırılır.


Haziran 26, 2007, 11:05:16 ös
Yanıtla #13
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

ADİ ÇEK

Çizgili ya da bloke olmayan çek anlamını taşımaktadır. Adi çek, açık ve basit bir ödeme emri niteliğinde olup çizgili ya da bloke çeklerden ödeme biçim ve yöntemi açısından ayrılır. Adi çekin bedeli, ibraz anında karşılığının bulunması koşuluyla nakden ve hesaben ödenebilir.

Karşılığının olup olmadığının bilinmemesi açısından bloke çekten (bloke çekte karşılık garanti edilmiştir), hem nakden ve hem de hesaben ödenebilmesinden dolayı da çizgili çekten (çizgili çek yalnızca hesaben ödenir) faklıdır.

Açık Pozisyon

Vadeli piyasa işlemlerinde fiyat değişikliğinden zarara uğrayabilecek bir alıcı veya satıcı açık pozisyondadır. Bir örnek verelim: 7 aralık tarihinde Zürih'te bir ay vadeli dolar kuru 1,5 frank olsun. Bir kambiyo operatörü, bir ay vade ile 1 milyon dolar satsın. Vade tarihine değin dolar kuru 1,7 franga yükselirse, kambiyo operatörünün zararı 200 bin frank tutacaktır.

Doların yükselme olasılığını göze alarak 7 Aralık'ta vadeli satış yapan bir kambiyo operatörü açık pozisyondadır. Dolar kurunun yükselmesine karşı korunmasızdır. Vadeli satış yaparken bir risk altına girmiştir. Vadeli piyasada alım veya satım yapanlar, açık pozisyon riskini "hedging" denilen bir yöntemle önleyebilirler

Açık Bono

Bir kıymetli evrak olan bononun taşıması gereken unsurlardan birisi, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadinin bulunmasıdır. Bu nedenle belirli bir miktar ödeme vaadi taşımayan bonolar geçerli değildir.

Ticari hayatta çeşitli nedenlerle bononun taşıması gereken diğer unsurları taşıyan, ancak ödeme vaadinin miktar (para) kısmı boş bırakılan bonolar düzenlenebilmektedir. İşte para kısmı ileride doldurulmak üzere boş bırakılarak düzenlenen bonolara açık bono denir.

Tarafların anlaşmalarına ve hüküm bağladıkları olayların gerçekleşmesine göre, açık bononun para kısmı doldurularak şekli unsurları tamamlanmaktadır.




Haziran 28, 2007, 10:29:15 ös
Yanıtla #14
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

BANKA

Para ve kredi işlemleri yapan sermaye şirketi. Bankalar, kredi verenlerle (mevduat sahipleri) alanlar arasında aracılık yaparak nakit sermaye sağlarlar. Bankanın karı, kredi verdiği paralardan aldığı yüksek faiz ile mevduat sahiplerine ödediği daha düşük düşük faiz arasındaki farktan doğar. Bankalar, ekonominin önemli yapı taşlarıdır. Para arz-talebini sağlarlar, halkın küçük tasarruflarını toplar, büyük fonlar oluşturarak bireysel tasarruflarla karşılanamayacak ölçüde büyük krediler verebilirler. Böylece yatırıma kaynak sağlanmış olur.

Bankacılık yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Sümerler döneminde bugün basit bir banka işlemi olan para bozma işlemlerini yapan kimseler olduğu bilinmektedir. Günümüzde kullanılan banka sözcüğü Ortaçağ'da ortaya çıkmıştır. İtalya'da ticaretin yoğun olduğu yerlerde, bir masa üzerinde madeni paraların ağırlığını tartan, ayarlarına bakan ve para değişimi yapan sarraflar vardı.

Bu sarrafların toplandığı masaya banka ya da banco denirdi. Bugün de çeşitli dünya dillerinde bu sözcük kullanılmaktadır. Bizim tarihimizde ise bankacılık geçmişi çok daha kısadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlete ait paralarla, yabancı paralar birlikte kullanılırdı. Bunları değiştirme işlemi ise genellikle müslüman olmayan azınlıklarca yapılırdı. Sarraf denilen bu kimseler özel banka işlemlerinin yanısıra, hükümete borç verme ve onun adına tahvil çıkarma işlerini de yaparlardı. İlk banka, 1847 yılında Galatalı J. Alleon ve T. Baltazzi tarafından kurulan, ancak bir sene sonra iflas eden Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası)dır.


Haziran 28, 2007, 10:29:48 ös
Yanıtla #15
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

BİLANÇO

Bir işletmenin belli bir tarihteki finansal durumunu, yani sahip olduğu varlıkları, borçlarını ve özvarlığını gösteren bir tablodur. Bilanço, temel muhasebe eşitliğine (varlıklar = borçlar + özkaynaklar) dayanır.

Bilançonun varlıklar tarafına "aktif", borçlar ve özvarlık tarafına "pasif" adı da verilir. Bilanço kalemleri çeşitli biçimlerde gruplanabilir. En yaygın kullanılan gruplamalardan birine göre gerek varlıklar, gerek borçlar likidite derecelerine (nakte dönüşme çabukluklarına) göre sıralanır. Yaklaşık bir yıl içerisinde nakte dönüşmesi beklenen varlıklara cari varlıklar ya da döner varlıklar denir. Kasa, alacak hesapları, stoklar cari varlık örnekleridir.

Nakte dönüşmesi daha uzun süren alacak varlıklar ise sabit varlıklar ya da duran varlıklar olarak sınıflanır. Arsa, binalar, makine ve teçhizat, "duran varlık" örnekleridir. Borçlar da, bilançoda kısa vadeli (yaklaşık bir yıl içerisinde ödenecek olan) ve uzun vadeli (daha uzun bir sürede ödenecek olan) borçlar olarak sınıflanır.

İşletmenin sahip olduğu varlıklarla borçları arasındaki farka eşit olan kaynak, işletme sahiplerinin işletmenin varlıkları üzerindeki hakkını temsil eder. Özkaynak, işletme sahiplerinin işletmeye para ve/veya mal olarak koyduğu sermayeden ve dağıtılmamış kârlardan oluşur.

Dağıtılmamış kârlar, genellikle, kâr dağıtımında kullanılabilme ve diğer belli amaçlara tahsis edilmiş olma durumunu açıkça belirtmek üzere, kanuni, fevkalade, özel, genel ihtiyatlar gibi gruplara ayrılarak rapor edilir. Dağıtılmamış kârlar terimi bazen de yalnızca kâr dağıtımında serbestçe kullanılabilecek kısım için kullanılmaktadır.

Hukuki kurallara (özellikle vergi kanunlarına) uygun olarak hazırlanan bilançoya "mali bilanço" , muhasebe ilkeleri temel alınarak işletmenin özelliklerine ve işletme yönetiminin amaçlarına uygun olarak hazırlanan bilançoya da) "ticari bilanço" denir.

Belli durumlarda finansal tabloların (bilanço ve gelir tablosu) hazırlanmasını düzenleyen hukuki kurallarla muhasebe ilkeleri arasında uyuşmazlık olabilir. Bilançoda yer alan varlıkların, çoğu zaman piyasa değerlerini yansıtmadığına dikkat edilmelidir. Bazı istisnaları olmakla birlikte, muhasebe ilkelerine göre varlıklar, bilançoda tarihi değeriyle, yani elde edildiklerinde işletme tarafından katlanılmış olan maliyetleriyle rapor edilir.


Haziran 28, 2007, 10:33:37 ös
Yanıtla #16
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

BOOM

Ekonomik etkinliklerin en yüksek olduğu dönem. İki boom arası genellikle yedi-sekiz yıldır. Boom sırasında üretim artmakta, fiyatlar ve ücretler yükselmekte, işsizlik azalmaktadır. Tam istihdam sağlandıktan sonra artan ücretler ve fiyatlar, boom'u enflasyoncu bir karaktere sokar.

Birçok sanayileşmiş ülkede, 1892'den 1913'e kadar geçen sürede her yedi-sekiz yılda bir boom meydana gelmiştir. Bu tarihten sonra savaş sonrası döneme kadar uzun süreli bir depresyon görülmektedir. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası uygulanan tam istihdam politikası resesyonların ortadan kalkmasını sağlayamamıştır


Haziran 28, 2007, 10:49:09 ös
Yanıtla #17
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Stockbroker

Müşteri hesabına menkul değer alıp satan aracıya, "stockbroker" denir. "Stockbroker", sermaye piyasası sisteminin mali aracılarındandır. Komisyon karşılığında çalışır. Yeni çıkarılan menkul değerlerin pazarlanmasını üstelenebilir. Borsa faaliyetiyle ilgili cari hesap açarak müşterisinin mevduatını kabul edebilir veya ona ikrazda bulunabilir.


Haziran 28, 2007, 10:49:50 ös
Yanıtla #18
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

BÜYÜME

Ulusal ekonomiler de canlılar gibi büyür. Her ülkede nüfus, işgücü, kaynaklar, sermaye teçhizatı vb. yıldan yıla değişik oranlarda büyümektedir. Üretimi artırmak için yatırım harcamaları yapıldıkça istihdam seviyesi yükselmekte, sermaye stoku genişlemekte, işlenmemiş topraklar üretime açılmakta ve sonuç olarak milli hasıla çoğalmaktadır.

Büyüme sırasında iktisadi unsurlarda meydana gelen değişikliklerin yanında toplumsal sorunların görünüşü de değişmektedir. Eğitim talebi artmakta, köylerden şehirlere göç hızlanmakta, sağlık hizmetlerinin gelişmesi gerekmekte, siyasal yapıda dalgalanmalar meydana gelmektedir.

Bu kadar karmaşık olayın bir arada cereyan ettiği büyüme sürecinde, kesin sonucu belirtecek ölçünün bulunması çok güçtür. İktisadi unsurların çoğundaki değişmeleri rakamlandırmak nispeten kolaydır. Oysa toplumsal değişiklikleri istatistik seriler halinde düzenleyip yorumlamalara gitmek oldukça güçtür.

Rakamlarla ifade edilebilen iktisadi unsurlarda da büyüme sırasında meydana gelen dalgalanmalar değişik oranlarda olmaktadır. Şu halde sorun, bu çeşitli iktisadi unsurlardan en iyi gösterge olabilecek birini seçmek ve temel ölçü olarak kullanmaktır. Uluslararası alanda en yaygın olarak kullanılan ölçü, üretim hacmi ve milli gelirdir. Yalnız, milli gelir artışının ulusal bir ekonominin topyekün büyümesini yansıtmadığını, fert başına refah artışına bir ölçü sayılamayacağını da belirtmek gerekir. Çünkü nüfus artışı, yükselen milli gelirin bir kısmını yutmaktadır. Şu halde büyümeyi fert başına milli gelir rakamıyla da ölçmek gerekecektir.

Burada unutulmaması gereken bir nokta, milli gelirdeki artışların büyümenin sonucunu belirtmekte olmasıdır. Aslında milli gelir endeksinin altında önemli iktisadi toplumsal ve siyasal olaylar yatmaktadır. Ölçü olarak milli gelir seviyesi seçildiğine göre, büyümenin tanımı şöyle yapılabilir: İktisadi büyüme, milli gelirde bir yıldan ötekine meydana gelen artış oranından ibarettir.

Örneğin, bir ülkenin milli geliri 1995 yılında 100 trilyon lira iken 1996 yılında 107 trilyon liraya çıkmışsa büyüme hızı %7'dir. Aynı ülkede yıllık nüfus artış hızı %3 ise, 1995-1996 arasında fert başına milli gelir %4 artmış demektir.

Yazı ve konuşma dilinde "büyüme" terimi yerine bazen "gelişme", "kalkınma" gibi sözcüklerin de kullanıldığı görülmektedir. Büyüme, gelişme ve kalkınma terimlerinin anlamları arasında fark görenler bu tutumu hatalı bulmaktadırlar. Bunlara göre büyüme sadece bir gövde genişlemesini ifade etmekte, gelişme ve kalkınma ise ulusun iktisadi, sosyal ve siyasal hayatındaki genel gelişimi belirtmektedir.

İktisadi büyüme sorunu özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaygın bir şekilde ele alınmıştır. Önceleri savaştan zarar görmüş olan Batı ülkelerinin ekonomilerini yeniden düzenlemeleri için gösterilen çabalar kısa zamanda gelişmekte olan ülkelere de yönelmiştir. Son yıllarda bu sorunun daha da yoğun olarak tartışıldığı göze çarpmaktadır. Bununla beraber büyüme sadece bugünün sorunu değildir.

İktisat biliminin kurulduğu yıllarda, hatta daha önceki dönemlerde bile büyüme ile ilgili fikirlerin tartışıldığı görülmektedir. Fakat 1950'lere kadar bu tartışmalar yalnızca gelişmiş ekonomilerin nasıl gelişmiş oldukları ve bundan böyle bunalımsız nasıl büyüyebilecekleri noktaları üzerinde süregelmişti. Sonraları az gelişmişlerin büyüme sorunlarının ele alındığı teorik modeller yaygınlaştı. Günümüzün dinamik dünyasında az gelişmişlerin hızla bünye değiştirerek gelişen ekonomiler niteliğini kazanmaları sonunda, az gelişmişler için kurulan modellerin de aynı hızla varsayımlarını ve çerçevelerini değiştirdikleri göze çarpmaktadır.


Haziran 30, 2007, 10:36:52 ös
Yanıtla #19
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Görünmeyen El

Serbest piyasa mekanizmasını ifade eden bu kavram, Adam Smith tarafından ortaya atılmıştır. İktisadi hayatta düzeni sağlayan ve hangi malların, kimler için, ne miktarlarda üretileceği gibi temel ekonomik sorunları çözümleyen bir görünmez el (serbest fiyat mekanizması) vardır. O nedenle hükümetler ekonomik hayata müdahale etmemelidirler görüşü, Görünmeyen El Mekanizması'nın savunucusu konumundaki Neo-Klasik iktisatçılar tarafından hararetle savunulmuştur.

Görünmeyen El Mekanizması sayesinde, ekonomide oluşan arz veya talep fazlalığı erir ve piyasa tekrar denge noktasına geri döner. Görünmeyen El Mekanizması talebin tamamiyle kırıldığı 1929 Büyük Buhranı esnasında, piyasaları dengesizlikten kurtarmaya yetmemiştir, bir mekanizma olarak çalışamamıştır


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4481 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 07, 2008, 04:30:45 öö
Gönderen: Metatrun
55 Yanıt
61623 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 12, 2009, 07:09:54 ös
Gönderen: hewal73
0 Yanıt
2248 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 30, 2007, 10:57:26 ös
Gönderen: shemuel
10 Yanıt
5226 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2015, 12:56:30 ös
Gönderen: egeran