Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tarihimizdeki Ihanetler -1(Şeyh Sait İsyanı)  (Okunma sayısı 6583 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 03, 2007, 01:40:17 ös

Geçmişimizi bir hatırlayalım ve günümüz ile bir kıyaslama yapalım.Bakalım bir mesafe almışmıyız yoksa yerimizdemi saymışız.




Ankara, Şubat 1924’te kaynayan kazandan farksızdı. Gazetelerde doğuda cereyan eden ve kimsenin anlayamadığı “Eşkıyalık olayı“ yer almıştı. 13 Şubat’ta Ergani’nin Piran köyünde, o civara gelen Şeyh Sait ve adamları, köydeki jandarma müfrezesi ile çatışmaya girmiş, eşkıya, telefon ve telgraf hatlarını tahrip etmişti. Bu eşkıyaların yakalanması için gerekli emirler verilmiş ve olay böyle başlamıştı.

    İsmet Paşa, Gazi Paşa tarafından istirahatta olduğu halde Ankara’ya çağrılmış ve Gazi Paşa istasyona karşılamaya gitmişti. Bu durum bir “Hükümet buhranı”, “Hükümet değişikliği“ fısıltısını yaygın hale sokmuştu.

    Doğuda, İngilizlerin teşvikiyle bir Kürt hareketinin hazırlanmakta olduğundan hükümetin haberi vardı. Fakat Şeyh Sait bir Kürt lideri gibi davranmak yerine bir “ Karşı ihtilalin “ ilk darbecisi gibi hareket ediyor ve açtığı bayrak; hilafet bayrağı, şeriat bayrağı olarak gözüküyordu.

    İsmet Paşa, Gazi Paşa ve Meclis başkanı Kazım Paşa toplanarak gereken askeri önlemler üzerinde durdular. Asiler, 1nci Süvari Tümenini çökertmişlerdi. İsyanın irticai yönü önemliydi. Şeyh Sait “Din elden gidiyor” parolasıyla silaha sarılmış ve halkı ayaklandırmıştı. İktidar partisinin grup genel kurulu toplanıp bunun bir “İrticai isyan“ olduğunu bildirmişti. Şeyh Sait gönderdiği bildiride bağımsız bir kürdistanın kurulacağını, halifenin döneceğini, şeriatın tekrar toplum hayatına hakim olacağını, dinsiz olan hükümetin ortadan kaldırılması gerektiğini bildiriyordu. Bu durumla birlikte Hiyanet-i Vataniye Kanununa bazı ekler yapıldı. Dini alet ederek zihinleri karıştırma hareketi yapanlar kanun gereğince cezalandırılacaklardı. Kanuni önlemlerin esası, din sömürüsünün önlenmesiydi.

    Nasturi İsyanı sırasında Albay Giranlı Halit önce tevkif edilmiş sonra bazı aşiret reisleri tarafından jandarma elinden kaçırılmıştı. Şeyh Sait bu durumdan dolayı endişe içinde idi. Piran’a ziyareti sırasında, bir teğmenin komutasındaki jandarma müfrezesini görünce kendisini tevkif edecekleri şüphesine düştü. Can havliyle, bir süre sonra patlaması gereken isyan barutunu, o gün orada ateşledi.

    İngilizler Şeyh Sait için Diyarbakır’a silah ve cephane gönderecekti. Aynı zamanda Seyit Abdulkadir de İstanbul’da İngilizlerle işbirliği içindeydi.

    Gazi’nin istediği, bütün memleketi kapsayan sıkı önlemlerin alınması, ihtilalin yumruğunun “Karşı ihtilal“in boğazına bastırılmasıydı. Fethi bey, ülke boyutunda önlemlere gerek duymuyordu. Gazi ise Fethi Bey’i fazla saf, hatta safdil bulmaktaydı. İsmet Paşa’yı kendi adamı olarak seçmişti. Sonradan bu fikir ayrılığı Türkiye’de bir polemiğin ve demogojinin konusunu teşkil edecek ve ne zaman çok partili rejime geçilse CHP aynı suçlamaların altında bırakılacaktı.

    İsmet Paşa başbakan seçilmeyi müteakip “ Ben, memlekette çıkması muhtemel olan olaylara karşı bütün memleketi kapsayacak tedbirleri alacağım. “ diyerek Takriri Sükun Kanununun hemen sonuçlanmasını istedi. Böylelikle hükümetin eline geçen yetki parti kapatmaktan gazete kapatmaya kadar gidiyordu. Milli Savunma Bakanı memleketteki tüm huzursuzlukların nedeni olarak gazeteleri görüyordu. Bu arada biri isyan bölgesinde diğeri Ankara’da iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Artık iktidarın elinde bütün silahlar vardı. Önce isyan askeri hareketle bastırılacak, tasfiye edilecek; sonra Gazi ve İsmet Paşa’lar, bugün “ Atatürk Devrimleri “ adıyla bilinen ıslahat hareketine girişeceklerdi.


Şeyh Sait dini kurtarmak için harekete geçtiğini söylüyor, fakat bağımsız kürdistan hakkında pek bir şey söylemiyordu. Dersim ve Muş’un Kürt beyleri Şeyh Sait’in bu din kampanyasına önem vermediler. Kürtler tarafından “ ülkeleri “ nin başkenti olarak bilinen Diyarbakır düşünce Şeyh Sait bağımsız devletin kuruluşunu ilan edecekti. O zaman bu beylerde ister istemez bu devlete katılacaklardı. Fakat Diyarbakır’lılar Şeyh Sait’i düş kırıklığına uğrattılar. Mart’ın sonunda yığınaklarını tamamlayan düzenli hükümet birliklerinin kesin harekatı başladı. Milli Savunma Bakanı muhalefeti açıkça vatan hainliği ile suçluyordu.

    31 Mart’ta Şeyh Sait’in karargahını kurduğu Hani düştü. 1 Nisan’da Lice ve Silvan geri alındı. 2 Nisan’da ciddi bir savaş patlak verdi. Nisan’ın ilk yarısı tamamlanırken asiler hemen hemen tümüyle Genç dağlarının eteklerine sürüldüler. Çoğu Şeyh adamlarıyla birlikte teslim oldu. 14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan gece Şeyh Sait teslim alındı. İsyana karşı alınan askeri tedbirler sonuç vermiş, bölge ve halk bir soluk almıştı. Seferberlik 31 Mayıs’a kadar sürdü. 1925 Nisan’ında Şeyh’ler Diyarbakır’da yargılandılar. Ardından İstiklal Mahkemesi Tekke ve Zaviyeleri kapatma kararı aldı. Dinleyiciler bu kararı “ Yaşasın İnkılap ve Cumhuriyet “ diyerek alkışladılar.

    Başkan karardan sonraki konuşmasında “Herkes bilmelidir ki, genç Cumhuriyet hükümeti fesat ve irtica’ya müsaade edemeyeceği gibi, aldığı kati tedbirler sayesinde bu gibi caniyane hareketlere zemin ve zaman bırakmayacaktır. “ demiştir.

    Bu sırada infazlar başlamıştı. Askerler mahkumları teker teker sehpaya çekiyordu. Fakat halk Şeyh’leri, bizzat asmak istiyor, kimi kim asacak diye kavgalar çıkıyordu. Bütün bölgeyi aylarca dehşet içinde bırakmış olan asilere karşı hınç ve kin o denli büyüktü. Her asılmayı halk hararetle alkışlıyordu. Şehitlerin aileleri de oradaydılar. Gözleri yaşlı, fakat Cumhuriyet kanunları intikamlarını aldığından dolayı memnundular.

    Diyarbakır valisi Mithat bey Şeyh Sait’e sordu. “Türklerin en büyük düşmanı kimdir?“ Şeyh Sait cevap verdi. “İngilizler“. Mürsel Paşa ise “Din kalktı diyorsun. Namazını kılmıyor muydun, camilerden ezan okunmuyor muydu.” diye sordu. Şeyh Sait “Fena yaptık. Bundan sonra iyi olur inşallah. “ diyebildi. İdam sırası Şeyh Sait’e gelmişti. Gömleği giydirdiler. Sesini çıkarmadı. Kabullenmiş bir hali vardı.

    Bir efsane şehirde dolaştırılmış, Şeyh Sait asılırken zelzele olacağı duyurulmuştu. 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece Şeyh Sait idam edildi. Böylelikle hem Diyarbakır’ın hem de Türkiye’nin üzerine yeni bir gün doğmuştu. Gericiliğin başı ezilmişti. İdamdan sonra bir kadın bağırdı. “ Hani, alçağın kerameti? İpi bile kopmadı.



    1925’te durum böyle idi.  Ama Şeyh Sait’i  ve  isyanını  hortlatma  çabalarının  sonu geldi mi?


Omnia mors aequat


Eylül 03, 2007, 03:58:45 ös
Yanıtla #1

Şeyh Sait Ayaklanmasının gericilikle bir bağlantısı olduğunu sanmıyorum_
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 03, 2007, 04:04:56 ös
Yanıtla #2

Tarihe en büyük ayaklanma olarak geçmiştir ve o dönemdeki birçok gerici faaliyetlerle beraber anıldığı için din görüntüsü adı altında anılmıştır; çünkü yaptığım birçok araştırmaya göre bu ayaklanmanın bir tek amaç doğrultusunda ortaya çıktığı ve bu sayede hızla büyüyerek Türk Tarihine çok büyük bir ölçüde damgasını vurabilmeyi başarmıştır_
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 03, 2007, 04:06:07 ös
Yanıtla #3

Alıntı
Şeyh Sait Ayaklanmasının gericilikle bir bağlantısı olduğunu sanmıyorum_

Doğrudur Sevil Hnm.

Gericilik yada yobazlık buradaki esas amacın maskelenmesi için kullanılmıştır.Günümüzdede zaten işler bu şekilde yürümüyormu?

Omnia mors aequat


Eylül 03, 2007, 04:28:34 ös
Yanıtla #4

Evet; tam yerinde bir cümle kullandınız ve bu yüzden Sizi Kutlarım Saygıdeğer Mystic; 
Din = Maske_
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 12, 2008, 03:20:10 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Şeyh Sait, Cumhuriyet yönetimi tarafından hilafetin kaldırılmasına yönelik olarak isyanlara başladı.

Bölgede Kürt İstiklal Komitesi'nin çalışmaları açığa çıkarıldıktan sonra, örgütün önde gelen yöneticilerinin çoğu tutuklandı.

Örgütle yakın ilişki içinde olan ve aynı doğrultuda çalışmalar yürüten Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde arama yapan bir jandarma müfrezesiyle girdiği çatışma (13 Şubat 1925), kısa sürede genişleyerek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu.

Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri tutuklayan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı.

Mistan ve Botan aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi.

Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti. Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip, Varto'ya geri çekilme­leri sağlandı. Gelişmeler üzerine hükümet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti (21 Şubat). Ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı (23 Şubat). Ertesi gün Elazığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. 7 Mart'ta Şeyh Said'in emrindeki 5000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı.

Olayın başlangıcında Mustafa Kemal ciddiyeti anlayıp, Heybeliada'da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet İnönü'yü acilen Ankara'ya çağırdı.

İnönü ve ailesini bizzat Ankara Gar'ında karşılayan Mustafa Kemal, olayları anlatmak için İsmet Paşa'yı Çankaya'ya götürdü. Çankaya'da, İsmet Paşa'ya "Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını" söyledi.

İsmet Paşa'nın Ankara'ya gelmesi dedikoduların başlamasına neden oldu. Ali Fethi Bey'in görevden ayrılacağı, yeni hükümeti İsmet İnönü'nün kuracağı ve önlemleri onun alacağı konuşulmaya başlanmıştı. Ayrıca Ali Fethi Okyar ile İsmet İnönü'nün arası açıktı. Ali Fethi Bey olayı isyan olarak tanımlamamış ve sıkıyönetimle durdurulacağına inanıyordu. Ancak, olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Okyar'ın istifasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü'yü yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi (3 Mart). Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu'nu kabul ederek hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıdı.

İDAM EDİLDİLER

Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekatıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu'da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).

Ayaklanmayı destekleyen eski Şuray-ı devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak, idam edildiler (27 Mayıs 1925).

Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi önceden verilen emre itaaten Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi (28 Haziran). Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.

Şeyh Said Ayaklanması'nın bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Doğu Anadolu'da denetimi sağlamasında önemli bir dönüm noktası oldu. Öte yandan ayaklanmayla ortaya çıkan gelişmeler, bir süre önce çok partili yaşama geçiş yönünde atılan adımların kesintiye uğramasına yol açtı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden hükümet kararnamesiyle kapatıldı


Ağustos 12, 2008, 03:21:45 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

bu ayaklanmanın hiçbir şekilde din yada gericilik ile yakından uzakdan alakası yok cok basit ozamanda bu tip şeyler kullanılıyordu şimdide halkı nasıl elde edebilirsin inanclarını kullanarak ozaman da bunu cok iyi bi şekilde yerine getirmişler aa buarada ingiltereninde hakkını burda vermek gerekiyor cok iyi bi destek sağlamıştırdır bu ayaklanma için...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
27 Yanıt
20016 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 27, 2007, 11:23:53 öö
Gönderen: Ittihatci
0 Yanıt
5683 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 09:54:06 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
5589 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 10:10:09 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
2183 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 03, 2007, 10:41:39 ös
Gönderen: shemuel
27 Yanıt
14341 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 12, 2008, 04:19:58 ös
Gönderen: bugfree
3 Yanıt
4696 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 08, 2007, 11:31:40 ös
Gönderen: Supeluta
0 Yanıt
2278 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 27, 2009, 03:40:17 ös
Gönderen: Barbaros
1 Yanıt
3064 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 06, 2013, 06:48:01 ös
Gönderen: popperist