Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Dogma Ve Doktrin  (Okunma sayısı 7869 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 07, 2014, 12:11:31 ös
Yanıtla #10
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 228
  • Cinsiyet: Bay

Sayın ADAM,

Yazınızdaki belirttiğiniz konular, aydınlanmama yardımcı olmaktadır,  teşekkür ederim. Belirttiklerinizle aynı görüş ve bilince sahip olduğumu belirtmek isterim. Açıklamalarla konuya devam etmeniz faydalı olacaktır.

Saygılarımla,
Madem yersizlik alemi aslım
Artık bana tek bir şey düşecek
Yücelip aslıma gitmek


Eylül 08, 2014, 12:11:08 ös
Yanıtla #11
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Ben yazdıktan sonra kimsenin devam etmediğini görüyorum; bunun birkaç ayrı nedeni olabilir; pek önemli de değil; benim bu işin (bu konu başlığının) peşini bırakacağım sanılmasın.

Sayın Metatron, ilk yazısına şöyle devam ediyordu:

Tarih boyunca din üzerinden rant ve güç elde etmek isteyen insanlar tarafından. İnsanların inançları ve o inançlarla oluşan korkuları kullanılarak özellikle" din" bir güç bir silah olarak kullanılmıştır. Halen de kullanılıyordur.

Kesinlikle öyle…

Bu sebeple laik devlet yapısı özellikle günümüz, eğitime daha az önem veren ülkelerde veya erkler ayrılığının pamuk ipliğine bağlı olduğu ülkelerde daha da önemlidir.

Buna da katılmamak elde değil.

Laiklik ise dinsizlik veya dinden arındırılmış bir toplum demek değil devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.


Başka türlü de tanımlanabilirse de, bu da doğru. Ancak devlet yönetiminde belli bir dinin referans alınmasını kendi çıkarları bakımından yararlı görenler, laiklik ile dinsizliği eş anlamlı tutar ve dinsizlik ön yargı ile kötü sanıldığı için laikliği de kötü gösterirler. Oysa bilseler ki, bu yaptıklarını laiklik ortamında yaparak laikliği kötülemektedirler. Teokratik bir düzen olsa, o düzen çerçevesinde kendi gemilerini yürütemeyecekleri gibi, düzeni eleştirme olanağından da kesinlikle yoksun kalacaklardır.

Pek çok açıdan ele alınıp değerlendirilebilmekle birlikte laik bir devlet aynı zamanda pek çok farklı inancın devlet sınırları içerisinde korunmasının garantisidir. Azınlık olsun olmasın, devletin kaynaklarından diğer inançlarla eşit hak ve yardım alabilmesinin olanağını da sağlar.


Denirse de ne yazık ki öyle olmuyor.

Konu “azınlık” sözcüğüne geldiğinde hep merak etmişimdir; azınlığı belirleyen nedir diye…

Örneğin ben ve benim gibi birçok insan bu ülkede azınlıktır.

Niçin?

Çünkü biz özgür düşünceli, öz buyrultusuna egemen, aydın insanlarız. Bu gibi insanlar, ne yazık ki bu ülkede azınlıktadır; dolayısıyla azınlık sayılırlar.

Ancak bizim ülkemizde “azınlık” denilince her nedense hemen gayrimüslimlerden söz ediliyor.

Böylece, her ne kadar bu ülkenin anayasasında laiklik devletin temellerinden biriyse de, bu terimin kullanılış tarzı, laikliğin lâfta kaldığını gösteriyor.

Kuşkusuz Türkiye’de laikliğin lâfta kaldığını, aslında anayasal bakımdan laik olmayan birçok ülkenin Türkiye’den çok daha laik olduğunu ortaya koyan daha başka ve çok daha önemli göstergeler de var.

Sayın Metatron, ilk yazısının bu aşamadan sonrasında konuyu bir başka yöne kaydırmış olduğu için, ben de şimdilik burada durayım.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 09, 2014, 08:47:17 ös
Yanıtla #12
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 257
  • Cinsiyet: Bay

Doktrin(benim bildiğim ve kullandığım) belirli konuya (inanç ta dahil) ilişkin kural ve ilkeler.

Eğer konuştuğumuz inanç sitemi veya inançlar ise evvelki yorumlarında da belirttiğim gibi temeldir.

Bir ağaç düşünelim. Bir kökü var. Ama farklı boyutlarda ve uzunluklarda,kalınlıklarda dalları var. Her ne kadar dalları  farklı görünseler de, kökleri aynıdır.

Her dinin içinde farklı mezhepler vardır. Farklı yollardan hedefe varırlar ama temelleri aynıdır. Ritüel farklılıkları olabilir ama inanç temeli aynıdır.
2+2=4 der bir tanesi, diğeri 1+1+1+1=4 der. Gidiş farklı olsa bile sonuç değişmez. Hedef 4 tür. 4'e farklı yollardan ulaşırlar sadece.

Bütün olarak ele aldığımızda Sayın ADAM ile aynı görüşteyim hemen hemen. Sorgulama kısmına katılamıyorum. Bir inanca kabul etmek demek, sorgulayamacaksın anlamına gelmez. Sorgularsın! Kendi benliğinde değerlendirirsin. Sorgulamadan yapılan "acaba burada ne demek isteniyor" "acaba ben buna neden yapıyorum veya yapmıyorum" demeden yapılan bir inanç veya konu dogmatiktir.

Kötü tarafı, "dogmatik" yapıların tamamında olduğu gibi "biat" kültürü hakimdir. Din sorgulanmadığı, insan neye inandığını, niçin inandığını, ibadet ritüellerini, neden yaptığını sorgulamadan yapıyorsa. Ona kendisi gibi etten ve kemikten yaratılmış başka bir insan yap dediği ve böyle böyle yap dediği için yapıyordur.

-Bu son paragrafı yanlış anlamak isteyecek üye harici izleyiciler olabilir  :) Peygamberleri ayrı tutuyorum. Kastettiğim Peygamberler değil !!!
İnsanlara sorgulamadan, ben hacıyım, hocayım diyerek "bu böyle yapılacak yoksa yanarsın, günaha girersin" diyenleri kastettim.-

Din dogmatik olsaydı. Din sorgulamaya müsaade ediyor olmasaydı. Biz sorgulama ve yorum yapmaya müsait bir beyinle yaratılmış olmazdık.
Nasıl ki gözlerimiz görmemiz. Kulaklarımız işitmemiz. Dilimiz, konuşmamız için bize verildiyse. Beyinizmizde düşünmek, yorumlamak ve sorgulamak için verilmiştir.

Kullanır kullanmaz bu kişiye kalmış. İster bir başka etten kemikten yaratılmış benim yerime düşünsün, yorumlasın, bana ne yapmam gerektiğini söylesin desin; isterse, Ben madem ki inanıyorum. Allah/God/Yehova bana bu bedeni ve o bedeni oluşturan parçaları belirli bir mantık esasına ve gerekli oldukları için vermiş. Bu durumda beynimi kullanmam gerekli desin.

Dini ben asla dogmatik yani tartışılamaz , yorumlanamaz şekilde düşünmüyorum. Evet temelleri var. Evet bazı şeyleri inandığımız dinin yapmamızı söylediği için yapıyoruz ama yapıyor olmamız "neden yapıyoruz" dememize engel değil.

Ehliyet aldık, arabayı nasıl kullanmamız gerektiğini ve trafik kurallarını biliyoruz. Arabayı aldık, aldığımız arabanın gereksinimlerini biliyoruz...

Trafik kurallarına uymazsak kaza yaparız. Arabamıza bakmazsak yolda kalırız.

Ben hem trafik kurallarına uymayacağım hem de kaza yapmayacağım diyebilir misiniz ?

Ben hem arabama benzin almayacağım hem yağını ve periyodik bakımlarını yaptırmayacağım ama arabam yolda kalmasın, arızalanmasın, diyebilir misiniz?

Ama sorgulayabilirsin. Bu viraja neden 50 den daha süratli girilmez diye sebebini sorgulamaya hakkın var. Ben benzin almazsam arabam neden gitmez acaba diye sorgulayıp, cevabını mantığını öğrenebilirsin.

Mantık aynı, temeli var yani doktrinleri. Yaparsın veya yapmazsın.

Doktrini olması konuyu veya inancı dogmatik yapmaz.


Saygılarımla



''Ya hatalarınla yüzleşir ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pPslik olmak ayrıdır.''
- Dostoyevski -


Eylül 10, 2014, 11:43:20 öö
Yanıtla #13
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

 
Bir konu üzerindeki paylaşımlı, daha doğruyu bulmak amaçlı, toleranslı ve anlayışlı tartışmalarda %90 gibi yüksek bir oranda uyum sağlanıyorsa, geriye kalanı üzerinde ısrarcı olmanın gereği yoktur. Sonrasıyla devam etmek daha verimli bir iş olur.

Sayın Metatron, ilk yazısının sonraki bir aşamasında şöyle diyor:

“Bir dine inananın bir başka inanana yaptırım uygulama gücünü kendinde görmesi o inancın dogmatik bir yapı haline dönüştüğünün göstergesidir. Aynı zamanda bir inanca ait doktrinlerin de mantıksız, saçma şeklinde yorumlanması veya tartışılması da; dogmatik kültürle aynı tepeden bakan ve kendini üst makam olarak görme olarak yorumlanmalıdır.”


Ne güzel demiş… Kesinlikle katılıyorum. Katılmayan var mı acaba?


Sonra da şöyle demiş:

"Fikir ve düşünce özgürlüğünün temeli saygıdır. Saygısı olmayan doktrinler dogmadır."

Burada duralım… Saygı konusunu kabul ederim fakat bu karşı tezin ortaya konulmasını engellememeli ve hoşgörü tarzında değil tolerans tarzında olmalı. (Bu Forumda hoşgörü ve tolerans kavramlarının farkı üzerinde çok durduk.) Burada işin içine alçak gönüllülük ve kendini bilme gibi kavramlar da girecektir. Dolayısıyla saygı, toleransla, alçak gönüllülükle, kendini bilmeyle, belki biraz da empatiyle yoğrulmalı.

Bu Forumu sürekli izleyenler, benim hep sözcüklere ve kavramlara takıldığımı bilir. Sayın Metatron’un bu deyişine de takılacak ve soracağım:

Fikir özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü arasında ne fark var?


Benim bildiğim Türkçeye göre fikir = düşünce. Fakat sanırım Sayın Metatron farklı bir şey demek istiyor. Acaba “düşünme” mi? Burada İngilizce ya da Fransızcası üzerinde konuşsak, sanırım o ayırımı kolay yapacağız ama ben o dilleri bilmeyenlere saygısızlık etmek istemem. Şöyle diyebilirim: Düşünce (fikir), düşünme (tefekkür) eyleminin sonucundaki üretimdir.

Düşünme özgürlüğü bireysel bir olgudur; her insanın bu özgürlüğe doğuştan sahip olduğu ve bunun engellenemeyeceği söylenirse de, bu söylemin yanlışlığı bilimsel yöntemle kanıtlanmıştır.

Düşünce özgürlüğü ise toplumsaldır çünkü düşünülerin sözle, yazıyla, çiziyle, tınıyla ve diğer olanaklar kullanılarak aktarımını ve yayılmasını içerir.

Düşünce özgürlüğünün engellenmesi, pek ender ve özel bir durumda haklı gösterilebilir. Öyle ki; düşüncesini özgürce aktarmak isteyen kişi de o "saygı" ve "anlayış" kavramlarını içselleştirmişse, bu bağlamda diretmede bulunmaz.

Bu konuda da uyuştuysak, sonrasıyla devam edelim.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 11, 2014, 06:13:12 ös
Yanıtla #14
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Metatron, ilk yazısının sonrasında şöyle diyor:

“Masonlar inançlara saygı duyarlar. İçlerinde nasılki farklı kültürlerden gelen insanları barındırıyorlarsa. Farklı inançtan gelen veya inanan insanları da barındırırlar. Çünkü temeli saygıdır Masonluğun.”


Evet, öyledir. Belki öyle olması gerektiğini söylemek daha doğru çünkü bazı mason kuruluşlarının bu bağlamda biraz katıca diyebileceğimiz bir tutum takındığını belirtmeyecek olursak, objektif bir değerlendirme yapmamış oluruz.

Sonraki sözünde Sayın Metatron “İsteyen istediğine inanır. İsteyen inanmaz.” diyor; katılıyorum sonra “İsteyen Camide isteyen Sinagogda, isteyen Kilisede ibadetini yerine getirir.” diye ekliyor ve ben ona da katılmakla birlikte noksan buluyorum çünkü bunların hiçbirinde yerine getirmediği gibi dini ya da inancı uyarınca “İBADET” diye bir uygulaması olmayabilir. Tolerans gösterilecekse, inançların ve dinlerin tümüne, ayırımsız olarak, bu arada inançsızlığa ve dinsizliğe de tolerans gösterilmesi gerekir.

Sayın Metatron bundan sonra bağnazlık üzerinde durarak, bağnazlığa karşıtlığını dile getirmiş.

Masonca bir yaklaşım, mason olsa da olmasa da. Çünkü Masonluğun karşı olduğu iki temel olgudan biri bağnazlık ya da eski dilde taassup ya da Batı dillerinden dönüştürmeyle fanatiklik. (Bu sonuncusunu özellikle futbolda kullanırlar. Konu ha din ve inanç alanında olmuş ha spor da dahil olmak üzere bir diğerinde; fark etmez.)

Böylece Sayın Metatron’un ilk iletisini bitirmiş olduk. Bir sonraki aşamada Sayın Selim’in ilk iletisine geçeceğim.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 12, 2014, 10:50:52 öö
Yanıtla #15
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 228
  • Cinsiyet: Bay

Bir dine inananın bir başka inanana yaptırım uygulama gücünü kendinde görmesi o inancın dogmatik bir yapı haline dönüştüğünün göstergesidir. Aynı zamanda bir inanca ait doktrinlerin de mantıksız, saçma şeklinde yorumlanması veya tartışılması da; dogmatik kültürle aynı tepeden bakan ve kendini üst makam olarak görme olarak yorumlanmalıdır.”

Ne güzel demiş… Kesinlikle katılıyorum. Katılmayan var mı acaba?



Bu görüşe katılmadığımı belirterek diyorum ki; Dogmatik düşünce, fikir, veya öğreti her ne ise kişinin kendi yorumlarından kaynaklanmaz. Dogmatik öğreti tartışma içermez. Yorumdur diye kabul etmek dogmatik kurallar barındıran inanç sistemi içindeki öğretilerin kökenini yok saymaktır.

Dogmatik şeyler " bu böyledir der ve bitirir" yorum, vs. kabul etmez. Dogmatik şeylerin ne derece tahribat verici olduğu bilincinde olan kendi inanç sisteminde bunun olmadığını göstermek çabası ile "kişisel yorumdan kaynaklanıyor" diyebilir. Bu tamamen kendi inanç sistemini üstün kılmaya yönelik egosal yaklaşımdır.

Bu dogmatik inanç sistemine tepeden bakmak değildir. Kültür, gelenek, görenek yüzyıllar, yıllar, aylar, mekan, toplum içerisinde değişkenlik gösterebilir, değişebilir de.

Ama,  tutar 1400 yıl önceki kuralı hiç değiştirmeden "korunmalıdır, buyruktur, bu böyledir" derseniz ve orjinal hali ile herşeyin uygulanmasını dayatmaya kalkarsanız. Bunun adı dogmadır.

Hangi kültürün dogma olduğu ve ortaya çıkışından itibaren değişmeden günümüze kadar orjinal hali ile kaldığını bilmiyorum,  hangi kültür ise belirtebilirseniz, aydınlanmış olurum.


Saygılarımla,



Madem yersizlik alemi aslım
Artık bana tek bir şey düşecek
Yücelip aslıma gitmek


Eylül 12, 2014, 10:58:32 öö
Yanıtla #16
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 228
  • Cinsiyet: Bay

Yani kısaca belirtmek gerekirse;

Hiç bir şey yorum yapılarak dogmaya dönüştürülemez, çünkü dogma ile yorum yan yana gelemez.

Saygılarımla,
Madem yersizlik alemi aslım
Artık bana tek bir şey düşecek
Yücelip aslıma gitmek


Eylül 12, 2014, 11:45:30 öö
Yanıtla #17
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Selim’in Sayın Metatron’un önceki deyişini benimsemeyişi üzerine yaptığı açıklamada, o önceki deyişe değinme yok görebildiğimce…

Şunu da ortaya koymalı: Bir dogma ille de eskiden birilerince oluşturulmuş olmayabilir. Bugün ben de bir tutumu ya da benimseyişi dayatma haline getirip onu dogmalaştırabilirim. Bir konuda yapılmış yorumu da kesinliğe ve değiştirilmezliğe büründürüp, dogmaya dönüştürebilirim. Benden önce dogmalar oluşturmuş bulunanların benden bir üstünlüğü mü var!...

Nitekim Sayın Metatron’un demeye getirmiş olduğunu da ben böyle değerlendirdim.

Elbette ortada bir dogma varsa bunun üzerine yorum yapılamaz. Dogmanın yorumlanması demek, dogmaya karşı çıkılması demektir.

Ancak dogma kolay anlaşılamıyorsa belki onun anlaşılır hale gelmesi için bir açıklama getirilebilir ki, bu ancak dogmanın olgunlaştırılması olarak nitelenebilir. Nitekim teist nitelikli dinlerde yüzyıllar içinde yapılmış olan da budur. Bunları yapmış olanlara da özel nitelikler verilmiştir o dinlerin çerçevesinde.

Sayın Selim’in bu başlık altındaki ilk yazısına gelmek istiyordum; şu laik devlet yapısından söz etmeye başladığı yazı. Fakat olmadı. Burada takıldık. Belki bugünlük bu konunun sona ermesini beklemek daha doğru olacak.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 14, 2014, 11:18:50 öö
Yanıtla #18
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bu başlık altında Sayın Selim’in yazdıklarına geleceğimi belirtmiştim.

Sayın Selim ilk yazısında şöyle demiş:

“Laik devlet yapısında, devletin dini olmaz. Mutlak laik devlet işleyiş yapısı içerisinde din hiç bir şekilde referans alınmaz. Devlet basit anlayış ile kurumlardan, kurumları yöneten insanlardan meydana gelir. Dolayısı ile kurumları yöneten insanlar da kanunlara, tamimlere, tüzüklere yani yazılı kurallara göre hareket eder. Kendi kişisel görüşünü katmadan, kendi değerlendirmesine göre yönetemez. Kurumları yöneten insanlar giyim, konuşma, hareket tarzı vb. ile din veya inanç temeline dayalı olarak tavır sergileyemez.”


Kesinlikle doğru. Öyle olması gerekir.

Sonrasında Sayın Selim, ülkemizde bu öyle olamadığı ya da oldurulmadığı için yakınmalarını dile getiriyor. Cumhuriyet Türkiyesi’nin uygar bir yurttaş olarak haklı.

Ancak işte yakınmayla kalmakla da olmuyor.

Daha sonra Sayın Selim şöyle diyor:

“Devlet bütün dinlere eşit mesafede ve tarafsız olamaz,….. Laik sistemde devlet bütün dinleri kontrol eder …….”

Hayır!... Buna laiklik denmez. Zaten dünya yüzünde benim bildiğim topu topu iki ülke var laik olduğunu kağıt üzerinde söyleyen; biri Türkiye öteki Fransa. Gerçek laiklikte devletin din ile ilgisi ilişiği yoktur. O işi dinsel kurumlar, kendi bildiklerince ve devletin diğer yasalarının gereğini yerine getirerek yapar. O din kurumlarının görevlileri devletten maaş falan almaz; devlet memuru olurlarsa, devlet memurluğunun kurallarına tabi olurlar dinsel kurallara değil.

Laiklikten söz ediyorsak, laiklikten söz edelim. Ancak buradaki konumuz dogma ve doktrin.

Sayın Selim, ilk yazısının sonraki aşamasında

“Dinde dogmalar mutlaktır ve tartışılmaz.” demiş ve sonra aslında kişinin her şeyi sorgulayabilmesi gerektiğini de belirtmiş. Ardından “Dogma mutlak itaati gerektirir, sorgulanamaz.” diye de eklemiş. Devamında, “…karşı olunacak ise her türlü dogmaya karşı olunmalıdır.” sözünü de katmış.

Eh, Masonlukta da bu kurumun dogmanın her türüne karşı olduğu belirtiliyor. Fakat bazı mason kuruluşları, bu karşılığı önceye yerleştirdikleri belirli bir dogmanın kabul edilişinin sonrası için geçerli sayıyor.

Sayın Selim’in bu ilk yazısında konunun kapsamındaki doktrin terimiyle bir bağlantı göremedik. Belki sonrasında görürüz.

Burada Sayın Selim, genel uygulama çerçevesinde dogma kavramını öncelikle din alanında ele almış. Oysa bazı dinlerde doktrin var ama dogma yok. Beri yanda bazı alanlarda dogma var ama o alanın din ile bağlantısı yok. Öyle ki bilimde bile şayet herhangi bir teori için “Bu kesin ve sondur. Hep böyledir ve böyle kalacaktır. Başka türlü olamaz.” diyecek olursanız, işte bu da bir dogmadır. Tarihte bunun örnekleri görülmüştür. Bilim insanlarının en önemli niteliklerinden biri de kendilerini böylesine bir yanlıştan korumak olmalıdır.


Bundan sonra benim açımdan sıra Sayın Metatron’un ikinci yazısında ama elbette bu arada başka katkılar da olabilir.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 18, 2014, 12:45:11 ös
Yanıtla #19
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Metaton ikinci yazısına Dogmatizmin bir tanımıyla başlamış.

Dediği gibi de olabilir; başka türlü de tanımlanabilir; sonuç aynı kapıya çıkar. Önemli olan, bir dogmanın mutlak ve tartışılmaz olduğu, mutlak ve tartışılmaz olduğu ileri sürülenin de dogma olduğu.

Ardıdan Sayın Metatron dinlerin dogmatik olmadığını söylemiş. Gerekçesi de, -onun dediğine göre- tartışılabilir, yorumlanabilir olması; isteyenin istediğince kişiselleştirebilmesi.

Ne güzel... Keşke öyle olsaydı. Şayet öyle olsaydı, bunca dinin çerçevesinde buna mezhep, sona da bunca tarikat oluşmazdı. Özellikle Hıistiyanlık ile Müslümanlık, bu bağlamda diğelerine taş çıkatır. İlkel dinlerde (Animizm, Totemizm gibi) durum biraz farklı. Sanırım o zamanlarda insanlar, din ve inanç bakımından, tanrı anlayışı ve tapınım tarzı bakımından günümüze oranla -en azından Orta Çağa oranla- daha toleranslıymış.

Zaten kilit sözcük de bu: Tolerans.

Toleransı kaldırdınız mıydı, beğnazlığın kucağına oturuyorsunuz. Nitekim dinlerin özü Sayın Metatron'un dediği gibi adogmatik olsa bile, öyle bırakılmamış. Din adamları ona kendi tercih ve benimseyişlerine göre bir biçim vermiş yani dogmaları yüklemiş, farklı bir inanç ya da uygulamayı da sapkınlık olarak yaftalamışlar.

Bundan sonra Sayın Metatron, devlet konusuna giriyor. O biraz farklı bir olay olduğundan, bir sonraki yazıya bırakalım.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
morals and dogma

Başlatan arteizm Sorular

2 Yanıt
9317 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2008, 10:53:00 ös
Gönderen: Genius Loci
0 Yanıt
5021 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2009, 12:06:37 öö
Gönderen: arte
5 Yanıt
8362 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2014, 11:50:46 öö
Gönderen: hypatia
32 Yanıt
18304 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2012, 01:29:34 ös
Gönderen: peacewings
9 Yanıt
6439 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2013, 06:28:48 ös
Gönderen: Samuray
1 Yanıt
3390 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 16, 2013, 06:27:39 ös
Gönderen: ceycet
6 Yanıt
4167 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2013, 07:22:24 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
2873 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2013, 01:15:12 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
1828 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 20, 2015, 03:59:56 öö
Gönderen: Risus
0 Yanıt
2202 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2016, 03:55:24 öö
Gönderen: Risus