Dünya'da Masonluk
Masonluğun kökenlerini, Masonluk tarihinden elde ettiğimiz belgelerden çıkarıyoruz. Bu belgeler Pitagor’a kadar dayandırılıyor. Pitagor’un Kroton Okulu dağıldıktan sonra, öğrencileri Orta Doğu ve Avrupa’da, bilhassa Roma’da çok sayıda Pitagor okulları kurdular. Kollegia adı verilen ve içinden Yeni-Pitagorculuğun çıktığı bu okullar yetiştirdikleri sanat üstadı mimarlar sayesinde Roma’da saraylar, mabetler, binalar inşa ederek sanat harikaları yaratmışlar ve bilhassa Sezar ve Romanın ilk imparatorlarının koruyuculuğu altında gelişerek, gerek okul, gerekse üye sayısı itibarı ile kısa sürede gelişmişlerdir. 476 yılında, Roma İmparatorluğunun yıkılışından sonra ortaya çıkan kaos içinde Kollegia üyesi inşaatçılar yaşamlarını sürdürebilmek için tüm Avrupa'ya dağıldılar ve çeşitli ülkelerin şantiyelerinde iş bulabildiler. Mimari bilgileri ve Pitagorun ezoterik görüşlerinden öğrendikleri Allaha iman, ahlaklı olma, karşısındakine sevgi ve saygı ile yaklaşma gibi özellikleriyle, Orta Çağda bugün herkesin hayranlıkla seyrettiği Gotik sanatın kiliselerini, saraylarını, şatolarını inşa ettiler. Halk bu kişilere inşaatçı anlamına gelen “Mason” adını vermiştir.
Masonları göç ettikleri ülkelerde örgütlenmeye iki faktör zorlamıştır. Birincisi; Masonlar çalıştıkları şantiyelerin değişmesine bağlı olarak sık sık yer değiştirmek zorundaydılar. Bu nedenle birbirlerini tanımak için özel işaretler gerekli olmuş ve bunlar nesilden nesile taşınmıştır. İkincisi; şantiyelerde çalışanların tümü Mason değildi. Bu nedenle, diğer işçiler arasında örgütlenebilmek için şantiyelerde gruplar oluşturmak zorunda kalmışlardır. Başka bir deyişle Masonları şartlar zorlamamış olsa bir kuruluş haline gelemeyeceklerdi. Kısaca, Roma İmparatorluğunun yıkılışından sonra çeşitli ülkelere göç etmek zorunda kalan sanatkarlar, gittikleri yörelerde bir araya gelmeye çalışmışlar ve 11. ve 12. Yüzyıllardan itibaren el emekçilerinin bir araya toplandığı “Kardeşlikler” adı altında özgür topluluklar kurmuşlardır. Bunlar zamanla gereksinmeler sonucu birbirlerini koruyan ve yardım eden Kardeşlik toplulukları durumuna geldiler ve birbirlerine kenetlenmenin gücünü arttırıcı kurallar geliştirerek gerçek profesyonel gruplar oluşturmayı başarabildiler.
Free-Mason (Hür-Mason) sözcüğüyle ilk defa 1376 yılında, sanatkâr, kaliteli (yetenekli) inşaatçı anlamında karşılaşılıyor. “Ham taşı yontma becerisi olan” anlamı doğru gibi görülüyor. Bunun yanında operatif (el sanatkârı) masonlar krallardan aldıkları yetkiyle tüm Avrupa da pasaportsuz dolaşabilirlerdi. Sahip oldukları bu özgürlük anlamı da teknik anlam üzerine eklenmiş bulunuyor. Bunların yanında Masonlar bir sanat eserinin inşasını kabul ederken, inşaatın yeri ve biçimine kendi özgür iradeleriyle karar vermeyi şart koşarlardı.
Mason örgütünün varlığını ilk defa 1350 yılında Kral III. Edward’a atfedilen bir genelgeden öğreniyoruz. Masonların hep birlikte en önemli davranışları, altını çizerek söyleyebileceğimiz Allah’a olan imanlarıydı. Ayrıca, bulundukları ülkenin Krallarına ve Bölgesel yöneticilere de hep sadık kalmışlardır. Diğer masonlara kardeş gibi davranmışlar ve ahlak kurallarına uymaya büyük özen göstermişlerdir.
Profesyonel Operatif Masonluğun yüzyılların getirdiği deneyimler sonucu oluşturduğu dayanışma, ahlaklı olma ve ağırbaşlı davranma kuralları 18. Yüzyılda Spekülatif Masonluk kurulurken çok uygun görülmüş ve bu kurallar operatiflerin eski yazılı belgelerinden ayıklanarak Masonluğun düzenini oluşturmak için hazırlanan Anayasada Eski Yükümlülükler ve Landmarklar halinde kodlanmıştır. Yani düşünsel Masonluğun yönetimsel gelenek ve düzeni büyük ölçüde operatif masonluktan aktarılmıştır.
Ancak günümüz Spekülatif (düşünsel) Masonluğunun kuruluşundaki en önemli faktör, “Hür ve Kabul edilmiş” adı altında, özgür düşünceli ve doğru davranan ahlaklı kişilerin Operatif Mason localarına kabul edilmesidir. Sözcüğün kökeni, sanatkar olmayan kişinin Operatif Masonluğa kabulü anlamınadır ve başlangıç tarihi saptanamasa da, çok eski tarihlerden beri Operatif Mason localarına sanatkar olmayanların kabul edildiği biliniyor. Örneğin 1459 da Ratisbonne bildirgesi adıyla yayınlanmış genelgede; “Masonluğa saygı ve sevgi duyan ve kutsal hizmete katılmayı arzu eden sanatkar olmayan kişileri, aralarına kabul edeceklerinden, fakat bu kişilerin operatif çalışmalara katılamayacaklarından” bahsediliyor.
Kabul edilmenin başlangıcı İskoçya’ya ve Kral V. James’e (1513-1542) dayanıyor. Marie Stuart’ın babası olan bu Kral, İskoç ve İtalyanlardan oluşan bir Loca kurmuştu. 5. James’in torunu, VI. James 1603 de I. James ünvanıyla İngiltere Kralı oldu. Kral İngiltere’de mimari gelişime çok önem vermiş ünlü ve kültürlü kişilerle iletişim kurma gereğini duymuştur. İngiltere’deki Devrimden sonra ise Masonlar çeşitli yörelere dağılmışlar ve buna bağlı olarak Localardaki spekülatif sayısı hızla artmaya başlamıştır.
Kısaca “Kabul Edilmişlik” Spekülatif Masonluğun kökenidir ve 1717 yılında ilk Spekülatif Loca olan Londra Büyük Locasının kurulmasındaki en önemli faktör, İngiltere’de önceden kurulmuş olan düşünsel topluluk üyelerinin mason localarına girerek, buralarda etkinlik kazanmalarıdır. İngiltere’deki bazı mason localarının 17. Yüzyılda meslekten olmayanları onur üyesi biçiminde kabul ettiği 1619 yılında ‘London Mason’s Company’ (Londra Mason Birliği) nin ‘Kabul Edilmişler’ için hazırladığı genelgede de açıkça görülüyor. Genelgeye göre, giriş ücretinin iki katını ödeyen spekülatifler localara adaylık için başvurabileceklerdi. İlk kabul edilen masonlardan Elhias Ashmole ve Dr. Robert Moray aynı zamanda ‘British Royal Society’ (Britanya Kraliyet Akademisi) üyesiydiler. Bu dernek günümüzdeki TÜBİTAK gibi, devletin desteklediği ve koruyuculuğu altına aldığı bilimsel ve düşünsel bir kuruluştur.
Spekülatif masonluk, Batı ülkelerinde Rönesans ve Reformdan sonra oluşan aydınlanma çağının, toplumda özümlenmesiyle, orta çağın dini baskısına karşı, akıl çağının nasıl yönlendirileceğini düşünenlerin toplumda giderek artmasının bir sonucudur. Örneğin; 1645 yılında yayımlanan Bacon’un ‘Mutlular Adası’ kitabında, bugün kurmayı amaçladığımız insanlık mabedi anlatılır. Bu fikrin Bacon’la ortaya çıkmadığını, çok daha öncesinden, aydınlanma görüşünü savunanların zamanla, içinde Dekart ve Bacon’ında bulunduğu ‘Görünmeyen Kolej’ topluluğunu oluşturduklarını ve bunların bir bölümünün 1666 da İngiltere de, Kralın maddi ve manevi desteklediği, ‘Royal Society’yi (Kraliyet Akademisi) kurdukları kesindir. Akademi üyelerinin büyük bölümü aşağıda söylediğim gibi, aynı zamanda Mason Localarına da üye idiler.
Neden? Çünkü Masonik gelenek ve görenekler bir taraftan bilgi ve düşünceye saygıyı gerektiriyordu, öte yandan Masonik bir ilke olan ‘Tesviye’ İnsanlık Mabedine etkin hizmetleri kolaylaştırıyordu. Locaları oluşturan, çok değişik yerlerden gelmiş çeşitli mevkideki kardeşlerle , tolerans ve söz özgürlüğü içinde konuşma, tartışma ve bu kişilerin çevresindekilere edindiği pozitif görüşleri anlatma ve uygulama olanağı doğuyordu. Soylular, yüksek düzey devlet adamları, din adamlarıyla, başka hiç bir kuruluşta beraber ve tesviyede eşit olma ayrıcalığı bulunamazdı. Ayrıca masonların bilgin kişilere olan saygısı ve geleneklerden gelen alçak gönüllülükleri, ‘Kraliyet Akademisi’ üyelerinin Loca yönetimlerine geçirilmelerini sağlamış ve sonunda, kardeşlerin İnsanlık Mabedi inşası yolunda daha etkin, daha düzenli ve uyum içinde çalışma arzusu 1717 yılında ilk spekülatif Büyük Loca olan Londra Büyük Locasının kurulmasını sağlamıştır.
1717 de kurulan spekülatif (düşünsel) Masonluk devrin aydınlanma görüşünün topluma yansıtılmasını amaç edinmişti. Bu durumda yapılacak ilk uygulamanın ise, birlikteliği güçlendirmek için operatiflerin geleneklerinden yararlanma, eski yükümlülükleri bir araya getirerek bir anayasa hazırlamaktı. Çünkü orta çağdan beri kurulmuş tüm örgütlenmeler yıkıldığı, dağıldığı halde, operatif masonluk; koyduğu yönetimsel kurallar, Allah’a inanç ve bağlılık, gerekli erdemleri özümleterek oluşturduğu ağırbaşlı ve vakarlı kişilikli üyeleriyle varlığını sürdürebilmişti. Bu nedenle Oxford da Felsefe ve Deneysel Bilimler Profesörü olan Désagulier ve papaz olan Anderson operatiflerin eski yükümlülüklerini toplayıp, düzenleyerek oluşturdukları Anayasa ile düşünsel bir kardeşlik topluluğu kurabilmişlerdir. Bu kişiler önce İngiliz toplumuna, daha sonra da tüm dünyaya o zamana kadar görülmemiş bir felsefi prensip sunmuşlardır. Bu kişiler, devrin temel mistik metinlerine saygı göstererek çevrelerini etkilemişler, soyluları, burjuvaları, din adamlarını, bilim adamlarını, filozofları bir araya getirebilmeyi başarmışlardır. Hazırladıkları Anayasa kurallarıyla çeşitli güçleri tesviyede birleştirerek, örgüt içinde yerli yerlerine yerleştirebilmişlerdir.
Ancak, çok çeşitli eğitim ve yörelerden gelenlerin oluşturduğu kuruluşun amacı doğrultusunda ilerleyebilmesi için, bu girişimlerin yeterli olamayacağı açıktı.
Çünkü Masonluğun; amacı doğrultusunda üyelerine kulluktan çıkıp, asıl kimliği olan birey sıfatını kazandırmayı, yani insanı insan yapan ahlak ve erdem öğretiminin yanında, gerek bireysel, gerekse toplumsal bazlarda özgürlük ilkesinin öğretimini de üstlenmesi gerekiyordu.
Çünkü; Masonluk en başta gelen kavram ve ilkesi olarak akıl ve bilime değişmez iki unsur olarak öncelik vermeli ve insanlığın yücelmesi için gerekli tüm erdemleri bu kapsamda vazgeçilmez kriterler kabul etmeliydi. Çünkü; Masonluğun doğrudan hedefi birey, dolaylı amacı toplum ve evrensel boyutta tüm insanlık olmalıydı. Ve Masonluk pratik olarak siyasetin dışında kalarak, fakat insan özgürlüğü ve onurunu hiçe sayan modellerin karşısında durarak, kişisel ahlak, toplumsal erdem ve evrensel kardeşlik sevgisi ilkelerine dayanan özgün bir karizmaya sahip olmalı ve bunu sürdürmeliydi. Ve; insanlığın mutluluğu için gereken fiziksel ve ruhsal olgular arasında sağlanacak uyumlu denge Masonluğun öğretisinin baş konusu olmalıydı.
Çünkü Masonun kendini toplumda kabul ettirebilmesi için ağırbaşlı ve vakarlı olması, liderlik vasfı kazanması, bunun için de tüm felsefe, bilim ve dinlerin içeriklerini çok iyi özümlemesi gerekliydi.
Çünkü Masonun insanlığın yücelmesi için yapacağı girişimlere gönülden inanması ve özverili bir biçimde, hiçbir şeyden yılmadan girişimlerde bulunması gerekiyordu.