Degerli Adam, yazim kurallarina uyamadigim icin ozur dilerim. Bunun nedeni cok az zamanimin olmasidir. Sizin beyanlariniza saygi duyuyorum. Fikirlerinize saygi duyuyorum. Yazilarinizdan oldukca birikimli oldugunuzu goruyorum. Benim bu konudaki niyetim sizinle 27 yasimin cahilligi ile boy olcusmek degil, sadece dogru yada yanlis ama benim olan fikirleri sunarak kavamlari anlamaya calismak icin bir ugrastir. Aktardiginiz yararli yazilari okurken Masonlugu cok iyi bildiginizi goruyor ama bu konuda bahsi gecen ve Turkiyede hicte kucumsenmeyecek olcude buyuk bir nufusa sahip olan Alevilik hakkindaki bilgilerinizin ise tipki Masonluk hakkinda Turk basin tarihinde sunulan yanli ve yanlis bilgilerden ibaret olduguju goruyorum. Bu kaniya varmamdaki en buyuk neden halen Aleviligi islam gormeniz, islam ile iliskilendirmeniz, islam ile yorumlamanizdir. Anadoluda yasanan Alevilik Siilik degildir, Caferilik degildir. Hele hele İslam hic gildir. Alevilik İslam disi olan, kokenleri İslamdan oncesine dayanan, İslamin gelisi ile Onun icinde takiyye yoluna giden distan bakanin baska icten bakanin baska gorecegi icine kapali, icrek/batini kâdim bir yoldur. Alevilik bir din yada salt inanc degil dinler ustu bir yoldur. Kitaplara saygi duyar ama onlara uymaz, cennet-cehennemi reddeder, Adem Havvayi reddeder, ahireti reddeder, ruhun olumunu reddeder. Degisim, donusum ve devriye uzerine kurulu Tanri Evren İnsan birlikteligini baz almis İslam takiyyesi ile ayakta kalmis bir batini yoldur. Bu nedenle Aleviligin ezoterik yonunu baska ezoterik kokenli bir toplumla karsilastirirken hangi Alevilikten bahsettigimizi bilmemiz gerekir. İslamin, imanin ve ibadetin hicbir sartini yerine getirmeyen islam disi Alevilikten mi yoksa butun bunlari gore gore halen İslamin merkezi özü cücügu gorulen Alevilikten mi? İste burda surdurulen tartisma bu bakis açisina bagli.
Masonluk ile Alevilik arasinda illaki benzerlik bulma gibi bir amacim yok. Böylesi zorlama bir tanimlamaya girmek icinde nedenim yok. Amacim sadece arastirmak, ogrenmek, ogretmek. Ben yanlis ogrenmis olabilirim. Bunu anladigim yerde duzeltmem gerekir ve oylede yaparim. Sayet yanlis ogrenmediysem ezoterizm denen seyin kendisine baz aldigi bir temeli bir kokeni var. Ve bugunun var olan butun ezoterik kokenli yollari, inanclarida dogal olarak var olan bu kokenden degise degise gelirler. Anadoluda yasayan Aleviler ile Nusayriler arasindaki fark, yada Ezidiler ile Durziler arasindaki fark bundan ibarettir. Masonluk bu dongunun neresindedir bilemiyorum. Kesin kurulus tarihi, yeri, kokeni nedir onuda bilmiyorum. Masonluk hakkinda bildigim en eski bilgi bir zamanlar Tapinakçilar tarafindan insaat iscileri olarak çalistirilmis duvar ustalari olduklari ve bu duvar ustalarinin Tapinakcilarin iclerine girmesinden sonra degiserek bugunku haline gelmesi. Bu bilginin dogruluguda tartisilir. Hangi Masonluktan bhsedicez? Salt duvar isçilerinin kurdugu ve gunumuze degistirilerek getirilmis olani mi yoksa Tapinakçilarin içine girdikten sonra kendilerine gore degistirip gelistirdikleri Masonluk mu? Sayet salt duvarcilarin kurdugu Masonluk ise tarihi 24 Haziran 1717 de Londrada kurulandan mi yok hayir Tapinakcilarin icine girip kendilerine gore yorumlar getirerek degistirip gelistirerek gunumuze getirdikleri 1100 lerde isanin fakir askeri olarak kurulup bugunlerdeyse Masonluk diye anilan mi? Evet, hangi Masonluktan bahsediyoruz?
Sayet dogru cevap 1717de kurulan ise diyecek birseyim yok. Fakat Tapinak sovalyleriyse durum degisir.
Sayet Masonluk denen sey ezoterik birkokenden geliyorsa tipki kendisi gibi ezoterik bir kokenden gelen diyer butun olusumlarla ortak bir sey paylasmak zorundadir. Birinin inanç, diyerinin olmamasi bu realiteyi gormemeye neden olabilir mi? Ezoterik inançlar, ezoterik ekoller, ezoterik fikiri benimsemis orgutler, yada salt fikir gruplari, kurumlar olamaz mi? İnanç olmasi ile kurum olmasi onlarin aralarindaki bagin yok olmalarina sebebiyet verebilir mi?
Alevilik ile Masonluk arasinda surdurulen bu tarismayi rayina oturtmak icin her ikisinide bir kenara birakip iki ayri toplulugu alarak daha geriye gitmeyi denedim. Tapinakcfilarin kurulus yillari ve Hassasiler ile iliskilerini arastirdim. Bugun Masonlar icinde oldukça tapinakçi gelenegi vardir. Tapinakciliktan oldukça etkilendigi aşinadir. Ayni şekilde Alevilikte Hassasilerin inanci olan Batinilikten oldukça etkilenmiştir. Batinilik bugunku Aleviligin Hasan Sabbah dönemindeki ismi ve halidir.
Hasan Sabah (Haşhaşiler)
Hug De Payens (Templiye Şövalyeleri)
Hace Bektasi Veli (Aleviler)
10-11. yy Hasan Sabah = 1036 - 1124 = 88
10-11. yy Hug De Payens = 1070 -1136 = 66
12-12. yy Haci Bektasi Veli = 1209 - 1271 = 62
Hasan Sabah oldukten 85 yil sonra Hace Bektas dogar
Hug De Payens oldukten 73 yil sonra Haci Bektas Dogar
Hace Bektasi Hasan Sabahtan 85, Hug De Payens ten 73 yil sonra dogar.
Hasan Sabah Hug De Payens tan 34 yil yil buyuktur.
Hasan Sabah ve Hug De Payens Alamut Kalesinde yuzyuze gelir.
Hace Bestas, her ikisinden bir asir sonra Alamut Kalesinde Batinilik egitimine baslar.
Tapinakçilar oldugu gibi Batinilikten ve yani Hasan Sabbahin fikirlerinden etkilenmistir. Cok bariz bir ornek vermek gerekirse donemin Hassasilerinde 2 ayri alt yapidan olusan 2 ayri duzen vardi. Bu duzenin birincisi 3 basamakli alt yapi ikincisi 3 basamakli ust yapi idi. Birinci duzenin alt yapisi Lazik, Fedai, Refik ikinci duzenin alt yapisi ise Dai, Buyuk Dai, Seyh idi.
Hassisilerin alt yapilanmanin hiyeyarsik duzeni "lazik, fedai ve refik" siralamasini Tapinakçilarda alt yapilarinin hiyeyarsik duzeni olarak hiç bozmadan "birader, çavuş ve şövalye"seklinde kendilerine alirlarken yine ayni sekilde Hassasilerin ust yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "dai, büyük dai ve şeyh"" siralamasini Tapinakçilar kendilerine olusturduklari ust hiyeyarsik duzende "prior (önder), baş prior ve üstad" seklinde yer verdiler.
Cok açik ve net bir sekilde goruldugu gibi bu bir etkilesim olabilir. Olabilir diyorum oyledir degil.dogrulugu tartisilmalidir. Tapinakçilik Masonlugun gecmisteki uzantisi midir bilmem ama Batiniligin Aleviligin geçmisteki uzantisi olduguna eminim. Bunlar ne kadar masonlugu ilgilendirir bilemem.
Batinilikte Alevilik icine girdigi icin Batiniler ve Tapinakcilar arasindaki alis verisleri incelemek amaciyla hazirladigim bir arastirmayida sunmak istiyorum. Umarim bu konu hakkindaki yanlislarimi ileride duzeltebilme imkani bulurum. Yazdigim yaziya cevap veren sevgili Adama tesekkur ediyor, bilgilerini dikkate aldigimi bilmesini istiyor ve bu son yazmis oldugum mesajla yazilarimi noktalarken Aleviligin islan disiligini arasirmasini diliyorum.
Dervis Savasçi /
Rahip Savasçi/
Pisagor ve Hassasiler /
Tapinak Sovalyelerinin en belirgin ozelliklerinden biri olan sovalyelerinin hem dindar hem savasçi olma fikrininde Hasan Sabahtan alindigini dusunuyorum. Tapinakçilar isimlerinide aldiklari kendilerine ait olan tapinaklarda kalirlar. Disarida savasan bir sovalye bu tapinaga girdigi an ise rahip bir sovalye kimligine burunur. Bu nedenle Tapinakçilarin ilerideki donemlerinde sosyal hayatlarinin, genel yasamlarinin ve inançlarinin vazgeçilmez bir parçasi haline gelecek hem kale hem mabet seklindeki kalelerin yapimi için duvarcilara buyuk ayricaliklar tanidiklari biliniyor. Bu yapilari yapan duvarcilar onlarla beraber seferlere çikar, onlar için çalisir adeta onlarin ayrilmaz bir parçasi olurlar.Tarihte esine az rastlanir bu sistemi en guçlu sekilde kurup isleten ve tapinakçilara ogreten yine Hashasiler, yani Hasan Sabahtir. Hasan Sabahin fedaileri kalenin disinda bir savasçi, suikastçi olarak yasarken, kalenin içine girdiklerindeyse dini ve genel egitimler alan dervistirler. Kale onlar için yeryuzunde bulunan en kutsal mabettir. Ve hatta cennetlerine giden kapidir. Bir Ingiliz arastirmaci olan Peter Willey'in "Alamut Kalesi Hassasiler, HAsan Sabbah ve Fedaileri" adli eserinde su bilgiler geçmekteydi;
"Hashaşiler, tarihte görülmüş en akıl-ötesı tarikat örgütüne sahip olan topluluktur. Henüz 11. yüzyılda İsmaili tarikatının içinden çıkmış olan bu tarikat, Kuzey İran'da otonom bir bölge oluşturarak, etraflarındaki tüm güç odaklarına saldırma ve kendi dünya görüşlerini yaşama geçirme sevdasıyla uzunca bir zaman savaşım vermiştir. Hasan Sabbah. diğer adıyla Seyduna, bu tarikatı gerçek bir savaşçı dervişler tarikatı olarak kurmuş."
(Peter Willey)
Tapinak Sovalyelerinin hukum surdukleri yuzyillarda aldiklari en agir suçlamalardan ilki Muslumanlarla iliskiye geçmek, onlari ornek almak. Oysaki Tapinakçilarin iliskiye geçtikleri Hasan Sabah bir musluman degildir. O Islam ve ALi takiyyesi içinde Misirdan gelen Osiris rahiplerinin islam takiyyesi ile baslattiklari ezoterik felsefenin Saabilik, Pisagor, Hermes, Zerdust, Mani ve diyer inançlarla sentezlenmis yolcusudur. Derin arastirmalar yapildiginda gorulmekte ki Ismaililik felsefesinin izlerine bir Islam mezhebi olan Siilikte asla rastlayamazken ancak kadim Babil ve Misirda rastlayabiliyoruz. Ismaililik içinde sakli olan Pisogeryen ogretiden, Saabi ogretisine, Hallaci Mansurun "Enel Hak, Ben HAkkim Hak bendir" cumlesini soylemeden binlerce yil evvel "Insanlar olumlu tanrilar, tanrilar ise olumsuz insanlardir" diyen Hermese kadar uzadigini gorebilmek mumkun. Pisagoryen felsefenin olusumunda Misirin etkisini, bu etkisinin diyer filozoflar yani sira Pisagor tarafindanda Anadoluya tasindigini daha once su konuda islemistim; "Pisagor ve 2570 Yil Oncesinde Batini Felsefe" Ismaililer uzerindeki Saabililer uzerinden yasanan Pisagor etkilerini dikkate aldigimizda Ismaililigin ana kaynaginin bir kez daha Misir kokenli bilgilerle Manicilik, Neoplatonculuk, Zerdustluk gibi inançlarin bilesiminden filizlendigini gorebiliriz. Bu konu hakkinda bir kaynak sunu soylemektedir;
“Eskiden beri Batiniler, öğretilerini eski Yunan filozoflarınınkilerle karıştırmış bulunuyorlardı. Yaratıcı hakkında inançları şöyledir: O ne vardır (yaratıcıdır) ne de yoktur (yaratılmıştır); ne bilgin(her şeyi bilen) ne cahildir; ne güç-kudret sağlar ne de güçten yoksun bırakır (mahrum eder). Diğer tanrısal sıfatlar konusunda söyledikleri de aynı biçimdedir.
(”Muhammed bin Abdul-Kerim el–Şehristani / Kitab el – Milal’indeki )
Bu konu hakkinda Cihangir Gener soyle demekte;
İslamiyetin yayılma yıllarında Anadolu'da ve Mezopotamya'da Batıni doktrinden kaynaklanan Saabilik inancı hüküm sürmekteydi (1). Anadolu’nun Bizans yönetimindeki topraklarında Hristiyanlık ön plandaysa da, özellikle Doğu Anadolu'da, Fırat çevresinde Saabiler çoğunluktaydı. Saabilik çok eskilere, kadim Uygur imparatorluğuna kadar dayanan Babil okulu öğretisinin halka malolmuş şekliydi. Tüm tek Tanrılı dinlere şu ya da bu şekilde kaynaklık etmiş olan Saabilik, Büyük İskender'in bu toprakları fethi sırasında Pisagorculukla tanışmış ve Saabi öğretisi yeni bir ivme kazanmıştı. Pisagoryen öğreti, Saabiler arasında zaten var olan Batıni inançların yenilenmesinde ve her iki akımın birleşerek, İsmaililik denilen müessesenin oluşmasında rol oynamıştır.
(Cihangir Gener)
Fakat garipsedigim nokta ise Cihangir Generin Pisagoryen ogreti ile Saabiligin birlesiminden Ismaililigi çikarmasi. Bu dogru olmayabilir. Burada bir yalingi var. Cunku baska bir yazisinda sunu demekte;
Bir yandan Mısır İskenderiye okulu kökenli rahiplerin görüşlerine, diğer yandan da Saabiliğe dayanan İsmaililik, Batıni inancın tüm İslam dünyasına yayılmasında etken olmuştur. İsmaililik Şamanist Türkler arasında çok daha çabuk yayılmıştır çünkü, Şamanizm'de Batıni bir yön zaten vardır.Hallci Mansurda Osiris rahiplerinin Ali takiyyesi altinda olusturdugu sufizim felsefesinin filozoflarindan baska birisi degildir.
"Kendini bilen Tanrıyı bilir, kendini seven Tanrıyı sever" diyen Mansur, Sünni otoritelerce sapkın olarak tanımlanmış ve düşüncelerinden vazgeçmesi için önce kamçılanmış, sonra derisi yüzülmüş ve en sonunda da Sünni inanırlar tarafından taşlanarak öldürülmüştür.
Goruldugu gibi buradaysa Ismailigin Misirli Osiris Rahipleri ve Saabilik etkilesimleri sonucunda olustugu tezi var. Saabi olan topluluklarin Pisagoryen felsefeden etkilendigi bir gerçek. Ardindan Osiris Rahiplerinin gelip Karamiler Cemiyeti adi ile islam takiyyesinde baslattiklari batini akimlar/ezoterik ogretiler ilede birlesince, hem bu yeni ekolu kabul ettiler hemde eski ogretilerinden birçogunu dogal olarak yeniye ekleyerek devam etmis oldular. Keza eski ogretilerini bu yeni ekol ile genisletenler arasinda bolgeye gelen Samanist Turklerde, bolgede zaten uzun zamandir Mani,Saabi gibi inançlardan sentezledikleriyle yasayan Zerdusti Kurtler/Zazalarda vardir.
Pisagoryen felsefeden Saabi inancina Hermes, Pisagor, Orfe birer yari tanri olarak geçer Bu, bu kisilerin Tanrisal Kademeye eristigi anlamda affedilen tanrisallik olabilir. Tipki bizim Dersimdekilerin Munzuru, Duzgunu birer tanri olarak gormeleri, Alevilik deyislerinde Alinin Allah yerine koyulmasi gibi.
Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah (Kul Himmet)
Bin bir ismi vardır bir ismi Allah (Dervis ALi)
Bin bir ismi vardır, bir ismin Hû’dur (Sadik Aga)
Men Ali’den başka Tanrı görmedim (Dervis Ali)
Kün deyince var eyledi on sekiz bin âlemi (Dervis ALi)
Alemi var eden sultan Alidir (Genç Abdal)
Ali Rahîm Ali Rahman, Ali göründü gözüme (Hilmi Dede)
(Alevi Deyisleri)
Alevilikte Tanrisal Nura erisen insnlarin varligini Pisagoryen ve Saabi inançlarindada gormek sasirtici olmalai aslinda. Bu konu hakkinda Dersim uzerine yaptigi genis çapli arastirmalar ile dikkatleri çeken Seyfi Cengiz'in bir yazisini sunmakta fayda var;
Cedlerine tanrısallık atfeden Dersimli, cedlerinden biri olarak gördüğü bu Şah Haydar’ı da öyle kabullenmiş, dahası Düzgün Baba da dediği bu Şah Haydar‘ı Dersim’in kâbesi olarak görmüştür.
O, göksel değil, yerseldi. Semavi değil, dünyeviydi. Bir ruh değil; gerçek, somut bir insandı. Başka bir alemde değil, hepimiz gibi bu dünyada yaşadı. Onun tanrısallaştırılması, geleneğimizin tanrı, insan ve doğa görüşüyle, kendi cedlerine ve önderlerine tanrısallık atfetmesi ile ilişkilidir.
Bunda anlaşılmayacak bir yan yoktur. Çünkü, “Biz insanı Hak biliriz”, çünkü, “Kıblemiz insandır bizim”, çünkü “Heq, Mordemo dê gırso“.
Yalan’ın “kutsal”ı onu yalan olmaktan çıkarmaz. Kutsal kitaplar yalan söylüyor. İnsanları yaratan Tanrı değil, tanrıları yaratanlar insanlardır. Tanrılar, insandan ve toplumdan çıkmadır.
(Seyfi Cengiz)
Buradan sonra yeniden Templiyerlilere donmek istiyorum. Anlatimlara gore, Templierliler "1118 de Isanin Fakir Askerleri" adi altinda San Bernando Di Chiaravalle ve Sovalye Hug de Payens tarafindan kuruluyor. Hug ve farkli ulkelerden 8 sovalye Kuduste savasa katiliyor. Bu konu hakkinda bazi yabanci kaynaklar farkli farklida olsa su bilgileri vermekteler;
"Johannit mezhebinin başrahipleri "Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118 yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine geçecek kişi olarak belirledi".
(Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic Cyclopedia)
"1118 yılında, aralarında Geoffroi de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."
(General Albert Pike, Morals and Dogma)
"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran, bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler, tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağza yayılmıştır."
Gaetan Delaforge, The Templar Tradition in the Age of Aquarius
Hug de Payens ve diyer Sovalyelerin Kuduse geldikte sonra Hasan Sabah ile ilk gorusmelerini yapmalari fazla zaman almaz. Birçok arastirmaci ve Ezoterik Doktirinler Tarihi yazari sevgili Cihangir Gener bize bu gorusmenin Hasan Sabahin istedigi dogrultusunda oldugunu soylemekte. Bunun bilinen nedeni; Tapinakçilarin geçmisten kalan ezoterik bir yapi olan Suleyman MAbedi uzerinde arastirmalar yapmalarini duymasidir. Tapinakçilar hakkindaki birçok bilgi onlarin ilk çikista asiri birer katolik hiristiyan olduklari, fakat kendilerine kalmak için verilen Suleyman Mamedinin temellerindeki eski bir ezoterik ogretiyi kesfedip arastirdiktan ve Hasan Sabah ile iliskilerindende sonra degistikleridir. Degisim onlari Hiristiyanlik disinda sayilacak ogretlere iterek eski Suleyman Mabedinin ezoterik inançlarina goturecektir.
Hug De Payens ve sovalyeler Alamut Kalesinde Hasan Sabahin misafiri olduklarinda belkide o unlu Alamut Kalesi kutuphanesindeki kitaplardanda faydalanarak Suleyman mabedindeki sembollerin, yazilarin, sirlarin çozulmesinde kullandilar. Bu benim bir tezim. Bu tezin dogrulugu yanlisligi tartisilir olsada, kabul edilen birsey var ki oda; Hugs'un ve gelen sovalyelerin HAsan Sabahin yillarca uzerinde çalistigi bilgilerinden yararlandiklari. Keza, hem Hassasiler hemde bolgede var olan ve var olmus diyer ezoterik ogretiler hakkinda derin bilgiler edindiler. Cihangir Gener bu gorusu su sekilde guçlendirmekte;
Kudüs'e geldikleri sırada Katolik inancın en önde gelen savunucuları arasında yer alan Templiyerler, Hasan Sabbah ve Dailerini tanıdıktan, İsmailli öğretisini derinlemesine inceledikten sonra, Katolik inanç tarzından giderek uzaklaşırlar ve akılcılığı ön plana çıkaran Ezoterik doktrine bağlandılar. Templiyer'lerdeki bu inanç değişikliği, kurdukları güçlü örgüt sayesinde tüm Avrupa'ya yayılırken, Katolik kilisesinin de giderek zayıflamasına yol açtı. İsmaillilerle ilişkileri Templiyerler'in tüm felsefesini değiştirmişti ancak bu ilişki, örgütün sonunu getiren suçlamayı da bünyesinde barındırdı. Templiyerleri yok etmek için bahane ararken Papalık, tarikatı "Müslümanlarla ilişki kurmak ve hatta Müslümanlaşmakla" suçladı.Templiyerler Hasan Sabbah'dan Ezoterik öğreti ile birlikte bir şeyi daha öğrendiler; gerçek inançlarını saklamayı ve iyi birer Hıristiyan gibi görünmeye devam etmeyi. O kadar ki, 1128 yılında Papa Honarius, gösterdikleri yararlılıklar nedeniyle tarikatın şubelerinin tüm Hıristiyan dünyasında açılmasına izin verdi. Yine Papa, 1139 yılında da Templiyerler'in herhangi bir dünyevi ve dini otoriteye tabi olamayacağını ve sadece Papanın kendisine karşı sorumlu olduklarını açıkladı. Bu izin ile Templiyerler'in üzerinden her türlü şüphe ve dini baskı kalkmış oldu.Şövalyeler, Hıristiyan görünme zorunluluğu ile Ezoterik inançlarını bir arada tutabilmek için üzerine yemin etmek üzere, Ezoterik bir yapısı bulunan Yohanna İncili'ni seçtiler.
Cihangir Gener
Hasan Sabah onlara oyle yardim eder ve bu yardimlar onlari o kadar etkiler ki bu Avrupali gozlemcilerin bile gozunden kaçmaz. Zira neredeyse savas tekniklerine kadar onlari ornek alirlar; Bu konu hakkinda bazi gozlemciler sunlari aktariyor;
"Haşişi kaleleri, etrafı surlarla çevrili bir binalar topluluğu olup, surların en zayıf noktasında bir kule bulunan, ele geçirilmesi zor korunaklardır. Aslında, bu kaleler savunma amacından çok, yapılacak operasyonlara bir üs oluşturmak görevini yerine getirirler. Hülagu'nun yaklaşık bir yüzyıl sonra Alamut'a karşı kullanacağı gelişmiş kuşatma araçlarının olmadığı bu dönemde, Suriye'de bulunan Haşişi kaleleri oldukça küçük ve İran'daki kalelerin doğal korumasından yoksundu. Tampliye ve diğer haçlı tarikatlarının, Haşişi'lerden aktarıp geliştirdikleri strateji, kalelerin, toprak kontrolü ve düşman birliklerinin yolunu kesme görevinden çok, sömürgeleştirici işlevleriydi.
(Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam)
Haşişi'lerin Suriye kolunun Tampliyelere ödediği ünlü üçyüz altın olayı, hiç bir zaman çözülememiş sırlardan biridir. Bir görüş, bu tutarın Hıristiyanlara haraç olarak ödendiğini ileri sürer.
Bir diğer görüş ise, bu ödemeyi, büyük örgütün küçüğüne destek olması şeklinde yorumlar. Haşişi'leri, fanatik Müslümanlar ve bu nedenle, kendi inançlarına göre kafir olan kişilerle asla işbirliğine yanaşmayan insanlar olarak düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Zira, Haşişi'ler için, herşeyin doğrusunu sadece Şeyh-ül Cebel (Raşid-el Din Sinan; 1162-1193 arası Suriye Haşişi'leri şeyhi) bilir ve Kutsal Topraklarda Allah adına haçlılarla savaşan diğer Müslümanlar, Haşişi öğretisine yanaşmadıkları sürece, en az haçlılar kadar güvenilmez ve kötüdürler."
John J. Robinson, Born in Blood
Tapinak Sovalyeleri temellerinin aslinda tamamiyla Hassasilerden alindigi yonde bir çok tarafsiz kaynak mevcut. Bunlardan biri olan Edward Burman'in "The Assassins" adli kitabindaki su alinti bir ornek olarak sunulabilinir;
Haşişi topraklarına en yakın olan kaleler, 1152 yılında Tampliyelere Kudüs kralı tarafından bağışlanmış olan Tortosa kalesi ve Beyaz kale (Chastel Blanc) idi."
"Ciddi ve manevi değerlere çok saygılı kişiler olan Tampliyeler, yitik bir yetkinlik biçimini eskilerde arayıp, duygusal ve nostaljik bir şövalye düzeni ülküsünü gerçekleştirmek amacındaydılar. Kendi cesaret, bağlılık ve dini emellerinin bilincinde olan bu kişiler, Haşişi'lerin yöntem ve amaçlarını kendilerine yakın bulmazlık edemezlerdi. Haşişi'leri ve Tampliyeleri oluşturan benzer bir insan kaynağı vardı: din dışı yaşamda bir etkinlik üstlenme fırsatları olmayan, asilzadelikten uzak, taşralı alçakgönüllü toprak sahipleri. Başarıları, her iki tarikatın da baskıcı hiyerarşik yapısı ve katı kuralları altında, kendi kişisel ve dinsel kimliklerini ısrarla aramalarından kaynaklanan, yeni tür maceracılardı bunlar."
"Tampliye örgütündeki, "birader, çavuş ve şövalye" sıralaması, Haşişi'lerdeki "lazik, fedai ve refik" düzeninin eşiydi. Tampliye şövalyelerinin, kırmızı haçla bezenmiş beyaz pelerinlerine karşılık, onların Haşişi'lerdeki eşdeğeri olan refikler beyaz üzerine kırmızı çizgileri olan bir pelerin giyerlerdi."
"İki tarikatın yüksek dereceleri de, dikkat çekecek kadar benzeşmekteydi. Tampliyelerin "prior (önder), baş prior ve üstad" ünvanları, "dai, büyük dai ve şeyh" derecelerine denk düşüyordu. Bu bakımdan, Tampliyelerin tüzüğünü St. Bernard hazırlarken, hiyerarşik yapının sonradan ve çok farklı bir kaynaktan aktarıldığını gözden kaçırmamak gerekir."
Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam
Hassisilerin alt yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "lazik, fedai ve refik" siralamasini Tapinakçilarda alt yapilarinin hiyeyarsik duzeni olarak hiç bozmadan "birader, çavuş ve şövalye"seklinde kendilerine alirlar.
Yine ayni sekilde Hassasilerin ust yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "dai, büyük dai ve şeyh"" siralamasini Tapinakçilar kendilerine olusturduklari ust hiyeyarsik duzende "prior (önder), baş prior ve üstad" seklinde yer verdiler.
ALT YAPIDA
lazik = birader
fedai = çavuş
refik = şövalye
UST YAPIDA
dai = prior
büyük dai = baş prior
şeyh = üstad
Yukarida açik ornekleriyle oldugu gibi Tampliye Sovalyeleri kurulus yillarinda birçok konuda oldugu gibi hiyeyarsik yapilarinin olusturulmasindada Hasisilerden oldukça etkilenmisler. Bu etkilesimler salt hiyeyarsik yapinin kurumsallastirilmasinda degil ayni zamanda var olmalarinin onlerine koydugu amaci belirlemelerindede etkisini gostermis. Hassisilerin Alamut merkezli Hasan Sabbah onderligindeki hakimiyetetin ideali "esitlik, ozgurluk ve kardeslik" ilkelerine dayanan bir akil devleti yaratmakti.
İsmaililerin hedefi, filozof Farabi'nin deyimi ile, "gerçek akıl devletini, kardeşliğe ve eşitliğe dayanan bir cumhuriyeti kurmaktı". İmam İsmail'in ölüm yılı M.S. 760 olduğuna göre, İsmaili mezhebinin de bu tarihlerde kurulduğu sanılıyor. Ancak, 7 dereceli inisiasyona dayanan İsmaili örgütlenmesine, İsmaili Şeyh El Cebel'i, Meymun oğlu Abdullah döneminde başlandığı biliniyor.
Farabi - Ismaililer ve Aleviler
Tapliye Sovalyelerininde var olmalarinin onlerine koydugu birinci amaç yine tipki Hassasilerde oldugu gibi "esitlik, ozgurluk, kardeslik" ilkelerine dayanan cumhuriyetçi bir yapi kurmakti. Hassasiler içlerinde yasadiklarini donemin krallik ve dinlerini oldukça zorladilarsada amaçlarina ulasamadilar fakat, amaçlarina ulasilabilmeleri için onu baskalarina asilamayi reddetmediler. Hassisilerin basaramadigini Tapinak Sovalyeleri fransada ki reform ve renesasn hareketlerinin baslamasinda ve basarilmasinda varguçleriyle çalisarak basardilar. Renesasn ve Reform hareketleriyle kanli isyanlar baslamis, kanli isyanlarin ardindan ise "din ve devlet islerinin birbirinden ayrildigi, kralliklarin yikilip cumhuriyet sistemine geçisin saglandigi, ulke yonetimlerinde dinin ve din adamlarin oldugu gibi saf disi birakildigi, esitlik, ozgurluk ve kardeslik ilkelerine bagli" yeni duzene geçis saglanmis oldu.
Her hali karda Tapinak Sovalyeleri bu basari ile hem geçmislerini zindan etmis fransa kralligini yok edip kilisenin varligini etkisizlestirmis, hem kralliktan hemde kiliseden buyuk bir oç almis ve hemde geleceklerin temellerini guçlendirecek yeni duzene geçisi saglamis ve bu duzende yeniden bir uyanisla eski gucune yeniden kavusmustur.
Tabiykide Hassasilerin ve Templiyelerin yakinlasmasi hem Hiristiyan aleminde hemde islam aleminde ikisinede olan nefreti buyutur. Isin garip yonuyse her ikisininde bu tehlikelerin farkinda olmalarina karsin, yinede yakinlasmaya devam etmeleri. Yakin ve uzak Alevi tarihihte atilan Mum sondu iftirasini hepimiz biliriz. Fakat pek azimiz ayni iftitaralarin hem Hassasiler hemde Templiyeliler uzerindede atildigini biliriz. Bazi Islam kaynaklarindan bir ornek;
XII. yy.’ın ikinci yarısında Suriye’deki İsmaililer’in önderi Sinan İbn Salman İbn Muhammed (Şeyh’ül Cebel) ile Tapınakçılar çok sıkı ve özel bir iş birliği içerisindeydiler ve kendisine ‘dağın yaşlısı’ adını takmışlardı. 1160 da Alamut Kalesinde yaşayan tüm Haşhaşilerin tartışmasız lideri olan Hasan Sabbah İslam şeriatini inkar etti ve kendisine bağlı olanların İslam ile olan ilişkilerine son verdi. Sabbah ile beraber İsmaililer’in inancı Zerduşi gnostisizmine son derece açık bir tarikat olarak her türlü zevkin peşine koştular: "İçki alemlerinde kadınlarla erkekler birbirine karışıyor, hiçbir erkek kız kardeşinden ya da kızından uzak durmuyor, kadınlar erkek kıyafetleri giyiyordu ve aralarından biri Sinan’ın Tanrı olduğunu ilân etti."
Hiç kuskusuz Tapinakçilarin ilerideki yuzyillarda Avrupali Hiristiyan devletlerinin, halklarinin ve kilisenin tamamiyla farklilasmasinda en onemli etken tipki kendileri gibi ezoterik bir orgut onderi olan Hasan Sabah ile karsilasmalaridir. Hasasileri sadece Temliye Sovalyeleri degil Masonluk, Illuminati, Gul Haç gibi bir çok ezoterik orgutte ornek alacakti.
Avrupa'da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaili'lerden alınmıştır. Tampliye ve Hospitalye şövalyeleri, Loyola tarafından kurulan Cizvit'ler gibi örgütlerin tümü davalarına kendilerini adayış biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kişilerden oluşmuştur. Haşin Dominiken'ler, ılımlı Fransisken'ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire'ye ya da Alamut'a ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Özellikle Tampliye Şövalyeleri, Büyük Üstad'ları, Prior'ları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğu'daki İsmaili'lerle en güçlü benzeşmeyi gösterirler.
S. Ameer Ali
Belkide Hasan Sabahin Tepmliye Sovalyeleri uzerindeki en akillica etkisi Onlarin Sozde Hiristiyanlik içinde gorunurken, ozde Hiristiyanlik disinda yasayabilmelerini saglayacak o dinin içinde degil iken, o dinin içinde gorunup kendi gizli dinini yasayabilmelerine imkan saglayan takiyyeyi ogretmesiydi. Iste tamda burada hem Ismaililigin bir kolu olan Hassasilik, hem Templiye Sovalyeligi hemde Anadolu Alevileri bir noktada birlesmekte. Her uçude takiyye yoluna bir temel uzerinden gidiyor. Bu temel, Osiris Rahipler.Osiris Rahiplerinin, Islam içinde kendi inançlarini yasayabilmeleri için seçtikleri yol, Alili Islam takiyyesi ile yasamaya devam etmek. Disarida Ali taraftari Islam gorunen bu insanlar aslinda kendi eski inançlarini surdururler