Son dönemlerde basında Sabetayizm ve Sabetay Sevinin hayatı hakkında yapılan yorumlardaki artış dikkat çekmektedir. Bu durum akla önemli bir soruyu getirmektedir. Ortaya çıktıkları tarihin üzerinden 350 yıl geçmesine rağmen hala tepkilere neden olan ve her dönem merak edilen Sabetaycılar, dünyaya kapattıkları kapıların arkasında nasıl bir hayat yaşamaktadırlar?
Sabetaycılık kavramı ve bununla eş anlamlı olarak kullanılan Dönmelik ifadesi, 17. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ortaya çıkmıştır. O dönemden bu yana, Sabetaycılar ya da Dönmeler deyimleri, belirli bir insan grubunu tanımlamak için kullanılmış ve tartışıldığı her dönemde bu grup hakkında üretilen çeşitli dedikodular ve komplo teorileri sonucunda şu soru akla gelmiştir: Sabetaycılar söylendiği gibi büyük güçlere ve Müslümanlara karşı karanlık planlara sahip midirler? Bu noktada Sabetaycılığın tarih içindeki gelişimini incelemekte yarar vardır.
Sabetaycılığın Doğuşu
Tarihteki sahte Mesihlerin en ünlüsü olan ve Sabetaycılığa ismini veren Sabetay Sevi, 1626 yılında İzmirde doğmuş, çocukluk ve gençlik yıllarını bu şehirde geçirmiştir. İzmirin tanınmış hahamlarından İsak dAlbadan Tevrat, Talmud ve Kabala eğitimi alan Sevi, Rabbi Josef Eskapadan ise mistisizmi öğrenmiştir.1 Genç yaşta Kabalaya büyük ilgi duyan Sabetay Sevi, böylece Kabalist olmaya, Kabalaya uygun bir yaşam sürmeye karar vermiştir. Daha 15 yaşında geniş bir Kabala bilgisine sahip olan Seviye göre bir gerçek vardı: O da Kabalanın dünyasıydı.2 Bu nedenle kendine rehber ve yol gösterici olarak Kabalayı edinmişti.
22 yaşına geldiğinde, Sabetay Sevi Mesihliğini ilan etti ve çok sayıda insanı kendi sapkın fikirlerine ortak etmeyi başardı. Çevresinde toplananların sayısı günden güne artıyordu. Bu gelişmelerden en çok rahatsız olanların başındaysa, önde gelen Yahudi din adamları geliyordu. Hahamlar onu lanetleyip aforoz ettiler. Kendisine karşı oluşan büyük tepki nedeniyle Sevi, İzmirden ayrılmak zorunda kaldı ve faaliyetlerine İstanbul, Selanik, Atina, Kahire ve Kudüste devam etti.
Sabetay Sevi kendisini Yahudileri kurtarmaya gelen Tanrının oğlu olarak tanıtıyordu. Tüm dünya Yahudilerinin yüzyıllardır beklediği büyük kurtarıcı olduğunu iddia etti ve Avrupadaki Yahudiler de dahil olmak üzere kalabalık bir taraftar kitlesi topladı. Sevinin vaadi, Avrupa Yahudilerini çektikleri sıkıntılardan kurtarmak, Kutsal Topraklarda bir Yahudi devleti ve Yahudi egemenliğinde bir dünya kurmaktı. Propagandasını da bu vaatler üzerine kurdu. Sabetay Sevinin Mesihlik iddiasıyla ortaya çıkması, Yahudi cemaatlerinde heyecan ve kaynaşmaya neden oldu. Bu konuyla ilgili Yahudi yazar Moshe Sevilla Sharonun dikkat çektiği nokta oldukça önemlidir:
Avrupa Yahudileri arasında Kabala felsefesinden beslenen mistik kurtuluş umudu, İsrail tarihinde sahte mesih kavramının doğmasına yol açtı. Sahte Mesihler, bu mistik felsefenin verdiği coşkuyla mesih olduklarına ve Tanrı tarafından İsraili sürgünden kurtarmaya memur edildiklerine inanan ya da çeşitli eylemlerinden dolayı toplumun Mesih olduklarına inandığı kişilerdi.3
(Moshe Sevilla Sharonun bu ifadeleri, Kabalanın rolüne dikkat çekmesi açısından ayrıca önemlidir.)
Sabetay Sevinin Din Ahlakından Uzak Hayatı
Sabetay Sevinin üzerinde durulması gereken bir yönü, öne sürdüğü günahın kutsallığı teorisidir. Sevi, kendisini Mesih olarak ilan ettikten sonra Yahudi dininin günah saydığı eylemleri birbiri ardına işlemeye başlamıştır. Yahudi inançlarına göre söylenmesi yasak olan Allahın ismini (YHWH) ısrarla söylemiş4, Şabat gününe uymamış, yenmesi dinen yasak olan yağları (bu yağlar Kuranda Enam Suresinin 146. ayetinde bildirilmektedir) yemiştir. Kısacası Musevilikte haram olan eylemleri birer birer serbest bırakmıştır. Encyclopaedia Judaica, sahte Mesih Sevinin bu davranışlarının, kendisinin tüm günahları serbest bırakmaya yönelik bir misyonu olduğu inancından kaynaklandığını yazmaktadır. Kudüs İbrani Üniversitesinden Gershom G. Scholem ise, Major Trends in Jewish Mysticism (Yahudi Mistisizminde Başlıca Yönelimler) adlı kitabında, Sevinin bu davranışlarının günahın kutsallığı doktrinine dayandığını belirtmektedir.
Sevinin hayatındaki dönüm noktalarından biri, Kudüse yaptığı yolculuk sırasında, 1665 yılında, Gazzeli Nathan (Abraham Benjamen Nathan) ile tanışmasıdır. Isaac Lurianın Kabala okuluna bağlı olan Nathan, Sabetaya bir rüya gördüğünü ve bu rüyada Sabetayın gerçek Mesih olduğunun kendisine haber verildiğini söyler.5 Nathan, Sabatay Seviye vereceği desteğe karşılık Mesihin peygamberi ünvanını alır. Gazzeli Nathan bu tarihten sonra kendi sahte peygamberliği ile birlikte Sabetay Sevinin sahte mesihliğinin propagandasını yapmaya başlar. Bu haberler Yahudi dünyasının dört bir yanına dalga dalga yayılır ve oldukça önemli bir etki yaratır.
1666 yılında Anadolu, Avrupa, Orta Doğuda Seviyi İsrail Kralı ve Mesih olarak kabul eden çok sayıda kişinin varlığı söz konusudur. İzmire dönen Sevi, Nathanın da desteğiyle, politik gücü ele alacağını ima eder. Müritleri ise, yakında Sevinin Türk Sultanını savaş yapmadan yeneceğini ve kendine köle edeceğini söylemeye başlarlar.
Osmanlı Yönetiminin Sabetay Seviye Tepkisi
Sabetay ve yandaşlarının aşırı davranışları ve sapkın düşünceleri, doğal olarak Osmanlı otoritelerini harekete geçirmişti. Sabetay Sevi gözaltına alınıp İstanbula götürülerek yargılandı. Osmanlı yönetimi kendisine Mesihliğini ispat etmesini yoksa öldürüleceğini belirtti. Bunun üzerine sorgulamasında Mesihlik iddialarını kabul etmeyerek kendisine yöneltilen suçlamaları kesin bir dille reddetti, sıradan bir haham olduğunu iddia etti; hatta kendisine Mesihlik atfeden Yahudileri suçlayarak kendini temize çıkarmaya çalıştı. Bu şekilde beraat edemeyeceğini anlayınca, içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için İslamı seçtiğini açıkladı. 16 Eylül 1666da Müslüman oldu6 ve Sultan IV. Mehmedin huzurunda kelime-i şehadet getirerek, Aziz Mehmet Efendi adını aldı.
Ancak bu göstermelik bir din değiştirmeydi. Ünlü tarihçi Cemal Kutay, Sabetayın çağın önde gelen alimlerinden Vani Mehmet Efendi müstesna olmak üzere herkesi kandırmayı başardığını ifade etmektedir. Vani Mehmet Efendi ise düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
Bu adamın Müslümanlığı kalbi hisler ve ihlas ile kabul ettiğine kani değilim. Fakat dinimiz, şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerinde hüküm, ancak Cenab-ı Hakkındır. Bu itibarla ihlas ile Müslüman olmasını niyazdan başka şey yapamam. Fakat ileride görülecektir ki, bugün adı Mehmet Aziz Efendi olan Sabetay Sevinin etrafında toplananlar, kendi yollarını terk etmeyecekler ve hatta ayrı bir cemaat teşkil edeceklerdir. Aralarında tefrika dahi çıkması muhtemeldir
Müslümanlığın Kabulünden Sonra Sabetaycılık
Sabetay Sevi Müslüman olduktan sonra da Mesihlik iddialarını terk etmez, adamlarına haberler göndererek, kendisinin sadece görünüşte Müslüman olduğunu, gerçekte ise kendi kurduğu Mesihi inancını yaşamaya ve yaymaya devam ettiğini duyurur. Ancak Sabetay Sevinin İslamiyete dönüşü bazı taraftarlarını büyük hayal kırıklığına uğratır. Çok sayıda müridi onu terk eder. Kalanlar ise, onun ve Gazzeli Nathanın Kabala ve Yahudi efsanelerine dayanarak yaptığı tevillere inanarak bağlılıklarını sürdürürler; onun Mesih olduğuna gönülden inanarak ardından giderler ve Müslüman olurlar. Ancak bu da, tamamen göstermelik bir din değiştirme olmuştur. Sabetay Sevi ve taraftarları gizli olarak Yahudiliklerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu nedenle de Müslüman halk tarafından Dönmeler olarak isimlendirilmişlerdir.8
Sevi, Müslüman olduktan sonra faaliyetlerini gizliden gizliye devam ettirmiştir. Beklenilenin aksine, eskisinden daha da rahat davranmıştır. Takva bir Müslüman gibi görünmeye özen göstererek, Yahudilere İslamiyeti tebliğ görünümü altında sapkın fikirlerini yaymaya devam etmiştir. Mesihlik iddiasından hiçbir zaman vazgeçmeyen Sabetay Sevi, tüm bunların sonucunda, Türk topraklarında bir nevi dönmelik mezhebi tesis etmiştir.
Bu konuda şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı çalışmanın sahibi Gershom Scholemin belirttiği gibi, ömrünün son 10 yılını Müslüman görünümü altında geçiren Sabetay Sevinin bu iki taraflı tutumu taraftarlarınca da benimsenmiştir. 18 Emir olarak tanınan prensiplerinin özellikle 16. maddesi, dönmelerin tavırlarının nasıl olması gerektiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir:
16. madde: Türklerin gözlerini örtmek için adetlerine dikkat edilsin. Ramazan orucu ve kurban için sıkıntı gösterilmesin. Zahiri her ibadet uygulansın.9
Ne var ki, Sabetay Sevi, çalışmalarının bir kere daha deşifre olmasının ardından Şeyhülislam Vani Efendinin emriyle bir tek Yahudinin bile yaşamadığı Ülgüne (Arnavutlukun deniz kıyısında bulunan bir şehirdir. Sabetaycılar Akkum adıyla da burayı tanımlarlar) sürgüne yollanmış ve 1676da orada ölmüştür. 10
Şalom gazetesinin ifadesiyle, sahte peygamberler fırtınasının en büyüğü11 olan Sabetay Sevinin ölümü beklenilenin aksine Sabetaycılığı ortadan kaldırmamıştır.
Sevinin Ölümünün Ardından Sabetaycılık
Taraftarları Sabetay Sevinin ölümünden sonra Selaniki kendilerine merkez edinmişler, eski yaşantılarını sürdürmüşlerdir. Bu kişilerden bir kısmı Yahudiliğe geri dönse de, diğerleri görünüş itibariyle Müslüman kalarak Sevinin yolundan gitmişlerdir.
Bazı Sabetaycıların dualarındaki şu ifadeler, Sabetay Sevinin ölümünün ardından içinde bulundukları durum hakkında az da olsa fikir vermektedir:
Tam ve kesin inançla, Sabatay Sevinin gerçek Mesih olduğuna inanırım... Tam ve kesin inançla inanırım ki, Sabetay Sevi gerçek Mesihtir ve dünyanın dört bucağına dağılmış olan İsrail evlatlarını bir araya toplayacaktır... Gerçek Mesihi kurtarıcımız Sabatay Seviyi çok geçmeden, günlerimizde gönder bize! Amin!12
Ancak bu kişiler de zaman içinde gruplara ayrılarak kendi kurallarını belirlemişlerdir. Her grup içinde uygulanan en belirgin kural ise benzeme-benzet olmuştur.
Şalom gazetesinde belirtildiği gibi, Yeni Müslümanlar (Dönmeler) yüzeysel olarak kendilerinden beklendiği şekilde hareket etmişlerdir. Bu arada da Yahudi yaşantılarını gizlice sürdürmüşlerdir.13
Bu grupların ilk lideri ise Sevinin eşinin kardeşi olan Yakov Qeridodur. Sevi yaşarken de Sevi ile cemaat arasındaki bağlantıyı sürdüren Qeridonun liderliğindeki cemaat bir süre sonra anlaşmazlıklardan dolayı, ikiye bölünmüştür. Müslüman adı Abdullah Yakub olduğundan dolayı Yakov Qeridonun cemaatine Yakubiler denmiştir. Ayrılan grup ise Karakaşiler adını almıştır. Ancak zamanla Mustafa Çelebiye bağlı Karakaşiler de parçalanmış ve İbrahim Ağanın etrafında toplanan Kapancı denilen bir grup Sabetaycı daha oluşmuştur.14
Sabetayist Cemaatlerin Dünü ve Bugünü: Yakubiler
Yakubilerde cemaat iki ana zümreden oluşuyordu: Ağniya (zenginler) ve Zuafa (fakirler). Bu iki grubun arasında da genel olarak ilişkiler yok denecek kadar azdı. Genel olarak giyim konusunda da bazı katı kuralları bulunmaktaydı ve cemaat kuralları gençlere ancak evlendiklerinde verilirdi. Benzeme-benzet prensibini en etkili şekilde uygulayan grup Yakubilerdi.
Eğitim konusuna da oldukça önem verdikleri için daha Selanikteyken özel okullar açtılar. Daha sonra Hamdibeyler ismini alacak olan Selimiye Mektebi bu cemaate aitti.
1924 Mübadelesi sonunda İstanbula geldiklerinde de diğer gruplardan ayrı kalmışlar ve hemen hemen yakın mahallelerde oturmalarına karşılık ayrılığı devam ettirmişlerdir. Mezarlıkları ise Feriköyde kendileri için ayrı olarak satın alınan bir bölümdedir.15
Karakaşiler
Muhafazakar olmalarıyla bilinen Karakaşiler, zanaatkar, esnaf ve işçilerden oluşuyordu. Genellikle dini yönü kuvvetli olan bilgili aileler bu grupta kalmıştır. Bugün Yakubiler ve Kapaniler gibi asimile olmamalarının ardındaki neden de budur. Yakubilerin aksine cemaat sırları, çocuklara onüç yaşına geldiklerinde verilmekteydi. Evlilikler sadece cemaat içinde yapılıyordu.
İslamiyete gösterdikleri bağlılık, Yakubilerin aksine bir görüntüden ibaretti. Karakaşilerin ekonomik açıdan çok fazla geliştikleri söylenemese de 19. yüzyıl sonrasında özellikle basın ve ticaret alanlarında ilerleme kaydetmişlerdir.
Karakaşiler de eğitim konusunda oldukça önemli hamlelerde bulunmuşlar ve Feyziye Mekteplerinin kuruluşuna öncülük etmişlerdir. Bugün dini ritüellerini en fazla uygulayan ve Sabetaycılığa bağlı kalan grup Karakaşilerdir. Halen kendi içlerinde evlilik kurumunu devam ettiren bu grup, dualarını İbranice ve Ladino dilinde okumaktadır. Özellikle Avrupadaki Sabetaycılarla geniş ilişkiler kurmuşlardır ve önemli bazı dinsel merkezlerde de halen faaliyet göstermektedirler. 16
Ölülerini hala Bülbülderesi Mezarlığına defnetmektedirler. Feyziye Mektepleri ise yüz otuz yıldır eğitime devam etmektedir.17
Kapancılar
En kalabalık grup olan Kapancılar, çoğunlukla İzmirde oturuyorlardı. Cemaat, üst ve orta sınıfı oluşturan tüccarlardan oluşuyordu.
Özellikle 18. yüzyılda Avrupanın dinsel merkezlerinde oldukça etkili olmuşlarsa da güçlerini giderek kaybetmişlerdir. Kapancılar her ne kadar Karakaşilerden ayrılmış da olsa, bu iki grubun arasındaki ilişki Yakubilere nazaran daha olumluydu. Nitekim Selanikte yerleşim alanları açısından birbirlerine oldukça yakındılar. Her bir grup diğerine komşular diye hitap ederdi.
Kapancılar daha çok ticaret ve sanayide gelişmeler göstermişti. Bu grubun üyeleri arasında bankacılar ve tüccarlar vardı. Kapancı grubu 19. yüzyılla beraber dışa açılmaya başlamış, özellikle eğitim alanında diğer gruplar gibi atılım yapmışlardır. Selanikte yetişen dönemin ünlü Kabalistleri bu grubun üyelerindendi. İnanç olarak sadece Sevinin dini prensiplerini kabul ettiklerinden, Sabetaycı teori konusunda çok daha saf inançlara sahiptiler.18
Bu noktada belirtmek gerekir ki; her dönemde oldukça farklı kuralları, toplumsal ve ekonomik konumları olan bu üç Sabetayist cemaat, tarih boyunca ilk defa bir çatı altında bir araya gelmişlerdir: İttihat ve Terakki Cemiyeti.19 Osmanlı Devletini çöküşe götüren bu cemiyetin ortaya çıkışında Sabetayistlerin önemli bir rolü olmuştur.
Yahudiler ve Sabetaycılar
Sabetaycıları Yahudi sayan Osmanlının aksine, Yahudiler Sabetaycıları hiçbir zaman Yahudi saymamıştır. Bu nedenle Sabetaycılar kendi aralarında toplu halde ve ayrı mahallelerde yaşamış ve ne Yahudilere ne de Müslümanlara yüzyıllardır karışmamışlardır.
Örneğin Selanikin Hamidiye Mahallesinde Sabetayistlerin yaptırdığı ve bugün Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Yeni Caminin ikinci katında kadınlara ayrılmış küçük bölümde renkli vitraylardan yapılmış altı köşeli yıldız bulunmaktadır. Ayrıca mermer trabzanlar da altı köşeli yıldızlarla süslenmiştir.20 Müslüman olduğunu söyleyen bir cemaatin ibadet ettiği bir camide, Yahudi kültürünün ve dininin izlerinin bulunması Sabetaycıların Yahudilikten vazgeçmediklerinin önemli bir göstergesidir.
Bunlara karşılık kendilerini Müslüman gösterdikleri için, yabancı dillere büyük tepki gösteren Yahudilerin aksine, Türkçeyi öğrenmeyi gerekli saymışlardır. Bu yüzden Yahudiler daha çok kendi içlerine kapanırken, bu küçük cemaat, yönetici Türk kadroları ile daha fazla yakınlaşmıştır. 21
Sabetaycılar da, Yahudiler de Fransız Devriminin etkisiyle modernleşme rüzgarına kapılmışlardır. Ancak Yahudiler haham engeli nedeniyle daha geç, bu engeli bulunmayan Sabetaycılar ise daha erken bir biçimde döneme ayak uydurmuşlardır.
Masonluk ve Sabetaycılık İlişkisi
18. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarına giren masonluk 1748 yılında yasaklanmasına rağmen, III. Selim döneminde tekrar ortaya çıkmıştır. Sözde evrensel bir felsefeyi, eşitliği ve kardeşliği savunan masonluğun dini arka plana atması, Sabetayistlerin mason localarına girmeleri için oldukça geçerli bir sebepti. O dönemde zaten dinden uzaklaşmış olan Sabetaycılara masonluk bu nedenle çekici gelmekteydi.22 Üstelik mason törenleriyle Sabetaycıların dinsel ritüelleri arasında da birçok benzerlik vardı. Ancak belirtmek gerekir ki, Sabetaycılar için masonluğun en çekici yanı gizliliğin esas olmasıydı. 23
Selanikte o dönemde mason locaları ve tarikatlarda etkili olan Türk ve Müslüman kimlikli aydınların pek çoğu Sabetaycıydı.24 Nitekim günümüzde de bazı mason localarının Grand Comandor (ya da Türkçe karşılığı ile Hakim Büyük Amir)lerinin de yine Sabetaycı ailelere mensup kişiler olduğu bilinmektedir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, Sabetaycı aydınlar için İslamiyetin en gizli düşmanı olan masonluk, sosyalleştikleri bir örgüttü. Üstelik giderek tümüyle etkisini yitiren dinsel kurumlarına bir alternatif olarak bu cemiyet onların manevi boşluklarının giderilmesinde de önemli bir role sahipti ve bu çatı altında buluşmaları bir rastlantı değildi. 25
Müslümanlığı Seçenler Zan Altında Bırakılmamalıdır
Kimi Sabetaycıların zaman zaman, gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli isimleri arasında yer aldıkları bir gerçektir. Özellikle siyaset ve ekonomi alanlarında ön plana çıktıkları bilinmektedir. Osmanlının son yılları ile Türkiye Devletinin kuruluş aşamasında, stratejik mevkilerde Sabetaycı kökenli olarak bilinen isimlere rastlamak mümkündür. Bakanlar, milletvekilleri, valiler, müsteşarlar, büyükelçiler, gazeteciler, öğretim görevlileri, doktorlar, avukatlar, iş adamları ve sanayiciler arasından kamuoyunda tanınmış kişiler çıkarmışlardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dönmelerin içinde, her kesimde olabileceği gibi, samimi olmayan, İslam dinine düşman olan kimseler olabilir; ancak unutulmamalıdır ki bu kimseler arasında, samimi olarak Müslümanlığı seçmiş insanların da bulunma ihtimali vardır. Mümin, bir başka kimsenin Müslümanlığı tercih etmesinden mutlu olur, açık bir delil olmadığı sürece onun niyetini sorgulamaz. Her insanın takvasının derecesi, imanı ve Allaha yakınlığı sadece Allah Katında bellidir. Bu nedenle samimi bir Müslüman gibi davranan ve iyilerden olduğunu söyleyen biri için aksi bir yorumda bulunmak, Allahın müminlere yasakladığı bir tavırdır. Yüce Allah Kuranda bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (İslam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: Sen mümin değilsin demeyin. Asıl çok ganimet, Allah Katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 94)
Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde Kuran ahlakını gereği gibi yaşadıkları sürece hiçbir sapkın akım -Allahın izni ile- kendilerine zarar veremeyecektir.