Bu konuda bir söz söylemek bana düşer mi?
İlginçtir ki düştü.
Masonları eleştiriyorum: Kusura bakmasınlar ama çoğu devekuşu gibi davranıyor.
Hele yaşı başı hayli ilerlemiş masonlar… Olanı olduğu gibi koruyup, kendi çaplarında, kendi localarında masonik çalışmalara devam etmekle yetiniyorlar. Bundan ötesini yapmak istemeyişlerini anlayışla karşılayabilirim ama başkalarının yapmaya girişmesinden de pek hoşlanmıyor hatta engellemeye çalışıyorlar.
Bilseler ki önümüzdeki yıllar içinde onlar artık olmayacak ve bugünün genç masonları devralacak taşımaya çalıştıkları bayrağı.
Sonra da yurdumuzda harici dünya Masonluk ve masonlar hakkında ne düşünüyor diye soruyorsunuz. Bunu sormaya gerek var mı? Kaç kişi var olumlu düşünen, onu sormalı?
Asıl önemli olan da sıradan sokaktaki kişi değil, sokaktaki GENÇ.
Günümüzde sokaktaki gencin karşı karşıya olduğu çok önemli sosyal ve ekonomik sorunlar var. Bunlarla nasıl baş edeceğini kara kara düşünüyor.
Fakat bir an için onu o karamsar düşünülerinden ayırsak da sorsak Masonluk hakkında ne düşündüğünü; nasıl bir sonuç alırız acaba?
«Masonluk mu?... O da ne?»
Çoğu yanıt böyle olacaktır. Oysa 3G hakkında ne düşündüğünü sorsanız, size hiç bilmediğiniz şeyleri anlatmaya girişebilir.
Diyelim ki birini buldunuz, bir rastlantı sonucu Masonluğun ne olduğunu öğrenmiş olan.
Önce şunu söyleyecektir: «Ben öyle gizli saklı bir sistemden hoşlanmam.»
Eyvah! Ezoterizmi istemiyor. Belki bilmiyor da ondan.
Eğer onu dinlerseniz, Masonluğun gelecekteki yapısında yer alacak olan öğelerin çok daha açık seçik olması gerektiğini söyleyecektir. Simgeler, simgesel deyişler, alegoriler (sanki çocukluğunda hiç fabl dinlememiş gibi), parlak ve afakî öz deyişler ona göre değil. Masonluğun kendine özgü bir doktrini olsa belki daha iyi.
Doktrin elbette bağnazlığa yol açabileceği için tehlikelidir. Fakat bilgili gençliğin bunun farkında olmadığını söylemek de boş bir bilgiçlik taslamak olur.
Masonlar yalnızca kendi düşünü ve yargılarının doğru olduğunda diretirse, kendi benimsedikleri ilkelerle ters düşer. Çağdaş gençliğin bağnazlığa karşı tutumu, günümüzdeki masonlardan da öte, onlara hiç göz açtırmayacak kadar sert bir eğilim sergiliyor.
Bu yüzden gençlik, “tutarsız” olmakla suçlanabilir. Onlara durulma ve dinginlik önerilebilir. Oysa bu tutarsız izlenimi veren tutumun altında, kendine göre ve benim gibi ileri yaştakilerin alışagelmiş olduğundan farklı, atılgan, değişimci bir tutarlılık var.
Masonluğun evrensel amacını ortaya koyuyorsunuz.
Bu, gençliğe pek çekici gelmiyor. Çünkü öte yanda bir diğer amaç olarak da gerçeklerin araştırılmasından söz ediyorsunuz. O zaman da beriki, duygusal ve idealist bir amaç, salt bir “umut” bile olsa sonrakiyle çelişkiye düşüyor.
Genç bu çelişkiyi hemen yakalıyor ve Masonluğun her şeyden önce “gerçekçi” olmasını istiyor. Masonluğun bugünkü evrensel amacını “bir boş imge” olarak nitelendiriyor.
Demek oluyor ki, böyle gidecek olursa yakın gelecekte Masonluk amaçlarını sıkıca gözden geçirmeli. Gerek örgütsel gerek düşünsel yapısı bakımından geleceğin koşul ve gereklerini gözetmeli.
Derken genç, birtakım pratik olgulara takılıyor: Masonlukta o sözü çok edilen “dayanışma”, “yardımlaşma”, “birbirini koruma” gibi sosyal ilkeleri örnek gösteriyor. Soruyor: «Bu bağlamda ne yapıyorsunuz?»
Siz buna doğru dürüst bir yanıt veremezseniz, size öğütte bile bulunacak, «Yapılması olanağı bulunan şeyleri ilke edinin; olanaksız şeylerle uğraşmayın.» diye.
Başta söz sormuştunuz, şimdi o sizi soru yağmuruna tutabilir:
«Masonlar, bireysel çalışma ve girişimleriyle, kendilerini -belki biraz da yakın çevrelerini- daha bilgili ve erdemli kılmanın ötesinde, Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilebilesi bakımından bugüne kadar ne kadar ilerleme sağladılar?»
Bu soruya doğru dürüst bir yanıt verebilecek misiniz, yoksa dolambaçlı açıklamalara mı girişeceksiniz?
Somut, belirgin örnekler veremediğinizde, size öneriler getirecek: (Günümüzde iş bulamadığı ya da bulduğu işte uygulayamadığı için kendi işine pek yaramasa da, okulda öğrendiklerini size satacak hemen.)
«Masonluğun kendine özgü bir stratejisi olmalı. Yapılacak çalışmalar plânlanmalı. Her mason, diğerleriyle birlikte, her birinin olanaklarına ve yeteneklerine göre saptanacak birtakım belirli görevleri üstlenmeli. Hepsinin arasında bir eşgüdüm oluşturulmalı. Yalnızca düşünü ve lâf üretmekle kalınmamalı, somut işlere girişilmeli.»
Çağdaş gençliğin eylemsellikten yana olan bu yaklaşımı, Masonluğun bir sivil toplum örgütü olmaya dönüşmesi anlamında. Hatta belki politikaya bile bulaşması anlamında.
Bu ise kurumsal değişim demektir. Öyle bir şey yapılacak olursa bana göre Masonluk öz niteliğini yitirir ama sen gel de bunu o gence anlat!
Genç, öyle çok uzun bir zaman süresi içinde gerçekleşmesi beklenen tasarımlar peşinde koşmak istemiyor. Onu daha güncel, daha açık seçik, pratik, belki de kendi yaşam süresi içinde gerçekleştiğini görebileceği amaçlar ilgilendiriyor. Daha hızlı, daha bilimsel hatta pragmatik düşünüyor; akılcılığı idealist değil, materyalist bir yaklaşımla benimsiyor. Daha çok soruyor, sorguluyor; kendinden önceki kuşaklara sert eleştiriler yöneltiyor; acımasızca kınamaktan bile sakınmıyor.
Bu tutum onu hümanizmin duygusal yanından uzaklaştırıyor.
Buna karşılık aynı genç, doğaya karşı çok daha duyarlı bir tavır takınıyor. İşte bu tavır, salt “insan” için olmakla kalmayan, daha geniş kapsamlı, “doğayla bütünleşen insanlık” biçiminde, bütüncül bir anlayış olarak görünüyor.
Soruyorsunuz, acaba materyalist ve natüralist akımların çok mu etkisinde kaymış diye… Hayır, onun için “önce doğa, toplum ya da insanlık, sonra birey” değil, “önce kendisi ve sonra doğa, daha sonra toplum” önemli görünüyor.
Ne olacak şimdi?
Orasını bilemem. Masonlar düşünsün.
Sevgiler,