M.S. 381' den ÖNCE KUTSAL RUH NEREDE ?
II.Constantius tek başına ‘Augustus’ olunca Saray Hayatı’nı sadeleştirdi. Harcamaları kıstı. Ülke’yi Marcus Aurelius’un Modeli uyarınca hem bir filozof
hemde bir imparator olarak yönetmek istediğini açıklayan bildiriler yayımladı.
Fakat gerçekte her ikisi de olamamıştır.Genelde etrafındaki etki alanı hep Arian bishopçular olmuş , batı kilisesinin Ariosçuluğu kabullenmesi için de bütün tartışmaları buna kenetlemiştir.
Constantius’un Sürgün’e gönderdiği Hristiyan Piskoposlar’ın tümünün eski yerlerine dönmesine izin verdi. (Bu Kararı, Hristiyanlar arasındaki Bölünmeleri kışkırtmak amacıyla verdiği düşünülebilir) 361’de çıkardığı bir Ferman’la Bütün Dinlerdeki İnsanlar’a Tapınma Özgürlüğü tanıdı.
Önceleri Hıristiyanlığa karşı takınılan bu hoşgörülü tavra, paganlığı yeniden canlandırma ve bir devlet dini haline getirme isteği eşlik ediyordu. İmparator kendisini Pagan Kilise’nin başı olarak görüyor, rahiplerine öğreti’ye ilişkin buyruklar yayımlıyordu. İmparator, paganlığın kararlı bir savunucusu olarak Adak Törenleri de düzenliyordu. Güçlenmeye başlayan bağnazlık açık bir hoşgörüsüzlük’ten Hristiyanlar’a karşı baskı ve kıyıma dönüştü.Üst düzey devlet görevlerine atamalar’da paganlar açıkça kayrıldı. Hristiyanlar ordu’dan atıldı. Öğretmenlik etmeleri yasaklandı.
Dünyanın yönetinimini ele geçirebilmek içinde ters düşen, bu sefer de bütün İznikçi bishopları ve presbiterleri sürgüne gönderdi.Hilary Poitiers de bu yargıdan etkilenmiş olan bir bishoptu ki ; sürgünde Üçlübirlik hakkında bir tez hazırlar.Hilary İsa’nın ilahiliğine inanıyor ,aynı zamanda imparatora çıkışlarıyla batının Athanasyusu olarak tanınmaktaydı.Asya’da söylenen ilahilere nazaran batıdaki ilk ilahileri 361 de dile getiren de kendisi olmuştur.Sözünün Yaradana güzel bir şükran ifadesi olmasını ister. « Dua etmek gerekir , aramak gerekir , bulmak gerekir »
Constantius’un bu son davranışları, geleneksel dine bağlı olan ve Constantius’un erdemlerine hayranlık duyan Romalı son büyük tarihçi Ammainus’un İmparator’u eleştirmelerine yol açtı.
Bugün yalnızca bazı parçaları bilinen bir Yazı’yla Hristiyanlığa saldırdı. Hristiyanlığın Masal ve Usdışı Yalanlar’dan oluştuğunu ve ancak basit insanlara çekici gelebileceğini ileri sürdü. Ammianus’a göre imparator Yeni-Platoncu olduğunu ve Güneş’e taptığını ileri sürmesine karşın, gerçekte dinden çok hurafeler’e bağlanmıştı.İmparator Arianism anlayışı ile 360 yılına kadar hem doğu kiliselerine hem de batı kiliselerine savaştı.
Arianism etkisinde iki teolog Aetius ve Eunomius ortaya çıktılar ve Oğul Baba gibi değildir öğretişini veriyorlardı.Origenci bishoplar ise doğuda Oğul’un sonsuzluğundan ve derecelendirmelerden bahsediyorlardı.Ve Origenciler uzun yıllar boyuncada Ariusçulara karşı çalışmalarını devam ettirdiler.361 de II.Constantius’un ölümü üzerine sapkın imparator Julian başa geçer ve tekrar sürgüne gönderilmiş olan bütün bishopları geri çağırır ve Athanasius bir kahraman olarak geri döner .Julian’ın amacıda Hristiyanlığı karıştırmaktır fakat beklenenin tersine Ariusçular – Origenciler ve İznikçiler kendi aralarında ilk defa birleşerek 362’ de ittifak sağlamak için kardeşler kavramını ortaya koyarlar.Sadece homo-ousios kelimesinin kullanım kavramı üzerinde Athanasius şüpheleri olduğunu bildirir.Tabiki bu durum imparatorun beklediğinin aksine ilerleyince tekrar Athanasius’u sürgüne gönderir.
Julian’nın 363 te Perslerle olan savaşta öldürülmesi üzerine Valentinian imparator olur ve Origencilerle , İznikçilerin aşırı baskıları üzerine Athanasius’u tekrar sürgünden geri dönmesini sağlarlar.Fakat bir müddet sonra Valens yine onu uzaklaştırır.Yine Origenciler ve İznikçilerin ısrarları üzerine imparator tavırlarında yumuşar ve onun İskenderiye ye dönmesine izin verir.Burada altı yıl kadar episcopal çalışmalarını sürdürür ve 373 te ölür.Onun ölümü üzerine ilahiyat anlamındaki görüşleri yeni bir jenerasyonla Kapodokyalı Babalar ( Kayserili Basilius – Nazianzlı Gregorius ve Nissalı Gregorius.)olarak yerini alır.
Bu babalar salt doğuda değil Hristiyan tanrıbiliminin ve tinselliğinin tüm tarihine damgalarını basan , Yunan kültürünü ve keşişlik özlemlerini özümsemiş olan uyumlu bir aydın ve kilise adamı olarak gözükmektedir.Basillus ve Nazianlı Gregorius gençlik yıllarından beri yoğun bir dostluk ve eğitim arkadaşlığı ilişkilerinde bağlıydılar.Yunanlaştırılmış doğunun en iyi okullarında Origen düşüncesinde yoğun bir keşişlik deneyimini yaşamışlardır.Athanasius’un tutkunları olup yüzyıllar boyunca doğu kilisesindeki çilecileri ve gizemcileri coşturacak olan Filocalia adı ile bilinen bir seçkide Origen’nin de yazılarını bir araya getirirler.
364 te Basillus Kayseri de bishop olur ve liturjide bir reform yapmaya girişir.Ariancıların İznik imanını savunanlara karşı her zamanki tepkilerine maruz kalır ve Basillus’un bir heretik olduğu inancı yayılır.Kutsal Ruh , Ruhun Tanrılığı ve İlahiliği üzerine ilk olarak o yazmıştır.
« Artık bedene göre yaşamayıp,Allah’ın Ruhu’nun yönetimi altında yaşayan kimse,Allah’ın Oğlu diye çağırılan ve Allahı’ın Oğlu’nun suretine uygun hale gelen kimse, bu kimseye tinsel adı verilir.Nasıl ki görme gücü sağlıklı kimsede bulunursa,aynı şekilde Ruh’un faaliyetide arınmış candadır »
361 yılında Gregorius Nazianzlı babasına olan saygısından dolayı rahip olur ve yine kendi isteği olmadığı halde dostu Basillus’un rızasıyla İstanbul’da küçük bir katolik bir cemaatinin episkoposu olur.Bu süreçte de İstanbul Kilisesi Ariyancıların elinde olduğundan sürekli onlar tarafından rahatsız edilir.
Gregorius’un yazılı eserlerinin hepsi Kelama övgü içeren güzellik eserleri olmuştur.Derin bir kutsallık,gizem ve Allah’ın yüceliği duygusuna sahiptir.Baba –Oğul ve Kutsal Ruh’un uluhiyetini ilan eder.Gerçek bir Teslis Doktrini ortaya koyar.Athanasius tarafından ortaya konan insanın ilahlaşması konusu da kendisine malederek şöyle özetler :
« Mesih ile birlikte gömülmeliyim,O’nunla birlikte dirilmeliyim,göğü O’nunla birlikte miras almalıyım,Allah’ın Oğlu olmalıyım,Allah olmalıyım.İşte bizim için Büyük Gizem budur »
Gregorius Nissalı,çağdaşları arasında en kültürlü kimse olarak tanınır ve ünlü filozofların(Aristo,Phlion vs ) düşüncelerini derinden kavramıştır.Kardeşi Basillus’un ölümü üzerine apostolik faaliyetlerine başlar.İstanbul konsülünde önemli yeri vardır ve doğru inancın kontrolörü olur.Güçlü bir teolojisi oluşmuştur ve Allah –Mutlak temel noktaları teolojik düşüncede esas yerini almıştır.Kutsal Üçlü Birlik ve Incarnation konularında da büyük ilahiyatçıdır.Ayrıca büyük bir mistiktir.O da diğer Kapodokya Babaları gibi Origenden etkilenmiş ve yazılarını toplamışdır.
Kapodokya Babalarının Origen’nin antolojisi üzerinde yapmış olduğu bu çalışmaya Philokalia adını vermişler dir.Fakat Basillus ve Nazianlı Gregorius Origenin evrensellik anlayışını benimsememişler hatta onun Kutsal Yazıları Alegorik metodla yorumlamasını da reddetmişlerdir.Literal metodu varsaymışlardır.
Athanasius’un devamı olarak ortaya çıkmış olan Kapodokyalı Babalarının 4 yy.da doğu teolojisinin yerleşik hale gelmelsini sağladığını görmekteyiz.Onların yazıları ve kişisel etkinlikleri Origencileri ve İznikçileri bir araya getirmiştir.Fakat Grekçe bir kelime olan ve bütün dönem ilahiyatçılarının da üzerinde durduğu hipostasis – ousia da ayrılık yaşamaktaydılar.Çünkü bu kelime büyük bir teoljik çatışmaya sebep vermekteydi.
İznikçiler Baba ve Oğul’un aynı öz ve kaynağa sahip olduğunda diretmekteydiler.
Origenciler de Baba ve Oğul iki ayrı kişilik , iki ayrı özdür ; yani Baba ve Oğul iki hipostasis ve iki ousia dır . Bu ayırımcılığı ortadan kaldırmak için Basillus’un önderliğinde bir teolojik yaklaşım sunuldu ve bir ilahi özden ve iki ayrı kişilkten Baba ve Oğul’un olduğuna ortak karar verildi.Yani bir ousia ve iki hipostasis olacaktı.Aynı özde fakat iki ayrı kişilkte .Baba Oğul’un özünü oluşturur fakat birbirinden farklı iki kişiliktirler.
Kapodokyalılar aynı zamanda bir hususuda yerine yerleştirmiş oldular ki o da Kutsal Ruh Tanrı’dır ve İsa ‘nın da Tanrısallığı söz konusudur.Fakat bu konuda çok geçmeden tartışmalara sebebiyet verecek noktaya gelir.Makedonyalılar diye adlandırılan bir grup ki, liderlerinin ismi olan Makedonians dan gelmekteydi Kutsal Ruh’ a, statüsüne karşı teolojik savaş açmıştı.
Bütün bu süreçte Kapodokyalı Babalar , Kutsal Ruh’u da Homoousios ile ilişkilendirip,O da Baba ile aynı öz dür dediler.Tanrı üç hipostasis ten oluşan bir ousia dır. Bu teolojiyi üç yönlü dağa benzeterek , dağın hangi yönüne bakarsanız bakın sonuçta o tek dağdır.
Baba Tanrı tek ve mutlak bir gerçek olarak karşımızdadır,sonsuzluktan çıkardığı kendi soluğu ile her biri tam ve eşit olarak Tanrı’dır ama farklı kişiliktelerdir.İlahi doğayı kendisinden takdim eder Oğul’u yansıtır ve Ruh’ta ilahi doğayı Baba dan alır ve bizlere ulaştırır.
İmparator Theodosius unda tahta geçmesinden itibaren,bütün iznikçilerin kilise binalarında görev aldıklarını ,atandıklarını görmekteyiz.İstanbul Konsülünde tekrar İznik İnanç Açıklaması yenilenerek son haline ulaşmıştır.Bu konsül busefer Homoousios kelimesini de katarak , Kutsal Ruh’un hayat veren Tanrı olduğunu ve ibadet edilmesi gerekliliğini eklemişlerdir.Ve İznikçilerin bu konsülde Katolik kelimesi ile anıldıklarını görürüz.
http://www.akademiatr.com/index.php?option=com_content&view=article&id=96:apostolik-babalar-iii&catid=30:makale