Yaklaşık 5,5 asır once dilimize yerleşmiş munis bir sözcüğün öyküsü.
Yıl 1453. Dunyanın yeryüzü cenneti denilen güzel bir köşesinde, doğanın bütün renklerini bütün güzelliklerini cömertçe sergilediği bir büyük kentin surları dışında elli günden beridir devam eden kuşatma sona ermiştir. Konstantinopolis'in görkemli kaleleri, Urban'ın döktüğü toplarla tarümar edilmiş, kent Türklere kapılarını açmak zorunda kalmıştır.
Büyük kentin halkı korku ve çaresizlik içinde Hagia Sofia'da dualar ediyor, keşişlerden yardım dileniyor, keşişlerde azizlere yalvarıyordu. tüm ortaçağ fetihlerinin sonunda olanın bu kez kendilerine de olacağını, fethedenler tarafından köleleştirileceklerini, kadınların haremlere sokulacağını, erkeklerin kılıçtan geçirileceğini düşünüyorlardı.
Ayos Romonos (bugünki Topkapı)'tan gelen haberler Türk hükümdarının kimseye kıydırmadığı, hiçbir mala el sürdürmediği, din adamlarına da muhabbet gösterdiği yönünde idi. Bir sürelik tereddütten sonra Ayasofya boşalmış, halk sevinç içinde sokaklara dökülmüştü. Ordunun gececeği Mese Megalos (bugünki Divanyolu) etrafına doluşmuş, genç hükümdarı bekliyordu.
Konstantin Formundan aşağıya doğru yürüyen ordunun başında geçn muzaffer komutan Mehmet'in yaşlı hocaları Ak Şemsettin, Molla Hüsrev göründü, onların hemen arkasında Mehmet Han, sağında Tacizade Cafer Çelebi, solunda Kuşcu Ali ile Bizans halkının tezahüratlarına karşılık vererek yaklaşıyordu.
Mehmet Han'ın geçeceği güzergaha halk çiçekler serpiyor. Bu sırada Bizans bilginleri ve keşişler yolun iki kenarından "OFENTİS ... OFENTİS" diye bağırıyordu.
Fatih, hocası Cafer Çelebiye sordu Bak ağa, biz biraz rumca biliriz. Ama bu sözcüğü hiç duymadık. Nedir bu Ofendis? Neden böyle seslenirler?"
cafer Çelebi cevapladı Hünkarım. Bu bilim çevrelerinde kulalnılan kadim yunanca bir sözdür. Çelebi insan, hak bilir insan, şehir çocuğu, okur yazar insan, bilgili, hoşgörülü, insansever insan, Yüce tanrının işlek gönüllü kulu demektir
ofentisin kapsadığı bu anlam çok hoşuna giden padişah Öyleyse, fermanım o dur ki; bundan sonra bu kentin bütün okur yazarlarına, müslüman ve ortodoks tefrik edilmeksizin OFENTİS denilsin
Sonradan sonraya Türk Fonetiğine göre aşınan Ofentis, Efendi 'ye dönüşmüştür.
Türk dilinde Efendinin girişinden önceki zamanlarda da var olan "Bey" kelimesi , yalnızca mal sahipliği, varsıllığı ifade etmekte iken efendi okur yazarlığı, çelebiliği uygarlığı insan sevgisini barındırır. Belki de bu yüzden Atatürk "Efendiler!" diye hitap etmiştir.
sözü Pek Muhterem Fikret Çeltikçi Üstadın kitabından bir pasajla tamamlayayım;
"Masonlar çalışmalarında daima insanların iyiliği için çaba gösterirken, kendileri de süreki nefis muhasebesinde bulunurlar. Bunun amacı, Masonların her zaman iyi insan niteliklerini korumaktır. Bu cümleden olarak sunu belirtmek istiyoruz:
anglo-Sakson mason Localarında, İngiliz Masonlarınca, İngiltere'de çok duyulan deyimle Gentilmen olmak ve bu yolda olgunlaşmak amacının güdüldüğü bilinir. Latin ülkelerinde ise, Fransızca tabiriye Honnette Homme (Dürüst insan) bu ülkelerdeki masonların amacı olarak görülür. Türk Mason Localarında bu iki kavramın birleşimi anlamına gelebilecek Efendilik butun caplarıyla öğrenilir. Localarda çeşitli konularda ele alınan konuşmalar ve bunlarla ilgili tartışmalar, Türk Masonlarının genel kütürüne katkıda bulunurken, Masonik esaslar dahilinde sürdürülen törenler ve öğretiler de sözünü ettiğimiz Efendilik niteliklerinin kuvvetlenmesine yardımcı olmaktadır. "
Çeltikçi Üstadın sözlerinden de anlaşılacağı üzere Masonlar, bir yandan Localarını bir düşünce laboratuvarı gibi kullanarak hakikati araştırırken, diğer yandan kendilerini yontmak, nefislerini terbiye etmek ve Cafer Çelebinin özelliklerini sıraladığı Efendiliğe ulaşmak amacındadırlar.
Yüce Yaratıcı bizleri her türlü beşeri kusurlardan arındırıp gerçek efendiliğe eriştirsin.
Dilerim öyle olsun.