Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TAPINAK ŞÖVALYELERİ GELİYOR - 7  (Okunma sayısı 5901 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 13, 2009, 08:19:40 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




1128 yılında yani Kudüs’teki dokuz şövalyenin Avrupa’ya gelişinden bir yıl kadar sonra; Saint-Bernard, Katolik Kilisesi Konseyi’nin Fransa’nın Troyes kentinde bir toplantı yapmasını sağladı.

Champagne kontunun konağında düzenlenen bu toplantının gündemi, Paris’teki piskoposlar arasında çıkmış birtakım anlaşmazlıkların giderilmesi ile Kilise’yi ilgilendiren konularda genel görüşme yapılmasından oluşuyordu. Gündemine bakılırsa sudan bir toplantıydı. Yapılmasa da olurdu.

İncelediğimiz konu bakımından ise bu toplantı çok önemlidir çünkü Katolik Konseyi’nin bu toplantıda görüştüğü konular, belirlenen gündem ile sınırlı kalmamıştı. Şöyle ki;

Gündemdeki konular görüşülüp bitirildikten sonra sıra kapanışa geldi. Tam Papa 2. Honorius herkesi kapanış duasına çağırmak üzereydi ki, Saint-Bernard ev sahibi adına söz istedi. Artık toplantı bitmişti ama söz “ev sahibi” adına istenince, verilmemesi de olanaksızdı.

Saint-Bernard, aslında Hugues de Payen’e yazılmış bir mektup gibi görünen bir yazı kaleme almıştı. Buna bir de “De Laude Novae Militae” (Yeni Şövalyelere Övgü) diye bir başlık koymuştu. Bu yazısında, kendilerine hâlâ “İsa’nın Yoksul Askerleri” diyen şövalyeleri âdeta göklere çıkarıyor, başlığından da belli olduğu üzere onlara övgüler yağdırıyordu. Kudüs’ün gelecekteki güvenliği bakımından nasıl bir örgütsel düzen kurulması gerektiğini de anlatıyordu.

Saint-Bernard, büyük ölçüde bu yazıda anlattıklarını sözlü olarak dile getirdi. Hayli uzun süren bu konuşmanın kapsamında şövalyelerden söz ederken özenle şunları da vurguladı: «Tanrı, bu gibi kişileri doğrudan kendisi belirlemiş, onları kendi adına savaşmak üzere görevlendirmiştir. Bu savaşçı keşişler, şeytana karşı gerek ruhsal gerekse bedensel olmak üzere çifte savaşı üstlenmiştir. Onların barbarları öldürme hakkı vardır. Böylece cennetteki yerleri ayrılmış olacaktır.»

Papa, Saint-Bernard’ın böyle bir konuşma yapmasını hiç de beklemiyordu. İçeriğini önceden bilseydi, bunun Kilise Konseyi toplantısına getirilmesine razı olmazdı. Burası yeri değildi.

Bunun öyle olacağını Saint-Bernard da biliyordu. Nitekim bu nedenle toplantı için papayı Champagne kontuna davet ettirmişti. Eğer papa Saint-Bernard’ın konuşmasını engeller ya da keserse, Clairvaux manastırının yapımını tek başına sağlamış ve Hıristiyanlığa dehşetli maddî katkıda bulunmuş olan ev sahibini küçük düşürmüş olurdu. Güzel bir manevraydı doğrusu.

Saint-Bernard, Kilise Konseyi’nin toplantısına bir diğer hazırlık daha yaparak gelmişti: “Sistersiyen Tarikatı’nın anayasasındaki kuralların ve yöntemlerin bir şövalyelik kurumuna uyarlanması için bir tasarı.”

Konuşmasının sonunda bunu papanın önüne koyuverdi.

Buna göre, “Tapınak Şövalyeleri Tarikatı” adı altında olmak üzere bir dinsel ve askerî tarikat kurulacaktı. Bu tarikat, tıpkı manastırlar gibi Kilise’nin denetimi altında olacaktı. Böyle olunca, elbette tüm ülkelerin ileri gelenleri, Kudüs’ün ve hac yollarının sürekli koruma altında tutulması için ellerinden gelen desteği verirdi. Yeter ki Kilise bunu istesin, uygun bulsun ve bu tarikatın oluşumunu konsey kararıyla resmen onaylasın.

Papa, böyle bir “paket tasarı” ile karşı karşıya gelmekten hoşlanmamıştı ama doğrusu bu öneriyi hiç de kötü bulmamıştı. Sistersiyenler gibi, şövalyelerden kurulu bir örgütün ve gereğinde onların emrinde kurulacak bir ordunun papaya bağlı olması, Katolik Kilisesi’nin gücünü çok artırırdı. Nitekim 1113 yılında Papa 2. Paschalis de bundan ötürü Kudüs’ün Aziz Yahya Şövalyelerine (Chevaliers de St. Jean de Jerusalem) birtakım haklar tanımamış mıydı?

Fakat sonradan kısaca Hospitaliyeler ya da Hastaneciler diye anılacak olan Aziz Yahya Şövalyeleri, bırakın tarikatın dinsel bakımdan açık ve belirgin kuralları olmayışını, askerî etkinliği bile ikinci plâna iterek kendilerini iyiden iyiye hastanecilik işlerine vermiş, Kilise’ye hemen hiçbir yarar sağlamamış hatta yük bile olmuşlardı; çünkü Kilise’den sürekli olarak maddî destek alıyorlardı. Saint-Bernard’ın getirdiği proje ise, tam tersine doğrudan Kilise’ye yarar sağlamayı öngörüyordu.

Sonuç olarak Troyes kentindeki Kilise Konseyi toplantısında, Tapınak Şövalyeleri Tarikatı adı altında yeni bir tarikat kurulması, bunun Saint-Bernard’ın önceden hazırlamış olduğu kurallara göre örgütlenip çalışması onaylandı.

O kadarla da kalmadı; Kilise Konseyi yeni tarikatın kuruluşunu onayladıktan sonra, Saint-Bernard’ın önerisiyle şu kararlar da alındı:

 Tarikatın lideri Hugues de Payen, “büyük üstat” (magister grandis) olarak anılacaktır. Ondan sonra gelen liderler de aynı unvanı taşıyacaktır.

 Tarikat, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde karargâhlar (préceptoires) kurabilecektir.

 Bu karargâhların başkanlarından her biri “üstat” (magister) olarak anılıp bulundukları yerde tarikatı tam yetkiyle temsil edecektir.

 Tarikatın ilk amacı, Kudüs’ün korunması ve Hıristiyan hacıların güvenliği olmakla birlikte, Tapınak Şövalyeleri topluluğu bundan böyle Hıristiyanlığın ordusu sayılacak, gerektiğinde Hıristiyan inancı ile Kilise’nin yararlarının korunması için de savaşacaktır.

Papa 2. Honorius, konsey kararlarını tüm Hıristiyan dünyasına duyurup, bu yeni tarikata destek verilmesi isteminde bulundu.


Sonrasına geçmeden önce burada bir nokta dikkati çekiyor. Bu şövalyelerin üst düzey yöneticilerine neden “üstat” unvanı verilmiş?... Bu bağlamda hiçbir açıklama yok. Bir yorum yapabilecek olan var mı acaba?
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 13, 2009, 01:55:19 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 100

Roma-Katolik Kilisesi haliyle Roma Imparatorlugundan bir cok terim devr almistir. "Magister" latince'de bir kurumu (genelde devlet dairesi) yöneten kisi icin kullanilirdi. Sef gibi bir anlami vardi o zamanlar, daha sonra ögretmen, yol gösterici ve üstat olarak kullanildi. Tahminimce bürokratik bir makam oldugu icin magisteri uygun görmüsledir.


Kasım 13, 2009, 02:04:04 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın amerbach'ın magister unvanıyla bağlantılı açıklaması pek ilginç... Doğrusu ben bunu bilmiyordum. Kim bilir, belki sahiden de ondandır. Açıklama mantıklı. Ben bambaşka bir açıdan yorumluyordum ama benimkisi salt spekülasyon; hani bir bilgiye sahip oldukları varsayılıyor ya, oradan kaynaklanan bir varsayım.

Bu bağlamda, şayet başka bir yorum yoksa (olmazsa) Sayın amerbach'a teşekkür borçluyuz. Çünkü bu tek sözcük, bu örgütün sonrası bakımından da çok önemli.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 13, 2009, 04:01:54 ös
Yanıtla #3
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 784
  • Cinsiyet: Bay

Sayın ADAM,

Üstat ünvanı, Süleyman Tapınağı ve tapınağın  ustabaşısı olan Hiram ustadan geliyor olabilirmi?


Saygılarımla,


Kasım 13, 2009, 04:57:14 ös
Yanıtla #4
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Tapınak Şövalyeleri'nin Siyon Tepesi üzerinde yerleşmiş olmalarını Süleyman Tapınağı'na bağlamak da bir diğer spekülasyon olur. Gerçi o tarihlerde öyle bir tapınağın var olmuşluğuna inanılıyordu ama günümüz arkeolojisi bunu doğrulayamıyor.

Gene o tarihlerde Süleyman Tapınağı ile bağlantılı olmak üzere Hiram'ın  işlevine bakarsak, onu ancak Tevrat'ta anlatıldığı kapsamda, bir maden işleme ustası olarak görürüz, herhangi bir biçimde ustabaşı olarak değil. Tamam, magister sözcük anlamıyla "usta" demektir; biz bu sözcüğü "üstat" biçimine sokarak ona sanki daha da bir üstünlük yaratıyoruz; bu da dilimizde "usta" güncel mkullanımda bu sözcüğün âdeta ayağa düşmüş olmasından ileri geliyor. Üstat denilince sanki bilgi ve beceri birleşmiş, kişi bir üstünlük kazanmış gibi oluyor.

Ancak spekülasyoın yapmak yerine Sayın amerbmach'ın açıklaması bana da sanki çok akla yatkınmış gibi geliyor. Gerçi daha sonra Tapınak Şövalyeleri'nin "komutan" ve benzeri unvanları da kullandıklarını göreceğiz ama en asından "büyük üstat" kalacak. Bir de bunun salt bir şövalyelik örgütü olmayıp âdeta "papanın ordusu" niteliğini taşıyan, askerî fakat bir o kadar da dinsel nitelik taşıyan bir tarikat olduğunu düşünürsek, ben de Saşyın amerbach'a teslim oluyorum.

Sevgiler.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
8 Yanıt
8142 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 20, 2009, 11:05:33 ös
Gönderen: Veritas
1 Yanıt
5452 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2009, 03:12:33 ös
Gönderen: Waldow
0 Yanıt
6631 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2009, 07:47:38 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4475 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2009, 07:51:58 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4324 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 12, 2009, 07:40:00 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3955 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 14, 2009, 08:28:16 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3844 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 08:22:43 öö
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
13120 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 04, 2009, 07:04:17 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4392 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 05, 2009, 09:58:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3714 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 06, 2009, 07:34:42 öö
Gönderen: ADAM