1128 yılında yani Kudüs’teki dokuz şövalyenin Avrupa’ya gelişinden bir yıl kadar sonra; Saint-Bernard, Katolik Kilisesi Konseyi’nin Fransa’nın Troyes kentinde bir toplantı yapmasını sağladı.
Champagne kontunun konağında düzenlenen bu toplantının gündemi, Paris’teki piskoposlar arasında çıkmış birtakım anlaşmazlıkların giderilmesi ile Kilise’yi ilgilendiren konularda genel görüşme yapılmasından oluşuyordu. Gündemine bakılırsa sudan bir toplantıydı. Yapılmasa da olurdu.
İncelediğimiz konu bakımından ise bu toplantı çok önemlidir çünkü Katolik Konseyi’nin bu toplantıda görüştüğü konular, belirlenen gündem ile sınırlı kalmamıştı. Şöyle ki;
Gündemdeki konular görüşülüp bitirildikten sonra sıra kapanışa geldi. Tam Papa 2. Honorius herkesi kapanış duasına çağırmak üzereydi ki, Saint-Bernard ev sahibi adına söz istedi. Artık toplantı bitmişti ama söz “ev sahibi” adına istenince, verilmemesi de olanaksızdı.
Saint-Bernard, aslında Hugues de Payen’e yazılmış bir mektup gibi görünen bir yazı kaleme almıştı. Buna bir de “De Laude Novae Militae” (Yeni Şövalyelere Övgü) diye bir başlık koymuştu. Bu yazısında, kendilerine hâlâ “İsa’nın Yoksul Askerleri” diyen şövalyeleri âdeta göklere çıkarıyor, başlığından da belli olduğu üzere onlara övgüler yağdırıyordu. Kudüs’ün gelecekteki güvenliği bakımından nasıl bir örgütsel düzen kurulması gerektiğini de anlatıyordu.
Saint-Bernard, büyük ölçüde bu yazıda anlattıklarını sözlü olarak dile getirdi. Hayli uzun süren bu konuşmanın kapsamında şövalyelerden söz ederken özenle şunları da vurguladı: «Tanrı, bu gibi kişileri doğrudan kendisi belirlemiş, onları kendi adına savaşmak üzere görevlendirmiştir. Bu savaşçı keşişler, şeytana karşı gerek ruhsal gerekse bedensel olmak üzere çifte savaşı üstlenmiştir. Onların barbarları öldürme hakkı vardır. Böylece cennetteki yerleri ayrılmış olacaktır.»
Papa, Saint-Bernard’ın böyle bir konuşma yapmasını hiç de beklemiyordu. İçeriğini önceden bilseydi, bunun Kilise Konseyi toplantısına getirilmesine razı olmazdı. Burası yeri değildi.
Bunun öyle olacağını Saint-Bernard da biliyordu. Nitekim bu nedenle toplantı için papayı Champagne kontuna davet ettirmişti. Eğer papa Saint-Bernard’ın konuşmasını engeller ya da keserse, Clairvaux manastırının yapımını tek başına sağlamış ve Hıristiyanlığa dehşetli maddî katkıda bulunmuş olan ev sahibini küçük düşürmüş olurdu. Güzel bir manevraydı doğrusu.
Saint-Bernard, Kilise Konseyi’nin toplantısına bir diğer hazırlık daha yaparak gelmişti: “Sistersiyen Tarikatı’nın anayasasındaki kuralların ve yöntemlerin bir şövalyelik kurumuna uyarlanması için bir tasarı.”
Konuşmasının sonunda bunu papanın önüne koyuverdi.
Buna göre, “Tapınak Şövalyeleri Tarikatı” adı altında olmak üzere bir dinsel ve askerî tarikat kurulacaktı. Bu tarikat, tıpkı manastırlar gibi Kilise’nin denetimi altında olacaktı. Böyle olunca, elbette tüm ülkelerin ileri gelenleri, Kudüs’ün ve hac yollarının sürekli koruma altında tutulması için ellerinden gelen desteği verirdi. Yeter ki Kilise bunu istesin, uygun bulsun ve bu tarikatın oluşumunu konsey kararıyla resmen onaylasın.
Papa, böyle bir “paket tasarı” ile karşı karşıya gelmekten hoşlanmamıştı ama doğrusu bu öneriyi hiç de kötü bulmamıştı. Sistersiyenler gibi, şövalyelerden kurulu bir örgütün ve gereğinde onların emrinde kurulacak bir ordunun papaya bağlı olması, Katolik Kilisesi’nin gücünü çok artırırdı. Nitekim 1113 yılında Papa 2. Paschalis de bundan ötürü Kudüs’ün Aziz Yahya Şövalyelerine (Chevaliers de St. Jean de Jerusalem) birtakım haklar tanımamış mıydı?
Fakat sonradan kısaca Hospitaliyeler ya da Hastaneciler diye anılacak olan Aziz Yahya Şövalyeleri, bırakın tarikatın dinsel bakımdan açık ve belirgin kuralları olmayışını, askerî etkinliği bile ikinci plâna iterek kendilerini iyiden iyiye hastanecilik işlerine vermiş, Kilise’ye hemen hiçbir yarar sağlamamış hatta yük bile olmuşlardı; çünkü Kilise’den sürekli olarak maddî destek alıyorlardı. Saint-Bernard’ın getirdiği proje ise, tam tersine doğrudan Kilise’ye yarar sağlamayı öngörüyordu.
Sonuç olarak Troyes kentindeki Kilise Konseyi toplantısında, Tapınak Şövalyeleri Tarikatı adı altında yeni bir tarikat kurulması, bunun Saint-Bernard’ın önceden hazırlamış olduğu kurallara göre örgütlenip çalışması onaylandı.
O kadarla da kalmadı; Kilise Konseyi yeni tarikatın kuruluşunu onayladıktan sonra, Saint-Bernard’ın önerisiyle şu kararlar da alındı:
Tarikatın lideri Hugues de Payen, “büyük üstat” (magister grandis) olarak anılacaktır. Ondan sonra gelen liderler de aynı unvanı taşıyacaktır.
Tarikat, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde karargâhlar (préceptoires) kurabilecektir.
Bu karargâhların başkanlarından her biri “üstat” (magister) olarak anılıp bulundukları yerde tarikatı tam yetkiyle temsil edecektir.
Tarikatın ilk amacı, Kudüs’ün korunması ve Hıristiyan hacıların güvenliği olmakla birlikte, Tapınak Şövalyeleri topluluğu bundan böyle Hıristiyanlığın ordusu sayılacak, gerektiğinde Hıristiyan inancı ile Kilise’nin yararlarının korunması için de savaşacaktır.
Papa 2. Honorius, konsey kararlarını tüm Hıristiyan dünyasına duyurup, bu yeni tarikata destek verilmesi isteminde bulundu.
Sonrasına geçmeden önce burada bir nokta dikkati çekiyor. Bu şövalyelerin üst düzey yöneticilerine neden “üstat” unvanı verilmiş?... Bu bağlamda hiçbir açıklama yok. Bir yorum yapabilecek olan var mı acaba?