Bu bölümde Masonluğa giriş ödemesinden söz edeceğim.
Bu ödeme için “ödenti” teriminin kullanılması yanlış olur çünkü bu her masonun tüm masonik yaşamı boyunca kuramsal olarak tek bir kez -Masonluğa girerken- verdiği paradır. Burada “kuramsal olarak” demekle aslında genel olarak Masonluk’ta bu ödemenin bir kez verildiğini fakat bazı koşullar altında birden çok kez de verilebileceğini belirtmiş oluyorum. Nasıl olup da birden çok kez verilmesinin söz konusu olabileceğine az sonra değineceğim.
Bu ödeme, gerek mason olmaya heveslenenlerin gerekse Masonluğu bir ön yargı ile yıpratmaya çalışanların çok karşı çıktıkları bir uygulamadır. Böylelikle Masonluğa ancak varlıklı olan kişilerin girebileceği öne sürülür.
Oysa nasıl her insan bir sosyal derneğe ya da bir kulübe ilk kez üye olurken, bir giriş ödemesi söz konusu olabiliyorsa, aynı şey mason kuruluşları için de geçerlidir. Elbette giriş ödemesi yapılmayan kulüp, dernek ya da birtakım diğer kuruluşlar da vardır ama Masonluğun onların sınıflamasına girmesi gerekmez. Hem Masonlukta bu ödemenin bir de geleneksel niteliği vardır. Bu da, günümüzdeki Masonluğun tarihçesine bence haksızcasına sahip çıkmış olsa da Operatif Masonluk olarak anılan eski geleneksel inşaatçılık mesleği ve zanaatı dönemine kadar uzanır. O tarihlerde Masonluğu kendisine meslek ve zanaat edinmek üzeri bir loca ya da benzeri kuruluşa giren bir kişi elbette böyle bir ödeme yapmazdı çünkü onun amacı zaten bu mesleği ve zanaatı öğrenerek bu yoldan geçimini de sağlamaktı. Fakat bu tarihçenin ilerleyen dönemlerinde (15. yüzyıldan başlayarak) asıl işi ve mesleği inşaatçılık olmadığı halde localara üye olarak alınan ve “kabul edilmiş mason” olarak adlandırılan kişiler çıkmıştı. İşte onlardan herhangi biri bir locaya üye olurken mutlaka belirli bir ödemede bulunmak zorundaydı.
Bu geleneğe yaslanan açıklamayı bir yana bırakacak olursak; bir mason adayından Masonluğa girişi sırasında alınan ödemenin haklı bir gerekçesi de gösterilebilir. Yeni bir masonun Masonluğa alınışının, hem ilgili locaya hem de büyük locaya getirdiği bir yük vardır. Geleneksel yöntemler uyarınca bir dolu yönetimsel işlem (idarî muamele) yapılır. Hem ilgili locada hem büyük locada görevliler ve görevlendirilenler, mason adayının bu işlemleriyle ilgilenir, zaman harcarlar. Adayın Masonluğa alınmasına karar verildikten sonra düzenlenen ve “tekris” olarak da anılan Masonluğa Giriş Töreni’nin yapılmasının da bir maliyeti vardır. İşte bunları Masonluğa giren kişinin karşılaması gerekir çünkü tüm bunlar onun için yapılmaktadır..
«Masonluğa girmek üzere başvurmuş olanlardan kimilerinin kabul edilmedi göz önünde tutulacak olursa, onlar için yapılmış işlemlerin maliyetini kim karşılar.»
Eh, bunun sineye çekilmesinden başka çare yoktur. Bu konuda yapılmış olan işlemlerle bağlantılı maliyet, gerek locanın gerekse büyük locanın genel giderlerine girer. Bu maliyete de seve seve katlanılır çünkü Masonluğa girmesi uygun olmayan bir kişiden giriş ördemesi alarak onu kabul etmekten çok daha uygundur bu sonuç.
Masonluktaki giriş ödemesi konusu üzerinde karşıt görüşler ileri sürülürken, kimi zaman bu bağlamda söz konusu tutarın hayli abartıldığı da görülür. Bu söyleme de Batı ülkelerinde pek rastlanmaz da yurdumuzda rastlanır. Nedeni ise Batı ülkelerinde mason olabilecek nitelikteki kimselerin zaten o ülkelerdeki sosyal düzen nedeniyle bir asgari geçim olanağına sahip olmasıdır. Örneğin bir fabrikayı ele alırsak, orada çalışan beyaz yakalılar ile mavi yakalıların ücretleri arasında öyle devasa farklar yoktur. Özel sektörde çalışanlar ile kamu sektöründe çalışanların kazançları da dengelidir. Oysa yurdumuzda ne yazık ki bu bağlamda sosyal adalet bir türlü gerçekleştirilememiş olup, bu verdiğim iki örnekteki kişilerin aylık ya da yıllık gelir düzeyleri arasındaki uçurum bir türlü giderilememiştir. Bu nedenle herhangi bir sosyal dernek ya da kulüp gibi Masonluğun giriş ödemesi de bir mavi yakalı ya da kamu sektörü çalışanına ağır gelebilir. Bu doğrudur ama bunun sorumlusu genelde Masonluk ya da özelde herhangi bir mason kuruluşu değildir.
Bu giriş ödemesini kim, hangi organ alır? Loca mı büyük loca mı?
Bu sorunun yanıtı ilgili mason örgütünün örgütlenme tarzına ve tüzüklerine bağlıdır. Yurdumuza bakacak olursak şöyle diyebiliriz: Ne loca ne de büyük loca; bu ödemeyi dernek alır. Ancak, diğer tüm ödentilerde olduğu gibi, bu ödemenin ilgili kişiden alınması işlemi ilgili loca tarafından sağlanır.
Bu ödeme tek bir kerede, topluca mı alınır?
Kuramsal olarak evet. Ancak günümüzün koşulları altında böyle bir ödemenin kredi kartıyla yapılabildiği hatta taksitlendirilebildiği de biliniyor.
Az önce değinmiş olduğum şu birden çok giriş ödemesi konusuna gelince…
Bunun karşılaşıldığı iki farklı durum vardır. Biri “olağan”, diğeri “olağan dışı” olarak nitelendirilebilir.
Olağan olan durum, bir masonun masonik yaşamının ileriki aşamalarında ortaya çıkar. Bir mason, “simgesel dereceler”de çalışmakta olan locasından sonra, “yüksek dereceler”de çalışan mason kuruluşlarına da katılmak isteyebilir. Yüksek derecelere ilk adımını attığında, o ritin egemen otoritesine ya da yönetici organına bir “giriş ödemesi” vermek zorundadır. Dernek statüsü bakımından bu da öncekinden farksızdır çünkü simgesel dereceler ile yüksek dereceler birbirinden ayrı dernekler biçiminde örgütlenir.
Olağan dışı olarak nitelenebilen giriş ödentisi ise bazı mason kuruluşlarının tüzükleri uyarınca şundan ötürü ortaya çıkar: Herhangi bir nedenle üyelikten ayrılmış olan bir mason yeniden üyeliğe dönerse, bir kez daha giriş ödemesi vermek zorunda kalabilir. Elbette bir mason daha önce üyesi olduğu mason kuruluşundan ayrılıp da bir başka mason kuruluşuna üye olduğunda da aynı durumla karşılaşır.
Hemen akla gelebilen bir de şöyle bir soru vardır: «Giriş ödemesi varlıklı kimselerden alınırken ilgilinin durumuna göre biraz daha fazla alınsa da, bu ödemeyi yapmakta güçlük çeken ama Masonluğa alınması bakımından değerli olan bir kişinin ödeyemeyeceği fark kapatılsa olmaz mı?»
Bu soruyu bir öneri biçimine getirerek şöyle de yorumlayabiliriz: «Olanakları bulunanlar çok versin, durumu elverişli olmayanlar daha az.»
Ben burada bu soruya bir yanıt verebilirim ama vermeyeceğim. Neden vermeyeceğim, biliyor musunuz? Bu konuyla ilgilenen forum üyelerinin bu görüşe nasıl baktıklarını merak ediyorum da ondan. Kimileri «Öyle şey olmaz.» diyecektir, kimileri de «Elbette, ne iyi olur.» tarzında bir görüş belirtecektir. Katkırda bulunarak bunlardan birini benimseyen olursa, o benimseyişini tek tümceyle bırakmayıp, gerekçesini de göstermesini rica ediyorum.
Bakalım yanıt veren olacak mı? Bakalım karşıt yanıtlar, dolayısıyla bu konuda foruma yaraşır bir tartışma çıkacak mı?