Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tanrı , İnsan ve Özgür İrade ?  (Okunma sayısı 12571 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 26, 2014, 08:59:37 öö
Yanıtla #20
  • Seyirci
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 38
  • Cinsiyet: Bay

Teist dinlerin insanların başına musallat ettiği bir tartışma. Eski felsefe okullarında da irade sorununun tartışıldığını görürsünüz, gelgelelim bu sorun insan'ı merkeze koyarak tartışılırdı; Kadir-i Mutlak olup, insanın iradesini hiçe eşitleyen bir Tanrı tasavvurunun boğuculuğundan kaçmak için yapılan düşünce egzersizleri değildi. Teist paradigmanın hakimiyetiyle birlikte bu şekli aldı, aynı zamanda bu tartışmaya teodise, yani "kötülük sorunu" da başka bir boyut olarak eşlik ediyordu.
 Aydınlanma çağı'nda Leibniz ve Spinoza gibi filozoflar bu meselelere son katkıları yapmış, Kant da noktayı koymuştur. Yani burada Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
~ Alterius non sit qui suus esse potest ~


Mart 26, 2014, 09:03:37 öö
Yanıtla #21

Evet insanın bilgi kaynakları olarak akıl, bilim ve sezgiyi görüyorum. Bilimsel gelişmeler özellikle modern fiziktekiler gerçekten heyecan verici. Bilim çok çok önemli ve gerekli. Akıl ve sezgi ise bilimsel gelişmeleri anlamlandırmak ve tümel paradigmalar oluşturmak için elzem olduğunu düşünüyorum.

Tanrı kavramı belirttiğiniz gibi içi tamamen boşala da bilir ya da tam tersi güçlene de bilir. Bunu sanırım zaman gösterecek...


Mart 26, 2014, 09:33:06 öö
Yanıtla #22
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



İnsanın, günümüze oranla bilgisinin çok daha az olduğu tarihsel dönemlerde, Tanrı (tanrılar) ona çık daha yakındı.

O tarihlerde insan, özgür iradesinin bulunduğu bilincinde değildi. Çünkü bilinç bir toplumsal olgudur. İnsanın toplumu yerleşik düzende gelişince, insan özgür iradesinin bulunduğunun farkına vardı. İşte o zaman, Tanrı ondan uzaklaştı. 

Sonra insan insanı güdümü altına almaya, toplumu sürüye dönüştürmeye girişti. Bu nedenle özgür iradesini kaldırdı. Aslında kaldırmadı da, ona biraz daha ilerideki bir Tanrı'yı tanımlayıp, onu özgür iradesinin olmadığı yönünde kandırdı.

Sonra bilim gelişti. Bilim geliştikçe kendini geliştirdi ve bu gelişim Tanrı'yı açıklayabildiklerinin ötesine itti. İnsanın özgür iradesi de canlandı. Bilim gelişmeyli sürdürüyor ve Tanrı'ın alanı giderek daha da uzaklaşıyor.

Sorun şurada ki, insan bu uzaklaşmayı sindiremiyor içine. Tanrı daha yakında olsun istiyor. Kendisi ile tanımladığı o tanrısı arasına "bilim" denilen o birikim girince, onu yok edilmesi gereken öncelikli düşmanı olarak görüyor.

Aslında tüm bunları Abdülhak Adnan Adıvar çok güzel anlatmıştı "Tarih Boyunca İlim ve Din" adlı kitabında. Sanırım onun yenileştirilmiş Türkçesi "Bilim ve Din" adı altında günümüzde bile piyasada bulunabiliyor. Bu konuya ilgi duyup da henüz okumamış olanların mutlaka edinip, özenle okumalarını öneririm.  (Sahaflarda bulunabilecek ilk baskısı, dilinin ağırlığına karşın çok daha güzel bence.)
 
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mart 26, 2014, 10:28:12 öö
Yanıtla #23
  • Seyirci
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 38
  • Cinsiyet: Bay

"Sizler Tanrı'ya bir ebeveyn rolü biçtiniz. Ve Tanrı'dan, ödüllendiren ya da cezalandıran bir yargıç yarattınız. Sevginin etrafını korku tabanlı bir gerçekle çevrelendiniz. Korku tabanlı sevgi, gerçeği sevmekle ilgili tecrübelerinize hükmetmeye başladı. O kadar ki; bunu artık kendi yaratıyor. Doğru olanı yapman için ihtiyaç duyduğun korku mu? İyi olman için tehdit edilmen mi gerekiyor?"
-- F. NIETZSCHE
~ Alterius non sit qui suus esse potest ~


Mart 27, 2014, 06:34:23 ös
Yanıtla #24
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

         Tanrı ve din kavramları tamamen inanç konularıdır." İnanç konularının tartışılması  ise, sadece bir kör dövüşüdür."
          Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Mart 28, 2014, 01:40:14 öö
Yanıtla #25

Eski kelimeler farklı çağrışımlar yapmakta ve bin yılların tortusunu da beraberinde getirmekte ve belki de o yüzden kolay kolay ortak bir kavram birliğinde uzlaşılamıyor...(Tanrı, Şeytan vs. vs.)

"Tanrı" yerine "Bilinçlilik" kavramını kullansak ve sorumuzu şöyle kurgulasak nasıl olur sizce?

Evrende tümel ve yaygın bir bilinçlilik var mıdır?

Thomas Huxley den alıntı ile, canlılarda görülen bilinçlilik bize başlangıç olsun örneğin..

"Bilinç gibi hayranlık uyandırıcı bir şeyin, birbiriyle etkileşim halindeki sinir dokusunun bir sonucu olması, Alaaddin'in lambasını ovaladığında içinden cinin çıkması gibi açıklanamaz bir şeydir"

(Steven Pinker, How The Mind Works, Norton Publishing, 1999, s. 132)


Mart 28, 2014, 06:58:20 öö
Yanıtla #26
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Alşah'ın çoğu deyişlerine, kendi alanı olduğu için katılırım ya da bir şey diyemem ama Tanrı ve din kavramlarının tamamen inanç alanında olduğuna da katılamam.

Çünkü böyle denilince bir pozitif bilim dalı olan Sosyıoloji bu kavramlarla ilgilenmez demektir. Din kavramının ve olayının toplum yönetimiyle, insan horsylarıyla, ekonomiyle hiç ilgisi ve bağlantısı yok demektir.

Ancak "herkesin tanrısı kendine, dini kendine, buna kimse karışamaz" dersek, bakınız ona katılırım.     
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mart 28, 2014, 11:21:05 öö
Yanıtla #27
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

        Satranç oyunu aslında her şeyi özetler.

        Büyük bir tahta, tahta üzerinde eşit sayıda siyah ve beyaz kareler, o karelerin üzerinde farklı yolculuklar yapabilen farklı taşlar.

        Tahtada ikilik ve zıtlığın evrende dengede olduğunu, bütün piyonların zaman zaman siyah ya da beyaz karelere basmak zorunda olduğunu görürüz. Tıpkı bazı mabetlerin zeminleri gibi. Beyaz taşlar ve siyah taşlar, ışık ve karanlık gibi birbirlerini yenmeye çalışırlar. Her taş aynı şekilde hareket edemez, özel hareket kabiliyetleri vardır. Bazıları çok kısıtlı ve tek yönlü hareketler yapabilirken, bazıları uzun ve çok yönlü bir şekilde ilerleyebilirler. Amaç karşı tarafın şahını almaktır, oyun ancak öyle son bulur. Herhangi bir taş, yolculuğu bitirip, karşı tarafa kadar gidebilirse, vezirin kapasitesine yükselebilir, ama hiçbir zaman şah olamaz.

        Bizler taşlarız. Her birimizin hayata başladığı pozisyon ve beyazların siyahlara karşı yapacağı mücadelede yapabileceklerimiz farklı. Alabileceğimiz mesafeler farklı. Ama her birimiz vezir olabiliriz. Bu hayatta, bu var oluşumuzda,  beyazların kazanması için mücadele ediyoruz.

        Ama Tanrı beyaz taşların şahı değil.

        O tahta ve piyonların toplamı. Hatta oyunun oynandığı mekân, hatta oyunun oynandığı sonsuzluk.

        Biz Tanrı’yı, sadece aydınlık ve sevginin merkezine koymak gibi bir hata yapıyoruz. Siyah taşlar ve siyah taşların şahını Şeytan, beyazların şahını Tanrı zannediyoruz.

        Bu mümkün mü?

        Her şeyin sahibi olan bir Tanrı, sadece bir tarafa, bizim tarafımıza ait olabilir mi?

        Eğer onu böyle algılıyorsak, adaletsizliğine kızıp ona sitemler ediyoruz. Neden “kötülüklere” izin verdiğini sorguluyor, Şeytan’ı yenemediği için şaşırıyoruz.  Oysa o beyaz değil. Beyaz biziz. O aynı zamanda siyah taşların da Tanrı’sı. Ve herkes ve her şeyin ait olduğu, bir ve bütün olan, eksiksiz ve tamam olan. Ondan ayrı, ondan kopuk bir şey olamaz.

        Ama bize böyle söylenmiyor.

        Doğumdan itibaren ve bazı inançlara göre bıngıldak kapandıktan sonra, Tanrı’dan kopuk olduğumuzu, bizi terk ettiğini ve ona ulaşmak için çok çabalamamız gerektiğini hissediyoruz. Ona ulaşmak için, iyi ve kötü, doğru ve yanlış arasında seçimler yapıp, hep sevginin ve ışığın tarafında olmamız söyleniyor. Onun bizden uzak ve ayrı olduğunu sanıyoruz. Ama değil.

        O hep içimizde ve dışımızdaki her şeyin de ait olduğu bir sonsuzluk. Kötülüğün de, savaşın da, yanlışın da, Şeytan’ında içinde olduğu bir bütünlük. Sadece iyi değil. Sadece ışık değil. Sadece doğru değil.

        Bize bu hayatlarımızda verdiği görev, beyaz olmak. Uğraşacağız. Daha beyaz olmak için. Daha iyi insanlar olmaya doğru yolculuk yapacağız. Önce kendimizi değiştirebilme gücümüzü arttıracağız. Ve dönüşeceğiz. Sonra diğer taşların gücünü arttıracağız ve dönüştüreceğiz.

        Ama siyah taşların da onun ve deneysel oyunun parçaları olduğunu unutmayacağız.
       
         Yin ve Yang sembolü bir başka güzel açılım sunuyor bize. Burada da siyah ve beyaz birbirinden düz olmasa da keskin çizgilerle ayrılmış durumda.

        Ama siyahın içinde beyaz ve beyazın içinde siyah noktalar var. Sembol bize diyor ki, ne saf bir siyah var, ne de saf bir beyaz. Hatta siyahın içindeki beyaz noktanın içinde siyah, beyazın içindeki siyah noktanın içinde de beyaz var. Sonsuz bir iç içelik söz konusu.

        Siyahın içindeki beyaz nokta çok önemli. Çünkü zıddımızın içinde de bizden bir parça olduğunu gösteriyor.

        Ama beyazın içindeki siyah nokta çok daha önemli. Eğer bizler satranç tahtasındaki beyaz taşlarsak ve beyazların kazanması için çabalıyorsak, kendi içimizdeki siyahlıklardan da kurtulmalıyız. Kendimizi saflaştırmalıyız.

        İçimizde karanlığa, korkuya, kötülüğe dair ne varsa onlardan arınmalıyız. Bunun için hangi yoldan gidersek gidelim, o yolda hangi hızla ilerlersek ilerleyelim, uygun. Yeter ki gözümüzü hedeften ayırmayalım.
        Tanrı’nın insana bahşettiği en büyük hediyenin akıl olduğunu düşünüyoruz. Acaba öyle mi? Yoksa, kendi suretinden yaratıp, ruhundan üflemesi başka bir anlama mı geliyor?

        Tanrı’nın insana verdiği hediye neden özgür seçim hakkı olmasın? Ya, tıpkı Tanrı gibi, özgür seçim hakkına sahip tek varlık insansa? Bugün karanlık ve yarın ışığa yönelebilmeyi, korkudan sevgiye geçebilmeyi tıpkı Tanrı gibi başarabiliyorsa? Ve evrende, melekler de dâhil, hiçbir varlık bunu yapamıyorsa?

        Ve Şeytan bunun için isyan ettiyse? İnsan gibi, kısa ömürlü, çok akıllı olmayan, yeteneklerinin üstü bir perdeyle örtülü bir varlığa, sadece Tanrı’nın özgür seçim hakkına sahip olduğu için saygı göstermek istemediyse?

        Düşünelim şimdi. Acaba melekler, bir gün akıllarına estiğinde, “ben artık kötü olacağım”, ya da “bir defa bile olsa, birini öldüreceğim” diyebiliyorlar mıdır? Ya da Şeytan “bugün çok keyifliyim, hadi bir iyilik yapayım” diyor mudur ara sıra?

        Demiyorlardır. Çünkü böyle bir hakları yok. Ama bizim var.

        Biz bir gün bir uçta, diğer gün diğer uçta olabiliyoruz. Buna hakkımız var. Özgürce ne tarafta olabileceğimizi seçebiliyoruz.

Yazı alıntıdır.

Saygılarımla...

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mart 28, 2014, 11:24:25 öö
Yanıtla #28
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Özgür iradesi olmayanları ölümcül korku ve kibir terbiye eder....

Saygılarımla....
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mart 28, 2014, 12:59:00 ös
Yanıtla #29

Sn. Symbol'ün alıntıladığı yazı adeta hislerime ve düşüncelerime tercüman olmuş. Özgür irade, Tanrı, iyilik ve kötülük kavramları ve evrendeki sistemi ancak bu kadar edebì anlatılabilir. Sayg & Svg


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Tanrı ve Şeytan

Başlatan blossom « 1 2 3 4 5 » Inanc Uzerine

49 Yanıt
24403 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2015, 01:16:58 öö
Gönderen: muratmazman
İmam ve Tanrı

Başlatan amurdad Mizah

2 Yanıt
2977 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 25, 2014, 05:49:11 ös
Gönderen: Alşah
0 Yanıt
5145 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 19, 2009, 03:58:18 ös
Gönderen: degas
Tanrı Nedir?

Başlatan Nova « 1 2 3 » Kavramlar

23 Yanıt
10464 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2009, 08:38:02 ös
Gönderen: Prenses Isabella
4 Yanıt
3543 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 26, 2009, 04:13:10 ös
Gönderen: Maledictum
1 Yanıt
3485 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2011, 08:48:40 ös
Gönderen: neumann
5 Yanıt
4266 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2013, 06:27:48 ös
Gönderen: karahan
8 Yanıt
4587 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2013, 07:22:14 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2207 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2013, 03:51:01 ös
Gönderen: Melina
4 Yanıt
4678 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 24, 2016, 12:22:12 öö
Gönderen: Ve-nice