Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kısaca Spiritüel Alşimi’nin (Simya’nın) tanımı ve İşlevi  (Okunma sayısı 8214 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 29, 2020, 03:05:26 ös


Başlamadan hemen önce şunu ifade etmek istiyorum, forumda onca Alşimi hakkında yazılmış güzel ve kapsamlı yazı olmasına rağmen bir yazı da ben kondurayım dedim ki forumumuz zenginleşsin, güzelleşsin, bereketlensin :). İyi okumalar dilerim…


Belki de “Alşimi (Simya)” sözcüğünü okumadan veya duymadan önce kabul etmemiz gereken bir ‘gerçek’ var ise o da bu sözcüğün “Bilim” veya “Komplo” sözcükleri gibi farklı insanlarca farklı algılanabilen, fakat buna rağmen her algının da (kişiye ve referansa göre) kısmen doğru kısmen de yanlış olmasıdır.

Belki de siz “Alşimi (Simya)” başlığını okuyup Paulo Coelho’nun meşhur “Simyacı” romanını, yani “Maddi Simyayı” aklınıza getirmişken bir Tıp mezunu eczacılık yani “Kimya” ile ilgili bir yazı okuyacağını düşündü ve bu yazıyı okumaya koyuldu. İşte bu ‘gerçek’ yüzünden şunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum; bu yazı Simya denince aklına Alopatik terapileri getiren ve aksi bir Simya tanımını da kesinlikle reddeden bir okuyucu için pek de onun aradığı tarzda yazılmış, “Modern” bilimin onaylayacağı bir yazı veya makale değildir diyebilirim. Bu yazı daha çok, EN AZINDAN “Simya” denince aklına “Mistisizm”, “Okültizm”, veya benzeri konuları ya da kavramları getirebilen ve HAK yolunda ilerleyen, kendilerini ‘Karanlık’ bir yolda ‘Işığı/Kendilerini’ bulmaya adamış, OLmak için irade doğrultusunda eylemde bulunan kişiler içindir demek bence yanlış olmaz.

Başka bir değişle, bu yazı Frater Albertus’un dediği gibi kişinin “vibrasyonlarını yükseltmesi” için gerekli olan Alşimik süreçlere kısaca değinmek ve böylece “Spiritüel Alşimiyi” açıklamak ve Alşimiden maddi olarak değil de daha çok Spiritüel olarak faydalanmayı açıklamak için yazılmıştır. Bu arada şunu eklemek isterim ki bu yazı boyunca İTALİK olarak yazılmış BÜTÜN kısımlar, yanında veya parantez içinde “çn” olmasa bile benim çeviriyi daha anlamlı olmasını umarak yapmış olduğum eklemelerdir. Ayrıca altı çizili BÜTÜN sözcükler de benim ilgi çekici bulduğum yerleri betimlemek için kullandığım bir yöntemdir ve çevirisini yaptığım HİÇBİR kaynakta o kelimelerin altı çizili değildir. Yine son olarak “tırnak işareti” koyulmuş PEK ÇOK yer de çeviride yoktur ve dikkate değer sözcükleri seçmekte kullandığım bir yöntemdir.

Öyleyse Spiritüel Alşimiden önce kısaca bu yazının genel itibarı ile ne hakkında olmadığına yani “Materyal Alşimi” tanımına kısaca değinerek başlayabiliriz.

Materyal Alşimi ve Amacı Nedir?

Bazı mistikler, özellikle RozaKruacılar, “İç Evrimini” tamamlamak ve “Felsefenin” kökenini (yapı taşını) bulmak için çıkılan “yola” metalleri dönüştürmek, ve ‘daha iyi’ bir hale getirmek için kullanılan, “Operatif Alşimi” olarak da bilinen Materyal Alşimiye atıfta bulunarak “Spiritüel Alşimi” derler.

Spiritüel Alşimide, önceki AMORC imparatoru Christian Bernard’ın da dediği gibi asıl hedef herkesin kendi içinde bulunan Felsefe Taşı’nı bulmak için bir Magnum Opus yani “Şaheser” veya “Yüce İş” oluşturmaktır ki böylece herkes kendi doğasının en iyisini keşfedebilsin ve kendilerince kendilerinin olabilecekleri en “mükemmel” şey olsunlar. Nasıl Operatif Alşimide kişi baz metalleri (kendince) ‘daha iyi’ olan bir metale, mesela altına dönüştürüyor ise aynı şekilde Spiritüel Alşimide de kişi kendi metallerini/elementlerini, “ruhunu” daha iyi bir şeye dönüştürme çalışması içerisindedir.

Materyal Alşimide dönüştürülen metal genellikle farklı yazarların farklı bir şekilde tanımladığı Materia Prima, yani sade veya *ilkel* maddedir. Materia Prima’nın bir diğer adı ise “taş(tan olan) maddedir.” Alşimistlere göre bu madde tuz, sülfür ve cıvanın doğru oranda bulunduğu bir taştır ve bu taşın nerelerde bulunduğunu sadece bazı Alşimistler bilir. Bu taş bulunduğunda oval şekline ve “Yaratım evrensel bir yumurtadan çıkar” sözüne atfen, “Felsefi Yumurta” denilen bir kapın içine konur ve son olarak birtakım süreçlerden geçer. Bu süreçlerde Materia Prima kızıl magma gibi gözükünceye kadar ısıtılır ve soğuduğunda Felsefe Taşı ortaya çıkmış olur. Bu yüzden altın elde etmek için gerçekleştirilen bu işleme “Kızıl İşlem” de denir. Benzer şekilde (genelde demirden) gümüş elde etme işlemine ise “Beyaz İşlem” denir. Tüm bu sürecin sonu (çn: Şaheser’in oluşturulmasının son aşaması) ise bulunmuş olan Felsefe Taşının mükemmel, homojen bir toza dönüştürülmesidir. Bu toz da elde edildiğinde artık Alşimist istediği baz metale bu tozu dökebilir, ve o metal anında altına dönüşecektir. İşte tüm bunlar Materyal Alşiminin temel prensipleridir.

Ek olarak şu da vardır ki, bilinen pek çok “Operatif Alşimist” Materyal Alşimiyi Spiritüel Alşimideki gizemli arayışlarındaki bir aracı olarak kullanmışlardır. Bundan dolayı pek çok Operatif Alşimistin laboratuvarında dua etmek, meditasyon yapmak ve genel olarak Yüce yasalar üzerine tefekkür etmek için hatiplik (çn: küçük tapınak) bulunurdu. Genelde bu hatipliklerde bir sandalye, ritüeller için mumlar ve diğer malzemeler, ve ezoterik kitaplar bulunurdu. Dolayısıyla Materyal Alşimi, Ruh’un dönüşümünün yani “sonsuz içsel dönüşümün” dışarıdan gözüken bir çeşit ifadesiydi.

Spiritüel Alşimi kısmına geçmeden önce cevaplanması gereken bir soru vardır. Peki Felsefe Taşını buldukları *iddia edilen* Jacques Coeur, Jean Bourré, Nicolas Flamel, ve Cagliostro gibi bilinen Materyal Alşimistler gerçekten de metalleri altına dönüştüren bu tozu elde ettiler mi? Bu soruya verilebilecek cevap bu Alşimistlerin her zaman en çok dikkat çeken özelliklerinde, karakterlerinde, yani cömert ve özgeci oluşlarında bulunabilir. Yani eğer gerçekten de böyle bir tozu buldular ise bilgilerini Masonluğun da temel bir sütunu/koşulu olan hayırseverlikte kullandıklarını (ister hastahane ister yol projeleri yapmak, ister yoksullara yardım etmek vs. olsun) varsaymak bence hiç de yanlış olmaz. Dolayısı ile, her ne kadar bu Alşimistlerin gerçekten Felsefe Taşını bulmayı başarıp başaramadıklarını bilmesek de bu çabalarının toplumun iyiliği için olmuş olduğunu düşünmemize sebebiyet verecek kadar arşiv/yazı bulunmaktadır.

Spiritüel Alşimi ve Amacı Nedir?

Eğer mistikler için bir Alşimi var ise o da Spiritüel Alşimidir. Spiritüel Alşimi bizim ruhumuzu dönüştürmeyi ve en nihayetinde kendi içimizde bulunan Felsefe Taşı’na ulaşmamız için sahip olduğumuz doğamızın en mükemmel haline gelmemizi sağlar. Dolayısıyla Spiritüel Alşimiye başlayan kişi iç evrimini tamamlama yoluna koyulmuş olur. Spiritüel Alşimi’de atılan ilk adım kişinin geçmiş zamanlarda yapmış olduğu hatalarını kendi içinde yanan ve Yüce’den gelen ateşin/alevin yardımı ile, zor dahi olsa, yakıp dönüştürmesidir. Sonuçta kimse “mükemmel” değildir ama şu kesindir ki evrimimizin veya tekamülümüzün nihai hedefi Rozakruacıların tabiri ile “Rose-Croix hali” dedikleri mükemmellik haline ulaşmaktır. Bu duruma ulaşmanın en önemli şartı ise kişiliğimizin negatifliklerinden, noksanlarından, eksikliklerinden, ihmallerinden ve kusurlarından temizlenip hep bizimle beraber olan ve daima kendisini “bilgeliğini göstermek için” ifade etmesi için fırsat vermemizi kollayan Yüce Alevimizin farkındalığına varmaktır. “Ancak böyle bir mükemmellik muhtemelen bir yaşam boyunca kazanılabilecek bir şey değildir” der Christian Bernard. Dolayısıyla insan mükemmel oluncaya dek bu yaşamlar döngüsünün, reenkarnasyonun, bir parçası olacaktır.

Genelde kişinin Yüce alevinin veya Yüce ruhunun ne kadar baskılandığına bağlı olarak kişide gurur, bencillik, kıskançlık, hazımsızlık ve benzeri *hatalar* ortaya çıkar. Ne yazık ki, bu hatalar veya noksanlıklar kişinin tecrübe etmekte olduğu ve muhtemelen edecek olduğu hayatlarına negatif karma olarak yansır. Sonuç olarak Spiritüel Alşiminin iki tane temel hedefi vardır.

1-) Nihai hedefi mükemmel olmak olan ve asla *kendisinden* kaçamayacağımız evrimimizin/tekamülümüzün tamamlanması.
2-) Düşüncelerimiz ve davranışlarımız üzerine tefekkür edip hem deneyimlediğimiz hem de muhtemelen deneyimleyecek olacağımız hayatlarımız için pozitif karma oluşturmak ki böylece hayat(lar)ımızın her an en neşe veren ve mutlu taraflarını deneyimleyebilelim ve hayatımızın üstadı olabilelim.

Şayet şu vardır ki, hatalarımızı kabullenmek elbette bu içsel dönüşümü tamamlamak için yeterli değildir. Aynı zamanda ne olursa olsun bu hataları düzeltmek/dönüştürmek önemlidir ki zaten Spiritüel Alşiminin de temel prensibi budur. Yani başka bir deyişle, hatalarımızı Yüce alevimizin yardımı ile düzeltelim ki daha iyi birisi olabilelim (elbette insani anlamda daha iyi birisi). Bunu yapmak o kadar da kolay değildir ve hayatlarımızın GERÇEK anlamının insanlığın daha iyiye tekamülü olduğunu *kabullenmeden* de bu dönüşümü başarmak mümkün olmayacaktır. Örneğin kişi gerçekten de kendisinin ham olduğunu veya “mükemmel” olmadığını kabullenmek zorundadır. Bunu kabullenen kişi zaten diğer kişilerin de kendisi hakkında söylediklerini yavaş yavaş dikkate almaya başlayacaktır. Bu yoldaki kişi hem kendine kendisinin eylemlerinin ruhunun bir yansıması olduğunu bilip aynaya bakınca ne gördüğünü dürüstçe kabullenmeli hem de başka insanlara vermiş olduğu izlenimlerin de yarattığı etkiye dikkatini vermelidir.

RozaKrua Alşimisi

RozaKruacı büyük üstad Thor Kiimaletho RozaKrua konseptine uygun olarak 7 temel prensibe dayalı bir Spiritüel Alşimi kavramını ortaya koymuştur. Bu prensipler özet olarak temelde şöyledir;

1-   Evrenin kökeni Yücedir ve tüm evren bu TAM ve TEK kozmik “şeyin” yansımalarından ve sızıntılarından oluşmuştur. Her ne kadar yaşayan tüm bilinçli şeyler evrende değişik formlarda ve şekillerde tezahür etse de, gerçekte var olan ise materyal kısıtlamalar ardında tek bir hayattır (çn: Tek bir yaşayan şeydir).
2-   Ruh tüm evrendeki Yüce bilincin kıvılcımıdır ve tıpkı bir damla suyun tüm okyanusun veya suyun parçası olduğu gibi bir parça Ruh’ta evrendeki tüm Yüce Ruh’un bir parçasıdır ve bu kıvılcım insanlarda kişiliği ve şahsi ifadeyi oluşturur.
3-   Ruh’un sahip olduğu kuvvet Yüce Ruh’un kuvvetinin evrendeki etkisini potansiyel olarak elinde bulundurur. Dünya’daki hayatın fonksiyonu ise bu potansiyeli ortaya çıkarmak ve geliştirmek için sunulan bir fırsattır. Tek bir hayat (yaşam) muhtemelen bu potansiyeli ortaya çıkarmak için yeterli olamayacağından, kişilik defalarca kez yeniden gelmeli ve nihayetinde maksimum gelişimine ulaşmalıdır.
4-   Evrendeki moral yasası (çn: Farklı bakış açılarına göre ahlaki, manevi veya töresel yasa olarak da çevrilebilir) en temel yasalardan biridir ve Karma yasası olarak da tanınır. Yani etki-tepki veya sebep-sonuç yasası. Bu yasa cezalandırma üzerine kurulu bir yasa değildir. Doğanın herhangi bir yasası gibi kişiye bakmaksızın çalışır (çn: Herhangi bir kişinin şahsi müdahalesi veya duygusu ile bu yasa değiştirilemez). Nasıl ki tüm meyve tohumda saklıdır, sonuçlar da davranışın özünde gizlidir. Bu yasa kişilerin ve ulusların gidişatını belirler. Bu yasanın bilgeliği insana kaderini kontrol etme imkanını sunar.
5-   Hayatın bir anlamı vardır. Hayat boş/anlamsız değildir. Mutluluk gerçekten var olan bir şeydir ve bilgeliğin, eylemin ve yaşamın yan ürünüdür.
6-   İnsanlar özgür seçim hakkına sahiptirler. Hepimizin, bilincimizin farkındalık düzeyine bağlı olarak, olağanüstü ‘iyi’ ve ‘kötü’ güçleri vardır (çn: Rahmani ve şeytani güçler olarak da çevrilebilir).
7-   İnsan Ruh’unun Evrensel Yüce Ruh’un parças olması nedeniyle haberimizin olmadığı güçlere erişimi vardır ve bu güçler bize zaman, bilgelik ve tecrübe ile kademeli olarak ifşa edilirler.

Bu yasalara çok benzer yasalar geçmişin Hermesçileri tarafından da öğretiliyorlardı ki, bu da bize HAKİKAT’İN daima HAKİKİ kaldığı fikrini veriyor. Fakat HAKİKAT her ne kadar değiştirilemese de “hakikat” diye verilen gerçekler zaman içine değişime uğradıklarından ve saptırıldıklarından dolayı elbette her felsefe ve her filozof da doğru ve *HAKLI* olamaz. Kişi gerçekten Bilgeliğe AŞK/IŞK ile sarıldığında ve onun tezahürünü içtenlikle hayatın her noktasında uyguladığında bir “Filozof” olacaktır. Bilgelik HAKLI (doğru) bir yaşam ile kazanılır ve anlayışın uygulamasını gerektirir. Sonuçta Felsefenin tarihi ile uğraşmak ve kendilerine Filozof diyen kişilerin Evren konseptleri hakkında fikir sahibi olmak onların çalışmalarından elde ettiklerimizdir. Ve işte bundan dolayı, Filozof olmak demek aslında tereddüt etmeden ve bencil olmayan bir anlayışın bilgeliği ile insani olmaya olan İNANÇ ile “vererek” hayatı yaşamak demektir. Bu olayın farkına GERÇEKTEN varıldığı an, Alşimi denilen şey gerçekleşmeye başlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, üst alemlerde ve fiziksel Dünya’da Karmik tezahürlere sebep vermeden hiçbir yasa işlemez. Tabiri caizse Yararlı Karma (sonuçta Karma tarafsız ve adildir) doğal yasaların uyumlu ve harmonik uygulamaları ile elde edilir. Ve son olarak hep hatırlanmalıdır ki, gelecekte Doğa tarafından elde etmeyi beklediğimiz sonuçlar bu yasalara bağlı olacaktır.

Sol Invictus (Yenilmez Güneş)

İlginçtir ki bütün şamanlar, alşimistler ve demirciler seçkin ve hemen göze çarpan bir özelliği paylaşmaktadırlar: Hepsi ateşin üstatlarıdırlar ve ateş ile nesneleri farklı şeylere dönüştürmede uzmandırlar. Nedense eskiden beri insanlar ateşin ve ısının değişimin, ayrıca ölümün ve yeniden doğumun gizemini ihtiva ettiğini düşünmüşlerdir. Genelde burada yanan herhangi bir şeyin yeni bir hayata (yaşama) adımlarını attığı fikri, aynı bir ormanın içindeki ağaçların yanıp yeniden büyümesi gibi, yaygındır. Ayrıca ilk insanlara göre kesin olan bir gerçek vardı ki, o da Güneş ile somutlaştırılmış (çn: Vücut bulmuş veya cisimleştirilmiş) en büyük ateş kaynağının tüm yaşamın ve var oluşun kaynağı olduğuydu. Örneğin insan teninin sıcaklığı, iç organların hep sıcak olması, hayatın coşkusu, yaşamın hevesi ve heyecanı, ve daha pek çok benzer olay Güneş’in “nazik” ısısı ile ilişkilendirilirdi. Bu ilişkilendirmelerden dolayı olsa gerek ki, İnsan ve Güneş ile bağlantılı süptil veya ezoterik bir bağ pek çok büyük felsefi okulların öğretilerinin bir parçası haline geldi. Nihayetinde Güneş evrimin/tekamülün ve yaşamın itici kuvveti olan Evrensel temel güç kaynağının merkezi olarak gözükmeye başlandı.

Büyük pek çok felsefi ve mistik tradisyonlardan biri olan Alşimide ise, “Alşimi” basitçe biyolojik evrim ile de örneklendirilebilen, doğanın yavaş ve kademeli olan mükemmelleşme sürecinin bir nevi hızlandırılmasının sanatıdır. Bizim bağlamımızda, yani Spiritüel Alşimide, bu olay evrimin/tekamülün solar ateşinin Alşimide rafine edilen mükemmellik haline ulaşmanın hızlandırmasıdır. Her nasıl Alşimistler dizginlenmemiş ateşin hızlıca ve şiddetle kendini yaktığını çabucak anladılar, bu sebepten ötürü Alşimi üzerine çalışırken Güneş’i çok nadiren kendisinin eşi/yoldaşı olan ve genelde serinletici, sisli ve buharlı olmasıyla anılan Ay’dan ayrı bulundurdular. Alşimistler sık sık karşıtlar arasında olan bu gizemli ve “gizli” birlikteliği—Güneş ve Ay’ı—Mistik bir evlilik, veyahut çiyin düşmesi ve buharın yükselmesi döngüsü olarak adlandırmışlardır (çn: Çiy sözcüğü bana tam da bu birleşmeyi anan Beltane günü eski Kelt topluluklarında genç ve güzel görünmek isteyenlerin Beltane sabahı çiy ile yüzünü yıkaması geleneğini hatırlattı). Buradan anlaşılacağı gibi ‘çok eski’ dönemlerde ve hatta Orta Çağda bile insanlar muhtemelen sabah Güneş’inin soğuk, nemli Dünya’yı ısıtıp buharlaştırdığını sonra da bu buharların çiy olarak düştüğünü düşünüyorlardı. Elbette bugün bu sürecin ne kadar kompleks ve farklı olduğunun farkındayız. Fakat hala daha bu “soğuk ve sıcak, kuru ve nemli, ateşli ve ıslak” döngüsü arketipiği Alşimik sürecin en temelinde bulunur ve Güneş ile Ay’ın mükemmel uyumu ve dengesini temsil eder.

Alşimi ve Gerçek İmajinasyon

Frater Dennis William Hauck, PhD, yazmış olduğu kitaplarından birinde bir Orta Çağ bilmecesinden bahseder (çn: Bu kitaplara PDF olarak www.rosecroixjournal.org sitesinden ulaşılabilir, ben de pek çoğuna buradan ulaşıp çeviri yapıyorum). Bu bilmecede doğanın İlk Maddesinden bahsedilir ki bu madde, gizemli ve eterik bir maddedir ve tüm bilginin kaynağıdır. Bilmece şudur; “Ölümün ve yaşamın anahtarı her yerde bulunabilir, ama eğer kişi onu kendi evinde bile bulamıyorsa muhtemelen asla bulamayacaktır. Fakat o herkesin gözünün önündedir. Kimse onsuz yaşayamaz ve herkes onu kullanır. Aslında yoksul olan genellikle onu zengin olandan daha sık kullanır. Çocuklar sokakta onunla oyun oynar. “Ezik”, alçakgönüllü ve eğitimsiz olanlar genellikle ona ayrıcalıklı ve eğitimli olanlardan daha çok hürmet ederler. O Felsefe Taşının oluşturulabileceği tek şeydir ve onsuz hiçbir soy metal dönüştürülemez (çn: “Soy Metal” İngilizce de “Noble Metal” olarak geçer ve Noble sözcüğü aynı zamanda soylu, asil, ulu ve yüce anlamına gelir).” Her ne kadar eğitimli ve üst kasta ait insanlar çoğunlukla onu “saçmalık” ve “kullanışsız” olarak görseler de,  o gerçek bilgeliğe ulaşmanın ve bir şeyi mükemmelleştirmenin tek yoludur.” Gloria Mundi’nin (Glory of All Worlds - 1620) yazarı bu bilmeceye atıfta bulunarak şunları söyler; “O her ülkede, köyde, kasabada, dolayısıyla Tanrı'nın yarattığı her şeyde bulunur. Fakat yine de neredeyse herkes tarafından hor görülür. Kimse bunu ödüllendirmez, ancak o insan ruhunun yanında, yeryüzündeki en güzel ve en değerli şeydir ve kralları ve prensleri yerinden edecek güce sahiptir.”

Elbette bu bilmeceyi cevaplandırmak kişinin gerçeklik/realite konseptine bağlıdır. Kişi gerçeklik çizgisini veya sınırını nereden başlayarak çekmektedir? Kişinin fantezilerinden, rüyalarından, düşlerinden veya hayallerinden mi? Yoksa düşüncelerinden, ruhundan veya maddeden mi? Hermetik bir yasaya göre her şey gerçektir. Denilebilir ki algıladığımız her şey aynı Bir Tek Şey'in bir parçasıdır ve farkındalığımızın spektrumu kişinin sahip olduğu “ışığın spektrumu” ile belirlenir. Bu ilk(s)el ışık, bilmecemizin cevabına ulaşmak için hayal gücü ışığında her bireyin bilincine yansır.

10 yaşında küçük bir çocuk bir keresinde imajinasyon için “Zihninin içindeki yerlerde yürüyüp dolaşmak” demiştir. İmajinasyon Alşimistler için Yüce İşin/Şaheserin (çn: Magnus Opus) çoğunlukla yer aldığı ve sonsuz olasılıkların var olduğu özel ve şahsi bir Dünya demekti. İşte tam da bu yüzden Alşimistler, bu olayı boş ve avare düşlerden, hayallerden ve fantezilerden ayırmak için “GERÇEK İMAJİNASYON” tanımını kullanırlar. Bu olay diğerlerine kıyasla gerçekliğin/realitenin özüne direkt olarak bağlı olan ve bir nevi özel bir zihinsel imajinasyon veya görselleştirme olayıdır. Bugünkü genel kültürümüzde her ne kadar insanlar, okullar, kiliseler (çn: Veya camiler) ve diğer otoriteler bu Yüce Akıl ile olan bağımızı inkâr etseler de 14. Yüzyılda bir Alşimistin dediği gibi “Çok derinlerde, değersizlerin ve reddedilmişlerin arasında saklanmış olan ‘gizli bir taş’ vardır ki bu taş bizim en değerli taşımızdır.” Paracelsus’a göre “Gerçek İmajinasyon hayatı olması gereken Spiritüel gerçekliğine kavuşturur ve sonra meditasyon sayesinde yerini alır.” Burada Paracelsus’un söylemek istediği Gerçek İmajinasyon herhangi bir şeyin Yüce kaynağını gösterir ve bu şey meditasyon aracılığı ile keşfedilip, anlaşılabilir. Alşimistler tarafından kullanılan mediatif yöntemler ilahi güçlerin (çn: İsimlerin) uzun süreli (çn: Uzatılarak) ve sessizce (çn: Kendi içinden) çağrılmasından ibaretti. Bazen kişinin “iç meleği” veya “daha yüksek benliği” çağrılırdı. Alşimistler meditasyonlarında bunları yaparken, “şekiller/formlar” dünyası ile her şeyin kaynağı olan Yüce idealleri/hayalleri bir araya getirmeyi sağlayan o “Anjelik/Yüce” ışımayı bulmayı umarlardı. Rosarium’un (1550) yazarı bu özel Alşimik meditasyonu şöyle tarif eder: “Kapının (çn: Kişinin kendi “ruhani” kapısı) iyi durumda ve sıkıca kapalı olduğuna emin ol ki, Tanrı’nın izniyle, hedefine ulaşasın. Doğa eylemlerini adım adım ve kademeli olarak gerçekleştirir, ve aslında, senin de böyle yapman gerekir. İmajinasyonunun, bedenlerin kendilerini toprağın “bağırsaklarında” yeniden yaşam bulduğu Doğada, tamamen doğal şekilde yönlendirilmesine izin ver. Ve imajine ederken doğru bir şekilde imajine et, fantastik (çn: Boş ve avare) şekilde değil.” Dolayısıyla Gerçek İmajinasyon Doğanın süptil süreçlerinin ve onların Yüce arketiplerine olan bağlarının canlandırılmasıdır. Gerçek İmajinasyon Yüce aklın hayalini kurduğu “Dünya’nın tohumunu” çekim alanına almayı hedefler. Şu kesindir ki, Martin Rulandus’un Lexicon of Alchemy (1612) (çn: Alşiminin sözlüğü) kitabında “O insanın içinde bir yıldız, semavi veya göksel bir bedendir” diye bahsetmiş olduğu gibi Alşimistler imajinasyonun içimizde bulunan cennetin bir parçası olduğuna ve Tek olan Kozmik Akla bağlantı olduğuna inanırlardı. Benzer şekilde Carl G. Jung “Imaginatio” konseptinde İmajinasyon için “Opus’u anlamanın en temel anahtarıdır” diye bahseder.

Alşimik Evlilik ve Hermetik Çocuğun Taçlandırılması

Muhtemelen birinin, mesela bir Alşimistin, çalışmasına iltifat etmenin bir yolu da o kişinin çalışmasının dışa vurumudur. Örneğin bir resim, özellikle ilham verici, felsefi semboller ve alegorilerle doluysa, pek çok şeyi ifşa edebilir. Mesela RozenKreuz’un meşhur efsanesine atfen bir resim paylaşmak az önceki cümlenin ne denli önemli olduğunu bize gösterecektir. Bu yüzden, biraz uzun bile olsa, bu resmin yorumunun çevirisini yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

RESİM (ALŞİMİK EVLİLİK).PNG

Bahsedilen resmi ve içerdiği sembollerin anlamını direkt incelemeye koyulmadan önce, o sembollerin kendilerinin neler temsil edebileceğine bakabiliriz. İlk önce Alşimik Güneş ve Ay veya Alşimik Kral ve Kraliçeye bakalım.

Güneş ve Ay, Kral ve Kraliçe

Hermetik felsefede Güneş her zaman bilincin herhangi bir andaki durumunu temsil eder ve kendisini sürekli olarak dışa doğru saçmaktadır (çn: Işığını saçmaktadır). Güneş sadece parlayabilir ve dışarı doğru güçlü ışık dalgaları ve ısı yayabilir. Güneş bir şeyi alamaz veya “kabul edemez.” Çünkü o BİR olan birliğin bir yarısıdır. Bu birliğin diğer yarısı ise doğası Feminen ve alıcı olan bilinçaltını temsil eden Ay’dır. Ay kendi başına soğuk, karanlık ve Güneş’e kıyasla pasif polaritedir. Alşimik olarak Lunar doğa içeri toplamak ve besle(n)mek iken, Güneş’in doğası (çn: Solar doğa) dışa vermek ve yayılmaktır (çn: Kendi ışığını yaymak, saçılmak vs.). Güneş kendini, yani bilincini, karanlığının bilinçaltını temsil ettiği Ay’ın yansıması ve onun ısıtılıp aydınlanması yolu ile öğrenebilir. Güneş kendi yansımasını ancak Ay’da görebilir. Fulcanelli’nin bir keresinde dediği gibi “Ay gizlice Güneş’in tüm ışınlarını emer ve koynunda büyütür” (çn: Burada ‘gizlice’ sözcüğünün önemli bir detay olduğunu düşünüyorum. Yani Ay, Güneş’in ‘haberi olmasa’ bile ondan ne alırsa büyütüp ona göstermektedir).

Metafiziksel bağlamda meditasyonun iç süreçlerdeki fonksiyonu ve etkisi de benzerdir. Düşünceye ışık tutan veya konsantre olan bilinç Güneştir. Bilinçaltımız ise Ay gibidir ve Lunar seviyede işlev görür. Dolayısıyla içimizde bulunan bilinçsiz (çn: Henüz farkındalığında olmadığımız) psişik enerjilerimiz, Solar özümüz tarafından nazikçe ısıtılmalı ve uyandırılmalıdır, yahut canlandırılmalıdır. İşte bu olay Filozofların “dölleme” sözcüğü ile bahsettiği “Bilinç, bilinçsizi döllemelidir” deyimin karşılığıdır. Bu bilinçli dölleme/tohumlama eylemi bilincin üçüncü bir hali olan aydınlık ve içimizdeki Yücelik olarak tasvir edilen Hermetik çocuğun doğumuna sebebiyet verir. Kişi ne zaman meditasyon yapsa, kişinin kendi İç Benliği ile olan birleşmesini sembolize eden Yüce İçsel Çocuğun doğumunun gerçekleştiği, içindeki verimli Feminen bilinçsizliğine giriş yapar. Bu durumda kişi bilinçli olarak kendi iradesini kullanmalı ve bilinçsizliğin pasif enerjileri üzerine konsantre olmalı. Böylece, bilinçaltının alıcı ve besleyici enerjileri, Alşimistlerin deyimi ile “Altınımız” olan, Güneş’in Yüce tohumunu besleyecek ve büyütecektir. Böylelikle bilinçaltı Yüceliğin anne olma halini deneyimler ve Güneş’in oğlunu meydana getirir. Bu gizemli ve mistik AŞK (çn: IŞK) hikayesi, yani Yüce eril ve dişil beraberlik, filozofların Felsefe Taşı dediği tohumun elde edilmesi olayıdır. Bu olay sonunda hem Güneş, hem de Ay yani hem Baba hem de Anne kendilerinin yapmış oldukları eserlerini Yüce çocukta görürler. Bu olay Adem, ve Havva’nın, veya damat ve gelinin HAKİKİ birlikteliğidir ve Alşimistlerin mistik evliliğidir.

(çn: Frater Steve Kalec der ki) Güneş’i Lunar Astral Işığın Feminen yansımasında görmek şahane ve muazzam bir şeydir, hele Feminen taraf tamamen dolu ve hamileyken. Bu Feminen taraf bizim güzeller güzeli Diana’mızdır (çn: Unutulmamalıdır ki Diana bakire bir Tanrıçadır, yani saftır ve lekesizdir. Dolayısıyla negatifliklerden arınmış ve Şaheser için hazırdır). Alşimistler bu Feminen tarafımızın güzelliğini hep dillerine dolamışlardır ve alegorik olarak ondan “Vadinin zambağı” veya Alşimik süreçteki beyazlatma aşamasının “Beyaz Gülü” olarak bahsetmişlerdir. Alşimistlere göre Diana Feminen tarafımızın Dünyasallıktan sıyrılmış çıplak güzelliğini sembolize eder (çn: Yani daha çok bilinçaltının Dünyevi dertlerden/kıyafetlerden tamamen uzaklaşmış/soyunmuş çıplak güzelliğini temsil eder). Bu şu anlama gelir, bu olay tamamen saf ve temiz bir şekilde Spiritüel olarak gerçekleşen içsel bir olaydır. Böylelikle, Güneş’in karısı tam olarak kendi doğumumuzun annesi olmuş olur. Yani bilinç, bilincin bilincine varmıştır ve artık kişi içimizdeki babadan, Güneş’ten gelen çok daha Yüce bir ışığın farkındalığına varmıştır. Bu sembolizmde Osiris mitini ve Horus’u doğuran bakire anne, Isis’i görebiliriz. Benzer şekilde Hristiyanlıktaki bakire anne Meryem’in Baba’dan hamile kalması olayının gizemini de görebiliriz. Sonuçta o da Yüce bir çocuğu doğurmuştur ki, bu çocuk bizim yenilenmiş/yeniden doğmuş Ruhumuz ve coşkulu bilincimiz olan kurtarıcımız ve içimizdeki üstattır.

Alşimik Evlilik

Yukarıdaki resimde dikkat çoğunlukla tam ortada sembolize edilen doğanın iki karşıt ama tamamlayıcı güçlerine verilmiştir. Doğadaki Maskülen ve Feminen enerjiler Alşimik bir evlilik ile bir araya gelmektedirler ve bu olay içimizdeki arketiplerin, yani Alşimik Kral ve Kraliçenin, kutsal evliliğidir, Heiros Gamos’tur. Çocukları ise Alşimik olan Hermetik Çocuktur, yani yeni ve daha yüksek Spiritüellikteki yeniden doğumumuzun sembolü. Bu evliliğin Kutsal Ruh tarafından kutsandığını Cennet ve Dünya arasında aracı olan bir güvercinin alçalmasıyla görüyoruz. Aynı zamanda bütün resimde bilincin iki halinin iki eşit parçaya bölündüğünü görebiliriz. Güneş bilincin ışıltısı ile gündüze hükmederken Ay ise yansıtıcı ve besleyici bilinçaltı olarak geceye hakimdir. Sol tarafta, karanlığın içerisinde, görüyoruz ki bir Alşimist sahip olduğu ışık ve ateşi canlı tutmak için gece nöbetinde ve daima “uyanık.” Resmi biraz daha incelediğimizde güzel Kraliçenin, Tanrıça Diana’nın, tapınağını görüyoruz. Diana’nın tek boynuzlu atı saflığı ve temizliği/namusu sembolize ederken aynı zamanda kalbi temiz olmayan birinin esareti altında değilken de ne kadar özgür olduğu temsil edilmekte. Karanlık bir suyun üzerinde yüzen kuğu ise Alşimistlerin dönüştürülen maddenin üzerinde beliren beyazlatma aşamasının başladığını göstermektedir. Sonuçta beyaz aşama, yapılan işin arıtılmasını ve temizlenmesini temsil eder. Suda yüzen zambak sırf yükselen şafağın ışığını emmek için su yüzüne çıkmış ve yapraklarını açmış durumdadır. Zambak Alşimistler için MÜKEMMEL bir semboldür, çünkü köklerinin olduğu bulanık ve çamurlu suyun en dibinden suyun yüzeyine yükselmiştir, ve bu yüzden en yüksek/ilahi tarafımızın en aşağı/”rezil”/kök tarafımızda bulunduğunu temsil eder.

Alşimistlerin kullandığı tipik bir fırının olduğu resmin tam ortasına baktığımızda içerisinde Alşimik Kral ve Kraliçeyi barındıran ve bu olayın Hermetik bir İşlem olduğunu temsil eden içsel bir sürecin yaşandığı bir kap görmekteyiz. Fırının altındaki ateş yanmakta ve kabın vibrasyonlarını yükselterek Alşimik süreci inisiye etmektedir, yani başlatmaktadır. Yavaşça sağ tarafa yöneldiğimizde, gündüzün ışığının en parlak olduğu kısma gelmekteyiz. Bir yerde Kralın kalesini ve tepede kurulmuş olan şapelini görmekteyiz. Aynı zamanda toprak asma ve üzümlerle zengin ve bereketli olduğu gibi ağaçta tamamen çiçek açmıştır ve bu olay Solar gücün sayesinde Doğanın yenilenmesinin vaktinin geldiğini sembolize eder. Resmin merkezinde Kraliçe ve Kral, beyaz ve kızıl aşamaları temsil eden Alşimik gülleri birbirleriyle değiş tokuş ederek, aslında kendilerini karşı tarafa sunarlar (çn: Diğer bir değişle tamamen karşı tarafa teslim olurlar) ve sülfür ile cıvanın harmonik dengesini sağlarlar. Derler ki, eğer su olmasa ateş Dünya’yı yakar, ve eğer ateş olmazsa su Dünya’yı boğar. Bu süreçte resimdeki Kızıl Aslan önce fethedilmeli ve ölümüne izin verilmelidir ki Alşimik olarak dirilebilsin. Bu olayı sadece “Ruh’un karanlık gecesini” deneyimleyenler anlayabilir. Alşimi asla mistik veya karanlık bir yolculuk olmak zorunda değildir. Ama şu kesindir ki, kişi bu yolda kesinlikle karanlık ile karşılaşacaktır ve böyle bir durumda karanlık, Ruh’a bahşedilen ve içerisinde Alşimistlerin yenileyici gizli ateşinin bulunduğu bir kutsama olarak kabullenilmelidir. Bu yoldaki şahıs hatırlamalıdır ki, bilinçsizlik, “söken bir şafak gibi,” bilinç ile aşılır iken, kişi muhakkak bilincinde bulunan bir karanlığın içerisine girecektir. Ve kişi Yüce olanını, kendisini daha yüksek bir şahsiyete yükseltecek olan “Altın Bir Şafağı” gözlemleyeceği an için daima ayık ve uyanık olmalıdır (çn: Ve asla pes etmemelidir).

Hermetik Çocuğun Taçlandırılması

RESİM (TAÇLANDIRILMA).PNG

Yukarıdaki resim, “Alşimik Evlilik” resminin devamı olarak incelenmelidir. Gökyüzünde, beyaz bulutların içerisinde “Her Şeyi Gören Göz” gözümüze çarpmaktadır. O, bu mucizevi ve kutsal olayı gözlemleyen ve bu ana tanıklık eden VİCDANIN ve BİLİNCİN gözüdür. Sağda ve solda olmak üzere, biri Ruh’u (çn: Soul) temsil eden diğeri ise Spirit’i temsil eden Kral ve Kraliçenin kalelerini görürüz. Dünya’da ise nihayet bilincin iki tarafının beraberliğiyle gelen bir barış hakimdir. Soldaki güvercinler Cennet ve Dünya arasında arabulucular ve haberciler olarak sabitleşmeyi ve süblimleşmeyi temsil ederken, sağdaki tavus kuşları bütün renklerin harmonisini barındıran kuyrukları gibi bütünlüğü temsil ederler. Ortada Baba olan Güneş ve Ay olan Anne tarafından taçlandırılan, yeniden doğmuş Ruh’u ve bilinci temsil eden Hermetik Çocuğu görmekteyiz. Bu çocuk içimizde gelişmekte olan bilincin “Işığını” sembolize eder. Çocuk yaşlanmış olan eski kişinin dönüşümünün ve Alşimik olarak yeniden doğumunun temsilidir. Bu çocuk aynı zamanda yeni Spiritüel ve bilinç halinin içimizdeki yol gösterici ışığını temsil eder. Dolayısıyla Baudelaire’nın da dediği gibi “Alşimi sonsuzluğun geçici (çn: Fani) olandan damıtılmasıdır.”

EK OLARAK…

Burada Alşimi hakkında ilgi çekebilecek ve dolaylı olarak bağlantılı olabilecek diğer konulara da ek olarak ve kısaca yer vermek istiyorum.

“Muazzam” Felsefe Taşı’nı Bulmak

Fiziksel Güneş diye tabir ettiğimiz Güneşimizin yanında, var oluşun tüm seviyelerinde daha “eterik” veya süptil Güneşler de bulunmaktadır. İyi bir Alşimist Güneşin bu görünmez bedenlerini çeşitli bileşenlere ve öğelere ayırmayı da bilir. Örneğin “Kara Güneş” verimli Solar kaosu veya evrimsel gücün en ilkel ve organize olmamış halini temsil eder. “Yeşil Güneş” ise daha harmonize olmuş ve hayat gücünün iyileştirici yanını temsil eder. “Altın Güneş” veya “Kızıl Güneş” ise saf Solar gücün özünde olan evrimsel potansiyelin en yüksek (çn: Yüce) haline ulaştığını sembolize eder (çn: Hatırlatmakta fayda var ki, zaten Operatif Alşimide de Felsefe Taşı’nı bulma işlemine “Kızıl İşlem” denir). İşte bu “muazzam” taş da bulunduğunda, Güneş, yüksek süptil ve eterik varlığı muazzam bir Felsefe Taşı olarak Solar sistemde bulunan “yaşam dalgasının” tamamı için evrimsel bir etken haline gelir. Bir Alşimistin eterik güneşteki bu inanılmaz güçlü ve derin kuvvetin farkındalığına varması Batı ezoterik geleneklerinde “Altın Şafağın” ya da gerçek manevi/spiritüel uyanışın bir tezahürü olarak bilinir. Aynı uyanış Doğu’da ise genellikle “Kundalini” veya “Baraka” olarak bilinir (çn: Kundalini’nin uyanışı veya yükselişi gibi).

Alşimistlerin Yetiştirilmesi

Turba Philosophorum’da şöyle geçer; “Her kimse sırtını bizim kitaplarımız için büker ve sanatımıza sadık/vefalı kalır, o kişi asla alçak/boş düşünceler tarafından yoldan sapmaz. Ve Yüce Olana kim tamamen güvenini emanet ederse, bu kişi sadece öldüğünde (çn: daha çok manevi olarak “uyuduğunda”) kaybedebileceği bir krallığı keşfeder.” Alşimistler için yüksek vasıflara vakıf olmak ve Yüce yardımı gözlemlemek, özellikle ilham veya vahiy olarak, çok önemliydi. Bu düşünce, düğün kıyafeti giymediği için işinde kendisinin moral olarak arındırılmamış/temizlenmemiş olarak kabul edildiği olan bir ziyaretçinin geldiği bölümde, Matthew (22:11-14) kitabında (çn: Gospelinde) sıkça adları geçen Royal Art Adeptleri tarafından da sıkça yinelenmiştir:

“Kendini bil. Eğer tamamen arınmış değil isen, düğün ziyafeti sana zarar verecektir. Uzun süreliğine öyle kalanın vay haline, dertsiz olan uzak dursun.”

Ayrıca Hoefer Alşimistlerin en göze batan özelliklerinden birinin de sabırlı olmaları ve asla yapmış oldukları hatalar yüzünden yılmadıkları olduğunu söyler. Bu arada pek çok Alşimist kendi malzemelerini de kendileri yapardı ve her ne kadar Alşimistlerin “Lege, Lege, relege, ora, Labora et invenies” yani “Oku, oku, yeniden oku, dua et, çalış ve aradığına ulaşacaksın” diye bir söyleşi olsa da kitaptan gelen bilgilere karşı da uyanık ve tedbirli olmaları gerekirdi. Bu arada pek çok Alşimik talimat ve önerge ise sözlü olarak aktarılırdı. Genelde acemi biri bir Alşimi üstadının yanında çırak olarak çalışmaya başlar ve başlarda eğitimini çoğunlukla verilen ilmihalleri ezberleyerek geçirirdi.

Alşimik Literatür

Genelde Alşimistler Yüce İşin/Şaheserin sırlarını ve ezoterik felsefelerini gizli tutarlardı. Nedeni ise basitti. Arınmamış olandan (çn: Yüce veya arınmış olanı) uzak tutmak… Ayrıca bu bir çeşit güvenlik önlemiydi. Ek olarak Roger Bacon, Opus Tertium’da şöyle der; “Sırrı açıkça ifşa etmek sadece onun tesirini ve etkisini azaltır. Böyle bir durumda insanlar onun gerçek kıymetini bilemez ve kenara atarlar. Devedikeni yemekten hoşnut olan bir eşeğe lahana vermek aptallıktır, aşağı ve muzip olan birine suistimal edeceği bir şeyi vermek de öyle. Bu yüzden bu sırrı herkesin anlayabileceği şekilde buraya yazmıyorum.”

Derler ki, yaşanan her şey meraklı olanın cesaretini kırmak ve yıldırmak için olmalıdır. Eirenaeus Philalethes‘in sözleriyle; “Laboratuvarın kapısında her zaman alevli kılıcı ile silahlanmış bir nöbetçi durmalı ve tüm ziyaretçileri sorguya çekmelidir ki kabul edilmeye layık olmayanlar derhal geri döndürülsünler.” Yani Alşimistlerin hedefi daima gizemli ve mistik sembollerin arasında saklanmış olarak bulunmaktaydı ve bu konuda Alşimistler son derece de başarılıydılar.

Alegorik Çizimler ve Alşimi

Bazı Alşimik eserler tamamen çizimlerden veya resimlerden oluşmaktadır. Örneğin Mutus Liber (çn: Sessiz Kitap) Alşimik süreçleri gravür sanatı ile, tek bir açıklama bile olmadan anlatmaktadır. Diğer benzer eserler ise Fulcanelli’nin de üzerine yorumlarının bulunduğu The Hieroglyphic Drawings of Abraham the Jew (çn: “Yahudi İbrahim’in Hiyeroglif Çizimleri” olarak çevrilebilir) ve Rosarius Magnus eserleridir.

Alşimi ve Tarot

Avrupa’ya 14. Yüzyılın sonlarında geldikleri sanılan Bohemyalıların ezoterizminde mistik hikayelerin, sağgörünün ve majinin dahil olduğu pek çok kehanet veya fal bakma yöntemleri bulunmaktaydı. Bunlar arasında belki de Hermetik tradisyon ile en çok birleşen ve iç içe giren ise sembolik ve simgesel bir kitap olarak ortaya çıkmış olan Tarot’dur (veya Thoth’un kitabı). Bu kitap aynı zamanda bir kehanet yöntemi olduğu gibi, Hermetik Felsefeyi de özetler niteliktedir. Yirmi iki “majör” kart belli bir düzende dizildiğinde Hermetik Kozmoloji ortaya çıkmaktadır. Mesela Kaos, Yaratıcı Ateş, İlkel Maddenin dört elemente bölünmesi vs. Aynı şekilde Solar teoloji de göze batmaktadır, örneğin aydınlanma, sempati, empati, cinsel karşıtlık, kötülük, düşüş vs. Bazı modern okültistlere göre bu gizemli kartlar arasında Yüce İşin/Şaheserin çeşitli aşamaları da fark edilebilir.

Alşimi ve Heykeltıraşlık

Alşimistler uygulamalarını ve doktrinlerini ifade etmek için belli estetik sanatlara da başvurmuşlardır. Örneğin bazı binalar (Bourges’teki Jacques Coeur’un evi) ve dini yapılar (Paris’teki Nicolas Flamel tarafından yapılan Saint Jacques kulesi) ilgi çekici sembolik heykeller bakımından zengindirler.

Alşimi ve Semboller

Alşimistler, sahip oldukları sırları, özellikle Orta Çağ’dan Modern zamanların başına kadar kullanılan, pek çok kişiden saklamak için birtakım semboller sistemi tasarlamışlardır. Bazı önyargılı görüşlerin aksine bu semboller sistemi bireyden bireye göre değişmemiş ve keyfi olmaktan ziyade yüzyıllar boyunca hep aynı ve sabit kalmıştır (çn: Bu son cümle aslında Alşimik sırların aktarılması hakkında pek çok şeyi özetler niteliktedir. Örneğin yukarıda örnek olsun diye vermiş olduğum ve geçen yüzyılda çizilmiş “Alşimik Evlilik” resmi ile verilen sembolizm, RozenKreuz’un yüzyıllar önce anlatılan “Venüs ile Kimyasal Evlilik” efsanesine çok benzemektedir. Muhtemelen bu efsaneyi bilen herkes benzerlikleri hemen fark etmiştir. Zaten eğer durum böyle olmasaydı ve her Alşimist bu sembolleri keyfi olarak değiştirseydi, bilgiyi alegorik ve sembolik olarak aktarmak çok daha güç ve riskli bir hale dönüşebilirdi. Bu yüzden Alşimistler her ne kadar bu sembollerin alegori ve başlarda kullanımlarının keyfi olduklarını bilseler de, çoğunlukla eserlerinde onları farklı şekilde kullanmaktan veya ekleme/çıkarma yapmaktan kaçınmışlardır ve hep benzer temel sembollere başvurmuşlardır. Böylece bir tradisyon doğmuş ve bugün Alşimiyi bu semboller aracılığıyla öğrenen her Alşimist kendilerinden önceki önemli ve paha biçilemez denecek Alşimik eserleri de rahatlıkla okuyabilmekte ve nispeten kolayca kavrayabilmektedirler).

Anagramlar, enigmalar/bilmeceler ve hatta akrostişler Alşimistlerin fikirlerini gizlemek için kullandıkları yöntemlerdendir. Bundan dolayı, Felsefe Taşı “AZOTH” kelimesi ile de ifade edilmiştir. “A” harfi o dönemlerdeki pek çok alfabenin baş harfidir ve “Z” ise Latin alfabelerinin, aynı zamanda Yunan ve İbrani alfabelerinin de son harfidir. Bu durum, bahsi geçen taşın geriye kalan tüm var oluşun (çn: diğer tüm harflerin) başlangıcı ve sonu olduğunun temsilidir.

Alşimi ve Kriptografi

Bazı Alşimistler sıklıkla harfleri veya harfleri ve numaraları veya ayna ile yazmayı veya tamamen farklı şekillerden oluşan alfabeleri kullanarak kriptografiye başvurmuşlardır. Kimileri yaptıkları müziklerinde bile sesleri ve notaları belli bir hizaya getirmeye çalışmış ve bu şekilde bestelerini oluşturmuşlardır, RozaKruacı Michael Maier’de bunlardan biridir.

Alşimi ve Michelspacher’ın “Adeptlerin Dağı”

RESİM (ADEPTLERİN DAĞI).PNG

Vermiş olduğum resim sonradan renklendirilmiştir ve Michelspacher’ın kullandığı orijinal renkler değildir. Sadece çevirisini yaptığım kaynakta böyle olduğu için bunu koymak daha mantıklı geldi. İnternetten araştırdığımda sonradan fark ettim ki, meğer Stephan Michelspacher resimlerini neredeyse hep siyah beyaz yapıyormuş, kara kalem çalışması gibi, ve bu yüzden pek çok resminin pek çok farklı halde renklendirilmiş hali var. Bu da onlardan bir tanesi.

Bazı RozaKrua ve Alşimik yazılarda bir dağın etrafında toplanmış halde bulunan ve bazı sembolleri anımsatan illüstrasyonlar ve atıflar bulunmaktadır. Yukarıdaki resimde herhalde en dikkat çeken nokta tam da merkeze konumlanmış devasa bir dağdır ve sembolik olarak herhangi bir hedefe ulaşmak ve en tepeye yükselmek için gerekli olan çaba ve eforu temsil etmektedir. Bu resimde ilginç olan kısım dağın tepesinin bulutlarla kaplı olmamasıdır ve bu olay varılması hedeflenen başarının açık/net ve rahatça anlaşılabileceğini göstermektedir. Bu başarı bir RozaKrua adeptinin başarısıdır.

Diğer sembolleri ifşa etmeden önce bu resime bakan kişiden beklentimiz, tıpkı gözleri bağlanmış birinin “karanlıklar içeresinde” bir şeyi araması veya resimde görülen avcının dağın dibinde yapmakta olduğu eylem gibi, kişinin kendi iç sesini dinleyerek bu sembollerin anlamını kendisinin bulmasıdır. Bu yüzden sadece birkaç belli sembolü daha ifşa etmekle yetineceğiz.

Resimde görüldüğü gibi yüksek bir daha tırmanmadan önce yapılması gereken bir işlem de duvarı, yani sembolik olarak kişinin sahip olduğu yanlış inançları ve doktrinleri (çn: dogmaları, öğretileri vs.) aşmasıdır. Kapıda bekleyen şahıs ise Alşimik bir koruyucudur, ve Alşimistler tarafından bu kişinin David’in (çn: Davud’un) İncil’deki büyük büyük babası olan Boaz olduğu düşünülür. Bu arada yukarıdaki bir Alşimist Felsefe Taşı’nı doğuracak olan Güneş ve Ay’ın bitkilerinin ekimini yapmaktadır. Diğer bir ağaç ise çoktan meyvelerini vermiştir ve bu olay sağlam ve kayadan bir temelin üzerine kurulmuş olan bir ev ile sembolize edilmiştir (çn: “Temel” sözcüğü geçmişken, okuyucuya Kabalistik Ağaçtaki “Yesod” sefirası üzerine düşünmelerini tavsiye ederim). Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, ne zaman Güneş ve Ay’ı görsek, daima beraber olmalarıdır. Peki bu olay, Güneş ve Ay’ın cıvanın Alşimik sembolü ile beraber olduklarında ne anlama gelebilir? Ya sizce yuvasına doğru hızla koşan tavşan ne anlama gelebilir? Bu soruları resimdeki pek çok figür ve sembol için sorabiliriz ama bu tarz bir arayış bizi muhtemelen ressamın varmamızı arzu ettiği sonuca götürmeyecektir.

Bu yüzden en iyisi bir RozaKrua öğrencisinin nihai hedefinin bu diyagramı Kozmik birlik ile beraber olma yolunda “meditasyonal” bir mandala olarak kullandığını varsaymaktır. Bu durumda bu hedef bize bir küre, yani evrenin üç boyutlu, kütlesi olan ve duyularla algılanabilen bir sembolü olarak gözükmektedir. Görüldüğü gibi bu kürenin üstünde Cennetin Kralını temsil eden bir “Taç” vardır ve bu durum bize sembolik olan kürenin materyalist bir bakış açısı ile algılanamayacağını ve Kozmik olarak materyalist bir etki altında kalmadığını gösterir. Kozmik bilince varmak isteyen öğrenci/yolcu, önce sol tarafta gözleri bağlı kişiler gibi zikzak çizerek başlar ve ardından mağaraya girer. Sonra ise tavuğun yanından geçerek ejderhaya, ejderhadan geçerek bereketli ağacın yanına, sonra meyve vermiş olan diğer ağacın yanına, oradan da kayanın üzerindeki eve ve nihayetinde küreye vararak ilerlemeye devam eder. Elbette bu yolculuk esnasında sembolik olarak diğer olaylar ve figürlerle de karşılaşılacaktır. Mesela aslan, karga ve kartal bunlardan en belirgin olanlarıdır. Ama resimde görmüş olduğumuz ve karartılı bir geçişe/girişe sahip olan ikinci kule neyi temsil ediyor olabilir? Peki yolcu Altın Şafağın sökeceği anın, Gümüş Ay’ın batması ile geleceğine ne kadar emin olabilir ki?

Bu soruları cevaplandırmak için bu resime bakan kişi en azından birkaç dakikasını ayırmalı ve bu diyagramdaki sembolik yolculuk üzerine birazcık kafa yormalıdır. Şu klişeyi yeniden hatırlatmak isteriz; “Bir resim bin sözcüğe bedeldir” (çn: Özellikle böyle bir resim). Bu tarz resimlerin en güzel tarafı da, her ne kadar ressam büyük ihtimalle izleyiciye anlaması için spesifik bir mesaj vermeye çalışmış olsa da, bu mesajın kişiden kişiye farklı algılanabilmesine rağmen asla yanlış algılanmamasıdır.

Alşimi ve Din

Pek çok Alşimi üstadı/adepti aralarında dini motiflerin de olduğu çeşitli analojileri zaman zaman kullanmışlardır ve bu zamanla bir takım “kült” haline gelmiştir. Örneğin Alşimistler Evanjelik bir yazı üzerine sayısız yorum ve analoji yapmışlardır; “Eğer tohum ölmezse, meyve veremez.” Yani buğday toprakta ayrışmalıdır ki, Taş bozulma ve kokuşma aşamasından geçebilsin. George Ripley Book of Twelve Gates (çn: On iki kapının kitabı) eserinde şöyle yazar; “Dünya’da, Taş’ta şekilsiz bir cisimden oluşur. Lucifer’in düşüşü, tıpkı ilk günah gibi, baz metallerin kirlenmesini sembolize eder.” Hristiyan adeptler, sanatlarını kullanarak sıradan Hristiyanlık algısına karşı daha Yüce ve üstün, ezoterik bir din anlayışı geliştirmeye çalıştılar. Örneğin Felsefe Taşı’nı Mesih’e benzetmişlerdir. Çünkü Yüce olan kelime gibi Taş’ta kendini yeniden üretebilmiş, dölleyebilmiş ve nihayetinde kendisini meydana getirebilmiştir. Dolayısıyla Taş Mesih ile özleşmiştir. Lully Theories eserinde şöyle yazar; “Doğa hamilelik ve doğum için sabit bir zaman konseptine sahiptir. Yani Alşimist maddeyi dölledikten sonra beklemeyi de bilmelidir. Taş doğduğunda ise aynı çocuklarda olduğu gibi, Taş’ı beslemelidir ve büyütmelidir, ta ki kendi başına ayakları üzerinde durmayı öğreninceye kadar.”

Alşimi, Alegoriler, Masallar ve Mitler

Alşimistler bazen yapmış oldukları deneyleri betimlemek için mitolojik masallara atıfta bulunurlar (Bunun tersi de mevcuttu. Mesela bazı Alşimistler Homer, Ovid ve Virgil’in eserlerini Alşimik olarak yorumlamaya çalışmışlardır). Bu masallar arasında en çok kullanılan mitlerden biri de kendi küllerinden yükselen Phoenix mitiydi (çn: Zümrüt Anka kuşu efsanesi). Elbette bazı Alşimistler kendi mitlerini oluşturmakta da epey hevesliydiler. Örneğin Almanca bir eser olan The Little Peasant’s Casket (çn: Minik Köylünün Mücevher Kutusu) sembolik olarak Yüce İşin/Şaheserin oluşturulması sırasında maddenin sahip olduğu renkleri şöyle anlatır; “Şimdi yolculuğa çıkıyorum. Ve kendimi iki dağ arasında buldum. Tam karşımda bir adama baktım. Adam ciddi ve alçakgönüllü biriydi ve mütevazi bir şekilde giyinmişti. Üstünde gri bir ceket, kafasındaki şapkada siyah bir şerit, boynunda beyaz bir atkı, sarı deri bir kemeri ve kırmızı botları vardı.”

Alşimi ve Einstein

Albert Einstein (1879-1955) Gerçek İmajinasyonu kullanarak kozmosun içinden bir ışık demeti üzerinde ilerlediğini görselleştirirdi ve kendisi nihayetinde “yolculuğundan” görelilik teorisiyle dönmüştür. Bütün Alşimistler gibi o da ilahi armağanın gücüne ve kudretine saygı gösterdi: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Hayal gücü tüm evreni, bilinebilecek ve anlaşılabilecek her şeyi kucaklarken, bilgi şu an bildiğimiz ve anladığımız şeylerle sınırlıdır" (çn: Ayrıca Einstein’in şu sözü çok hoşuma gidiyor: “Rab mahirdir ama zalim değildir. Doğa sırlarını sinsiliğinden değil özündeki yüceliğinden dolayı saklar”).

Benzer şekilde Kuantum Fizikçi Wolfgang Pauli (1900-1958) imajinasyon esnasındaki görüntülerin nasıl bilimsel kavrayışın kaynağı olduğunu kendince şöyle açıklıyor: “Birisi gerçek kavramlara yönelik bilinçli adımları analiz ettiğinde, her zaman sembolik görüntülerden oluşan fikirler bulur. Bu iç resimler bir 'hayal etme içgüdüsü' tarafından üretilir ve farklı kişiler tarafından bağımsız olarak paylaşılır. Bu arkaik imgelerden ise rasyonel kavramlar büyür. ”

Evet, bir yazımızın da sonuna gelmiş bulunmaktayız. Umarım kendimce faydalı olduğunu düşündüğüm için koyduğum “çn:” kısımları sizi rahatsız etmemiştir. Aksi takdirde lütfen yorumlarda belirtin, sonraki yazı ve çevirilerde mümkün olduğunca azaltırım.

Okuduğunuz için sonsuz teşekkürler ve saygılar  :)



Kaynakça:


AMORC. 2013. “Alchemy.” Rosicrucian Order. 91 (1). https://5482ff13812fff93b4b0-f30566d4c910ec79e48ff03c503d3718.ssl.cf5.rackcdn.com/RD_Web_Color_25_July_2013.pdf

AMORC. 2018. “Rosicrucian Alchemy.” Rosicrucian Order. 96 (1). https://31627ead4b8ef9965311-27c3e342e6b4b32f94c1796f94eaeaa1.ssl.cf5.rackcdn.com/Digest%202018%20Rosicrucian%20Alchemy%20051818%20web.pdf

Frater Albertus. 1960. “The Alchemist’s Handbook (Manual for Practical Laboratory Alchemy)”

ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Temmuz 01, 2020, 12:03:11 ös
Yanıtla #1

Sayın Ömer Faruk Yılmazlar,

10 iletinizi görebildim. Birkaçı cevap, kalanları da Kabala ve Simya üzerine çok uzun, bir anlamda okuması güç, ancak çok emek harcanmış yazılara benziyorlar.

Emeğiniz ve paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Merakım acaba bunların başka bir forum, site için hazırlanıp buraya kopyalanıp kopyalanmadığı; yoksa tamamı buraya özgü mü?


Sayın ANARCHOSA,

İltifatınız için gerçekten çok teşekkür ederim, bunları duymak beni çok mutlu etti. Vaktim olursa daha çok paylaşım yapmaya gayret edeceğim.

Sorunuza cevap olarak, bu sitede yapmış olduğum paylaşımların TAMAMI bu siteye özgüdür. Başka sitelerde benzer paylaşımlar var mıdır bilmiyorum ama benim tüm kaynaklarım vermiş olduğum kaynaklardır ve bu yazıları da sadece Masonlar.org'da paylaştım.

Bu arada The Celestial Sanctum uygulamasının Masonluktan geldiğini hiç bilmiyordum. Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor (örn: https://www.rosicrucian.org/downloads/Liber_777_1011.pdf), hatta Crowley'nin kitabı da vardı böyle.

Bir de kitap tavsiyesi için ayrıca teşekkür ederim...

Saygılar ve Sevgiler :)

ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Temmuz 01, 2020, 12:51:29 ös
Yanıtla #2

Yanlış anlaşılma olmuşa benziyor. Ben Celestial Sanctum uygulaması Masonluktan geliyor demedim sanki...
Cümlem şöyle: ''Rozkrualar bugün dahi Celestial Sanctum denilen bir uygulama yapar.''

Şimdi anladım, pardon  :).
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Temmuz 11, 2020, 03:09:51 öö
Yanıtla #3
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 12
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Ömer Faruk Yılmazlar,
Konuyu çok anlaşılır ve güzel anlatmışsınız. Eminim benim gibi merak edenlere çok şey katmıştır. Sayın ANARCHOSA'nın dediği gibi, yazı uzun fakat ben tek oturuşta hiç sıkılmadan okudum. Şimdi, yapmış olduğunuz diğer paylaşımlara göz gezdireceğim. Emeğiniz için teşekkür eder iyi geceler dilerim.
Saygılarımla.
Her karanlık kendisini sonlandıracak şafağın tohumlarını içinde taşır.


Ağustos 29, 2020, 09:54:09 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 312
  • Cinsiyet: Bay

Bu arada The Celestial Sanctum uygulamasının Masonluktan geldiğini hiç bilmiyordum. Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor (örn: https://www.rosicrucian.org/downloads/Liber_777_1011.pdf), hatta Crowley'nin kitabı da vardı böyle.

Kendini Thelemit olarak gören birisi olarak söylemeliyim ki "Liber" ismi Latince "Kitap" anlamına gelir, kanun değil. OTO ile Gülhaç cemiyetlerinin kurucuları arasında bir bağ vardı fakat gel gelelim Thelema da kullanılan Liber 777 semboller için sözlük vazifesi görür. AMORC dışında Liber 777 yi böyle bir anlamda kullanan bir cemiyet görmedim. "Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor" demişsiniz ama örnekte sadece AMORC web sitesinde yayınlanan PDF var.


Ağustos 29, 2020, 10:04:29 ös
Yanıtla #5

Bu arada The Celestial Sanctum uygulamasının Masonluktan geldiğini hiç bilmiyordum. Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor (örn: https://www.rosicrucian.org/downloads/Liber_777_1011.pdf), hatta Crowley'nin kitabı da vardı böyle.

Kendini Thelemit olarak gören birisi olarak söylemeliyim ki "Liber" ismi Latince "Kitap" anlamına gelir, kanun değil. OTO ile Gülhaç cemiyetlerinin kurucuları arasında bir bağ vardı fakat gel gelelim Thelema da kullanılan Liber 777 semboller için sözlük vazifesi görür. AMORC dışında Liber 777 yi böyle bir anlamda kullanan bir cemiyet görmedim. "Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor" demişsiniz ama örnekte sadece AMORC web sitesinde yayınlanan PDF var.

Evet, "kanun" yerine "kitap" olmalıydı, o an karıştırmışım ne yazık ki. Benim hatam...

AMORC'u örnek olarak vereyim demiştim, mesela AMORC'da Liber 777 var, aynı zamanda Crowley'nin Liber 777 diye bir kitabı vardı. Elbette ikisi farklı ama 777 çok kullanılıyor, bu da benim ilgimi çekmişti, acaba niye hep aynı diye :-\...

Bu arada uyarı için teşekkür ederim
ᛋ Sól er landa ljóme ᛋ Lúti ek helgum dóme


Ağustos 30, 2020, 12:28:00 öö
Yanıtla #6
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 312
  • Cinsiyet: Bay

Bu arada The Celestial Sanctum uygulamasının Masonluktan geldiğini hiç bilmiyordum. Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor (örn: https://www.rosicrucian.org/downloads/Liber_777_1011.pdf), hatta Crowley'nin kitabı da vardı böyle.

Kendini Thelemit olarak gören birisi olarak söylemeliyim ki "Liber" ismi Latince "Kitap" anlamına gelir, kanun değil. OTO ile Gülhaç cemiyetlerinin kurucuları arasında bir bağ vardı fakat gel gelelim Thelema da kullanılan Liber 777 semboller için sözlük vazifesi görür. AMORC dışında Liber 777 yi böyle bir anlamda kullanan bir cemiyet görmedim. "Şimdi aklıma geldi de, ne kadar Rozakrua veya OTO gibi Rozakruacılıktan etkilenmiş cemiyet varsa hepsi buna Liber 777 (Kanun 777) diyor" demişsiniz ama örnekte sadece AMORC web sitesinde yayınlanan PDF var.

Evet, "kanun" yerine "kitap" olmalıydı, o an karıştırmışım ne yazık ki. Benim hatam...

AMORC'u örnek olarak vereyim demiştim, mesela AMORC'da Liber 777 var, aynı zamanda Crowley'nin Liber 777 diye bir kitabı vardı. Elbette ikisi farklı ama 777 çok kullanılıyor, bu da benim ilgimi çekmişti, acaba niye hep aynı diye :-\...

Bu arada uyarı için teşekkür ederim

Güzel bir yazınız var teşekkürler emeğinize sağlık. Evet böyle isimde bir dökümanları olması ilgi çekici, AMORC ile OTO arasında çok yakın ilişkiler vardı. Haliyle AMORC üyelerinin Thelema ile ilgilenmesi veya Thelema öğretisinin takipçilerinin AMORC ile ilgilenmesi kuvvetle muhtemel. Çok etkileyici takip ettiğim bir Thelemit AMORC içerisinde de yer alıyor. Ondan yola çıkarak vardığım kanım şu ki bu dökümanı tasarlayanlar da Thelema ile ilgili kişiler olabilir. Bir diğer olasılık 777 sayısı Gematria da evrenle ilgili önemli bir mükemmel sayı olarak biliniyor; belki de dökümana verilen değerden dolayı da böyle isimlendirilmiş olabilir.