Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HERMETİZM İLE İSLÂM ARASINDA BAZI BAĞLANTILAR - 1  (Okunma sayısı 2774 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 01, 2010, 07:45:00 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu başlık altında size 3-4 bölüm süreceğini sandığım bir çalışma sunacağım. Umarım sözü çok uzatmam ve dağıtmam. Çünkü başlıktaki şu “bazı” sözü kaldırılıp yazılmasına girişilse, belki başlı başına bir kitap bile çıkar ortaya. Ancak elbette o benim bu sunum için yaptığım araştırma ve derlemeden çok daha genişini gerektirir kuşkusuz.

Bu çalışmayı okuyacak olanlara bir önerim var: Lütfen okumamışsanız önce ARAP DÜNYASINDA (İslâm ile birlikte) “TAŞ” başlığı altında yazmış olduklarımın son bölümünü (8. bölüm) okuyun. Çünkü bu başlık altında anlatacaklarım bir bakıma onun devamı sayılabilir.





Hermetizmden büyük ölçüde etkilenen Yeni Platoncu (Neoplatonist) yazında, Müslümanların “kıdemin âlem” olarak andığı, âlemin sonsuzluğunu savunan yapıtlar oldukça revaçtaydı. Proclus’un görüşlerine karşın, 6. yüzyılda “yoktan yaratma” görüşünü savunan Hıristiyan düşünür Yahya en-Nahvi’nin tezleri de İslâm dünyasında ilgi görmüştü. Nitekim Gazzali de o kaynatan yararlanmıştı.

El-Kindi de yoktan yaratma görüşünü savunmaktaydı. Ona göre, ezeli varlık asla cismani olamaz ve değişmemesi gerekirdi. Buna karşılık âlem maddi ve cismani olduğuna, sürekli değişme halinde bulunduğuna göre ezeli olamazdı. Âlemin varlığından önce hareketin varlığı kabul edilemezdi; aksi halde ebedi olduğu düşünülen varlığın değişken olması gerekirdi. Bu apaçık bir çelişkiydi. Zaman da hareketin ölçüsü sayıldığına göre, âlemden önce zamanın var olduğunu düşünmek de bir çelişkiydi. Şu halde zaman ve hareket içinde değişken olan âlem sonluydu ve yoktan yaratılmıştı. Çünkü âlemi önce sakinken sonra harekete geçmiş ezeli bir varlık olarak düşündüğümüzde, ezeli olanın değişkenliğini bir kez daha ileri sürmüş ve çelişkiye düşmüş oluyoruz gibi gözükmekteydi.

İşte burada, İslâmdaki “Südur” kuramının belirişini görüyoruz.

Önce Farabî’nin yapıtlarıyla ortaya çıkmış, İbni Sina’nın yapıtlarıyla da son halini almış olan bu kuram, varlığın zorunlu ve olanaklı biçiminde ikiye ayrılmasına, yaratmanın bir yöneltme etkinliği olarak düşünülmesine ve sonunda “Bizden ancak bir sadır olur.” ilkesi şeklinde düşünülmekteydi. Südur âleminin yüce ve tüm sahibi zorunlu varlıktan (vacibül vücut) belli bir düzen içinde sürekli olarak taşması, böylece zorunlu varlığın kendisinden başka varlıklar oluşturması üzerine kurulmuştu.

Bu şekilde Zorunluluk Varlık’tan ilk taşan şey, kendi noksanlığını akıl etmesiyle (taakkül) oluşan ilk akıldır (el aklü’l evvel). Özü bakımından olanaklı bu akıl, bu varlığa oranı uyarınca zorunludur. Ancak özünden olanaklılığının özelliği kendisinin çokluğunda bulunmasıdır. İlk aklın kendi üstündeki ilkeyi akıl etmesi, ikinci aklın süduruna yol açar. Kendi özünü bağışlamasıyla da ilk feleğin nefsi ve cismi oluşur.

Burada İbni Sina’nın biri bütünüyle maddi olmayan akıl ve diğeri gene madde dışı ama etkinliğine gereksinme duyulan nefisle üç boyutlu, bölünebilir şekilde koyduğu bir ayırımın belirmeye başladığı görülmektedir. İkinci aklın aynı şekilde ilkeyi akıl etmesi üçüncü aklı, kendi özünü düşünmesi ise ikinci feleğin nefsini ve cismini oluşturur. Bu, ay altı âlemini yöneten onuncu akıl ve dokuzuncu feleğin oluşumuna kadar sürer. Böylece on akıl ve dokuz felek bir dizi akıl etme sonucu oluşur. Şu halde yaratma ya da var etme süreci ile akıl etme süreci aynıdır ve daha yüksek varlık mertebelerinin akıl etmesiyle daha alttakiler oluşur.

Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, söz konusu semavi akılların teolojik bir kavram olan meleklerin karşılığı oluşudur. Nitekim aslında Südur-Felek düşüncesinin teolojik açılışta meleklerin karşılığı oluşu, Hermetik kozmoloji dizgesinin tümüyle İslâmi ilke içine girmesi ve yansımasıdır. Nitekim etkin akıl ya da “Vahi’d- Suver” olarak anılan onuncu akıl, İslâm felsefesinde “Ruhül Kudüs” yani Cebrail ile özdeşleştirilmiş ve vahyin ya da ilhamın aracı olarak düşünülmüştür.

Bu düşünme ya da tasarımlama tarzını şöyle özetlemek olanaklı:

İnsanda “kuvve” halinde bulunan aklı fiile çeviren ve ay altı âlemdeki oluş ve bozuluşları düzenleyen kozmik bir iş olarak da etkin akıl çok yönlü bir işleve sahiptir. Böylece âlemin akıllar, melekler, nefisler ve gök cisimlerinden oluşan semavi bölgesi yani ay feleği, oluş ve bozuluşların meydana geldiği ay altı âlemden ayrılmıştır.

Bu ayırım aynı zamanda gerek kozmolojik gerekse ontolojik bir fark gösterir. Söz konusu modelde semavi âlem, sekizi M.Ö. 2. yüzyılın ünlü İskenderiyeli bilim adamı Batylamus’dan alınmış olan 9 felekten oluşmaktadır. Bunlardan sonuncusu Müslüman astronomlar tarafından eklenen, sabit yıldızlar feleğinin üzerinde yer alan “Atlas Feleği”dir. Her biri tek ya da bir grup melek tarafından yönetilen, bir üst varlık ilkesine bağlı bulunan feleklerin devinimi Allah tarafından verilir. Buradaki tek fark, en dıştaki feleği devindiren Aristotelesçi Tanrı anlayışı yerine, feleklerin hepsini aynı anda devindirmekte olan bir Tanrı anlayışının söz konusu olmasıdır. Şöyle:

Bu toplu devinimin sağlanmasında, akıllar doğrudan, nefisler dolaylı bir görev üstlenmiştir. Akıl ve nefis etkeni, göklere canlılık ve ilâhi devinim olanağı verir; doğrudan doğruya Allah’ın buyruğunu yerine getirirler. Ay altı âlem, her biri belirli doğal nitelikleri olan 4 öğeden oluşur. Bu 4 öğe, çeşitli durumlarda farklı görünümler kabul eden aynı maddelerden oluşmuştur. Bu nedenle sürekli olarak birbirlerine dönüşürler. Bu değişme bir görünümün yok olup, yenisinin kabul edilmesiyle gerçekleşir. Madenlerden başlayan, bitki ve hayvanlar âlemine ilişkin olan ve sonunda meteorolojik bir nitelik taşıyan olaylar, hep söz konusu madde-görünüm ve 4 öğe ya da 4 nitelik temeli üzerine oluşur.

[4 nitelik benimseyişi = Doğayı oluşturan 4 element… Şu 4 element konusunu ayrıca ve incelikli bir şekilde gözden geçirmek gerek.]

Ancak burada bu değişmeler, bağımsız ve kendiliğinden değildir. Ay altı âlemindeki tüm etkinlikleri düzenleyen 10. akıl tarafından oluşturulduğu kabul edilir. Buna göre; öğelerden oluşan âlemin gerek ilk maddesi (heyula) gerek görünümleri (suret), etkin aklın eyleminden kaynaklanmaktadır.

Böylece akıllar ve nefislerden oluşan ve bade dışı (metafizik) olan âlemin madde (fizik) âlemindeki bütün değişiklikleri kontrol ettiği bir âlem tasarımı oluşturulmaktadır. Ay altı âleminin diğer çeşitli öğelerin değişik olanlarının birleşiminden oluşan canlılar âlemi ile en kapsamlısı insanda bulunan ve kısmen bitki ve hayvanlarda da görülen gelişme, üreme, hareket, düşünme gibi etkinlikleri, gene madde dışı olan nefse bağlanır.

Sonunda, - insan tüm varlıklar arasında en üstünü sayılıp, yüceleştirilir. Şöyle ki;

Nefis, bu işlevlerin canlılar mertebesindeki yerleşimine göre, bitkisel (nebatî), hayvansal (hayvanî) ya da kavrayan (nâtık) nitelik taşır. Hepsi birden insan nefsinde toplanmıştır.

Diğer İslâm düşünürleri de âlemin ne olabileceği ve yaradılışın üzerinde fikir üretmekteydi. Meşşai felsefesi Aristoteles’i izleyerek âlemde boşluk bulunmadığını savunuyordu. İbni Sina, âlemin tek ve bütün bir küre olduğunu ileri sürerken bu görüşe dayanmaktaydı. Ona göre; bir başka bütün âlem olsaydı, onun da bir başka küre olması gerekir ve aralarında boşluk bulunurdu. Oysa âlemde hiç boşluk olmadığını düşünmekteydi.

Bu görüşün doğurduğu bir başka felsefi sonuç, atomculuğun yadsınmasıdır. Oysa İslâm kelâmcılarının savunduğu atomcu âlem görüşünde; boşluk, atomların içinde hareket edebilmesi için kabul edilmesi gereken ontolojik bir gerçektir. Buna karşılık âlemde boşluk kabul etmeyen Meşşai âlem modelinde ne yer ne zaman cismanî ve hareketten bağımsız birer gerçek olarak düşünülebilir. Söz gelişi, eğer uzay sonlu ise onun ardında ne bulunduğu şeklindeki bir soruya İbni Sina’nın vereceği yanıt, böyle bir sorunun saçma olduğu, cismani varlığın bulunmadığı yerde uzayın da bulunamayacağı tarzında olacaktır. Aynı şekilde hareket ve değişme yoksa, zaman da yoktur. Çünkü zaman hareketin ölçüsüdür.

Bunun yanı sıra, Aristotelesçi “4 Neden Kuramı”nın Meşşai modelde merkezi bir yer tutmasından doğan bir başka ayırıcı özellik de karanlıkta hiçbir olayın belli bir olay dışında olamayacağını, doğada sadece insan bulunmadığının ve âlemde Nedencilik (Determinizm) ilkesinin geçerli olduğunun belirtilmesidir. Bu düşünce, Sünni kelâm sistemindeki “Allah’ın mutlak kudret ve fail-i muhtar oluşu” inancıyla uzlaştırılamaz. Bulunmuş ve sabit doğa yasaları yadsınarak, Nedencilik karşıtlığına yönelinmiştir. Elbette ilerleyen zaman içinde İslâm felsefe çevrelerinde âlemin tek bütün ve organik bir sistem olarak kavranışı ortaya çıkacaktır.

Evren, çeşitli organlardan oluşmasına karşın, tek bir kişi olan insana benzetilmiştir. Bu kuramda âleme “büyük insan” denmiştir. Buna karşılık Allah’tan başka varlıklara ilişkin tüm mertebelerin kendisinde toplandığı bir varlık olarak düşünülmesinden ötürü insana da “küçük âlem” denmiştir.

Makrokozmos (âlem) ile mikrokozmos (insan) arasındaki bu ilişki, İslâm felsefe geleneği ile tasavvuf anlayışında ortak bir kabul görür. Bu düşünce şekli, aslında hem Hermetik ilkelerin İslâm geleneği içinde ortaya çıkışı hem de bundan sonraki yüzyılları etkileyecek düşünce yapısının oluşmasına neden olacak bir yönelmedir. İslâm felsefesinde küçük ve büyük âlem arasındaki ilişki genellikle adalet ilkesine dayandırılır ki, bu ilke büyük âlemde düzeni (nizam), küçük âlemde ise ölçülü olmayı (itidal) gerçekleştirir.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
6533 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 02, 2007, 10:12:50 öö
Gönderen: ohannesburq
İTTİHAD-I İSLAM (İSLAM BİRLİĞİ)

Başlatan LuckyEye « 1 2 ... 11 12 » Islam

118 Yanıt
50944 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 18, 2009, 04:46:32 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
4115 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2010, 08:55:29 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3977 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 06, 2010, 07:35:04 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2803 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2010, 02:26:28 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
4159 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 09, 2010, 02:20:53 ös
Gönderen: Texan
1 Yanıt
3751 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 07, 2010, 02:37:50 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3736 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 08, 2010, 10:41:42 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
4722 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 27, 2011, 05:55:21 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1468 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 20, 2015, 02:05:33 öö
Gönderen: ayilmaz92