Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKABİLER  (Okunma sayısı 2544 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 06, 2009, 08:39:06 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Önce şunu belirtmeliyim: Bu, başlı başına bir yazı değildir. “Merovenjlerin Soyu” adlı yazı dizismin devamı niteliğindedir.


Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in Hıristiyanlığı devletin resmî dini olarak ilân ettiği 325 yılında, Hıristiyan Kilisesinin ileri gelenleri İznik’te düzenlenen bir konsey toplantısında bir araya geldi. Dilimizde “İznik Konsili” olarak da anılan bu birleşim, Hıristiyan Kilisesi’nin tarihteki en önemli toplantısıydı.

Bu toplantıda, yer yer birbirleriyle çelişkiler de içeren çeşitli İnciller ayıklanıp sadece dört kitabın geçerli olduğu benimsendi. Diğerlerinin göz ardı edilmesiyle kalınmadı; yakılarak yok edilmeleri sağlandı.

Yüzyıllarca sonra, ortadan kaldırılmış olan bu kitaplardan bazılarının kopyaları bulundu. Bunların arasında “Makabiler” başlığını taşıyan iki kitap da vardı.

Bu kitapların ilkinde, İsrailoğulları’ndan kimilerinin, Kudüs’ten kovulduktan sonra zaten hısımlıkları olduğu için Spartalılara sığındığından söz edilir.

İkincisinde ise açıkça şöyle bir söz geçer: “Spartalılar ve Yahudiler kardeştir ve her ikisi de İbrahim’in soyundan gelmedir.”

Spartalı erkekler, saçlarını uzatır, kesmezdi. Güçlerinin uzun saçlı oluşlarından ileri geldiğine inanırlardı. Tıpkı Samson gibi...

Merovenjlerin de öyle yaptığını ilgili konu altında değinmiştim.

Benjaminlerin göçü sırasında Fenikelilerin bir bölümü bugünkü Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki Narbonne kenti yakınında bir koloni kurmuştu. Bu kolonide kalanlardan kimileri, biraz daha kuzeybatıya kayıp, Languedoc bölgesine yerleşmişti. Dendiğine göre; bu göçerler arasında Benjamin ailesinden olanlar da vardı.

Bu bölgeye tarihte “Narbonne Galyası” denilmiş olduğu dikkati çeker. Böylece “Galya” sözcüğü üzerinden Keltler ile Benjaminler arasında bir diğer bağlantı daha kurulur.

Bu gibi tarihsel bağlantılara ilişkin varsayımlar, öteden beri Katolik Kilisesi’ni çok rahatsız etmiştir. Fakat bağlantılara ilişkin varsayımlar bu kadarla bitmez. Hatta konuya Katolik Kilisesi açısından bakıldığında, bundan sonrası rahatsızlık verme boyutunu da aşar; çok tehlikeli ve zararlı olmaya başlar.

Benjamin ailesi biraz daha didiklendiğinde, birtakım başka ilginç noktalar da görülür.

İsrailoğulları’nın diğer kavimleriyle kavga edip Kudüs’ten kovuldukları için, orada bu aileden hiç kimsenin kalmamış olduğu sanılmamalı.

İsa’yı “Tanrı’nın oğlu” olarak ilân edip Hıristiyan dininin doğuşunu sağlayan Aziz Pavlus (St. Paul), kendi yazdıklarına bakılacak olursa bu soydan gelmeymiş. Benjaminler kovulup kovalandığında her nasılsa Kudüs’te kalmayı başarmış olan bir kolun kalıtımını taşıyormuş. Bunu, İncil’in “Romalılara Mektup” adlı kitabının başında açıkça belirtmiş. Soyunun İsrailoğulları’nın diğer kavimleriyle çatışmış olmasına, üstelik bunun bir bakıma putperestlikten kaynaklandığının söylenmesine karşın, Hıristiyanlığın tarihsel önderlerinden biri yeryüzünün en yaygın dinlerinden birini kurmuş. İncil’de Benjaminlere ayrı, özellikli, âdeta ayrıcalıklı bir yer tanımış.

Şimdi burada elbette şöyle diyebilirsiniz: «Hesapça arada neredeyse bin yıla yakın bir süre var. Aziz Pavlus onca zaman önceki atalarının yapmış olduğu gibi yapmak zorunda mıydı ki?»

Hayır!... Elbette hiç kimse atalarının izinden gitmek zorunda değildir. Hele araya sayılamayacak kadar çok nesil aşımı girince, bir de buna yaşanılmakta olan çağın gerekleri eklenince çok şey değişir. Fakat burada bir başka incelik var.

Benjamin ailesinin putperestliğe yöneldiğini kim söylüyor?... Tevrat’ta anlatılanların “katışıksız gerçek” olarak benimseyenler.

Peki, ya Tevrat’ta anlatılanlar kaleme alındığı tarihteki ön yargılı bir tutumdan ötürü yanlışsa?... Ya bu işin ardında aslında bir başka iş varsa?

İşte Yahudilerin dinine karşı Benjamin ailesinden gelme Aziz Pavlus yepyeni bir din kuruyor. O tarihte mevcut tabular yıkılıyor. Bu bir din devrimi... Bu en büyük tepki... En büyük protesto… Belki de bir bakıma dinler tarihindeki ilk Protestanlık ama adı öyle değil; adı Hıristiyanlık.

Böylece Hıristiyanlık, Tevrat ile İncil’i bir bütün olarak benimseyip, öncekine “Eski Ahit”, sonrakine “Yeni Ahit”, ikisine birden “Kutsal Kitap” demişse de, daha ilk kuruluşundan beri Yahudilere karşıt bur tutum yani açıkça Antisemitist bir nitelik edinmiş oluyor.

Bunun adı neden Hıristiyanlık? Çünkü adını Hz. İsa ile özdeşleştirilen “Christos”tan alıyor.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.