Sayın Karahan'ın bilgiyi Allah'a atfederek bilimsellikten kaçmasına ve kindi biraysel yeteneğini göz ardı etmesine, onun hesabına üzülüp katılmamakla birlikte ona çok bir şey de diyemem çünkü o öylesine, bu tdünyada Allahsız yapamayacağına inanıyor.
İsteyen varsın öylesine inansın. İsteyen varsın bilgiyi emek harcayarak elde etmek yerine bir başkasının hatta Allah olarak nitelendirdiği bir varsayımsal yüce varlığın kendisine vermesini bekleyip dursun. Varsın o bilginin doğru ama mutlaka doğru olduğuna, buna karşın bilimsel bilginin yanlış ve iksik olabileceğini sanmayı sürdürsün.
Bilimsel bilgi elbette yanlış ve eksik olabilir ama o kişi Allah'tan geldiğini sandığı ve bunun için kesinlikle doğru olduğuna inandığı bilginin bir gün yanlış olduğunu keşfedince ne yapacak acaba?
Belki o konuya sonra gireriz: Bilginin niteliği. Çalışmamızın bu ilk aşaması tanımlara özgü kalsın.
Kalsın ama bu arada Sayın Karahan'a teşekkürler. Hiç olmazsa, Sokrates'in olduğu söylenen o uydurmaca ve kendi içinde çelişkili sözün onun sözü olmadığını, Sokkkktes'in deyişimnins aslında bir başka olduğunu özetle belirtti. Böylece o sözün uydurmacalını o da teyit etmişoldu. Ancak Sokrates'in o özetle belirttiği o sözler, Platon'un ilgili yapıtını okumamış olanlar için tam anlamlı değil gibi geliyor bana; sanki bölük pörçük. Bunun için de iyisi mi dedim, "Sokrates'in Savunması" adlı kitabın çevirilerinden birini bulup (eskiden Milli Eğetim Bakanlığı yayınlarında çıkar çeviri bence çok daha gözeldi biraz eski dil olmasına karşın) onun içinden bir bölümü kopyaladım. Sunuyorum.
Bu da bilgi için ve bu bilgiyi size burada ben veriyorum; Allah değil. Bu çalışmada söizünü ettiğim bilgi de işte böyle bir bilgi, ilahi ya da tanrısal bir niteliği olmayan, pratik, somut, nesnel, insana özgü...
Bunun üzerine bilgisi ile ün almış birine gittim, kendisine iyice baktım. Adı lazım değil, denemek için seçtiğim bu adam devlet işleriyle uğraşır. Vardığım sonuç şu oldu: bu adam çok kimselere, hele kendisine bilgin gözüküyor ama gerçekten hiçbir bilgisi yok. Bunun üzerine kendisini bilgin sandığını, hakikatte ise olmadığını anlatmaya çalıştım. Bunun sonucu, onun da, üstelik orada bulunup beni dinleyen birçok kimselerin de düşmanlığını kazanmak oldu. Yanından ayrılırken kendi kendime dedim ki: doğrusu belki ikimizin de iyi, güzel bir şey bildiğimiz yok; ama gene ben ondan bilginim; çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor; ben ise bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum. Demek ben ondan biraz bilgiliyim, çünkü bilmediklerimi bilirim sanmıyorum. Bundan sonra başka birine, daha da çok bilgili tanınan başka birine gittim. Gene o sonuca vardım; onun da, daha birçoklarının da düşmanlığını kazandım.
Böylece, kendime birçok düşmanlar edindiğimi bile bile, birini bırakıp ötekine gidiyor, gittikçe umutsuzlaşıyor ve kederleniyordum. Artık boynumun borcu oldu, her şeyden önce tanrının sözünü göz önünde tutmalıyım, diyordum. Bilgili denen kim varsa ona başvurarak Tanrının ne demek istediğini anlamam gerekti. Size doğruyu söylemeliyim. Atinalılar, köpek hakkı için, bütün o araştırmalarımda baktım, asıl bilgisizler, bilgilidir diye tanınmış olanlar! Boştur denenlerde ise daha çok akıl var. Size bütün o dolaşıp durmalarımı anlatayım, Atinalılar: o kadar didindim, tanrının sözünü çürütemedim. Devlet adamlarından sonra tragedya yazanlara, Dithyrambos şairlerine, her çeşidinden şairlere başvurdum. Kendi kendime, artık bu sefer göreceksin, kendinin onlardan çok daha bilgisiz olduğunu anlayacaksın, diyordum. Yazılarından bence en işlenmiş parçaları seçtim, ne demek istemiş olduklarını gidip kendilerinden sordum, bir şey öğreneceğimi umuyordum. Yargıçlar, inanır mısınız? Doğruyu söylemeye utanıyorum; ama söylemeliyim. O şairlerin, eserleri hakkında dedikleri, orada bulunan hemen herkesin diyebileceğinden daha iyi değildi. O zaman anladım ki şairler eserlerini bilgilerinden değil, bir çeşit içgüdü ile Tanrıdan gelme bir ilhamla yazıyorlar, tıpkı bir sürü güzel şeyler söyleyip de dediklerinden bir şey anlamayan tanrı-sözcüleri, biliciler gibi. Şairler için de öyle olduğunu gördüm; üstelik onlar, kendilerinde şairlik var diye, bilmedikleri şeylerde de insanların en bilgini olduklarını sanıyorlar. Yanlarından ayrılırken anlamıştım ki, devlet adamları karşısında nasıl bir üstünlüğüm varsa, onlardan da böylece üstünüm.
En son, ustalara gittim: çünkü kendimin bir şey bilmediğimin farkında olduğum gibi, onların da hem çok, hem iyi şeyler bildiklerine emindim. Bu sefer aldanmamışım; onlar benim bilmediğim birçok şeyleri gerçekten biliyorlardı ve bunda hiç şüphesiz benden daha bilgin idiler. Ama Atinalılar, gördüm ki iyi ustalarda da şairlerdeki kusur var; kendi işlerinin eri oldukları için en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, böyle sandıkları için de asıl bilgileri gölgede kalıyordu, o kadar ki Tanrının sözüne geldim, onlar gibi bilgin, onlar gibi de bilgisiz olmaktansa, bilgilerini de, bilgisizliklerini de edinmeyip olduğum gibi kalmak daha iyi değil mi? diye düşündüm; gerek kendime, gerek Tanrı sözüne cevap vererek, benim için olduğum gibi kalmak daha iyi, dedim.
Atinalılar, bütün bu araştırmalarım birçok düşmanlar, hem de en kötü, en tehlikeli soyundan düşmanlar edinmeme sebep oldu; birçok iftiralara yol açtı; adim bilge diye çıktı, çünkü beni dinleyenler, başkalarında bulunmadığını gösterdiğim bilginin bende bulunduğunu sandılar. Asıl bilen, Atina yargıçları, belki yalnız Tanrıdır; o sözü ile de insan bilgisinin büyük bir şey olmadığını, hatta hiçbir şey olmadığını göstermek istemiştir; Sokrates demiş olması ancak bir söz gelişidir; "Ey insanlar! Aranızda en bilgesi, Sokrates gibi bilgeliğinin gerçekte bir hiç olduğunu bilendir." demek istemiş. İşte böylece Tanrının sözünü düşünerek yer yer dolaşıyor, yurttaş olsun, yabancı olsun, bilge sandığım kimi bulursam konuşup soruyorum; bilge olmadıklarını anlayınca da, Tanrı sözüne hak vererek bilge olmadıklarını kendilerine gösteriyorum. Bu iş bütün vaktimi alıyor, bu yüzden devlet işleriyle de, kendi işlerimle de iyice uğraşacak vakit bulamıyorum; o kadar ki, Tanrıya hizmet edeyim diye yoksul kaldım.
Aslında işin doğrusu tamamını okumaktır. İnsan ancak öylece bilgilenebilir bu felsefi konu üzerinde.