Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Anarşizm Bizi Demokrat Yapar Mı?  (Okunma sayısı 4737 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 06, 2010, 12:00:19 öö
  • Ziyaretçi


 Burda paylaşacağım yazı Felsefe Olimpiyatlarında yer almış,İlgiyle okudum ABD'den ,Akp'ye, Devlet Terörüne, Çoğunluğun Hakimiyetine karşı yazılmış bir

yazı...

13. Türkiye Felsefe Olimpiyatı
Ayse Dilek ĐZEK
Özel Amerikan Robert Lisesi ĐSTANBUL
DERECESĐ : 1
“Eğer Yasalara saygı zorba olmayan bir yönetimin özü, yasalara saygısızlık ise zorbalığın özü
ise, terör totaliter baskının özüdür.”
Hannah ARENDT, Ideology and Terror,
“BÜYÜK BĐRADER”Đ NEDEN YARATTIK; NASIL TUTSAĞI OLDUK?
Anarsizmin köklerini dayandırabileceğimiz Uzakdoğulu filozof Lao Tse’ye göre insanoğlu, doğanın
yasaları ile uyum içinde yasadığı takdirde baska kural ve düzenlemelere gereksinim
duymayacaktır. Toplumların ve devletlerin tarihsel gelisimlerine bakıldığında ise görülüyor ki;
insanlık bu öneriyi göz ardı etmeyi seçmis. Neden bireyden üstün yönetici bir güç olusturmayı
uygun gördük? Daha da önemlisi, nasıl bu gücün üzerimizde çesitli sekillerde baskı kurmasına izin
verdik?
“Özgürlük Üzerine” isimli eserinde John Stuart Mill, devlete duyulan ihtiyacı insanın kendisini
koruma içgüdüsüne dayandırır. Karmasayı engellemek, korku ve kaosa son vermek anlasılabilir,
doğal bir arzudur. Bu nedenle insan toplulukları, güçlü bir yöneticinin kendilerini iç ve dıs birtakım
tehlikelere karsı korumasını, sosyal yasamı düzenlemesini ister. Eski toplumlarda dahi iktidarın
bir biçimde bireysellestirilmis olması (Duverger) bu isteğin bir yansımasıdır. Her yöneticinin
Platon’un filozof kralları gibi bilge ve erdemli olmayacağı (ya da olamayacağı) ise su götürmez bir
gerçektir. Yönetilen ve yönetenin çıkarları ters düstüğünde, iktidar sahiplerinin hangisine öncelik
vereceği asikârdır. Đste bu nedenledir ki; Liberal düsünce, anayasa ve parlamento gibi bazı
düzenleyici ve denetleyici kurumlar olusturmustur; “sınırlı güçlü iktidar” kavramını siyasi
yapılanmanın vazgeçilmezi saymıstır. Günümüz demokrasilerinin temelinde yatan “hukukun
üstünlüğü ilkesi ile de yasalara saygının güvence altına alacağı –ve Arendt’e göre- zorba
yönetimlerin ortadan kaldırılacağı varsayılmıstır.
Böyle bir ortamda bile, Max Weber’in “devleti yönetme gücü” olarak tanımladığı iktidarın,
demokratik yollardan, bir “zorba”nın eline geçmeyeceğinin garantisi yoktur. Yani “yasalara saygı,
zorba olmayan bir yönetimin özü” olsa da; yasalar zorbaların basa geçmesini engellemede yetersiz
kalabilir. Görülüyor ki; bu düzende pek çok sey “zorba”ların tasarrufuna bırakılmıstır. Çoğunluğun
desteğiyle dahi olsa, yönetimi elde eden kisi veya topluluk, yasaları kendi lehine yok saymayı,
farklı görüsleri bastırmayı, azınlıktakiler üzerinde baskı kurmayı bilinçli olarak seçebilir. Üstelik
Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” fikri de göz önüne alınırsa, “çoğunluğun tiranlığı” sadece olası
değil, aynı zamanda öngörülebilir bir durumdur. Çoğunluğu bütünle es tutan böyle bir yönetim
mutlak gücü elinde tutmak, yasaların üstündeki konumunu korumak için süphesiz her yolu
deneyecektir. Büyük olasılıkla da, geçmisteki örneklerini takip ederek teröre yönelecektir.
Bu noktada Arendt’in terör tanımını daha yakından incelemek gereklidir. Zira günümüzde terörün
genel geçer bir tanımı siyasi hassasiyetler dolayısıyla yapılamamakta, terörün anlamlandırılması
kimin terörist olduğuyla ilgili tartısmalar üzerinden yapılmaktadır.
Arendt’in “terör” sözüyle ifade etmek istediği, doğustan gelen temel hak ve özgürlüklerin siddet,
korku ve baskı yoluyla kısıtlanması olarak açıklanabilir. Bu bağlamda “terör”, Jean Jacques
Rousseau’nun Toplum Sözlesmesi’nin devlet tarafından ihlâli olarak da algılanabilir. Bu nedenle
Arendt’in düsüncesine göre totaliter teokratik rejimlerin inançlarına tehdit olarak gördükleri
dinsizleri öldürmesinden, “Nasyonal Sosyalist” Nazi rejiminin “etnik arındırma” çerçevesinde
milyonlarca Yahudi’yi yok etmesine kadar pek çok siddet odaklı eylem, terördür. Öte yandan
açıkça siddet içermeyen ancak toplumsal hayatta kendini belli eden kadın-erkek esitsizliği,
nepotizm ve xenofobi gibi olgular da terörün farklı formları sayılabilir. Kısacası terörü
karakterize eden devlet veya din eliyle uygulanması, belli bir ideolojinin yansıması olarak ortaya
çıkması veya siddet içerip içermemesi değil; totaliter, tekilci, yasaya saygı duymayan “zorba” bir
zihnin ürünü (ve özü) olmasıdır.
Totaliter rejimlerin iktidarlarını yasalara saygı yerine teröre dayandırdığının en açık
örneklerinden birini, Đngiliz yazar George Orwell “Hayvan Çiftliği” (Animal Farm) isimli eserinde
verir. Yolsuzluğun ve çıkarcılığın kol gezdiği Sovyet rejiminin elestirisini yapan yazar, devrimle
ortaya çıkan “Tüm hayvanlar esittir.” ilkesinin “Fakat bazı hayvanlar daha esittir.” eklentisiyle
saptırıldığını dile getirir. “Hayvan Çiftliği”ndeki totaliter rejim öyle bir hal almıstır ki; çürümenin
farkına varan Benjamin ‘deli’ etiketi yapıstırılarak duymazdan gelinirken, sömürülen halkı
sembolize eden Boxer, bir sabah öldürülmek üzere alınıp götürülür. Đste bu hem pasif hem de
aktif siddet içeren formuyla terör, tarih boyunca tüm totaliter rejimlerin dayanağı, totaliter
baskının en etkili aracı olmustur.
Öyleyse modern insan “terör”e karsı ne yapabilir? Kendisini ve haklarını nasıl savunabilir ve
baskıdan nasıl kurtulabilir?
Çağımızda bireyleri yakarak ‘aykırı’ düsünceleri ortadan kaldırmanın yerini, farklılıkların tolere
edilmemesi, farklının dıslanması ve insanların tektiplestirilmesinin aldığını söylemek yanlıs olmaz.
Bir anlamda “modernlesmis” formdaki terör karsısında iki yol izlemek mümkündür. Bunlardan ilki –
ve süphesiz daha kolay olanı- insanda doğustan varolduğu söylenen itaat güdüsüne teslim olmak ve
Kant’ın David Hume’u okumasaydı uyanamayacağını söylediği “dogmatik uyku”nun rahatlığına boyun
eğmektir. Đkinci seçenek ise belli bir farkındalığa ulasarak “terör”e karsı savasmak ve “The
Matrix” filmindeki Neo karakteri gibi bize sunulan kırmızı ve mavi haplardan gerçeği vaat edeni
tercih etmektir.
Arendt’in “totaliter baskının özü” olarak gördüğü “terör” karsısında bilinçli bireyin tek ve en güçlü
silahı, sivil toplum yapılanmasıdır. Demokratik hayata aktif olarak katılan, görüslerini sonuçları
göze alarak dile getirmekten çekinmeyen –sayıları az da olsa– bireyler, totaliter rejim karsısında
seslerini yükseltmeyi bilirlerse “zorba”lara karsı da en dayanıklı savunma halini alacaklardır.
George Orwell’in “1984” romanındaki ‘Büyük Birader’, -aldığı farklı formlara rağmen- bizi izlemeye
devam ediyorken yapılması gereken, Winston Smith’in yakaladığı farkındalıktan ne olursa olsun
vazgeçmemek ve bu farkındalığın bilinçli bireye yüklediği sorumluluklar çerçevesinde mücadeleye
devam etmektir.


Saygılarımla


Nisan 06, 2010, 11:18:30 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

13. Türkiye Felsefe Olimpiyatı
Ezgi GÜL
Antalya Anadolu Lisesi ANTALYA
DERECESİ : 9
“Eğitimle kisilerde aydınlanmanın temelini atmak kolaydır; ne var ki genç insanları böyle
düsünmeye erkenden alıstırmak gerekir. Buna karsın tüm bir dönemi aydınlatmak uzun bir zaman
gerektirir; çünkü böyle bir eğitime engel olan ya da onu zorlastıran bir sürü dıs engel vardır.”
Immanuel KANT, Was heißt : sich im Denken orientiren?
1786’DAN 1984’E, ORADAN 2009’A: BÜYÜK BĐRADER HÂLÂ BĐZĐ GÖZETLĐYOR
Günümüzün sözde uygar dünyası durdurulmalarla, içinden çıkılamaz (aslında düsünebilenin
“kolayca” çıkabileceği, ama bunun olumsuz kosulunu da çoğunluğa “kolayca” bir yaptırım olarak
uygulayabildikleri için pek de fark etmediği) durumlarla doludur. Her seye, bütün bu girdaplara ve
engellere rağmen birilerinin “yolda olması”, aynı zamanda “yolu bilmesi”, yani onu açması gerekir.
(Aruoba :Yolu, yürüyen bilmez, açan bilir.) Yoksa insanın evrimin son basamağında “duruyor”
bulunmasının sebebi ve sahip olduğu en önemli sey olan aklına, yine insanın hayvan yanına ait olan
bedeni hâkim olur. Bu da aklımızı salt hayvanların içgüdülerini kullanma sebepleri için kullanmaya
baslayacağımız anlamına gelir.
Bizi “tektip”lestiriyorlar ve bunu yapma sekilleri o kadar komik ki. Çaresizliği öğretiyorlar, bu
uğurda sanatı, teknolojiyi, bilimi kullanıyorlar. Anlamlandıramamızı sağlayarak farklı olma
hakkımızı elimizden alıyorlar; peki nasıl? Aklı ile yobazlığa, siddete, savasa engel olabilecek olan
insan, hangi sartlarda, nasıl edilgen, engel olunan olarak kalabiliyor? Aydınlanmamız neden
istenmiyor?
Kılgısal usun elestirisini irade ile temellendiren Immanuel Kant bile insan için “bu eğri odundan
dümdüz hiçbir sey yontulamaz.” demistir. Lakin Kant bunu söylerken varolusçuluğun ereksizliğinin
ortasında olduğunun anlasılmasının aksine, irademizin (Volonté) ikinci planda akla dönüstüğünü
söyleyen de O’dur. Hem bu söylediğim hem de “ebedi barıs idesi” üstünde düsünerek Kant’ın o
sözle ne demek istediğini kolayca anlayabiliriz.
Önümüze çözümü salt akılla, aydınlanmayla mümkün olan bir bulmaca koyuluyor ve bunu çözmek
zorunlu kılınıyor, önümüze engel koyanlar ise, bulmacayı çözmeyi zorunlu kılanlar ne tezat ! Neden
ve erek, aynı, iste tehlike ! Peki kim bunlar?
(Belki de Stinner’in hakkı var bireyci bir anarsist olmakta.) Egoist, ama “bana dokunmayan yılan
bin yasasın” tarzında bir egoizm değil bu; “çıkarım için kitle imha ederim” diyen bir egoizm, yanlıs
yönlendirmeler sonucu yanlıs yönlendiren, yani düsünmemizi engelleyen, ruhumuzu kullanan herkes,
her aygıt, ilim irfan yuvası dedikleri “okul” kavramı bile onlar arasında.
Aydınlanmamızı nasıl, ne kullanarak engelliyorlar? Ellerinde ne var? Totaliter rejimlerin ellerinde
olan her sey var. Otorite esittir korku, sindirme, susturma politikası ve siddet. Arendt, siddet
araçlarının bu günkü dünyada kullanım sekillerinden yakınırken hapisteydi örneğin. Bizi
umutsuzluğa sürüklemesi gereken bu değil ama olmamalı. Ne kadar uğrasırlarsa uğrassınlar
“düsünme özgürlüğü”nü (Bkz. Düsündüğünü söyleme değil düsünme) alamazlar beyin kabuğumuzun
elinden. Orwel’in distopyası 1984’deki gibi lafta kalır ancak.
Danimarkalı varolusçu Kierkegaard’ın insan tanımı, eğitim gerekliliğini de beraberinde getiriyor :
Algılayabilmek için doğru bilmek gerekir çünkü. (“Đnsan sadece varolan değildir, aynı zamanda
kendisini varolan olarak da algılayabilendir.” derken haklı.) Bilgileri doğru anlamak da tamamen
eğitimle ilgilidir. (Kant ne dese haklı)
Biraz önce kim olduklarını söylediğim dıs engellerin, ellerindeki kozlardan biri korku politikasıdır
demistim. İçimizde çok fazla yasıyoruz. Dolayısıyla kendimizden bile korkuyoruz, hatta en çok
kendimizden korkuyoruz. (Iris Murdoch) Bu korku politikasından aklımızla kurtulmayı
basardığımızda da onların silahlarından biriyle (hatta ikisiyle) karsılasıyoruz: Yalnızlastırma ve
ötekilestirme. “Kendinden kaçmayı bıraktığında baslayacak sanrı, yalnızlık ağrısı o zaman
saplanacak göğsüne” diyor Bilge Karasu, çözümün nerede olduğunu biliyormus gibi. “Sen bir hiçsin,
ve ne güzel ki gülümseyebiliyorsun” diyor. Zaman akıyor, hayatımızın en mutlu dönemi diye bir sey
yok aslında tüm mutluluklar ve üzüntüler Aristo’nun “Fizik”indeki anlardan ibaret, zamanı onların
birlesimi olarak aldığı.
İnsan ömrü o kadar kısadır ki, bu yüzden düsünebilme basladığı andan itibaren eğitim de
baslamalıdır. “Zaman kaybetmek, insan kaybetmekle esdeğerdir” der Tanpınar. “Ayarı insandır ne
de olsa saatin.” Evet, ağızdan “ben” kelimesi çıktıktan sonra (ki bu düsünmeye baslamakla
eszamanlıdır – yine Kant) dönemi aydınlanmaya götürebilir nitelikte bir eğitim baslamalı,
çaresizliği öğrendiğimiz kurum-kurulus-aygıt-hatta insanlar süper egolarından kurtulmalı öğretici
konumundan çıkıp öğrenen konumuna geçip sunu beceremeseler de anlamlandırmaya çalısmalıdırlar.
Eğer kendin için bir sey yapmak istiyorsan, önce baskaları için yapmalısın. (Seneca) Düzelmeye en
yakın haline gelene kadar yontulmalı eğri odun.
SONUÇ: Kanımca öğrenilmis olması gereken çaresizlik değil, çaredir. Çare de özgürlüktür,
erkenden ve kahramanca öğrenilen özgürlük. İnsanoğlu, kendi seçmediği halde sahip olduğu akılla
gururlanmayı bıraktığı an aradığı iyiliğin (Camus) kendi aklında kendiliğinden ‘varolduğunu’
anlayacaktır.
« Son Düzenleme: Nisan 06, 2010, 11:27:23 öö Gönderen: amurdad »


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
43 Yanıt
29388 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2008, 12:51:50 ös
Gönderen: blossom
75 Yanıt
52945 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2018, 03:11:43 öö
Gönderen: Byr
DYP+ANAP= Demokrat Parti

Başlatan Ittihatci « 1 2 3 » Guncel Konular

26 Yanıt
12799 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 27, 2007, 10:19:12 ös
Gönderen: HUTGIN
14 Yanıt
6138 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 13, 2007, 01:59:04 öö
Gönderen: shemuel
13 Yanıt
8788 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 06, 2009, 03:46:16 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2585 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2009, 11:57:55 ös
Gönderen: Dino
4 Yanıt
3834 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 12, 2013, 02:25:42 öö
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
2521 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2011, 11:09:07 öö
Gönderen: oasis
13 Yanıt
5577 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2012, 07:52:55 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3006 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 29, 2012, 11:47:36 ös
Gönderen: SEHERC