Reenkarnasyon (ruh göçü) kavram ve inancı insanlık tarihi ile başlar. Bu konuda çok sayıda yazılmış kitap bulunmaktadır. Zaman süreçlerinde temel kavramları değişmese de detaylarında ki yeni anlayışlar ile daha güçlenmiştir. Reenkarnasyon veya Enkarnasyon kavram ve içeriklerini birbirine yakın olmasından dolayı sıkça karıştırmaktayız. Bu kavramların kısa olarak açıklamalarını okuyucuları sıkmadan insanlardaki bilgi ve bilinç bütünlüğünün tamamlaması için kaleme alınmıştır.
Enkarnasyon; bedenlenme, ete kemiğe bürünmedir. Varlığın bir beden vasıtasıyla ilgili olarak tekâmül safhasına geçişi başka bir esasın başlangıcıdır. Bir bedene girmiş öz enerjinin yani varlığın bedendeki haline enkarne denir. İnsan denen varlık, ete kemiğe bürünmüş olarak dünya âlemine doğmuş enkarne varlığın ismidir.
Reenkarnasyon; evrensel bir yasadır. Her varlık sonsuz tekâmül yolculuğunun bir kısmında reenkarnasyon (ruh göçü) yasalarına tabii olur. Bizler için adeta ezel ve ebet olan bu süreç içinde kazanımlarımızı genlerimize kotlayarak tekâmülümüze devam ederiz. Bunun için çeşitli şekil, beden ve kimlikleri kullanarak madde sisteminin vibrasyonel tekâmülünü tamam edinceye kadar, o madde sistemine adeta gömülürüz. Onun için varlıklar arasındaki tekâmül farklılıkları madde sisteminin vibrasyonel titreşimleri, yani duyarlılık ve hassasiyetleri ile ayırt edilir. Üçüncü boyut dünya yaşamından sonra ruh göçü yasalarının geçerli olmadığı ölümsüz boyutların başladığı dördüncü boyut ve daha ileri boyutlarda bile vibrasyonel tekâmül devam eder.
Tekâmül etmekte olan öz varlığımız yani öz enerji, sahip olduğu bedeni üzerinde tekâmülü ile orantılı olarak iradesinin ve tecrübesinin genişliği nispetinde tasarrufta bulunabilir. Kendisine has bir hale getirmeye çalışır. Tekâmülün diğer bir manası da bu şuur sahamızı meydana getiren kütlenin kalınlığının gitgide incelmesi, zarlaşmasıdır.
Devamlı olarak süregelen hayatlar içerisinde meydana getirilen faaliyet, varlığın yapısında kâh parlak sahalar, kâh donuk sahalar hâsıl eder. Parlak sahalar Kâinatsal enerjiye ve prensiplere uygun hareketten ileri gelmiş, insanın hakiki tekâmülünü temin etmiş faaliyetin bir yansımasıdır. Donuk sahalar, hatta paslı sahalar, faaliyetin verimsiz olduğunu, varlık için telafi edilmesi gerektiğini ifade eder. İşte insanın karmık kaderi, kendi bütünlüğünün faaliyetleri neticesinde birikmiş olan ağır, kaba vibrasyonların telafi edilmesini gerektiren bir kanun olmasıdır. Beden imkânları ağır şartlar içerisinde olmakla beraber en değerli bilgiyi verir.
Bunu unutmamak lazım ki, spatyom (boyut atlayamayan varlıkların öldükten sonra gittiği ara bölge) hayatında edineceğimiz bilgiler, yeryüzünde kısıtlanarak edineceğimiz bilgilerin yanında çok az kalır. Orası tetkik ve hesaplaşma yeridir. Yani bir neticedir. Öyle bir netice ki varlık sonuçlarını yine maddi âlemde görür.
Varlık bir bütün olarak yalnız madde âlemine enkarne değildir. Şuur kudretinin büyük bir kısmını yüksek ruhi planların, ruhi vasıtaların, maddi vibrasyonlarının (titreşim) dışındaki yüksek titreşim sahalarının tesirleriyle beraberlik içerisinde ve başka vasatlarla alakalı durumdadır.
Bizim potansiyelimizi temin eden husus tekâmülle yükselmiş şahsiyetimizin arayışı, aranışıdır. Reenkarnasyon kanunu elbette ki kendi şartları içerisinde tecelli edecektir. Reenkarnasyon, bir şuur halinden diğer bir şuur haline doğru değişmedir ki zaruret ise o şuur halinin gerektirdiği şartlara bürünmek olarak ortaya çıkar. Bu şartlardan biride insan şeklinde olmak veya başka bir kalıba intikal etmektir.
Madde hiç bir zaman öz enerjimiz ve yükselen şahsiyetimizin etki ve tecellisi altında sürekli bütünlüğünü muhafaza edemez. Aynı şekilde insanda hiçbir zaman ruhi bir varlık olarak kalmak kaderine sahip değildir. İnsan denen varlığın en büyük hikmeti maddi âleme daima doğacak, daima yaşayacaktır. Doğacağı ve yaşayacağı muhit, liyakati ve o nispette salahiyeti ile paralel olarak, bilgisinin ve ruhi kudretlerinin bir zaferi olarak devam edecektir.
Reenkarnasyon yani yeniden doğuş olayı, şifre genlerimizin embriyon olarak ceninlere aşılanması ile sağlanmaktadır. Hangi boyut bilincine kadar aşama yapabilmiş isek o boyuttaki gen şifremiz ile dünyaya transfer oluruz. Akıl-Zekâ-Şuur-Düşünce-Fikir-Mantık-Vicdan aşamalarını reenkarnasyon (ruh göçü) halkalarında tamamlayıp birleştirdiğimizde dünya mektebini bitirmiş olarak sonsuz şuura dalma müsaadesi alırız.
Ruh bizi yaşatan bir enerjidir. O aslında bölünmez bir bütündür. Tekâmüle ihtiyacı yoktur. Evrim, düşünce bilincimiz ve hücresel potansiyelimiz için şarttır. Bizler ruhsal bütünlükten çektiğimiz enerjiyi ile yaşamımızı idame ederiz. Var oluşumuzdan son sınıra kadar geliş ve gidişlerle elde ettiğimiz bilgileri yüksek benliğimize aktarırız. Dünyamıza her transfer oluşumuzda ilahi plan tarafından bir önceki evrimimiz göz önünde tutularak bizden beklenilen yaşam planlarına, yani üstlenmemiz gereken vazifelere doğru yönleniriz.
Dünya yaşamında bize yardımcı olan ilahi plan ve mekanik boyuttur. Başka bir ifade ile robotik boyuttur. Her iki boyut, yani yüce âlem ve mekanik boyut ezel ebed yolunda daim beraber çalışmışlardır. Beden mekanik boyuttan, Ruhsal enerji, yüce makamdan temin edilerek asıl biz olan öz enerjimiz insan şeklinde, üçlü bir birleşim olarak ortaya çıkmıştır. Robotik boyutlar tanrısal öz taşıyan insana yardım etmek, onun hizmetinde olmak üzere hareket etmektedirler. Robotik boyut varlıklarının insanlar gibi ruhsal boyutla bağlantıları yoktur.
Ne burada, ne güneş sistemimizde, ne de galaksimizde hiç bir nebat, hayvana dönüşmemiştir. Asıl olan şuur kayması mevzubahistir. Bütün varlık kalıpları başlangıçta birer örnek halinde meydana gelmişlerdir. Varlıkların bağlı oldukları ruhi planlar, (İnsan varlığına kadar olan varlıklar gurup ruhları tarafından idare edilir) kendilerini devamlı olarak enerji ve bilgi bakımından beslediği için, çeşitli varlıkların maddi görüntüleri arasında da birbirinin içine girme ve benzeşimler vuku bulması, varlıkların birbirine dönüşmesini gerektirmemektedir. Mesela kedi ilk örnek olarak meydana geldiği zaman, ona intikal edecek varlığın reenkarnasyonu için teşkil ve inşa edilmiş bir yapıdır. Kedi kalıp olarak maddenin daha seyyal parçalarından meydana getirilmiş bir bütün, netice itibariyle bir inşaattır. Bu kalıbı etkisi altında tutan varlığın tekâmülü söz konusudur.
Başka kalıp, tekâmülün daha geri seviyelerinde bulunan kalıplar olabileceği, mesela bizim haiz olduğumuz kalıptan çok daha duygulu, çok daha ince tesirleri haiz kalıplarda olabilir. Mesela, süptil beden tabir ettiğimiz kalıp, ancak varlığın şuur hali ile bir arada beraber mevcuttur. Şuur hali tekrar kesifleşmeye ve daralmaya başladığı zaman, otomatik olarak bağlantı kaba maddi bedenle olur. Bizlerin ölüm dediğimiz hadise aynı zamanda varlığın şuur faaliyetinin ve şuur sahasının kaba ve dar tesirden, ince ve geniş tesire doğru döndürme sonucunu ortaya çıkarır. (ALINTIDIR)
IŞIK VE SEVGİ İLE KALIN.......