Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: EZOTERİZMİN COĞRAFYASI - 1  (Okunma sayısı 4896 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 20, 2010, 04:19:17 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu konuya başlarken, okuyanların ezoterik sistem ya da Ezoterizm üzerine yeterli bilgi sahibi olduklarını varsayıyorum. Bilmeyip de benim yazacaklarımı okuyacak olanların önce forum alanının bu bölümünde bu bağlamda bol bol irdelenmesi yapılmış olan başlıklarını iyice incelemelerini öneriyorum. Lütfen sonra bana dönüp de «Peki ama nedir bu Ezoterizm ya da Ezoterik Sistem?» diye sonran çıkmasın lütfen.

Ezoterik sistem, insanın doğa ve evreni düşünüp anlamaya çalışması, gerçekleri araştırmaya başlaması kadar eskiye uzanır. Ancak bu bağlamda ortaya önemli bir soru çıkar. Tıpkı Sayın Alcyone’nin bir başka başlık altında takvimin ilk kaynağını soruşu gibi. (Ne yazık ki kimse ona bir yanıt vermedi henüz.)

Soru şu: «Ezoterik sistemin kaynağı neresidir?... İlk kez nerede doğmuştur?»

Bu sorunun yanıtı tek bir sözcükle “Doğu” diye verilebilir belki ama biraz daha belirgin bir açıklama yapmak gerekirse, bugünkü bilgilerimiz çerçevesinde o yerin Antik Mısır olduğunu söyleyebiliriz.

Bugünün bilgileri çerçevesinde çünkü Antik Mısır’a da çok daha eski ve bizim elimizdeki bilgilere göre bilmediğimiz bir başka coğrafyadan gelmiş olabilir.

Burada “Doğu” kavramı bakımından da ortaya bir çelişki çıkabiliyor. Doğu ile Batı’nın sınırı nerede?... Bu sınır kimilerine göre tam coğrafi olarak Avrupa kıtasının bildiğimiz sınırıdır. Buna göre Anadolu “Doğu” sayılır. Kimileri bunu biraz daha öteleyerek, belirgin bir sınır olarak Fırat Nehri’ni gösterir. (Bu varsayımda Fırat nehri’nin tarih boyunca hep bu konumda olduğu da varsayılıyor ki, bu hayli yanlış olabilir.) Böyle bir durumda boylamlara bakarsak Mısır’ın “Batı” sayılması gerekir ama felsefi bir kavram olarak Doğu, Antik Mısır’ı da içerir.

Ezoterik sisteme uygun yapılanmanın ilk kez ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı da tam olarak bilinmemektedir. Bu bakımdan uygulamanın coğrafi olarak Mısır’da doğduğu benimsenince, öncelikle iki olasılık üzerinde durulmaktadır:

1- Antik mısır dininin rahiplere özgü yapılanmaların bir sınıf oluşturacak biçime dönüştürüldüğü dönem.

2- İnşaat işçilerinin oluşturduğu “Beyaz Kardeşlik” örgütlenmesi.

Antik Mısır kültüründeki bu ilk yapılanma her nasıl ve her ne zaman diliminde olursa olsun, çoğu araştırmacıların dikkatinden kaçmış olan bir başka ayrıntı var: Antik Mısır inançlarındaki ilâhiyat yapılanmasında yer almış bulunan tanrılar liginin kendi içindeki ilişkilerinde de aynı ezoterik örgütlenme görülür. Bir diğer deyişle, çok tanrılı bir inanç kapsamında ezoterik sistem tanrılar katında da geçerlidir.

Özellikle Antik Mısır’ın “Ölüler Kitabı”nda okuduklarımız, bizi âdeta ilk örgütsel yapılanmanın kurulduğu bir ortama götürüyor; ilk ritüelik açılımların tanrılar arasında da uygulandığını gösteriyor.

Kuşkusuz Antik Mısır tanrılarının kendi aralarında bir ezoterik yapılanma oluşturmuş bulundukları söylenemez. Bundan anlaşılması gereken, Antik Mısır insanının inançları gereği uygulamalarında tanrıları taklit etmekte ya da kendi yaşamını tanrıların yaşamına uydurmaktaki benimseyişidir. O dönemlerin ölü gömme törenlerinde, ölü ile birlikte tabuta konulan bu özel kitapta sürekli olarak bize bu kültürde ezoterik bir yapılanmanın olabileceğini belirten ip uçları verilmektedir.

Konu ister istemez “Ölüler Kitabı”na geliyor. Forum alanında bunun üzerinde daha önce de durulmuş. Ancak ben bir kez de benim anlatım tarzımdan izlemenizi öneriyorum.

“Ölüler Kitabı”, pek basit olarak, ölünün yaşam sonrasında karşılaşacağı güçlükleri nasıl yenebileceğine ilişkin anlatımlar içeren bir kitaptır. Bu özel kitaptaki simgesel anlatımlar, sadece bir öğretinin öğeleri olabildiği gibi, Antik Mısır’da o dönemin tapınaklarında eğitim gören inisiyelerin başından geçenleri yansıtmakta da olabilir. Dolayısıyla bu kitap, Antik Mısır’daki ezoterik uygulamaların bir aynası sayılabilir.

Bu kitaptaki ayrıntılardan, oradaki tanrıların maskelerini takmış din adamlarının ya da ezoterik sistem izleyicilerinin belli bir ritüeli satır satır canlandırırmış gibi uyguladıklarını görüyoruz. Örneğin toplantı başladıktan sonra kapı çalınmakta, kapıyı çalmış olup açılmasını bekleyen kişiye hemen çekip gitmesi söylenmekte, içeri girmekte diretirse tanrı maskeli birisi ona uzun ve özlü sözler söylemekte, birtakım uyarılarda bulunmakta, içeri girmek için bekleyen kişi de bunlara karşılık vermektedir. Hani şu ünlü Hermetik Tekris anlatısı vardır ya; işte oradaki ilk aşamanın başlangıcında olduğu gibi…

Antik Mısır dünyasına ilişkin mitolojik anlatımların her bir yerinde, ezoterik sistem içinde Hermetik geleneğe ilişkin öğeler kendini belli eder. Mısır mitolojisine ilişkin tüm ayrıntılar ve sözü edilen kahramanların başlarından geçenler, okuyucuları sürekli olarak tek bir mesaja doğru yönlendirir. O kahraman bir ölüp, bir dirilir. Bu aslında sürekli bir yeniden doğuş (reenkarnasyon) olayı değildir; kahramanın doğadan başka bir şey olmadığıdır.

Özellikle Osiris’in sürekli olarak ölüp sonra yine canlanması olayı ile anlatılmak istenen, doğanın birbirini izleyen değişik halleri ya da ölenin aslında ölmeyip, bir süre için ölüler evrenine göçmesi ve sonra yine gelmesi, dolayısıyla Osiris ile bir olduğudur.

Buraya bir de hazır sözünü etmişken Ölüler Kitabı’ndan seçtiğim bir alıntıyı koyacağım. Bu başlık altındaki yazılarıma izleyecek olan bölüm ile devam edeceğim.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 20, 2010, 07:31:39 ös
Yanıtla #1

Çok güzel bir paylaşım olmuş, Teşekkürler Sayın Adam; özellikle de eklediğiniz kopya daha da bütünleştirmiş ve yazınıza renk katmış. Oldukça estetik yönünüzün de gelişmiş olduğunu sezinlemiş oluyorum bu sayede..   

Eminim ki, şuanda Insanların en çok ihtiyacı olan bilgileri sunuyorsunuz, bu yüzden de anlamlı.

Saygılarımla,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Şubat 21, 2010, 06:14:55 öö
Yanıtla #2

Ezoterik Geleneğin başlangıç noktası olarak Antik Mısır sanki geç bir dönemi işaret ediyor.

Ben geleneğin ilk dil ve aktarımları kolaylaştıran Sembollerin ortaya çıkışına kadar götürüleceğini düşünüyorum. Mısır'dan önce Sumer, Babil, Asur gibi Mezopotamya halkları ve daha da öncesi Hindistan'da ezoterik uygulamalar var diye biliyorum. Mısır'ın anlatısı Thot ile başlamışsa da Thot, kendi hikayesini Atlantisli Osiris'e dayandırmıştır. Atlantis dini ise Mısır dininden binlerce yıl öncesi dönemlere kadar uzanıyor. (Belgelerle kanıtlanan bir Atlantis elbette yok, Thot gerçekten yaşadı mı o da kuşkulu ancak Eski Mısır geleneği kendini Atlantis'e bağlamıştır.)

Kendi düşünceme göre Sembolik anlatım ilk nerede bulunmuşsa ezoterizm orda o zamanda başlamıştır. İspatı mümkün olmasa da daha devletler kurulmadan önce dahi ortak semboller kullanan örgütler olabilir.



Şubat 21, 2010, 08:19:58 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Elbette... Ben de Sayın Fraternis'e katılıyorum. Her şeyi bir yana bıraksak bile şu nedenle ki Antik Mısır'daki olgu hayli sistematikleştirilmiş bir düzeyde. Bunun daha ilkel, daha basıt, daha eksikli, daha çok soru gerektiren ve yanıtını veremeyen bir düzeyi olmalı. bu ancak sonradan gerek Antik Mısır gerekse Levanten bölgede gelişmeye uğramış olmalı.

Ancak iş belgelerle, kalıtlarla ve kanıtlarla konuşmaya gelince, insan takılıp kalıyor. Antik Mısır'da bile M.Ö. 3500 gibi bir tarihten daha öncesini belgesel olarak izleyebilme olanağı yok her ne kadar bu olgunun M.Ö. 5000 gibi bir tarihe uzandırılması söz konusu olsa da... İşte o uzandırma da varsayımlar üzerini kurulu. Hint ve Çin'e belgesel bir kalıt açısından bakılınca o kadar geriye bile gidilemiyor. Atlantis ve Lemuria gibi tasarımsal (!) kültür ve uygarlıklara gittiğimizde ise daha eksikli olarak kalıyoruz. Öyle kültür ve uygarlıkların daha eski tarihlerde var olduğuna ilişkin birtakım deliller var günümüze dek ulaşabilmiş olan. Zaten bu nedenle tasarımsal sözcüğünün yanına bir ünlem işareti koydum.   Aslında tasarımsal falan değiller. Var olmuşlar. Hatta belki onlardan önce var olanlar bile vardır ve ancak onlar tasarımsal olabilir. M.Ö. 8000 hatta daha öncesine kadar tarihlenebilen bu uygarlıkların vr olduğu bilimsel yöntemlerle gösterilebiliyor. Fakat işte bilimsel yöntemle gösterilebilen sadece bu. Ortada daha ilerisini, ayrıntıları ortaya koyan bir bilimsel bilgi yok. Bu nedenle de o kültür ve uygarlıklar ne yazık ki gümümüzde "tasarımsal" olarak nitelenmekten kurtulamıyor.

Şayet Antik Mısır Ezoterizm'in bilinen başlangıç coğrafyası ise, öte yandan dünya yüzünde Antik Mısır'dan daha eski kültür ve uygarlıklar bulunduğuna göre, ezoterizmin coğrafyası bakımınrdan asıl başlangıç bir başka yerde demektir; en azından olabilir. Ezoterizmin durup dururken Antik Mısır'da yaratılmış olduğunu söylemek safdillik olur.  Ancak sorun şurada ki, Antik mısır'dan öncesini gösterebilme olanağımız yok. Bu bağlamda bir başka spekülasyon, başlangıç coğrafyasının yine Mısır olduğunu söyleyip, eğer çok daha önceki tarihlerde (örneğin M.Ö. 8000 dolaylarında) bir başka coğrafyada ezoterizm görülüyorsa bunun da oraya Mısır'dan gitmiş olduğunu söylemek biçimindedir. Bu ise artık saçmalamanın, uydurmacanın dik âlâsı olur.

Dolayısıyla, mantıklı olur ve kanıtlanabilen bilgilere bakarsak, Antik Mısır'dan başlamak durumundayız.


 

         
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 21, 2010, 11:06:29 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Adaletli olmasıyla ünyapmış siyasi halife Ömer,İskenderiye kütüphanesini yakmasaydı,belgeye dayanan daha objektif bilgiler insanlık tarafından kullanılıyor olacaktı.Ne acı..."Kur'an bize yeter" diyerek tüm belgeleri yakması,nekadar adil olduğunu tartışmaya bile gerek olmadığının göstergesi...
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Şubat 21, 2010, 11:15:33 öö
Yanıtla #5


Adaletli olmasıyla ünyapmış siyasi halife Ömer,İskenderiye kütüphanesini yakmasaydı,belgeye dayanan daha objektif bilgiler insanlık tarafından kullanılıyor olacaktı.Ne acı..."Kur'an bize yeter" diyerek tüm belgeleri yakması,nekadar adil olduğunu tartışmaya bile gerek olmadığının göstergesi...

Biliyor musunuz Sevgili Ceycet; kimi zaman yapılan haksızlıklar ve kötülükler öyle bir an geliyor ki belki de en hayırlısı buymuş dedittirecek halini bulabilmektedir. Yani demek istediğim, yeri geldiğinde yapılmış olan en büyük kötülükler bile öyle bir anda Insanlığın lehine çevriliyor ki buna ne akıl yeter ne de başka birşey.. Muhteşem Güç, himayesinde gerçekleşilen şeylerin bir anda kendi hakimeyeti çerçevesinde yapılmasına büyük bir şaşkınlıkla bakılmasına rağmen bazan bu tür haksızlıklara ve kötülüklere o zaman neden müsaade ediliyor, diye düşünülmesine rağmen bunun da mahiyetinde yeralan birçok sebep ve çeşitli etkenlerin bulunulduğu akla gelindiğinde o halde hak vermemek elde olmayan bir durumdur. Demekki geçici bile olsa yapılan herşey tamamen bir ön testten geçirilmek suretiyle denenmenin vermiş olduğu bir üründür, düşüncesindeyim. Dünya yüzeyinde yaşanılan olayların bir silsile takip etmesine rağmen nasıl da bir olaylar zinciri dahilinde gitmesi zaten bize belki de en önemli bir ipucunu vermemekte midir ya da göstermemekte midir..   

Zaten bunun bilincine varanlar tarafından biliniyor ki, yapılan ne olursa olsun o durumun eninde sonunda bir hayra dönüş-t-ü-r-ü-leceği asla unutulmayanlardandır.

=> Yeterki herşeyin en doğrusu ve mükemmeli Güce Güc' ün Kudreti dahilinde gerçekle-ş-t-ril-sin.  

Saygılarımla,  
« Son Düzenleme: Şubat 21, 2010, 11:22:36 öö Gönderen: Isabella »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Şubat 21, 2010, 11:21:59 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Adaletli olmasıyla ünyapmış siyasi halife Ömer,İskenderiye kütüphanesini yakmasaydı,belgeye dayanan daha objektif bilgiler insanlık tarafından kullanılıyor olacaktı.Ne acı..."Kur'an bize yeter" diyerek tüm belgeleri yakması,nekadar adil olduğunu tartışmaya bile gerek olmadığının göstergesi...

Biliyor musunuz Sevgili Ceycet; kimi zaman yapılan haksızlıklar ve kötülükler öyle bir an geliyor ki belki de en hayırlısı buymuş dedittirecek halini bulmaktadır. Yani demek istediğim, yeri geldiğinde yapılmış olan en büyük kötülükler bile öyle bir anda Insanlığın lehine çevriliyor ki buna ne akıl yeter ne de başka birşey..

Zaten bunun bilincine varanlar tarafından biliniyor ki, yapılan ne olursa olsun o durumun eninde sonunda bir hayra dönüş-t-ü-r-ü-leceği asla unutulmayanlardandır.

=> Yeterki herşeyin en doğrusu ve mükemmeli Güce Güc' ün Kudreti dahilinde gerçekle-ş-t-ril-sin.   

Saygılarımla, 


Zaman,zaman zorlansamda buna ikna olmak için çabalıyorum,sevgili Isebella...
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Şubat 21, 2010, 11:26:34 öö
Yanıtla #7


Zaman,zaman zorlansamda buna ikna olmak için çabalıyorum,sevgili Isebella...


Anlıyorum, buna daha önceleri ben de birçok tepkilerle azımsadım ama sonra bunun üzerinde düşündüğümde Tarafınza yönelttiğim fikirler aklıma gelince bir hayli rahatladığımı inkar edemem. O yüzden de ne kadar çok özümüz sızlasa da böyle durumlar karşısında ki gönül isterdi ki; herşey başından sonuna dek güzel ve olumlu yönde ilerleseydi ama daha önce de belirttiğim gibi herşeye rağmen O1/ Muheşem Güc ' ün Iradesi' yle durumlar tam tersine de dönebiliyor ve buna şaşmamak elde bile değil inanın :)

        
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3518 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2010, 01:20:01 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3051 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2010, 06:30:28 ös
Gönderen: oasis
0 Yanıt
5362 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2010, 04:17:29 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3135 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 25, 2010, 05:27:28 ös
Gönderen: karahan
3 Yanıt
4047 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2015, 08:28:32 ös
Gönderen: Risus