Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HERMETİK GELENEK - 1  (Okunma sayısı 6657 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 22, 2010, 03:43:00 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu bölümde daha önceki yazılarımdan kiminde ara sıra “Hermetik Gelenek” diye bir kavramdan söz etmiştim sanırım. Acaba hiç söz etmedim mi?... Etmişsem bile bu kavramın ayrıntılarına girmemiş olduğumu biliyorum. Zaten bu kavram dinlerle özellikle de Ezoterizm ile bağlantılı birçok irdelemede geçer. Bilmeyenlerin zihninden «Peki ama bu Hermetik Gelenek denilen şey nedir?» diye bir soru geçmiş olabilir. Bu nedenle  şu kavramı gözden geçirmek istedim.

Bu arada Sayın Onien'in "Üç Kere Yüce Hermes" başlığı altında verdoiği aktarımı da okudum. Hermetik Gelenek genel başlığı altında yazacaklarımın kapsamında belki oralara da gelirim; şimdilik bilmiyorum. Ancak benimkiler aktarma değil, bir özgün yazım olacak.




Yazıma Hermetik Gelenek kavramını tanımlayarak değil de, biraz tersinden, ortasından başlayarak girmek istiyorum.

Hermetik geleneği oluşturan öğelerden en önemlisi, “bilinmeyen, ulaşılmaz bir tanrısal güç” kavramıdır. Bu öğeyi incelerken belki de şöyle düşünmek daha doğru olacaktır:

İnsan dünyada yaşar ve her şeyi “yaradan” ile “yerli yerine oturtan yaratıcı ilke”, göklerde, uzaklarda, evrende bir yerde, belki evrenin dışında, aynı zamanda her yerde aynı anda olacak bir üstün güç şekilde tasarlamıştır.

Aslında bu Hermetik geleneğin sadece dıştan görünüşü yani kozmogonik açılımının fiziksel biçiminin tasarlanışıdır. Her şeyi kucaklayan bir Tanrı, bir yaratıcı güç, dünya üzerindeki her şeyin onun bilgisi çerçevesinde ve istemi üzerine olduğuna inanılan, asla yanına ulaşılamaz ve bilinmeyen büyük bir güç...

Burada “güç” (kuvvet) sözcüğü aslında zayıf kalıyor ama zihinsel dağarcığımız ancak bu kadarına yetiyor.

Öncekini izleyen ikinci öğe, söz konusu güce ya da yanlış olsa bile kolay olsun diye onu kişileştirirsek Tanrı’ya insan tarafından verilen sıfatların aynı zamanda onun adları olduğuna ilişkin bir ön görüştür. Nitekim Hermetik geleneğin en can alıcı noktalarından biri budur. İnsan, Tanrı’nın adlarını ortaya koyup onun çeşitli sıfatlarını betimlerken, bunu kendisi oluşturmuştur.

Bu sıfatlar sadece üç büyük semavi dininde Tanrı’ya atfedilen sıfatlar değildir. Çeşitli kültürlerdeki mitolojik anlatımlarda ortaya çıkan binlerce kahramanın binlerce sıfatı olarak da belirir.

Bunlar aslında yaratıcı gücün içinde yaşadığımız alanında kendini gösterdiği ve yaratılma eyleminin bir parçası olduğu sıfat ve özelliklerdir. Bir kültür kendine özgü bir yapılanma ile bu sıfatların hepsine sahip olan bir inanç sistemi ile yaşamayı sürdürürken, çatışmaya girdiği bir başka kültürü ortadan kaldırdığı zaman ilk yaptığı iş, onun sistemini de kendine katmak olmuştur. Örneğin yaratıcı ilâhın sıfatlarını bütünleyen çeşitli putlar alınıp, çatışmayı kazanan kültürün ülkesine götürülmüş, bunun üzerine oradakiler kendilerine arıtılmış bir koruma ve kutsallık geldiğine inanmıştır. Belki iyi anlatamadım; şöyle oluyor: Bu kültürde bir ilâh var, ötekinde bir başkası… Şimdi ben öteki kültürü ele geçirirsem, onun ilâhını da ele geçiririm. Onu da alıp kendi kültürüme getirirsem, çok daha güçlenirim.

Sıfatlar yani Tanrı’nın adları ile insanlar arasında şöyle bir ilişki kurulmuştur: İnsanlar bu adları bilmenin ve onları tekrar tekrar dile getirmenin kendilerine belirli durumlar karşısında bir koruyucu etki sağladığını düşünmüştür. Bu, her kültürde görülen bir olgudur ve büyü pratiği ile iç içe geçmiş Hermetik geleneğin en önemli bölümünü oluşturur.

Belki biraz konu dışına sarkacak ama bu bağlamda şundan da söz etmek isterim: Batılı Hıristiyanlar İslâm ülkelerine ilk kez bir turistik yolculuk yapıp da oradaki halk ile biraz haşır neşir olduklarında, konuşmaları sırasında kullandıkları sözlere ve deyişlere biraz dikkat ettiklerinde, kendilerini hayrete düşüren şöyle bir izlenim edinirler: “Bu Müslümanlar Allah adını ya da onun çeşitli biçimlerde söylenişini ne de çok dillerine dolamış!”

İzlenimleri doğru ama bunu böyle hayretle karşılayışları bir bağlamda bilgi yetersizlikleri olduğundan kaynaklanır. O da şu: İslâm dininde Hermetik geleneğin öğeleri, Hıristiyanlıkta olduğundan çok daha fazladır. [Bunun neden öyle olduğuna belki bir başka başlık altında daha sonra değinirim.]

Hangi kültürde olursa olsun, herkes tarafından bilinemeyecek, sadece belirli kimselerin bileceği bu şifreli adlar aracılığıyla, insan, kendini tanrısallaştırmaya, kutsallaştırmaya çalışmaktadır. Örneğin Antik Mısır geleneğinde ölüye son bir ritüel ile (ağız açma ritüeli) fısıldanan özel bir ad ya da sözcük, onun Osiris ile bütünleşip yeniden doğacağı yaşamda güçlerine yine kavuşturulacağını öngörür. Kulağa söylenen bu gizli sözcük Ra ile bağlantılı bir ad olup, bu gelenek izleyen kültüre de geçecektir.

Antik Mısır geleneğinin bir başka yerinde anlatılan bir mitolojik öyküde, İsis’in Ra’nın ağzından bu büyülü sözcüğü nasıl aldığı öykülenir. Buna göre;  bu geleneğin iki aşaması vardır. İlki tüm evreni ve doğayı yaratan Tanrı’nın adlarının aynı zamanda ona verilen sıfatlar olması ve insanların -en azından seçilmiş olanların- bunları bilmesi ve doğayı etkilemekten tutun da kendilerine bir koruma sağlamaya kadar birçok istemlerinde bunları bir araç olarak kullanma çabalarıdır. İkincisi de bilinmeyen bir adın en önemli ad olduğu ve aslında tüm evreni yaratan ilk devinim, ilk neden, ilk buyrultu eyleminin de bu sözcük ya da sıfatta aynı anda bir olduğudur. Hep peşinden koşulan fakat bir türlü bulunamayan, sürekli ona bakılan ama bir türlü okunamayan sözcüklerden tutun da mitolojilerde kahramanların onu, ölümsüzlüğü yani tanrısallaşmayı yakalamak için ele geçirme çabalarına kadar her olayın ortasında bu sözcük, bu ad yer almaktadır.

Bu sözcük ya da adın aynı zamanda evreni ve dolayısıyla dünyayı kaostan çıkarıp düzene sokan gücün yaratılış eylemlerinin şifresini içinde bulundurduğuna da inanılırdı. Benimsendiği üzere; bu yaratıcı güç yaşamın tek kaynağıydı ve her şeyi nefesi ile yaratmıştı.

Özellikle İslâm Mistisizmi yani Tasavvufta diğer dinlerin mistisizmine oranla çok daha özenle önem verilmiş olan nefes, bir diğer Hermetik kuralı oluşturan özelliktir. Her canlının içinde olduğuna ve onlara yaşam verdiğine inanılan bir öğedir. Tanrı ya da yaradanın, önce buyrultusuyla düşündüğü ve istediği yaradılışı, kendi nefesiyle ortaya çıkarmış olduğuna inanılır.

Bu geleneksel inanç, tüm insanların içinde bulunduğuna ve onları çepeçevre sardığına inanılan bir kavramı oluşturmaktadır: Tanrı, yaşamın ve nefesin tek kaynağıdır; başka bir kaynaktan doğma ya da gelme değildir nefes. Sondadan oluşturulma da değildir. Ondan başka insanları ne bir başka güç yaşama kavuşturmuş ne de canlı tutmaktadır.

İnsanların yaşamı da bu nefese sahip olup olmamalarına ya da ne ölçüde sahip olduklarına bağlıdır. Bu nefesin insanlardaki varlığı da sadece gene onun sahibi olar yaradana ilişkin bir oluşumdur. O ki, yaşamın kaynağı olduğu gibi, yaşamın ne kadar süreceği üzerinde de tek ve mutlak söz sahibi olandır.







Buraya kadar düzgün ve anlaşılır bir biçimde anlatabildim mi, bilemiyorum. Bu konunun uzmanı olmadığım için elimden bu kadar geliyor. Bu noktada durmak ve bundan sonra Hermetik Geleneğin yaratma ve yok etme ilkelerine geçmek istiyorum.

Kaynakça soracak olanlara diyeceğim ise, bu çalışmanın öyle belirgin bir kaynakçası olmadığıdır. Başta belirtmiş olduğum üüzere, şuradan buradan okumuş olduklarımın aklımda kalmış olanlarının şöyle bir derlenmesi… Bu forumun bu başlığı için özel olarak yazdım.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mart 23, 2010, 11:55:29 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın ADAM,

gayet anlaşılır...Sonrasını merakla bekliyorum;ilgilenenlere de şiddetle öneriyorum.

Bakalım,nereden nereye varacağız.Uslubunuzun ve birkiminizin yeterliliği belki de bizleri,gerçek Tanrı'ya,gerçek mabede,ibadetin gerekçesini kavramaya kadar götürecektir.

Umarım!...


Saygılar.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4007 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2010, 10:55:41 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5070 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 05:19:08 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5466 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2010, 12:21:07 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4323 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 07, 2010, 09:35:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
8523 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 11, 2010, 10:35:18 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3519 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2010, 08:31:13 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4466 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 27, 2010, 01:01:05 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3723 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 28, 2010, 05:46:09 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3763 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 31, 2010, 06:23:23 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
5806 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 02, 2016, 09:12:01 ös
Gönderen: ruzber