Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 37  (Okunma sayısı 4293 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 03, 2011, 12:39:18 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Kudüs’e vardıklarında saat akşamın altısı olmuştu.

Kral Süleyman, her ne saatte dönecek olurlarsa olsunlar önce kendisini görmelerini buyurmuştu. Ancak kralın önüne böyle toz toprak içinde çıkmak yakışık almazdı. Bu nedenle Zerbal hepsine ellerini yüzlerini iyice yıkamalarını ama üstlerini değiştirmekle oyalanmayıp bir an önce kralın yanına gitmeye hazır hale gelmelerini söyledi. Bağlı olarak getirdikleri zanlıları ise diğer koruyuculara teslim etti.

Kral Süleyman’ın toplantı salonunda olduğu söylenmişti. Aslında o salon sadece yönetim işleri için kullanılırdı ama herhalde seçilmişleri kabul salonunda karşılamak da istememişti.

Hep birlikte oraya gittiklerinde onları kapıda Akizar karşıladı. Sayıca tamam olduklarını görünce kapıya on beş kez vurdu; on beş seçilmişin gelmiş olduğunu belirtmek istercesine...

Kapıyı Ber Dekar değil, Zabud açtı. Akizar «Seçilmiş on beşler görevden döndü. Kabul edilmeyi bekliyorlar.» dedi. Zabud önceden bu bağlamda yönerge almış olmalıydı ki, «Girsinler!» diyerek yana çekildi.

En önde Zerbal olmak üzere on beş seçilmiş içeriye girdiler; kralı gerektiğince selâmladıktan sonra iki sıra halinde yan yana dizilmiş, ayakta beklediler.

Süleyman, «Zerbal, her şeyden önce bana şunu söyle: Mimarımız Hiram Usta’yı öldürenleri yakaladınız mı?» diye sorunca, Zerbal «Evet!... Kralımızın buyruğu yerine getirildi.» diye yanıtladı.

Bundan sonra, Süleyman’ın isteği üzerine olan biteni ayrıntılarıyla anlattı.

Süleyman Yoapert’e Kral Maaka’nın mektubunu açtırıp okuttu. Mektupta dikkate değer pek bir şey yoktu. Mimarı öldürmüş olanların yakalanmış olmalarından ötürü duyduğu hoşnutluğu belirtiyor, ayrıca tapınağın bir ana önce bitirilmesini dört gözle beklediklerini yineliyordu.

Süleyman zanlıların şimdilik zindanda kalmasının uygun olacağını, ertesi gün hemen Yargı Kurulu’nun duruşmaya geçeceğin, o zaman hepsini birden yine çağıracağını, şimdi yol yorgunu oldukları için gidip dinlenmeye çekilebileceklerini söyledi.

Nitekim hemen ertesi gün Yargı Kurulu kendi olağan salonunda toplandı. Yoapert de bu toplantıya katıldı ama on beş seçilmişten biri olarak değil, kendi olağan göreviyle.

Ancak bir değişiklik yapıldı. Kral Süleyman, Harodim Prensi Tito’yu yanına alarak yargılamayı doğrudan kendisi yönetti.

İki zanlı duruşmaya birlikte alındı. Hiram Usta’yı tapınakta ustalara özgü bilgileri almak için kıstırmış olduklarını, istediklerini elde edemediklerini, bunun üzerine onu nasıl öldürdüklerini tüm ayrıntılarıyla anlattılar. Ortaklaşa dediklerine göre; Hiram’ın üstüne ilk varan Sterkin olmuş. İstediğini alamayınca kızmış ve yanında getirdiği ağır cetvel ile ona vurmuş. Hiram Abif tapınaktan çıkmak isteyince, Moria karşısına dikilip yolunu kesmiş. O da hiçbir şey elde edemeyince yanındaki ağır gönye ile ona vurarak iyice yaralamış. Hiram Usta kanlar içinde kalmış ama sıyrılıp tapınağın avlusuna kaçmayı başarmış. Abiram peşinden koşup onu yakalamış. Söyletmek için tartaklayarak avlunun arka yanına doğru sürüklemiş. Onu boğmaya girişir gibi yapmış. Ne yaparsa yapsın bir türlü konuşturamayınca çok sinirlenmiş yanındaki pergelin uçlarıyla orasını burasını çizmeye girişmiş; sonunda göğsüne saplamış.

Her yer kan içinde kalmış. Hiram’ın ölmüş olduğunu anladıklarında Sterkin çok korkmuş; kaçmak istemiş. Abiram yakalayıp onu da öldürmeye kalkışmış. Moria ikisinin arasına girip onları yatıştırmış. Bir yana oturup ne yapacaklarını düşünmüşler.

Sterkin hemen kaçmayı önermiş, Moria cesedi burada böyle bırakıp kaçarlarsa anında yakalanacaklarını söylemiş. Cesedi tapınağın yanında arkaya doğru yığılı duran kereste ve molozların olduğu yere çekip saklamışlar. Kendileri de o gün hiç kimseye görünmeyip, gece çökünceye kadar saklanmış. Kaçacakları için kaldıkları yerdeki kişisel eşyayı da toplamışlar.

Karanlık basınca yine tapınağa dönmüşler. Cesedi sakladıkları yerden çıkararak kendi giysilerinden bir bölümü ile sarıp sarmalamışlar. Çözülmesin diye halatla iyice bağlayıp tapınaktan çıkarmışlar. Sabaha kadar cesedi götürebilecekleri en uzak noktaya kadar taşımışlar. Onu orada gömdükten sonra, Abiram birbirlerinden ayrılıp farklı yönlere gitmelerini önermiş ama Sterkin ile Moria bunu kabul etmemiş. Hatta Sterkin tek başına gidip teslim olmak eğilimindeymiş. Bu yüzden hep bir arada kalmışlar.

Abiram Yapu Dağı’ndaki mağaraya yapılan baskında yakalanınca, -orada onun öldürüldüğünü bilmiyorlardı- Sterkin ile Moria ülke dışına kaçmayı hatta denize ulaşıp bir gemiye atlayarak uzaklaşmayı düşünmüşler. Fakat paraları buna yetmeyeceği için çalışmak zorunda kalmışlar. Kim olduklarını hiç kimse akıllarına bile getirmesin diye taş ocağında buldukları bir işe girmişler.

Anlattıkları hemen hemen bu kadardı.

Yoapert bir ayrıntıyı çok merak ediyordum. Elini kaldırıp söz istedi. Söz verilince, onlara bir soru sorma dileğinde bulundu. İzin verilince, «Cesedi koruyuculara görünmeden tapınaktan nasıl çıkardınız?... Sonra da siz nasıl çıktınız?» diye sordu.

Soruyu Moria yanıtladı: «Uzun bir halat aldık. Cesedi bağlayıp önce çekerek arkadaki dış duvarın üzerine çıkardık. Sonra oradan dışarı sarkıtıp aşağıya indirdik. Biz de teker teker aynı yerden indik.»

Çok zekice bir iş yapmış oldukları anlaşılıyordu. Keşke zekâlarını iyi bir işe kullanmış olsalardı.

Moria böyle bir açıklama yapınca, Yoapert’in aklına bir başka şey daha takıldı. Süleyman’ın izniyle onu da sordu:  «Halatı orada öyle bırakmayı nasıl göze alabildiniz? Hemen fark edilebilirdi.»

Moria «Bırakmadık ki!» diye yanıt verdi, «Biçimli bir şekilde halatı ortasından bir sütuna bağlarsan bir ucu çok sağlam durur ve yük kaldırır. Öteki ucunu çekersen, düğüm çözülüp halat yerinden kurtulur. Bu yöntemi çalışırken zaman zaman kullanırdık. Zaten o halat sonra da işimize yaradı. Cesedi üzerine yerleştirip kızak gibi kullandığımız keresteyi onunla çekip götürdük.»

Adoniram da izin alıp «Bu işi hanginiz plânladı?» diye sordu.

Bunun üzerine Moria atılarak «Abiram.» dediyse de, Sterkin bunun Moria’nın kafasından çıktığını ileri sürdü. Abiram’ı onun kandırdığını, kendisini de onlara katılmaya zorladığını söyledi. Moria ise, «Sterkin Hiram’ı sıkıştırmaya girişmeseydi, böyle bir olay olmazdı. Önce o başladı.» diyerek, ona dönüp «Söyle!... Öyle değil mi? Her şeyi sen başlatmadın mı? Bizi de bu işe başından sen bulaştırmadın mı?» diye âdeta kendini temize çıkarma çabasına girişti.

Süleyman, sert bir sesle «Tamam!... Yeter!... Susun!... Kendinizi savunmanıza fırsat verilecek... Birbirinizi suçlamadan ve sadece benimle konuşun.» diyerek kesti. Bundan sonra da yanındaki yargıçlara «Bu kalfaları neyle suçluyorsunuz?» diye sordu.

Zadok söz alarak, «Birlikte adam öldürdüler. Bu, tüm dinlerde ve inançlarda en büyük suçtur.» dedi.

Yargılamada hazır bulunan Sur Kralı Hiram, «Öldürmüş oldukları kişi ülkelerimizin en bilgili, en yetenekli, en üstün niteliklerle donanmış mimarı, üstelik herkesi seven ve kollayan erdemli bir insandı.» diye kendine göre bir suçlamada bulundu.

Adoniram, «Bu olaydan ötürü tapınağın yapımı hayli gecikmeye uğradı. Bundan sonra bitirilebilmesinde çok zorluk çekildi.» diyerek, konuyu sadece tapınağın yapımı açısından değerlendirdi.

Zabud ise, «Tapınağın yapımı durunca birçok insan uzun süre başıboş ve işsiz kaldı. Çalışmadıkları için gündeliklerini alamadan beklediler. Aileleri perişan oldu.» diyerek konuyu tümüyle sosyal bir boyuta çekti.

Harodim Prensi Tito, «Herkes hakkı olmayan bir şeyi kaba güç kullanarak almaya kalkışacak olursa toplumun düzeni bozulur. Bence üç kalfanın işlemiş olduğu en büyük suç budur.» deyince, Süleyman «Üç değil, iki.» diyerek düzeltmek istedi. Tito ise, içlerinden birinin öldürülmüş olması ve burada bulunmamasıyla suçun sadece bu ikisine kalmayacağını, Hiram Usta’ya öldürücü darbeyi kimin vurmuş olduğunun o kadar da önemli olmadığını, ortada işlenmiş bir suç varsa bunu hep birlikte gerçekleştirdiklerini, dolayısıyla birbirlerinden ayırt edilemeyeceklerini belirtti.

Zanlılar, Abiram’ın ölmüş olduğunu ancak o zaman öğrendi.

Süleyman zanlılara, «Suçlamaları duydunuz... Şimdi sıra sizde. Savunmanızı yapabilirsiniz.» dedi.

Süleyman kraldı. Ne isterse yapardı ama yargılama işinde Tito çok daha bilgili ve deneyimliydi. Süleyman’ın kulağına eğilerek bir şey söyledi.

Başını sallayarak onu dinleyen Süleyman Tito’ya, «Haklısın! Peki. Öyle yapalım.» dedikten sonra, zanlılara «Dilerseniz savunmanızı yapmadan önce aranızda özel olarak görüşebilirsiniz. İsteyen savunmasını tek başına yani diğeri duymadan da yapabilir» diyerek, onlara bir fırsat daha verdi.

Yargı salonundan çıkıp önce kendi aralarında görüşme gereğini duymadılar ama her ikisi de savunmasını öteki yokken yalnız başına yapmak istediğini bildirdi.

Süleyman bunu kabul etti. «Biri burada kalsın. Diğerini çıkarın.» dedi.

Sterkin dışarı çıkarıldı. Giderken ağlamakta olduğu belliydi.

İçeride kalan Moria önce hiçbir şey söylemedi. Öylece durdu. Süleyman «Savunmanı yap.» deyince hırçınlaştı.

«Anlaşılan Abiram’ı öldürdünüz. Bizi de öldüreceksiniz. Söyleyecek bir şey yok. Hemen öldürün. Siz de kurtulun biz de.» dedi.

Süleyman kızdı. «Burada yargılanıyorsunuz. Sizi yargısız idam edecek olsaydık bunu çoktan yapardık. Sen herkesi kendin gibi aşağılık mı sandın.» diye bağırdı.

Tito hafiften Süleyman’ın kolunu tutup dikkatini çektikten sonra, ona doğru bakarak “Yeter!” der gibi gözlerini kapattı. Yargı salonundakilerin çoğu belki bunun farkına bile varmamıştı.

Süleyman, «Atın bu rezili dışarı. Ötekini getirin.» diye sinirli bir buyruk verdi.

Moria çıkarılıp, Sterkin içeri alındı. Dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi. Ben Dekar onu kolundan tutarak ayakta durmasını sağladı.

Süleyman ona da savunmasını yapmasını söyleyince, hüngür hüngür ağlayarak yalvarmaya başladı. Hiram Usta’yı öldürmek istemediklerini, hele kendisinin bu işte hiçbir suçu olmadığını, ötekilerin kendisini ittirdiğini, sonra da bir kazadır olduğunu, bu işe ötekilerin zoruyla bulaştığını, ancak bir kez işin içine karıştıktan sonra kurtulamadığını uzun uzun anlattı.

Süleyman sıkıldı. Olayları yeni baştan anlatmasına gerek olmadığını, sadece savunmasını yapmasını söyledi. Bunun üzerine Sterkin göz yaşlarına boğuldu. Hıçkırıklar içinde, aylardan beri acı çektiğini, uyuyamadığını, uyursa da düşünde hep Hiram Usta’yı gördüğünü, çoktan pişman olduğunu belirterek, her cezaya razı olduğunu söyleyip sadece yaşamının bağışlanması dileğinde bulundu.

Süleyman, «Yazıklar olsun sana!... Zaten bir alçaksın ama kendini daha da çok alçaltıyorsun.» deyip, onun da dışarı çıkarılmasını buyurdu.

Süleyman’ın da katıldığı Yargıçlar Kurulu kendi arasında görüştü. Galiba bir karara varmışlardı ki, Süleyman suçluların içeriye alınmasını söyledi.

İkisi birden getirildi. Moria her zamanki gibi dimdik duruyordu ama bu kez onun da gözlerinden korku okunuyordu. Sterkin ise biraz kendini toparlamış gibiydi.

Tito, «İkiniz de Hiram Usta’nın öldürülmesini paylaşmak ve bundan ötürü doğan sıkıntıları yaratmış olmaktan ötürü suçlu bulundunuz. Cezanızı bildiriyorum: İdam edileceksiniz.» dedi. Kural öyle olduğu için tam nasıl idam edileceklerini de belirtecekti ki, Süleyman eliyle işaret ederek Tito’nun sözünü kesti. «Ben bu işe el koyuyorum. Şimdi soracağım soruya hanginiz önce ve doğru yanıt verirse yaşamını bağışlayacağım.» dedi.

Tito şaşırdı ama yapabileceği bir şey de yoktu. O kraldı. Hiç kimse ona karşı gelemezdi. Harodim Prensi ve Yargıçlar Kurulu’nun başkanı oluşu bile bu kuralı değiştirmezdi.

Süleyman, her bir sözcüğün üzerine basa basa sordu:

«Hiram Usta’nın madalyonu nerede?... Hanginiz aldı ve nereye sakladı?»

Sterkin ile Moria birbirlerine baktı. Şaşırmışlardı. Diğer yargıçlar ve yargıyı izlemekte olanlar da birbirlerine baktı gözlerinde soru işaretleriyle. Onlar da şaşırmıştı. Yoapert bile çok şaşırmıştı; burada böyle bir sorunun açıkça sorulmasını hiç beklemediğinden.

Sterkin ile Moria için âdeta bir kurtuluş kapısı aralanmıştı ama her ikisi de fal taşı gibi açılmış gözleriyle “Bilmiyorum.” der gibiydi. Eğer bilen olsaydı, mutlaka bu soruyu hemen yanıtlayıp canını kurtarmaya bakardı. Kim bilir, değil söz konusu madalyonun nereye gitmiş olduğunu, belki Hiram Usta’nın boynunda böyle bir şey taşıdığını bile bilmiyorlardı; dikkat etmemişlerdi, farkında değildiler..

Süleyman, her ikisinin de o andaki davranışlarından bu konuda hiçbir şey bilmediğini anlamıştı. Fakat sanki onların idam edilmesine de karşı gibiydi.

«Adalet, bir cana kıyanın canına kıyılmasıyla sağlanmış olmaz.» dedi. «Bu suçluların Hiram Usta’yı öldürmek istemediklerini, kazara öldürdüklerini biliyoruz. Fakat işlemiş oldukları suç öyle ağır ki, onları cezasız bırakamayız. Onlara idam yerine yaşam boyu tutsaklık cezası verip yıllarca besleyemeyiz. Üstelik işledikleri suçtan ötürü cezalandırıldıklarını herkes görmeli; işlenen bir suçun cezasız kalmayacağı bilinmeli. Bunun için yarın sabah suçu işledikleri yerin önünde birer direğe ayaklarından bağlanarak baş aşağı asılıp yedi gün boyunca orada öyle bırakılacaklar. Buna dayanamayan orada ölür; yargı kararı yerine gelir. Dayanıp sağ kalabilenin çekip gitmesine göz yumulacaktır.»

Kral Süleyman bir buyruk niteliğindeki kararını böylece bildirdikten sonra ayağa kalkınca; Yargı Salonu’ndaki herkes ayağa kalktı. Süleyman «Yargılama sona ermiştir. Suçlular götürülsün ve gereği yapılsın.» dedi.

Önce suçlular çıkarıldı. Onların ardından Süleyman da çıktı. Geride kalanlar ise Tito’nun Yargı Kurulu toplantısının sona erdiğini duyurması üzerine sessizce dağıldı.

Yoapert, Kral Süleyman’ın kararının adalete tam uygun olup olmadığını düşünüyordu. Bunun için vicdanına danıştı ama bir sonuca varamadı. Ne kadar da zordu bir yargının adalete tam uygun olması…



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 04, 2011, 01:13:40 öö
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Düşüncem yüzünden eleştirilmeyi göze alarak, artık bu yazı dizisini okuyabileceğimi sanmıyorum. Konu çok sıktı.
Bu belki sadece bana olmuş bişeydir, belki başkaları için gizem ve heyecan dolu oluyor olabilir ama artık okumak istemiyorum.

Şahsi fikrimdir, yazının ve konunun kalitesini belirleyecek bir argüman olamaz, Sadece böyle bir detayın bilinmesi belki işe yarar veya hiç umursanmayabilir. Yinede içten olmayı herşeyin üstünde tutarak belirtmek istedim, belkide kapasitem buraya kadardır.

Saygılarımla...
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Ocak 05, 2011, 01:15:21 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Prometheus,

sayın ADAM'ın hikaye etmek için yoğun emek sarfettiği ana teması Süleyman Tapınağı ve Hz.Süleyman olan bu eser,sizin olmasa da forumdaki birçok üyenin özel ilgi alanına girmektedir.

Dolayısıyla,eleştirinizin sadece haksızlık sınırlarını  aştığını söylemekle yetinmekte zorlanıyorum.
« Son Düzenleme: Ocak 05, 2011, 01:27:59 ös Gönderen: ceycet »
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 05, 2011, 03:05:46 ös
Yanıtla #3

Forumda 1000'in üzerinde konu başlığı var. İsteyen istediğini konuları okumaya devam edebilir. Haddini bilmemenin açık sözlülükle karışmayacağı paylaşımlar dilerim.
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


Ocak 05, 2011, 06:13:22 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Masonlukla ilgili en temel konulardan bir tanesi. Bence bu forumun oluşturulmasına ana etken zaten Masonluk tarihi ve Masonluk hakkında merak edilenler.
Yazı sizi sıkmış olabilir.İlginizi çekmeyen bir konuda olabilir ama lütfen emeğe saygı çerçevesinde yorumlarımıza dikkat edelim.

Saygılarımla


Ocak 05, 2011, 07:12:49 ös
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Emeğe saygısızlık etmiyorum. Sayın ADAM'ı da şahsen çok sever ve takdir ederim. Yazımı incelerseniz, yaptığı işi küçümsemek gibi bir söylem içerisine girmedim. Sadece yazıyı eskisi kadar hevesle okuyamadığımı belirttim.
İsterseniz bir anket yaparız 350 kişi beğenir 1 kişide beğenmez. Böylece herkesin fikri belli olur ve tartışmanın anlamı da kalmaz sanırım.

Eğer artık hevesle okuyamamam haddini bilmemekse, dilerseniz bundan sonra hevesle okurum.

Saygılarımla..
« Son Düzenleme: Ocak 05, 2011, 07:15:19 ös Gönderen: Prometheus »
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5931 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2857 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3303 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2010, 05:25:21 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2664 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 12:40:35 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2394 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 06:31:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2468 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2010, 12:03:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2344 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 03:31:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2483 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 06:09:00 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2456 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 06:33:54 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3574 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2012, 03:17:13 ös
Gönderen: ADAM