1-) Bu konuyla ilgili Turan Dursun'un "Allah" isimli kitabını öneriyorum sn. Akyol. Bu kelimeyle ilgili hemen hemen her teoriyi görebilir, kendi yorumunuzu yapabilirsiniz. Biliyorsunuz Arapça'daki "al" bir artikeldir, değişkenlik gösterdiği olur. Mesela "rahman" derken "ar rahman", "sultan" derken "as sultan" olması gibi. Bu durumda eğer Allah isminin "al İlah"ın bir çevrimi olduğunu düşüneceksek bunun İngilizce karşılığı "the God" olur. Yani cins bir ismin özel bir hal alması meydana geliyor.
İlah kelimesiyle ilgili de İbranice "elohim" yani "ilahlar" kelimesinden geldiği iddiası var. Yahudi üyelerimiz daha iyi açıklayabilirler fakat benim bildiğim kadarıyla her ne kadar "elohim" çoğul bir ifade de olsa kaynaklarda sanki tekilmiş gibi kullanıldığına ilişkin bir tez var. "-im" suffixi İbranice'de çoğul eki oluyor. Yani kelimenin kökeni "eloh". Bir de esasen İbranice'de sesli harflerin yazılmaması durumu var sanırım. Yani biz her ne kadar Yehova desek de bunun İbranice yazılışı YHVH oluyor mesela. Ama "alef" harfinin varlığı sebebiyle "eloh" kelimesinde sesli harf yazılıyor mu bilmiyorum. Yine de "alef" kelimenin başında kullanılsa bile bu durumda "eloh" kelimesi "ALH" olarak yazılıyor olsa gerek. Fakat tabi çok farklı alfabeler ve benim yeterli bilgim yok. Fakat şahsım adına "Allah" isminin Tevrat'ta zikredilen "eloh" kelimesiyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Bir de şunu belirtmek isterim, sanırım Ugaritçe'den geçmiş olması gerek, "el" kelimesi de Tanrı'yı ifade eder. Rafael, Gabriel, Uriel, Mikhael, Elizabeth gibi isimlerde de kendine yer bulur. Tabi ki bağlantıları kurabilecek kadar bilgim yok, fikirlerim tamamen subjektiftir.
2-) Bu konuyla ilgili iyi bir açıklama yok. Ben de Allah isminin Araplara yabancı olmayan ve daha önceden de tapınımını bildikleri bir varlık olduğuna inanıyorum. Fakat şu var ki "Allah"a "Allah" adıyla inanmaları İslamiyet adına sarsıcı bir durum değildir. Zaten Kuran'da da üzerinde durulur bu konunun ve sık sık "onların Allah'a inanmalarına rağmen nasıl olup da hala putlardan medet umdukları"na şaşan bir üslup vardır. Yani muhtemelen Araplar Allah'ı biliyor fakat onu en üstün ilah olarak görüyorlardı. Oysa Allah ısrarla, kendisinin tek ilah olduğunun altını çizer. Arap politeizmi, Grek politeizminden çok farklıdır. Putperestler de o kadar aptal değillerdi, yapılan putlardan değil o putların simgelediği güçlerden yardım istiyorlardı. Allah'ın en büyük öfkesi de işte bunadır Kitap'ta yazdığı üzre... Nasıl olup da kendisinin varlığından haberdar olan putperestler hala başka güçlerin de varlığına inanabilirdi? Onlardan şefaat isteyebilirdi? "La ilahe illallah" sözü de işte bu tarz bir politeizme karşıdır. Yani Abdullah'ın adının Abdullah olması İslam adına onu müşkül duruma sokmaz. İsim aynıdır belki fakat simgelediği cisim aynı değildir. Hatta belki de cisim de aynıdır zira Hz. Muhammed öncesi Arap dünyasında "Hanif Din" ya da "İbrahim'in Dini" kavramının varlığını biliyoruz. Niçin Abdullah da bunlardan birisi olmasın? Kendisi hakkında o kadar az bilgimiz var ki...
3-) Bendeki Tevrat ve İnciller'de hep "Allah" kelimesi geçiyor. Türkçe'ye çevirirlerken bu ismi kullanmayı tercih etmişler. Fakat sanırım İbranice'sinde şöyle başlıyor ilk cümlesi "Bereşit bara elohim et haşamayim ve'et ha'aretz" yani gördüğünüz gibi burada "elohim" adı kullanılmış. Fakat kelime her ne kadar çoğul eki almış olsa da anlamı "tanrılar" değil "tanrı"dır. İncil konusu ise biraz zor sanırım. Bendeki Eski Yunanca'dan tercüme edilmiş fakat Hristiyanlık'ın bir Yahudilik ya da İslam gibi baskın bir dili yok. Her dile göre değişiyor. Kanonik İnciller'in orijinallerinin de Yunanca olması gerek yanlış bilmiyorsam. Yunanca da ne denmiş, "theo" mu denmiş yoksa başka daha özel bir isim mi verilmiş bilmiyorum. Mesela bir kıpti alfabesiyle yazılmış İnciller'de de ne olarak geçiyor hiç bir fikrim yok.
4-) Bana kalırsa doğru bir olay değil. Olur da bir gün hacca gidersem bu hareketi şahsım adına yapmayacağımı söyleyebilirim. Aynı şekilde şeytan taşlamanın da dinde yerinin olmadığını düşünüyorum. Fakat doğru bulan insanlar var. Hatta Hz. Muhammed'in de bir zamanlar bu taşla ilgil çıkan bir anlaşmazlıkta hakem olduğuna ve bu taşı kendi elleriyle yerine yerleştirdiğine ilişkin doğru olması çok muhtemel bir kayıt da bulunmakta. Yine de ben kendimi Kitap'la bağlı olarak görüyorum. Kitap'ta Hacer'ül Esved ile ilgili bu tarz bir farz hatırlamıyorum. Bana kalırsa son derece pagan bir hareket. Karmatiler grubunu araştırmanızı öneririm. Onlar da bu harekete karşı çıkmışlar hatta bir zaman boyunca Hacer'ül Esved'i kaçırmışlardı da... Çok ilginç ve okuması zevkli bir dini gruptur.
5-) Ben sizin bu sorunuza başka bir soruyla cevap vereyim: Devrin Hristiyan (yani zamanın mümini) kralı Habeşli Ebrehe bir kilise inşa eder ve herkesin bu kiliseye gelmesini söyler fakat Araplar yine de Kabe'ye daha çok ilgi gösterir. Bunun üzerine Ebrehe bu putların olduğu mabedi yıkmak için filleriyle beraber gelir. Fakat Tanrı'nın gazabıyla gagalarında ve pençelerinde küçük taşlar taşıyan ebabil kuşları tarafından ordusuyla birlikte helak edilir. Bir putperest mabedini yıkmak için gelen mümin Ebrehe'ye niçin Tanrı gazabını yollar? Benim düşüncem Tanrı'nın her zaman en nefretle karşıladığı günah olan "kibir" sebebiyle olması. Kabe için kullanılan "Beytullah" kavramı ise gerçekten düşündürücü. Benim de içime pek sinmiyor, hele ki Kabe'nin tarihte zaman zaman yıkılıp tekrar yapıldığını da düşünürseniz. Bu konuyla ilgili yeterli bilgim olmadığından ne aktır, ne karadır demek istiyorum. Bilgisi olan kişiler varsa, beni de aydınlatmalarını rica ederim.
6-) Ben bu teoriye katılmıyorum. Dionysos ve İsa arasında çok benzerlik yoktur bence. Bunlar biraz zorlama kalıplar. Üstelik hangi İsa? İslam'ın İsa'sı mı, yoksa Hıristiyanlık'ın İsa'sı mı? Hangi Hıristiyanlığın İsa'sı? Gnostiklerin mi, Kanonik İncillere inananların mı? Sorunuzu biraz daha ayrıntılı sorsanız, daha rahat tartışabilme imkanımız olabilir bence.
7-) Bu teoriye de katılmıyorum. Mısır'ın tek tanrılı firavunu Akhenaten zaten çok büyük zorluklar çekmiştir ve kendisinden sonra yolunun takipçisi kalmamıştır. Aton inancı tekrar eski politeist inançlar arasında erir gider. Eğer İslam açısından bakacak olursak zaten Allah Kitap'ta "dünyaya gönderilen tüm elçilerin Kur'an'da zikredilmediği"ni belirtir. Tanrı aslında bilinen sayıdan çok daha fazla olarak; her zaman, her millete elçiler, aydınlanmış insanlar göndermiştir. Belki de Akhenaton bu peygamberlerden biriydi... Kaldı ki tek tanrılı bir inancın Mısır topraklarını genişletmekte yardım etmesi gibi bir durum bana kalırsa söz konusu bile olamaz. Devir öyle bir devirdir ki gerekirse rakiplerinizin tanrılarına bile kendi pantheonunuzda yer vermeniz gerekebilir.
8-) Abdülkadir İnan çok büyük bir bilimadamı... Yalnız şunu belirtmekte fayda var Orta Asya Türk Şamanizm'i belli ve kalıplara oturtulmuş, metodik bir din olarak görülmemelidir. Aslında Şamanizm bile bence yanlış bir kelime, Hıristiyanlık'a "papazizm" demeye benziyor. Bu inanç türü Dünya'nın her yerinde çeşitli coğrafi koşulların getirdiği değişikliklerle karşımıza çıkan "animizm" yani "cancılık"tır. "Budizm"in de köklerini aldığı inançtır. Şaman; ritüelleri yerine getiren, atalarının ruhları tarafından bir nevi "posessed" edilmiş, "gönül gözü açık" diyebileceğimiz kişidir. Her maddenin ruhu olduğuna ve bu ruhlara saygı göstermek gerektiğine inanılır. Yüksek dağlar bir bakarsınız bir tanrı olmuş. Gök cisimleri yine hakeza. Sibirya, Altay, Moğolistan gibi bölgelerin şamanizmleri de farklılık gösterebilir. Mesela "şaman" aslı Sanskritçe (Bir Hint-Avrupa dili)'deki "samana" kelimesinden gelen Tunguzca (Bir Altay dili) bir kelimedir. Altay ve Tuva'lılar "kam" derler. Kamın icra ettiği ritüellere ise "kamlama" adı verilir. Yine zaman zaman "oyun, oyunçı, bakşı" gibi isimler verilir şamana. "Müzik ve dans ruhları uyandırır" derler, davul ve ritmik hareketler çok önemlidir. Fakat dediğim gibi metoda bağlı bir inanç değildir ve tek bir türü de yoktur. Küçük ve birbiriyle akraba bir çevrede bile önemli farklılıklar içerebilir.
İnsanın yaradılışıyla ilgili Altay destanında sanırım Erlik insanları meyveyle kandırmıyordu. Fakat pek çok şey gibi bu yaratılış hikayesi de bölgeden bölgeye çok farklılık gösterebilir. Daha çok yaygın olan inanca göre Tanrı Kayra Kağan önce Kişi'yi yaratır. Kişi için bir dünya yaratmak ister ve aşağıdaki engin denize dalıp bir avuç toprak çıkarmasını ister ondan. Kişi, kendisi için de bir dünya yaratma amacıyla birazını ağzına doldurur. Tanrı toprağa "büyü" diyince Kişi'nin ağzındaki de büyür. Farkına varan Tanrı "tükür" emrini verir ve Dünya üzerindeki tüm uçurumlar, dağlar, geçit vermez vadiler böylece oluşur. Kişi daha çok yaramazlık yapar ve Tanrı'yı kızdırır böylece Kayra Kağan onu alt dünyaya sürer ve Erlik adını verir.
Kayra Kağan daha sonra yedi ağaç diker ve altına yedi çift insan koyar. Ardından Erlik bunları kandırır ve Tanrı'yı tanımamaya başlarlar. Bunun üzerine melek Mandişere gelir ve ortalığı yıldırımlarıyla kasıp kavurur. Daha sonra yeniden insanları türetir Kayra Kağan.
Esasen dikkatli incelenirse semavi dinlerden çok ayrılan noktaları vardır bu inançların tamamının. Şimdi çok özet olarak yazdım. Bence Eski Türk - Göçebe - Orta Asya inançları daha farklı bir yerde incelenmeli, zira konu uzun ve birbiriyle çok alakası yok.