Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BALIKÇI KRAL  (Okunma sayısı 9182 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 10, 2010, 03:09:35 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu terim tarih boyunca özellikle Hıristiyan dünyasında başlı başına ilgi konusu olmuştur ve gündemde kalmayı günümüzde bile sürdürmektedir.

Balıkçı Kral’ın ne olduğunu ya da kime Balıkçı Kral dendiğini biraz dolaylı yönden anlatacağım.




İsa’nın yanı başından hiç ayrılmayanlardan biri olan Arimatealı Yusuf’un kimliği üzerinde hayli spekülâsyon yapılmıştır.

Doğmuş olabileceği çevrede “Arimatea” diye ya da benzeri bir ad taşıyan hiçbir yer yoktur. Yuhanna İncili’ne bakılırsa, Ürdün Nehri dolaylarında olsa gerektir ama bu da kesin değildir. Nasıl İsa’nın Nâsıralı olduğu söylenir ama o tarihte öyle bir yer yoksa, bu da onun gibidir.

Katolik Kilisesi, Arimatealı Yusuf’u saygıyla anar. Ona aziz (saint) niteliği vermiştir. Bunun nedeni de, İsa’nın çarmıhtaki bedensel ölümünden (?) sonra, cesedini indirip gömmüş olmasıdır. Üstelik öteden beri bilinen Yahudi töresi uyarınca değil, o tarihlerde henüz bilinmeyen, çok daha sonra gelenekselleşecek olan Hıristiyan yöntemine göre. Nitekim Kudüs’teki “Kutsal Mezar” kavramı da buradan çıkıyor.

Dolayısıyla, Katolik Kilisesi, Arimatealı Yusuf’un bundan sonra geçen birtakım serüvenlerine ilişkin anlatımlara ateş püskürür.

Bazı kaynaklara göre; “Arimatealı Yusuf” adıyla anılan kişi, aslında İsa’nın öz kardeşidir. Fakat İsa’nın “bakire Meryem’den doğma tek çocuk” olması varsayımı uyarınca, bu doğru olsa bile hiçbir zaman ortaya konmamıştır.

Bizans’taki Ortodoks Kilisesi, 900 yılında bu konuda bir açıklama yapmıştır. Buna göre Arimatealı Yusuf, Meryem Ana’nın amcasıdır. Böylece, İsa’nın çarmıha gerildiği sırada Meryem Ana 50’li yaşlarda olduğuna göre, Arimatealı Yusuf’un yaşının hayli ileri olduğu izleniminin yaratılmasına çalışılmıştır. Oysa, 82 yılında öldüğünde 80 yaşında yani İsa’dan dokuz yaş daha küçük olduğu belgeler gösterilerek ileri sürülmektedir.

“Arimatea” sözcüğüyle bağlantılı olmak üzere de şöyle bir yoruma rastladım:

“Bu, aslında Ha-Rama-Teo sözcüğünün İbranî ve Grek karışımı bir dildeki yozlaşmış biçimidir. Bu sözcük ise, ilgili kişinin kral ailesinden bir prens niteliği taşıdığını yansıtır.”

Arimatealı Yusuf hakkında değinmemiz gereken önemli bir nokta daha var.

Sonraki yüzyıllarda ortaya çıkmış olan birtakım romantik öykülerde, ondan “balıkçı” olarak söz edilir. Niçin öyle dendiğini anlamak için, “Kutsal Kâse” gibi bir diğer simgesel kavrama uzanmak gerekir: “Balıkçı Kral”.

Bu terimin kaynağını 1. yüzyılda Yahudiye’deki Nazarenlerin ezoterik nitelikli bir uygulamasında görürüz. Birisini vaftiz etme yetkisi olan rahipler, simgesel olarak “balıkçı” niteliğini taşırdı. Çünkü bir tür inisyasyon niteliğindeki bu işlem, büyük bir tekne içinde, balıkçı ağları arasında yapılırdı. Rahip olarak yetiştirilmek üzere inisyasyondan geçirilecek olan adaylara “balık” denirdi.

İsa, söz konusu balıkçılardan biriydi. Fakat aynı zamanda soyluydu ve üstelik kral ailesinden gelmeydi. Onun için de ona, çarmıha gerilme olayından sonra ona “Balıkçı Kral” denmişti.

Burada geçen şu “kral” sözcüğünün ne anlama geldiğine yine dikkat çekelim.

Roma İmparatorluğu ya da Katolik Kilisesi karşısında bir ülkenin kralını görmek isterdi. Oysa burada sözü edilen “kral”, bir ülkenin kralı değildi. Bir toplumun, halkın kralıydı. Bu bakımdan örneğin “İsrail kralı” deyişiyle “Yahudilerin kralı” deyişi birbirinden farklı bir anlam taşır. Nitekim Merovenj hanedanından gelme krallar da “Frank kralı” olmaktan önce “Frankların kralı” niteliğini taşımıştır. Tıpatıp aynı olguyu çok daha sonraki yüzyıllarda İskoçya’da görürüz: “İskoçya kralı” başka, “İskoçların kralı” başkadır.

Ya Balıkçı Kral?...

O, tüm insanların, tüm halkların kralıdır.

Bu konu İncil’de de geçer. Fakat şunu göz önünde tutmalıyız: 1. yüzyılda kaleme alınmış olan İnciller, Romalıların kontrolü altındaki bir ortamda imparatorluğun sınırları içinde yaşayan ilk Hıristiyanlar için yazılmıştı. Her şeyin apaçık bir şekilde yazılabilmesine olanak yoktu. Asıl anlatılmak istenen şeyler, apaçık olarak yazılanların ardında gizlenmeliydi. Tıpkı ezoterik nitelikli kurumların öğretilerini simgeler ve alegoriler kullanarak anlatışları gibi... Her nerede çok önemli bir konuya değinilecekse, orada şöyle bir deyişin geçtiği görülür:

“Bunlar, işitecek  kulakları olanlar içindir.”

Bu konu üzerinde birbiriyle çelişkili o kadar çok anlatım var ki... Şimdi âdeta bir parantez açarak, ortaya konmuş  bir başka varsayıma değinelim.

“Magdalena Hz. İsa ile değil, kardeşi Arimatealı Yusuf ile evlenmişti. Hem kızı hem de iki oğlu Hz. İsa’nın değil, Yusuf’un çocuklarıydı.”

İnsanın «Bu da nereden çıktı?» diyesi geliyor ama bu gibi konularda bir varsayımı çürütmek isteyenin, bir başkasını yaratabildiğini unutmayalım.

Aslında bu varsayımın doğruluğu kanıtlanabilse, birçok sorun giderilir. Çünkü bundan böyle İsa’nın çarmıh üzerinde ölmüş olup olmadığının, soy ağacının sürdürülmesi bakımından hiçbir önemi kalmaz.

Fakat bu varsayım bile Katolik Kilisesi’nin kaygılarını tümüyle sona erdirmez. Çünkü Meryem Ana’nın bakire olduğunun yadsınması katlanmış olur. Ancak ve ancak bir de Arimatealı Yusuf’un İsa’nın kardeşi olduğu savından cayılması durumunda bir uzlaşma sağlanabilir. Bu ise, her şeyden önce soy bağını önemseyenlerin işine gelmez; çünkü bu durumda şöyle bir senaryonun doğruluğunu gösterebilmek gerekir:

“İsa doğduktan sonra Yusuf ile Meryem ayrıldı. Yusuf bir başka kadın ile evlendi. Ondan doğan çocuğuna kendi adını verdi.”

Bu senaryoya göre Arimatealı Yusuf, ileri sürüldüğü gibi İsa’nın öz kardeşi değil, üvey kardeşi olur. Hatta madem İsa “Tanrı’nın oğlu”; o zaman ona kardeş kadar yakın olsa bile aralarında herhangi bir kan bağı bile yoktur.

Bu varsayım, Merovenjlerden 2. Dagobert’in oğlu 4. Sigebert ve onun soyunu sürdürenlerin ta Yakup’a kadar uzanan soyluluk savını zedelemiyor. Değişen bir şey yok. Sadece İsa devre dışı kalıyor.

Katolik Kilisesi de rahat ediyor.

Herkes mutlu!... Hiç kimse gocunmuyor.

Ancak bu varsayımı destekleyebilecek hiçbir tarihsel belge olmadığı için, yandaş bulamamış ve destek görmemiş. Katolik Kilisesi her ne kadar rahat ederse etsin, bilim adamları hâlâ rahatsız.

Kaldı ki, bu varsayımın sadece bir fantezî olduğu da belirtilmiştir. Gerekçesi olarak, Arimatealı Yusuf’un, kendi karısından doğma Simon, Yusus ve Yoda adlı üç oğlunun oluşu gösterilir.

Hiç göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir nokta da şu ki, şayet Arimatealı Yusuf İsa’nın öz kardeşi idiyse, o zaman Davut’a kadar uzanan bu soy ağacının tek bir dalı yoktur. Sadece İsa ile Magdalena’nın çocukları kanalıyla değil, Yusuf ile karısının çocukları kanalıyla da yürümüştür.

Arimatealı Yusuf’un tarihteki olası yapıp etmelerine ilişkin araştırmalar bizi Britanya’ya da götürüyor.

Magdalena ile birlikte Languedoc’a gelip orada yerleştikten sonrasına ilişkin bu anlatımların da ne denli doğru olduğu kuşkuludur. Biraz “İngilizleştirilmiş” gibi bir izlenimi yaratır. “Merovech Efsanesi” gibi “Kral Arthur Efsanesi”ne de İsa ve Magdalena’ya uzanan bir köken yaratmak amacıyla ortaya çıkarılmış gibi durmaktadır. Sonunda, elbette Kudüs Kralı 1. Baudouin’in 1100 yılındaki bildirgesinde değindiği “Plantagenet hanedanı”nın kökenine de bir aynı kan bağı yerleştirilir. Dolayısıyla İngiltere ya da İskoçya krallarının da soy bakımından İsraillilerin kral ailesiyle bağlantısı kurulur.

Öyle görünse bile, bu konuda anlatılanları da hiç olmazsa özetlemeliyim.

“Arimatealı Yusuf, Magdalena’nın ölümünden sonra, -63 yılında- İsa Yustus ile Yusuf’u yanına alarak Britanya’ya gitti.

Adanın güneydoğusundaki Glastonbury’de, Hıristiyanlığın tarihteki ilk yer üstü kilisesini inşa ederek bunu Magdalena’ya adadılar.”




Bundan sonrasını Kral Arthur ile ilgili efsanesel öykülerde izlememiz gerekiyor. Yapalım.

Ancak onu bu bölüme değil, “Milletler Tarihi” bölümüne yerleştirmek istiyorum.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 10, 2010, 04:58:13 ös
Yanıtla #1

Bu konu ile bağlantılı bir kaç sorum olacak.
Aynı dönemde İki Peygamber birden yaşamış mı?

Vaftizci Yahya (Sabiilik) bir peygamber ise (ki öyle kabul edilmiştir.) Hz. İsa kimdi?

Yahudilikte eğer doğru biliyorsam (hatalı olabilir) Kral Davut (sadece kraldır.) zamanında Peygamber ailesi ile Kral ailesi farklıdır. İsa motifinde 2 adet İsa var gibi... Şöyleki Mesih hem Kral hemde Peygamber olarak ancak ayrı ayrı kişilerce kullanılan bir sıfat. Hiramın Anahtarı kitabında bu konu tartışılmış. Ne kadar doğru önermeler getirdikleri tartışmalı olsa da bildiklerimizi sorgulamamız için bir referans getirmişler.

Kitaba göre aynı dönemde 2 peygamber yoktur 1 Kral 1 de Peygamber Mesih vardır. Bizim kabul ettiğimiz İsa-Christ Kral ailesinden gelmiştir. Vaftizci Yahya diye bilinen kişi ise hem Peygamber hemde bildiğimiz İsa-Christ'i de inisiye etmiş bir tarikat lideridir. Dönemin karışıklığında bu tarikat Roma ve o dönemin Yahudi Krallığının adetlerine karşı çıkıp resmi otoriteye karşı isyana girişmiş, tek ve en doğru dini kendilerinin yaşayabileceğine ve eski doğru dinin gereklerinin yerine getirileceği güne kadar Kudüs'teki din adamları ve öğretilerine karşı durulmasını benimsemişlerdir.
 Buna göre Çarmıh diye bilinen olay Vaftizci Yahya'nın (Peygamberin) başına gelmiş ancak Kral-Mesih (İsa-Christ) olarak düşünülen kişi hayatına devam etmiş ve Tarikatın başına Hem "Kral hemde Peygamberlik" iddiasıyla geçmiş ve eski tarikat kurallarını değiştirerek farklı bir sisteme geçilmesini savunmuştur.

Yazarlar, bu iddialarını açıklarken kullandıkları semboller ise Kral-Mesih için "mishpat" Rahip-Peygamber-Mesih içinse "tsedeq" terimlerini kullanmışlar her iki Mesih'in birleşmesinden ise "shalom" ortaya çıkar denmiştir. "Bunu İkiz Sütunlar" kavramı ile onların birleşmesinden oluşan uyum olarak görmüşlerdir. Vaftizci Yahya öldürüldükten sonra İsa'ın İki sütun birden sayılmasından bahsetmişler.

Kaynak: KNIGHT C.-LOMAS R. Hiramın Anahtarı.


Ocak 10, 2010, 06:17:55 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Fraternis'in ortaya koydukları da konuya bir başka bakış açısı...

Elbette o "Hiram'ın Anahtarı" adlı yapıtın, çok satmış bir kitap oluşuna karşın bir gerçek araştırma ürünü olmadığını da göz önünde tutmak gerekir. Gerçi anlatılanların kimisi aslında gerek Yahudilikte gerek Hıristiyanlıkta karşı durulan, şiddetle yadsınıp yalanlanan şeylerdir. Buna karşxın ya bunlardan kimisi gerçekse...

Önemli olan şu: Gerçeğin nasıl ve hangi anlatım olduğunu bir yana bırakalım da neye inanıldığına, neyin peşinde koşulduğuna, ne gibi inanışların engellendiğine, bu inanışların ve arayışların toplumları ve insanları nasıl etkilediğine, kimlerin bunlan kendilerine nasıl bir çıkar sağladığına, sonra da tarihin akışının bu etkiyle nasıl bir değişim gösterdiğine bakalım.

Benim tüm bunları anlatışımın nedeni bu. Hiçbirinin ille de benim anlatmış olduğum gibi olduğunu ileri sürmüyorum. Ancak ya öyleyse?...
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
7016 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 08:53:04 öö
Gönderen: Fraternis
13 Yanıt
7945 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 11, 2008, 01:04:13 ös
Gönderen: blossom
2 Yanıt
4906 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2008, 05:15:01 ös
Gönderen: Fraternis
0 Yanıt
2715 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2009, 01:06:06 öö
Gönderen: arte
0 Yanıt
4839 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 30, 2009, 08:06:37 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
17282 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 08:30:20 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
9751 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 28, 2011, 06:15:32 ös
Gönderen: ARCHITECT
1 Yanıt
7060 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2011, 04:32:54 ös
Gönderen: moonlight
7 Yanıt
4812 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 01, 2012, 09:04:28 ös
Gönderen: Tij