Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MASONLUĞUN YASALARI - 7  (Okunma sayısı 6371 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 10, 2009, 08:47:59 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Şu andan başlayarak art arda birkaç bölümde Masonluğun değişik tarihlerdeki anayasalarının özellikle üzerinde durulan 1. maddesini gözden geçireceğim. Bunları ayrı bölümlerde yapacağım ki okuyanlardan isteyenler her biri hakkındaki görüş, bilgi ve eleştirilerini ayrı ayrı yapabilsin.


1723 Tarihli İlk Anayasa

Önce, bir masonun kendine özgü ayrıcalığı ile ahlâk yasasına uymak zorunda olduğu belirtilir.

Buradaki ahlâk yasası (moral law) kavramını çağımızdaki medenî kanunun 18. yüzyıl başlarında İngiltere’deki karşılığı olduğunu düşünebiliriz. Ancak şunu da düşünmeliyiz ki, o tarihlerde henüz hiçbir ülkede medeni kanun ya da benzeri bir yasa yoktu. Böyle bir yasayı ancak dinsel kurallar oluşturabilirdi.

Sözü edilen “ayrıcalık” (tenure) kavramı ise, yalnızca tüm halkın köle sayıldığı bir toplum düzeninde “özgür insan” olabilme hakkına sahip bulunma olgusundan ileri gelmemektedir. Gerçi Londra’da yaşayanlar, bu kentin özelliği nedeniyle zaten özgür insanlardır ama, Masonluk sadece Londra sınırları çerçevesinde kalmış değildir. (Londra’nın hemen bitişiğinde ye alıp bugün kent merkezi ile birleşik durumda olan Westminster bile o tarihte ayrı bir kent statüsündeydi.) 18. yüzyıl başlarındaki ortamda masonların, toplumsal yapı içindeki yerleri kadar tutum ve davranışları bakımından da saygın kişiler oldukları, bundan ötürü kendilerine Masonluğun görüş açısından bakıldığında ayrıcalıklı sayıldıklarını da unutmamak gerekir. Ancak bu ayrıcalık, mason olmakla kendilerine birtakım yetkiler ya da bağışıklıklar tanındığını değil, çok daha basit bir şekilde locaya girebilmiş ve “özgür mason” sıfatını taşımaya hak kazanmış olmalarından ileri gelir. Buna karşın ilginç olan bir nokta da yasanın bu maddesinde “özgür mason” (freemason) sıfatının kullanılmamış ve sadece “mason” denmiş olmasıdır.

Bundan sonra bir masonun budala bir tanrıtanımaz ya da dinle ilgisiz bir özgür düşünce sahibi kimse olmayacağı söylenir.

İşte bu deyiş, başlı başına bir tartışma konusu olmuştur. Bunun üzerinde birçok yorum yapılmıştır. Eğer buradaki zorunluluk, bir masonun ne bir tanrıtanımaz (ateist) ne de bir özgür düşünceci olabileceği şeklinde düzenlenmiş bulunsaydı böylesine uzun tartışmalar çıkmayabilir ve yapılan yorumlar arasında da pek önemli bir fark görülmeyebilirdi. Fakat “budala bir tanrıtanımaz” (stupid atheist) denilince; kimileri bunu bir tanrıtanımazın aynı zamanda bir budala olduğu ya da tanrıtanımazlığın ancak budala kimselere yaraşacağı şeklinde yorumlamıştır. Kimileriyse bu terimi tersinden alarak, “budala” ve “tanrıtanımaz” sözcüklerini ayırmış, bir masonun akıllı ve bilinçli bir ateist olabileceğini, ancak bilinçsizcesine budala bir şekilde Tanrı’yı yadsıyamayacağını, anayasanın ilk yükümlülüğünün böyle bir koşulu vurguladığını ileri sürmüştür.

Benzer yorumlar din ile ilgisiz (dinden bağımsız) özgür düşünce sahibi kimse deyişi için de söz konusudur. İngilizcede bu amaçla kullanılan “libertine” sözcüğünün sözlüklerdeki karşılığı “sefih”, “hovarda” ya da “umursamaz” şeklinde de verilmektedir. Ancak 18. yüzyıl başlarında kullanılan İngilizcedeki anlamı düşünülecek olursa, “tüm inanç ve düşünülerinde hiçbir etki altında kalmaksızın kendi özgür buyrultusunu kullanan ve uygulayan” tarzında bir tanım ortaya çıkar. Kimi yorumculara göre böyle bir kişi dinsiz sayılır ya da hiçbir dine inanmayan ve bağlanmayan bir kişiye özgür düşünceci denir. Diğer grup yorumcular ise anayasadaki bu koşulun asla bir masonun özgür düşünceci olmasını engellemediğini, hiçbir dine bağlı olmayışını da engellemediğini ama hem hiçbir şeye inanmayıp hem de bir özgür düşünceci olamayacağını belirttiğini ortaya koyduğunu savunur.

Şayet uzlaştırıcı bir yaklaşımı benimseyen bir yorum yapılacak olursa, temel yasanın ilk yükümlülüğündeki bu zorunluluk, bir masonun hiçbir belirgin dinin inançlısı olması gerekmediğini, ancak kendi başına kendine özgü bir dinsel düşünü de oluşturamayacağını, bu arada dinsel ya da tanrısal inanç eğilimlerinin tümüyle dışında da kalamayacağını ortaya koyar.

Anayasanın bu maddesi ayrıca, masonların özel kanılarının kendilerine bırakılarak, bütün insanların üzerinde uyuştukları bir dine [132] uymaları gerektiğini bunun da iyi ve doğru ya da onur sahibi ve dürüst insan olmakla özdeşleştiğini belirtir.

Bütün insanların üzerinde uyuştukları bir din deyişi de ayrıntılı inceleme ve farklı yorumlara hedef olmuştur. Kimisi burada tüm dinlerin ve inanç sistemlerinin birleştikleri ilkelerin tümünden söz edildiğini ileri sürer. Kimisi de bunun August Comte’un betimlediği “akıl dini” olduğunu savunmuştur. James Anderson’un sonradan İngiltere’deki dinsel kurumların baskısı üzerine bu konuda yaptığı açıklamada ise, burada sözü edilen dinin mezhep ayırımı yapılmaksızın, genel olarak  “Hıristiyanlık” olduğu ve başka da bir şey olamayacağı belirtilmiştir. Bireysel nitelikleri (bir din adamı olduğu) göz önüne alındığında, Anderson’un bireysel görüşünü doğal karşılamak gerekir. Ancak o tarihlerde artık İngiltere Büyük Locası adını almış olan obediyans, bu konuda resmen kurumsal nitelikli bir açıklama ya da yorum yapmaktan sakınmıştır.

Anayasanın yine bu maddesinde, Masonluğun, birbirlerinden her zaman için uzak kalacak kişiler arasındaki gerçek dostluk uzlaşmasını sağlayacak bir olanak ve birliğin merkezi olacağı belirtilmiştir.

Her ne kadar bu anayasanın içinde yer aldığı kitapçığın önceki bölümlerinden bu anayasanın yalnızca İngiltere için düzenlenmiş olduğu izlenimi çıkmaktaysa da, işte bu tümce böyle bir izlenim ile çelişkili bir eğilimi ortaya koymakta, âdeta Masonluğun evrenselliğini ya da bir evrensel birlik amacına yöneldiğini vurgulamaktadır.

Bunun neden böyle olduğuna ilişkin ise şöyle bir yorum yapılmaktadır. Kitabın öncesindeki tarihsel bölüm doğrudan James Anderson’un kaleminden çıkmıştır. Yükümlülükler bölümünün düzenlenişinde Anderson’dan çok Jéan Theophile Désaguliers başta olmak üzere kimi diğer masonların etkisi ağırlıktadır. Bunların arasında sıradan her masona açıklanmayan birtakım gizli emeller de vardır ki bunlar ancak evrensel bir düşünüş ile sağlanabilir.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 19, 2013, 04:22:23 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 879
  • Cinsiyet: Bay

Bunun neden böyle olduğuna ilişkin ise şöyle bir yorum yapılmaktadır. Kitabın öncesindeki tarihsel bölüm doğrudan James Anderson’un kaleminden çıkmıştır. Yükümlülükler bölümünün düzenlenişinde Anderson’dan çok Jéan Theophile Désaguliers başta olmak üzere kimi diğer masonların etkisi ağırlıktadır. Bunların arasında sıradan her masona açıklanmayan birtakım gizli emeller de vardır ki bunlar ancak evrensel bir düşünüş ile sağlanabilir.


Özellikle son cümle ilgimi çekti. Bu konuda daha detaylı bilgi verebilir misiniz ?


Temmuz 19, 2013, 07:30:50 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Sayın Waldow’un sorusu üzerine…

Böyle bir konuyu iyi ve doğru anlayabilmek için hem Masonluğun 1717 yılındaki kuruluşunu ve o kuruluşun anlatılagelmiş olan değil de perde arkasındaki gerekçesini hem de anayasa olarak anılan kurallarının nasıl bir değişim gösterdiğini bilmek gerekiyor.

Bir de, konuya bugünün perspektifinden değil, o günün olası kültür ve anlayışı çerçevesinden bakmak gerekiyor.

Bunu burada yapmaya girişmek, hayli geniş çaplı, neredeyse “akademik” denilebilecek bir çalışmaya girişmek demektir. Bu konu, bir Sosyolog için doktora tezi, hadi o kadar olmasa bile rahatça bir master tezi konusu olabilir.

Biz burada bunları yapamayacağımızdan, konuyu olabildiğince basit yönünden ele almalıyız.

1723 tarihli anayasanın 1. Yükümlülüğü’nün sonunda “birliğin merkezi” diye bir terim geçiyor. İşte o terim bu konunun kilidi.

Bu terimle ne denilmek isteniyor? Hangi birlikten söz ediliyor?

Bu terim, sonraki anayasa metinlerinde ya hiç kullanılmamış ya da değiştirilmiş. O değişiklik anlamı da tümüyle değiştiriyor.

1723 tarihli anayasanın yükümlülükleri, günümüzde bile birçok büyük loca tarafından geçerli sayılıyor. Ancak o büyük locaların bugünün anlayışı ile “birlik” sözcüğünden anladıkları, daha Aydınlanma Çağı’na bile girmemiş olan Avrupa’daki hele İngiltere’deki “birlik” sözcüğünden hiç kuşkusuz çok farklıydı.

Konuya salt Britanya açısından bakıldığında, birlik sözcüğü öyle hiç de tüm insanlığı falan içerecek tarzda geniş düşünülmüyordu. 1603 yılında kurulmuş olan Birleşik Krallık tahtından uzaklaştırılmış olan bir “Stuartlar” sorunu vardı. 1717 yılında Londra Büyük Locası’nı da Stuartist Rozkruacılar (Gül+Haççılar) kurmuştu. Dolayısıyla burada söz konusu edilen o “birlik” hiç de günümüzde evrensel nitelikli Masonlukta ülkü edinilen türden bir birlik değildi.

Ancak İngiltere’de Stuartistlerin kendi emelleri peşinde koşmak üzere oluşturdukları büyük loca üzerindeki etkileri giderek zayıflıyordu. Bu nedenle de daha 1719 yılında hazırlanmasına başlanmış olan bu anayasa bir türlü istenildiği şekilde geçirilememiş, İngilizleştirilerek (Stuartlar İskoçtur) öncelikle İngilizleştirilerek sonunda kısmen apolitize edilmişti. O durumda şu “birlik” acaba neydi?

Bu birliğin ne olduğu sonradan Avrupa’da locaların gelişmesi sırasında, ardından ilk İskoç Riti kurulduğunda esaslıca ortaya çıktı. Üstelik artık şimdi bu birlik bir tür Avrupa Birliği idi. Sakın yanlış anlamayın; bugünün Avrupa Birliği değil, o günün koşulları altındaki birlik… Bir ülkü… Merovenjlerin soyunu sürdüklerini ileri sürenlerin ülküsü… Bir diğer tanımıyla Prieuré de Sion adlı gizli organizasyonun ülküsü… Kutsal Roma İmparatorluğu’nu 7. yüzyıldaki durumuna getirmek…

Görüyorsunuz ki, bunun anlatımı daha çok şeylerin anlatımını gerektiriyor. Bunların bazılarını bu Forum’da bir zamanlar anlattık “Masonluğun Tarihinde Anlatılmayanlar” başlığı altında. Gerekirse, istenirse, üşenmeden yine anlatırız. Nitekim bu Forum’un asal amacı ve kapsamı bu olmalıdır.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 19, 2013, 08:37:16 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 405
  • Cinsiyet: Bay




Sayın Waldow’un sorusu üzerine…

Böyle bir konuyu iyi ve doğru anlayabilmek için hem Masonluğun 1717 yılındaki kuruluşunu ve o kuruluşun anlatılagelmiş olan değil de perde arkasındaki gerekçesini hem de anayasa olarak anılan kurallarının nasıl bir değişim gösterdiğini bilmek gerekiyor.

Bir de, konuya bugünün perspektifinden değil, o günün olası kültür ve anlayışı çerçevesinden bakmak gerekiyor.

Bunu burada yapmaya girişmek, hayli geniş çaplı, neredeyse “akademik” denilebilecek bir çalışmaya girişmek demektir. Bu konu, bir Sosyolog için doktora tezi, hadi o kadar olmasa bile rahatça bir master tezi konusu olabilir.

Biz burada bunları yapamayacağımızdan, konuyu olabildiğince basit yönünden ele almalıyız.

1723 tarihli anayasanın 1. Yükümlülüğü’nün sonunda “birliğin merkezi” diye bir terim geçiyor. İşte o terim bu konunun kilidi.

Bu terimle ne denilmek isteniyor? Hangi birlikten söz ediliyor?

Bu terim, sonraki anayasa metinlerinde ya hiç kullanılmamış ya da değiştirilmiş. O değişiklik anlamı da tümüyle değiştiriyor.

1723 tarihli anayasanın yükümlülükleri, günümüzde bile birçok büyük loca tarafından geçerli sayılıyor. Ancak o büyük locaların bugünün anlayışı ile “birlik” sözcüğünden anladıkları, daha Aydınlanma Çağı’na bile girmemiş olan Avrupa’daki hele İngiltere’deki “birlik” sözcüğünden hiç kuşkusuz çok farklıydı.

Konuya salt Britanya açısından bakıldığında, birlik sözcüğü öyle hiç de tüm insanlığı falan içerecek tarzda geniş düşünülmüyordu. 1603 yılında kurulmuş olan Birleşik Krallık tahtından uzaklaştırılmış olan bir “Stuartlar” sorunu vardı. 1717 yılında Londra Büyük Locası’nı da Stuartist Rozkruacılar (Gül+Haççılar) kurmuştu. Dolayısıyla burada söz konusu edilen o “birlik” hiç de günümüzde evrensel nitelikli Masonlukta ülkü edinilen türden bir birlik değildi.

Ancak İngiltere’de Stuartistlerin kendi emelleri peşinde koşmak üzere oluşturdukları büyük loca üzerindeki etkileri giderek zayıflıyordu. Bu nedenle de daha 1719 yılında hazırlanmasına başlanmış olan bu anayasa bir türlü istenildiği şekilde geçirilememiş, İngilizleştirilerek (Stuartlar İskoçtur) öncelikle İngilizleştirilerek sonunda kısmen apolitize edilmişti. O durumda şu “birlik” acaba neydi?

Bu birliğin ne olduğu sonradan Avrupa’da locaların gelişmesi sırasında, ardından ilk İskoç Riti kurulduğunda esaslıca ortaya çıktı. Üstelik artık şimdi bu birlik bir tür Avrupa Birliği idi. Sakın yanlış anlamayın; bugünün Avrupa Birliği değil, o günün koşulları altındaki birlik… Bir ülkü… Merovenjlerin soyunu sürdüklerini ileri sürenlerin ülküsü… Bir diğer tanımıyla Prieuré de Sion adlı gizli organizasyonun ülküsü… Kutsal Roma İmparatorluğu’nu 7. yüzyıldaki durumuna getirmek…

Görüyorsunuz ki, bunun anlatımı daha çok şeylerin anlatımını gerektiriyor. Bunların bazılarını bu Forum’da bir zamanlar anlattık “Masonluğun Tarihinde Anlatılmayanlar” başlığı altında. Gerekirse, istenirse, üşenmeden yine anlatırız. Nitekim bu Forum’un asal amacı ve kapsamı bu olmalıdır.

Davinci şifresi kitabında yazılan görüşlere bir atıf görüyorum, benim anladığım gibi mi yani isanın soyunun devamının avrupa birliğinin başına geçmesi vesarire düşüncesi mi var yani masonlarda?


Temmuz 20, 2013, 01:40:54 öö
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 879
  • Cinsiyet: Bay

Yani açıklanmayan bir takım gizli emeller denirken. Stuartların emelleri kast ediliyor. ( Ya da beklentileri) Yanlış anlamışsam düzeltiniz beni.


Temmuz 20, 2013, 08:22:33 öö
Yanıtla #5
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

"Da Vinci Şifresi" ve Dan Brown'un diğer yapıtları birer romandır. Bir kez okunur, eğlenilir, işi biter. Ancak Dan Brown bu kitapları yazarken, birtakım ciddi araştırmacıların yapıtlarından yararlanmıştır. Onları kullanmış, referans vermeyip bunları kendi bulmuş gibi havalara girmiştir. Bu yüzden hakkında dava açılmış ama iyi avukatları sayesinde yüksek tazminat ödemekten sıyrılmıştır. 

Buradaki yazıda görüşler yoktur. Bilgiler vardır. Bunlar da araştırma sonucu derlemelerden yararlanarak belirtilmiştir. Kaynak çoktur. En önemli leri arasında Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln'ün çalışmaları sayılabilir ama o kadarla da kalmaz. Bu konularla ilgilenen kişi, Dan Brown'un romanları ve kurgulmarı yerine bunları ve benzer ciddi araştırmaları bularak, okuyup incelemelidir.

Kuşkusuz İsa'nın soyu yani Yahuda soyu da bir önemli etkendir. Fakat bu başlık ile bağlantılı olarak ondan önemlisi Benjamin'dir. Çünkü iddia o ki, Merovenjlerin soyu Benjaminler'e dayanır.

Sayın Waldow'un sorusuna gelince...

Evet o tarihte Stuartların emelleri öncelikliydi. Çünkü Stuartlar Britanya egemenliğini daha yeni (1688 yılında) ellerinden kaçırmıştı. Bu daha önce de olmuş 1649-1658 yılları arasında tahttan uzaklaştırılmışlardı.  O zaman nasıl çözümlenmişse, şimdi niçin olmasındı? Üstelik şimdi Britanya (Birleşik Krallık) tahtına İskoç asıllı kraliçeyi ekarte ederek çıkarılmış kişi İngiliz (Angıl) bile değildi, Germendi.

Ancak bu iş o kadarla kalmıyordu. Bunun öncesi de vardı ve sonrası da oldu. Bu ise öncelikle Fransa Krallığı'nı ele geçirmeyi gerektiriyordu. Bu da o kadarla kalmıyordu ama sonrası bu konu başlığı ile bağlantılı değil.


 
« Son Düzenleme: Temmuz 20, 2013, 08:26:49 öö Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 03, 2016, 03:55:11 ös
Yanıtla #6

"Kuşkusuz İsa'nın soyu yani Yahuda soyu da bir önemli etkendir. Fakat bu başlık ile bağlantılı olarak ondan önemlisi Benjamin'dir. Çünkü iddia o ki, Merovenjlerin soyu Benjaminler'e dayanır. "

Bu kez soruyu sorarken konu dışına çıkmakla ilgili korktuğum başıma gelecek orası kesin. Bu nedenle soru sormayacağım sadece gizemli bir ekleme yapacağım. Yahuda ve Benjamin "ikilisi", Sayın ADAM'ın başka bir forum yazısında da geçmişti. Bu beni derin düşüncelere sevk etti, bunu belirtmek istedim.

Madem öyle ne demeye bu başlığın altına bunu yazıyorsun diyen mutlaka olacaktır. Merak uyandırmak da bir hizmettir derim ben de. Amaç araştırma heyecanını da paylaşmak.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
7455 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 11, 2012, 08:34:56 öö
Gönderen: peacewings
2 Yanıt
5930 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2012, 04:28:16 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4587 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 03:57:08 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
4869 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 02:12:08 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
5323 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2014, 09:11:57 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3915 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 08:40:23 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
10108 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2016, 11:33:58 ös
Gönderen: hyperbolic metamaterial
0 Yanıt
3639 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 10:33:58 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
5161 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2014, 09:06:03 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4001 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 04:04:15 ös
Gönderen: ADAM