Ne var ki, zenginliğin hayırlı işlere ve toplumun yararına harcanmasının da mümkün olabileceği, insanlara karşı duyulan sevginin bencillikten güçlü olacağı ve tüm toplumları oluşturan bireylerin zenginliklerini kötüye kullanmayacak biçimde erdem ve irfan sahibi olabilecekleri bir evren tasarlamaya yücelememişlerdir. Gelecek çağlara yöneltilebilecek böyle bir düşünceyi pek safdilce ve gerçeküstü olarak nitelendirmiş, hayallerinde canlandırdıkları ideal ülkenin var olabileceğine inanılması için ideallerine bir sınır çizilmesi gereğini hissetmişlerdir.
Evet, nedense bu insanlar iyiliği ve kötülüğü mutlak nesnelere bağlamak konusunda herkesten daha inatçıdırlar. Kötülüğün ve iyiliğin "zengini, fakiri" olamayacağını, zenginler içinden de fakirler içinden de kötülük ve iyilik açısından aynı frekansta bireylerin çıkacağını bir türlü akıllarına getirmek istemezler. Neden? Onların türlü çabalarla, üzerlerine titreye titreye oluşturdukları sistem bir anda yıkılır da ondan.
İşlerine gelmez böyle düşünmek.
Halbuki doğa durumunda herkes "yoksul"du, veya Rousseau'ya göre herkes "mutlu"ydu, fakat neden o doğa durumundan insan medeniyet kurmaya doğru evrildi? Madem o sistem hiç bencillik içermiyordu, neden insanlar refah durumuna eriştiğinde hala daha fazlası için ( daha iyisi için demek daha doğru) çalıştılar? Çünkü insan gelişmeden duramaz. İnsan bir karınca kolonisi veya arı peteği içinde yaşamaz. İnsanın sonsuz sayıda tahayyülü ve ideali vardır, her insanın kendince mutlu olacağı bir özgürlük alanı vardır ve bu özgürlük insana "keşif" yolunu açar; bu da ilerleme, gelişme ve yaşama motivasyonu sağlar.
Bu beyler kötülüğün nedeni olan "bencilliği" ,ortada satın alınacak bir mal olmadığı zaman kalkacağını zannediyorlar.
Bu iki açıdan yanlıştır. Birincisi "bencillik" değil, "başkasına zarar vermek" kötülüğün temelidir. Bencillik, eğer hiçbir insana zarar vermeden işliyorsa, o kötü de olamaz. Yoksa şurada bunu okuyan herkes bencildir. Bencillik olmadan hiçbir başarı da elde edemezsiniz. İnsan, başarmak istiyorsa, kendi iyiliğini düşünmelidir ve kendi iyiliği için kendi planını kendi yapmalı, kendi aklını kullanmalı , kendi sorumluluğunu almalıdır. Bunların hepsine bencillik denebilir. Çünkü her biri, insanın kendi iyiliğini düşünerek uyguladığı unsurlardır.
Bencillik, ne yazık ki bir çok art niyetli insanlar tarafından "kötü" görülmüştür. Campenalla, Platon ve More' da dahil.
Bu insanlar kitleleri kandırmakta da ustadırlar.
İnsanın kendi hatırı için, kendi rasyonel şahsi çıkarı için varolma hakkı diye bir hakdan bahsedildiğini duyan çoğu insan, otomatikman, bu hakkın başkalarını kendi çıkarı için feda etmek anlamına geleceğini varsayar. Bu varsayım, üthiş bir yanılgının ifadesidir; zannetmektedirler ki, başkasına zarar vermek, onu köleleştirmek, soymak, katletmek bir insanın çıkarınadır. Bir başka deyişle; insan kendi çabasıyla kendi mutluluğunu elde etmeye yetkin değildir; ancak başkasının malını cebe indirmekle mutlu olabilir.
Tüm bu insanlar bu yüzden insanın kendini düşünmesini kötü görürler. İnsanın mutlu olmak için bir başkasına saldırması gerektiğinden başka bir yol olmadığını itiraf etmiş, ama artık uysallaşıp ona buna akıl veren eski bir korsanı andırırlar. Bu korsan demektedir ki; "biz zamanında gemi yağmalayarak mutlu olabildik. Zaten tek mutlu olma yolu da budur. Fakat kötüdür. Dolayısıyla ortada hiçbir mal olmasın, kötülük de ortadan kalksın".
İnsanın başkalarıyla etkileşiminde, kendi çıkarına olan tek ilişki türünün, kimsenin kimseyi feda etmediği, kimsenin malını yağmalamadığı, kimsenin canına kastetmediği, kimsenin ürünlerini yıkmak istemediği bir ilişkiden başkasıı olamayacağı fikri, insanlığın kardeşliği için çalıştıklarını söyleyen bu sözde hümanistlerin aklına hiç gelmez.
İyilik ve kötülük, insanın kendi art niyetinden kaynaklanır. Ortada dolaşıp duran paradan veya özel mülkiyetten değil. Onlar, başlı başına insanın kendisinden, kendi sorumlu olduğu kararlarından kaynaklanır.
Dolayısıyla Campenalla'nın ülkesinde de, More'un ülkesinde de, Platon'un ülkesinde de kötülük daima olacaktır.
"Bu beyler kötülüğün nedeni olan "bencilliği" ,ortada satın alınacak bir mal olmadığı zaman kalkacağını zannediyorlar." demiştim ve birinci şıkkı açıkalmıştım; Rasyonel bir bencillik, hiçbir zaman kimseye zarar vermediği için kötülük olarak düşünülemez. Kötülük bu değildir. Kötülük daima başkasına verilen zararla birliktedir.
İkincisine geçelim; hadi bu beylerin "bencilliğin kötülük olduğu" varsayımını bir an için kabul edelim, ve duruma öyle bakalım.
Bu, katil tabancayla adam öldürdü diye, tabancanın olmadığı bir ortamda o katille aynı evde yaşamanın "güvenli" olacağı gibi bir bön mantığa benzer. O katili kötü yapan bencilliği değildir; bencilliğini başkasına zarar vererek, gayr i meşru yoldan tatmin etmek istemesidir. Bencilliğin kendisi yerine, bu art niyeti ortadan kaldırmak gerekir. Kötülük yapısı çok karmaşık olan bir ahlaki durumdur ve insan, "insanın dahil olduğu" her sistemde kötülük yapabilme gücüne sahiptir. Ortak mülkiyetin olduğu bir ortamda, insanlar faturalarını şişirerek, sahte hastalık numarası yaparak, kendini en muhtaç göstererek de o ortaklıktan en fazla yararlanma gücüne kavuşabilir. Yeter ki hak etmediği şeyleri elde etmek için kısa bir yol arasın, o kötülük unsurunu her zaman bulur.
Bu ortak mülkiyetçilerin tüm yanılgısı, insanın kötülüğünün sorumluluğunu tekrar o kişiye bağlamak yerine "şartlar"a bağlamakta gösterdikleri garip bir ısrarda yatar. Onlar, insanın kıskançlığını eleştirmeyi uygun görmezler; bunu nedense mazur görme eğilimindedirler; asıl suçlu ise o insanın kıskançlığını uyaran bir zengindir ne de olsa. O zengin kimseye zarar veremeden o konuma ulaşmış olsa da. Bunun için tüm sorumluluğu rekabete, bencilliğe bağlarlar. Halbuki adaletli rekabet, rasyonel bir bencillik, kimseye zarar vermez. Başkasına zarar verdiği noktalarda bu unsurlarda mutlaka adaletsizlik vardır ve eleştirilmesi gerekiyorsa, zenginlik ve bencillik değil; kesinlikle bu adaletsizlik unsurlarına neden olan faktörler eleştirilmelidir.
Çünkü o faktörler, her durumda insanlar olacağı için; Campenalla'da da, More'un ülkesinde de, Platon'da da, Bacon'un Atlantisinde de, Marks ve Hegel'in Komunizminde de her zaman var olacaktır.