Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: DÜŞÜNCE HELEZONUNDA İNSAN.......  (Okunma sayısı 4139 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 30, 2010, 01:05:54 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 308
  • Cinsiyet: Bay

İnsan düşünce dünyasına göre şekillenen bir varlıktır. O, nasıl düşünüyorsa, istidâdı ölçüsünde, öyle olmaya namzetdir. İnsan, belli bir düşünceye göre, eşya ve hâdiselere bakışı devam etdiği sürece, karakter ve ruh yapısı itibariyle, yavaş yavaş giderek o düşünce çizgisinde bir hüviyet kazanır.

Aslında; düşünce, niyet ve fevkalâde iştiyak, insanın özünde, çekirdekler halinde bulunan istidatların inkişâf edip gelişmesinde; toprak, hava, yağmur ve güneşin yeryüzündeki tesiri gibi bir tesir icra ederler. Sebebler dairesinde, toprağın bağrında gelişen tohumlar için; toprak, hava, su ve bunları meydana getiren “elementlerin” tesiri neyse, insanın güzel ahlâk ve karakterinin gelişmesinde de, düşünce ve niyet aynı şeydir.

Otlar, ağaçlar tohumlardan; kuşlar, kuşçuklar da yumurtalardan çıktıkları gibi, yüksek ruh ve kusursuz karakterler de, güzel düşünce ve temiz niyetlerden meydana gelirler.

Düşünce bir tohum, davranışlarımız onun tomurcukları, sevinç ve kederlerimiz de meyveleridir. “Güzel gören güzel düşünür;” güzel düşünen, rûhunda iyi şeylerin tohumlarını inkişaf ettirir ve sînesinde kurduğu cennetlerde yaşar gider. Herkesden ve herşeyden şikayet eden, etrafına, rûhunda kurduğu karanlık dünyaların, ziftli menfezlerinden bakan karanlık ruhlar ise, hiçbir zaman iyiyi göremez, güzel düşünemez ve hayatlarından lezzet alamazlar. Cennete girseler bile, orada da cehennem türküleri söyler, zebânilerle dertleşir ve aydınlık bilmeyen ruhlarında hep veyl hayatı yaşarlar.

Oysa ki, insan, yaratıcının halifesi olarak bütün varlığa hükmetme ve herşeyin efendisi olma mevkiinde yaratılmışdır. Böyle üstün bir vazife ile dünyaya gönderilen insan, bu yüksek pâyenin gerektirdiği bütün vasıfları da, birer nüve hâlinde beraberinde getirmişdir. Onun, yüksek bir karakter kazanarak ikinci bir varlığa ermesi, sonra da (kendi olarak) kalabilmesi, sistemli düşünmesine, sürekli çalışmasına ve ara vermeden, kalbî ve ruhî hayatında derinleşmesine bağlıdır. Tabii, fenâ ve çirkin bir karakter kazanması da, fenâ ve çirkin düşüncelerine...

İnsan kendine verilen irâde gücü, iyi ahlâk ve karakterine vesile olabilecek ilk mevhibeleriyle, özünü ele alıp, Yaratan’ın emirleri istikâmetinde, kendini yeniden kurmazsa, (kendi olarak) kalması bir yana, bozulup gitmesi kaçınılmaz olacaktır. O, ya kendi düşünce ve niyet tezgahında yapıp ortaya koyacağı vasıtalarla, kendine huzur, saadet ve her iki hayat için gerekli olan şeyleri hazırlar; yahut, aynı düşünce tezgahında imâl edeceği silâhlarla, hem kendini hem de içinde yaşadığı toplumu mahveder.

İyi düşünce ve iyi niyetlerle insan ruhunda kurulan cennetler, zamanla bütün dünyayı sarar, her tarafı ve her gönlü irem bağlarına çevirir. Fenâ düşünce ve fenâ niyetler ise, cennette dahi insanlara, yudum yudum kan ve irin içirirler.

Evet, canavarlık da meleklik de, önce insan ruhunda bir nüve olarak belirir; egzersizlerle kuvvetli kanaatler hâline gelir; sonra da, önüne geçilmez bir seylâp gibi karşısına çıkan bütün engelleri aşar ve hedefine ulaşır...

Yükselip semâlar ötesine ulaşmak da, en yukarılardan yıkılıp, başaşağı bataklığa gömülmek de, bir imtihan gizliliği içinde insana tevdî edilmişdir. Kader-denk pozisyonunu değerlendiren her ferd, sonsuz irâdeden göreceği destekle, yükselip erilmezlere erebilmesine mukâbil; bu hamle ve bu destekten mahrum bahtsızlar hep dizlerini dövüp acı âkibetlerine ağlayacaklardır.

İnsan irâdesinin, sınırları itibâriyle her zaman münakaşası yapılsa bile; insanın, Yüce Yaratıcı’ya muhatab olması; O’nun tarafından bir kısım mükellefiyet ve mesûliyetlerin yüklenmesi; duygu ve düşüncelerini “zabt-u rabt” altına alarak, ruhunu kamçılayıp kalbini coşturması ve kendini yeniden şekillendirip biçime koyması, iradesiyle irademizi destekleyen, kuvvetiyle aczimize meded veren, servetiyle bizleri zenginleşdiren Yaratıcı’nın, bizlere en büyük armağanı olduğunun kat’iyyen münakaşası yapılamaz!...

Evet, insan iktidarsız; ama, Yaratıcı’nın kuvvetiyle son derece güçlü.. imkânları dar; fakat, O’nun hazineleriyle fevkalâde zengin.. idrakı sınırlı; O’nun aydınlatıcı emirleriyle alabildiğine ihatalı.. ömrü kısa; niyet ve düşüncesindeki sonsuzlukla ebedlere namzet.. her hayrın anahtarını ruhunda taşıyan -tabii her şerrinkini de- bir hazinedardır.

Bu itibarladır ki, o en yalnız ve zayıf zamanlarında dahi, kendini idâre etme ve kendine sahip çıkma gücünü asla kaybetmez; içinde bulunduğu şartları düşünerek, varlığı ve bekâsıyla alâkalı kanunları araştırarak, iradesini bir anahtar gibi kullanır. Bu anahtarla açtığı yollarda, ilerleye ilerleye nefsin girdaplarını keşfeder ve onları aşmaya muvaffak olur. Ruhunu tahlil ede ede, benliğin sırlarını kavrar. Ve bu suretle de onda, iyilik, güzellik, fazilet düşüncesi inkişâf etmeye başlar. Altın ve elmas, belli bir ameliye görmekle taştan topraktan ayrıldığı gibi, elmas ve altın ruhlar da ancak, bu kabil gayret ve himmetlerle gün yüzüne çıkıp özleriyle zuhur etme imkânını bulurlar.

Bütün bir hayat boyu, insan olmayı düşünüp plânlayanlar ve her zaman ruh ve özlerini araştıranlar, birgün, mutlaka insan olacak ve ruhlarıyla bütünleşeceklerdir. “Arayan bulur. Israrla kapı çalana, kapılar behemehal açılır.” İlâhî bir kânundur. Bu kânuna göre, insanın insanlık semâsına çıkabilmesi için, temiz niyet, sistemli düşünce, sarsılmayan bir azim ve sürekli gayrete ihtiyacı vardır. Bu hususlarda insanoğluna ilk yardım, o daha dünyaya gelmeden önce yapılmış, daha sonraki desteklerin de sözü verilmişdir. Artık ona, hemen her dönemeci itibariyle çeşitli lütûflara mazhar olacağı bu sırlı hayat yolculuğunda, sadece, döne döne yükselmek kalıyor...  (  M.Fethullah GÜLEN “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır. )[/b]


IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
Işık, sadece ışık ama daha fazla ışık.......


Eylül 30, 2010, 09:59:31 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay

(Af byrun) O kadar çok "insan" kelimesi  geçiyor ki -nedense- bu, bana şunu hatırlattı:  :)

""İnsanoğlunun ilk uzaya açılıp aya gitmesiyle uzay çağı başlar. Uzay çağı dünyalılar için bir ilerleme çağıdır; binlerce yıl böyle yaşamışlardır.

Uzay çağı geçmiş, zaman ve yaşam galaksi çağına ulaşmıştı. Yüzbinlerce yıl geride kalmış, dünya ve gezegenler sistemi uzayda galaksi sistemine dönüşmüştü. Medeniyetler, tarihler geride kalmış, insanlar ilk çağlardaki gibi basit yaşamla yetinmeye başlamışlardı. Ve bütün güçleriyle ölümsüzlüğü bulmak, devamlı yaşamı sağlamak için amansız bir çalışma ve mücadeleye girişmişlerdi.

Bu çağlarda dünya milletleri, medeniyetleri, ırkları, dinleri ayrı devletler halinden çıkıp tek bir varlık haline geldiler. Tek bir dünyalının yayışları ve kavimleri galaksi çağının dünya insanlarını meydana getiriyordu.

Dünya çılgın bir nükleer silahlanmanın sonucu olarak yokolma tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. Dünya bu gibi tehlikeleri birkaç kez geçirmiş, hiçbir kuvvet dünyayı yok edememiş fakat dünya bazı zamanlarda parçalara ayrılmış, dünyadan kopan parçalar uzayda meteor taşları haline gelmişti.

Bazı gezegenlerde hayat devam etmekte, yaşam sürmekteydi. Ama nükleer savaş çok hızlanmıştı. Hükmetmek, daha güçlü olmak için bu güzel, mutlu dünya delice parçalanırken birden gizli ve çok güçlü bir düşmanla karşı karşıya kalındı.

Beş milyar yıl önce ışın ve enerjiden madde haline gelen dünyamız galaksi çağında lazer ışınlarının etkisiyle toz bulutları haline gelip parçalanmaktadır.

Bu düşman kimdi?

Hangi galaksideydi?

Bütün dünyalılar bu tehlikeye karşı tek bir silah kullandılar: insan beyin gücü ve iradesiyle birleştirilmiş bir tabakayla karşı koymaya başladılar.

İnsan beyin moleküllerinin sıkıştırılmasıyla oluşturulan bir tabaka dünyayı koruyordu.

Dünya her saldırı karşısında toz bulutu haline gelmekte, önündeki koruyucu kalkanın arkasına sığınmaktaydı.

Bu kalkanı delecek tek güçinsan beyni ve iradesiyle yaratılacak bir silahtı. Ama gerçekte galakside bulunan dünya düşmanları silahları ne kadar güçlü olursa olsun, beyinleri yoktu. Dünya ve insanın değeri sonsuzlukta en büyük silahtı.

Dünyalılar bu bilinmeyen düşmanı aramaya başladılar. ama ne yazık ki gönderilen hiçbir savaşcı geri dönmedi. Dünyalılar toplandılar, kavimler biraraya gelip çare aradılar.

Tek çare düşmanı bulup savaşmaktı. en güçlü, en büyük iki türk savaşçısı ve diğer dünyalılar uzaya açılıp, bilinmeyen düşmana savaş ilan ettiler.

Bazı dünyalılar bu savaşa katılmadılar. Fakat hayal güçlerini gerçek ve mantıkla birleştiren her insan bu savaşa katılıp kazanmak azmindeydi."

("Dünyayı Kurtaran Adam"  filminden)

Çöl Bilgesi


Ekim 01, 2010, 10:25:26 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Yukarıdaki makaleden anladığım kadarıyla,insanın gelişiminde düşüncenin önemine değinilerek,düşünce ıslahının olumlu gelişim için yeterli bir ölçü olduğu konusuna vurgu yapılmış.

"İyi"yi düşünme,iyi olanı gerçekleştirmek için öncül şart olabilir;ama yeterli olduğu savunulamaz.Beklenen savaş,bu düşüncenin vucuda gelmesinden sonra başlayacaktır.

İyi düşünebilir insan,ama herzaman iyi davranamıyabilir."İyi"olanı yaratabilmek,İyi ye katkısı olacak olan eylemi gerçekleştirmekte gösterilecek ısrarla ilişkili olan erdemdir.Gündeme oturan her beşerin,her söylediği İyi dir;ama yaptıklarına bakarsanız,mevcut paradoksu hemen görebilirsiniz.

"İyi"yi telkin eden imam,namaz kıldırdığı cemaatin çıkışta bırakacağı bahşişin hesabını secdede yapıyorsa,"İyi"den değil istismardan söz edebiliriz.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2829 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 29, 2007, 02:06:57 öö
Gönderen: shemuel
1 Yanıt
4671 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2008, 10:02:13 ös
Gönderen: Prenses Isabella
5 Yanıt
6732 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2009, 06:37:05 ös
Gönderen: Prenses Isabella
11 Yanıt
9242 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2011, 09:33:53 öö
Gönderen: enelsır
KUANTUM DÜŞÜNCE: OLUMLAMA

Başlatan Nemeçek... Ezoterizm

6 Yanıt
5692 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 28, 2012, 09:47:40 ös
Gönderen: peacewings
2 Yanıt
2329 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2012, 05:37:55 ös
Gönderen: Tij
0 Yanıt
1888 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2012, 09:01:01 ös
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
2002 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2012, 04:22:28 ös
Gönderen: peacewings
7 Yanıt
4103 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2012, 12:36:22 öö
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
1932 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2012, 06:38:29 ös
Gönderen: peacewings