Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Atlasjet uçağı Isparta'da düştü..  (Okunma sayısı 6827 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 30, 2007, 12:27:22 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

Atlasjet Havayolları'nın İstanbul-Isparta seferini yapan ve içinde 49 yolcu ile 7 mürettebatın bulunduğu MD83 tipi yolcu uçağı Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurca bölgesi yakınlarında düştü. Kazada kurtulan olmadı.

Ölen yolcular arasında Süleyman Demirel Üniversitesi'nin davetlisi olarak, "fizik" konusunda konferans vermek üzere Boğaziçi ve Doğuş üniversitesinden gelen bilimadamları da bulunuyordu:
 
Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Engin Arık, araştırma görevlisi Özgen Berkol Doğan, yüksek lisans öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve araştırma görevlisi Mustafa Fidan.

Atlasjet uçağı saat 00.51'de İstanbul'dan havalandı. Uçakla temas, saat 01.36'da, Isparta Süleyman Demirel Havaalanı'na inmek üzereyken kesildi.
 
Uçağın, pilotun kule ile "normal alçalma" ve "meydanı gördük" irtibatından sonra radardan kaybolduğu belirtildi.
 


Pilot ile kulenin son konuşması
Uçak ve kule arasındaki son telsiz konuşmaları:
Saat 01.18:
Kaptan Pilot: Isparta Kule, iyi geceler.
Isparta Kule: İyi geceler, devam edin.
Kaptan Pilot: Atlasjet KK 4203, Isparta VOR üzeri.
Isparta Kule: Anlaşıldı. In-bound oluş ikaz.
 
Pilot, uçağı VOR olarak adlandırılan, Isparta Süleyman Demirel Havalimanı'ndaki sinyal vericinin üzerine geldiğini bildiriyor.
 
Bir sonraki noktası olan, 'pisti karşılama pozisyonu' olarak adlandırılan 'in-bound' noktasını rapor etmek üzere hareket ediyor.
 
Saat 01.36:
Kaptan Pilot: Isparta Kule, in-bound olduk.
Isparta Kule: Anlaşıldı Atlasjet. Yaklaşmaya devam edin.
 
Uçakla yapılan son konuşmada pilotlar 'in-bound' olduklarını, yani pisti karşıladıklarını kuleye bildirdi.
 
Bu noktada uçağın pist başından uzaklığı yaklaşık 18 kilometre. MD-83 tipi uçağın bundan sonra alçalma yaparak piste iniş yapması gerekiyordu.
 
Son sinyal göl üzerinden

Isparta Valisi Şemsettin Uzun, son sinyalin uçak Burdur Gölü üzerinde manevra yaparken alındığını kaydetti.
 
Keçiborlu Kaymakamı Alper Faruk Güngör, uçağın Keçiborlu'nun Çukurtepe ve Yenitepe köyleri arasında Türbetepe mevkiinde orman gözetleme kulesinin hemen altındaki tepeye çarparak düştüğünü bildirdi.
 
Enkazın geniş bir bölgeye yayıldığını belirten Güngör, "Uçağın gövdesi ile kuyruk bölgesi birbirine yakın iki ayrı bölgede. Uçak, gözetleme kulesinin hemen altındaki tepeye çarpmış. Zannedersem uçağın üst kısmı tepeye çarpmış" dedi.
 
Enkazın bulunmasının ardından bölgeye onlarca ambulans, jandarma, sivil savunma ve arama kurtarma ekibi gönderildi.
 
Valilik ve kaymakamlık yetkilileriyle uçakta yakınları bulunan vatandaşlar ve çevredeki köylerden de çok sayıda kişi de otomobilleriyle bölgeye geldi.
 
Dar bir orman yoluyla ulaşılan bölgeye ulaşımın rahat sağlanabilmesi amacıyla resmi kurumların iş makineleri yolu genişletme çalışmaları yaptı.


Atlasjet: "Teknik arıza yok"
Atlasjet Havayolları Üst Yöneticisi Tuncay Doğaner, hava şartlarının, görüş şartlarının uçuşa elverişli olduğunu belirterek, "Bundan daha güzel bir hava olamaz. Ancak meydan, pist görüldükten sonra, uçağın buraya nasıl düştüğü bir araştırma konusudur. Teknik bir arızayla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur" dedi.
 
Kazada kurtulan olmadığını belirten Doğaner, uçağın normal şartlarda Isparta Süleyman Demirel Havalimanı'na geldiğini belirterek, "Meydanın görüldüğünü ve yaklaşmaya devam ettiklerini kuleye bildirdikten sonra uçakla temas kaybolmuştur" açıklamasını yaptı.
 
Doğaner, daha sonra bir hava kurtarma helikopterinin, uçağın yerinin meydanın kuzey-batısında Kıraç köyü yakınlarında olduğunu tespit ettiğini aktardı.
 
Tuncay Doğaner, uçağın Priştina'dan geç geldiği için İstanbul'dan geç kalktığını kaydetti.
 


Kara kutu çözecek
Süleyman Demirel Havalimanı'nın yaklaşması ve görüşü gayet kolay bir havaalanı olduğunu dile getiren Doğaner, "Bundan sonraki safha kara kutunun bulunup incelenmesidir. Artık konu bizden çıkmıştır. Uçağın herhangi bir arızası yoktur" dedi.
 

Uçak World Focus Havayolları'na ait
Uçağın 1996 model MD83 tipi olduğunu aktaran Doğaner, "Bakımları yerindedir. Bakımlarıyla ilgili bir hata söz konusu değildir. Uçak World Focus Havayolları uçağıdır. Yolcuların bütün sorumluluğu bize aittir" diye konuştu.
 
Doğaner, pilotların da eğitimden yeni dönmüş, son derece deneyimli kişiler olduğunu kaydetti.
 
Havalimanı ve bölgenin durumunu gösteren fotoğraf üzerinde bilgi de veren Doğaner, saat 10.00'da yolcu yakınları ile uçakla Isparta'ya gideceklerini bildirdi.
 
Yolcu yakınları ise tepkili...
 
165 yolcu kapasitesine sahip uçağın bir dönem Türk Hava Yolları'na da kiralandığı açıklandı. Uçak, 29 Temmuz 2007'de uçuş ekipleriyle birlikte Atlasjet'e kiralanmıştı.
 

Kriz masası oluşturuldu, bakan geldi
Olayın ardından Atlasjet Havayolları'nda ve Isparta Süleyman Demirel ve Antalya Havalimanı'nda kriz masası oluşturuldu. Antalya AKUT'dan da 5 kişilik bir ekip Isparta'ya gitti.

Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt başkanlığında uzmanlardan oluşan bir ekip, hayatını kaybedenlerin kimliklerinin tespitiyle ilgili çalışmaları yürütmek üzere Isparta'ya gidiyor.
 
Ulaştırma Bakanlığı'nca, uçağının enkazında inceleme yapmak üzere görevlendirilen 2 kaptan pilot, 3 mühendis ve bir hava trafik kontrolöründen oluşan kaza kırım ekibi de bölgeye ulaştı.

Ankara'dan özel bir uçakla bölgeye hareket eden Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise uçağın enkazını havadan inceledi.
 
Bakan Yıldırım: "Hayat emaresi gözükmüyor"
 
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "İlk bulgulara göre bir hayat emaresi gözükmemektedir. Arama kurtarma ekipleri halen çalışmalarını sürdürmektedir" dedi.

Yıldırım, Sivil Havacılık Genel Müdürü ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürü'nün Isparta'ya gittiğini, ulaştıklarında gerekli raporlamaları yapacaklarını söyledi.

 
"Hava şartları güzel"
Yıldırım, gazetecilerin "İniş sırasında Isparta'daki meteorolojik şartları ve uçağın herhangi bir teknik sorununun olup olmadığını" sorması üzerine, hava şartlarının güzel olduğunu, uçağın da teknik ve personel durumu itibariyle herhangi bir anormal durumunun söz konusu olmadığını söyledi.

Yıldırım, "Isparta'da kuleyle yapılan muhaberede bir anormallik yok. Gerekli noktalarda gerekli raporlamayı yapıyor ve pisti gördüğünü iniş için alçaldığını söylediği anda irtibat kesiliyor ve kaza meydana geliyor" diye konuştu.

Bakan Yıldırım, kaza kırım ekibinin uçağın CVR ve FDP olarak adlandırılan kara kutularının detaylı olarak çözülmesi ve olay yerinde yapılacak incelemelerle kaza nedeni hakkında daha kapsamlı sağlıklı bilgiye ulaşacaklarını bildirdi.

"O bölge uçağın geçiş noktası değil"
 
Uçağın enkazı üzerinde helikopterle uçan Isparta Valisi Şemsettin Uzun, "O bölge uçağın geçiş noktası değil" diye konuştu.
 
Vali Şemsettin Uzun, "Enkazın üzerinde helikopterle uçtuk. Bütün ambulanslar orada. Uçak oraya nasıl indi anlamak mümkün değil. Sırtın öbür tarafına düşmüş. Ağaçlık ve biraz kayalık bir bölge. Uçak perişan vaziyette. Üzüntülüyüz. O bölge uçağın geçiş alanında değil. Uçakla irtibatın kesildiğini 03.00'te haber verdiler. Uçağı kuleden görmüşler. Hatta hava raporlarını vermişler. İniş için müsait denilmiş. Burdur üzerinden dönüş yapacaktı. Orada bir irtibatsızlık oldu" ifadesini kullandı.
 
Vali Uzun, bölgede uçağın gövdesinin göründüğünü belirterek, "Gövde var, kanatlar pek yok. Yarım gövde. Gövdenin ön tarafı var. Sağa sola serpilmiş parçalar var. Olay yerine kara yoluyla gidip vatandaşlarla beraber olacağız. Çok üzüldük. Ben böyle bir şey görmedim" diye konuştu.


Cesetler kaldırılıyor
Kazanın ardından jandarma ve sağlık ekipleri bölgede yoğun bir çalışma içerisine girdi.
Cesetler torbalara konularak ambulanslarla hastane morglarına gönderiliyor.
Jandarma, diğer yandan da, yolcu yakınlarını teselli etmeye çabalıyor ve güvenlik şeridinin aşılmaması için çabalıyor.
 

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nden açıklama
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nden kazayla ilgili şu açıklama geldi:
 
"Yapılan arama çalışmaları sonucunda uçağın Keçiborlu'nun 6-7 kilometre güneybatısında, havalimanından yaklaşık 12 kilometre uzaklıkta, Çukurören ile Yenitepe köyleri arasında bulunan bin 830 metre rakımlı Türbetepe mevkiine düştüğü tespit edilmiştir. Bölge arama kurtarma ekipleri, Isparta Valiliği'nce olay mahalline hareket etmiştir. Şu anda bölgede enkazın olduğu noktada bir polis helikopteri bulunmaktadır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan Kaza Kırım Ekibi kaza mahalline hareket etmiştir. Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde, ayrıca İstanbul ve Isparta'da oluşturulan kriz merkezleri tarafından gelişmeler takip edilmektedir."


Keçiborlu'da düşen uçaktaki 49 yolcunun isimleri şöyle:
Özlem Karataş
Nuri Tığlı
Bahri Öndürücü
M.Rafi Taşkent
Muhsin Öndürücü
Şakir Özsoy
Kasım Muhammet Saygılı
Perihan Kutlu
Sinem Kutlu
Aysun Fatime Balcı
Mustafa Zengi
Davut Demirkurt
Hayri Tokgöz
Tevfik Büyükçaylı
Mehmet Yiğitbaşı
Zeliha Yiğitbaşı
Özgen Berkol Doğan
Engin Abat
Prof. Dr. Engin Arık
Sibel Uysal
Mehmet Yılmaz
Necati Kartal
Saniye Kartal
Hakan Ulutaş
Doç. Dr. İskender Hikmet
Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ
Fahrettin Oğurlu
Özcan Oğurlu
Hakan Yakup Tullu
Alp Tezcan
Oğuz Cafer Çiftçi
Yusuf Çiftçi
Nazire Kurnaz
Gözen Polat
Mustafa Fidan
Doğan Göktaş
Hazal Kaynak
İsa Çobankaya
Saniye Çobankaya
Yaşar Çobankaya
Burhan Tepebaşı
Ruşen Mustafa Hamza Hemreli
Fuat Güler
Mustafa Çalışkan
Kenan Büyük
Süleyman Hilal
Ayşe Cantürk
Melike Ceylan
Sadettin Baysal
 
Mürettebat:
 
Kaptan pilot Serhat Özdemir
2'nci pilot Tahir Aksoy
Kabin Amiri Çağatay Şirin
Hostesler Mana Topçu, Sinem Hatice Vurbul, Mümine Bulut
Teknisyen Alaattin Çelik Gürtürk


cNNtürk


Kasım 30, 2007, 12:31:10 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

çok üzücü bir olay,Allahtan hepsine rahmet ailelerine sevenlerine sabır diliyorum,kolay değil..

56 kadar vefat eden olmuş,ıspartaya konferansa giden bilim adamları varmış uçakta,,
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Kasım 30, 2007, 03:34:47 ös
Yanıtla #2
  • A.A.O.N.M.S.
  • Şrayn Masonu
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 976
  • Cinsiyet: Bay

Ucakta hakkin rahmetine ulasmis bilim adamlarinin (Ankara'da kurulacak, parçacıkları hızlandırarak yüksek enerjili ışın oluşturulacak ve sanayiden askeriyeye kadar 232 küsur alanda kullanılabilecek bir proje üzerinde çalışıyordu.") bulunmasi gercekten cok ilginc.

Hepimizin basi sagolsun. Cok büyük Bilim Adamlarini kaybettik.
Ambassador Emirat Shriners of Heidelberg Germany


Kasım 30, 2007, 04:04:32 ös
Yanıtla #3
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

aselsan daki olayların bir benzeri olabilir o zamn..oradaki mühendslerde çok önemli bir savunma cihazının üzerinde çalışıyordu..yazıklar olsun,gerçekten altında bir oyun varsa,ülkemize yazık oluyor..
« Son Düzenleme: Kasım 30, 2007, 04:06:12 ös Gönderen: hiario »
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Kasım 30, 2007, 04:39:50 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

Uçak kazasında ‘Da Vinci kodları’ tesadüfü!
Şu sıralarda bile tüm internet haber portalları (iyibilgi bilim adamlarımızla ilgili seri özel haberler ve bilgileri aktardı) bilim insanlarımızın kimlileri, yaptıkları çalışmalar üzerinde duruyor.

Bu bilim insanlarımızım özellikle fizik, nükleer santraller, toryum ve uluslar arası çalışmaları hakkında haberler hatta spekülasyonlar ve komplo teorileri kaleme alınıyor. Elbette uçağın neden düştüğüne ilişkin olarak da bunlar yapılıyor.

İkinci haber ise dünyaca ünlü yazar Dan Brown’un yeni kitabı hakkındaki duyurular ve haberler. Bu haber tüm internet sitelerinde genişçe tartışılıyor ve yorumlanıyor.

Ancak iki haber arasında önemli bir bağlantı daha doğrusu çok ilginç bir tesadüf var.

Hiç yorum yapmadan ve herhangi bir komlo teorisi yaklaşımına prim vermeden, bağlantıyı yazıyoruz.

İşte ntvmsnbc’nin diğer haber kanalları ile birlikte verdiği haberden bir spot: “Isparta yakınlarında düşen Atlasjet uçağında konferans vermek üzere Isparta’ya giden bilim adamları da bulunuyordu. Kazada ölen Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre’deki “European Organization for Nuclear Research-CERN”deki ‘Atlas Deneyi’nde çalışıyordu.”

Bu da Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar isimli kitabının ilk cümlesi: “ GERÇEK: Dünyanın en büyük bilimsel araştırma merkezi İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi yakın zaman önce ilk karşı madde zerreciklerini üretmeyi başardı.”

Kitap da zaten bu merkezin küresel tezgahları üzerine kurgulanıyordu. Kitap, Türkiye’de de büyük okur kitlesine ulaşmıştı.

iyibilgi


Kasım 30, 2007, 04:41:53 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

 Bundan  hemen hemen 4 yıl öncesinde  Süleyman Demirel Üniversitesinde Türk Fizik Derneği 21. Ulusal Fizik Kongresi yapılmıştı.Yüzlerce bildirinin sunulup tartışıldığı kongre sonucunda,katılımcılar aşağıdaki konuları Türk kamuoyunun bilgisine sunmayı gerekli görmüştü:

1.sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve halkın maddi refahının artırılması,yalnız etkin bir Ulusal Bilim ve Teknoloji politikaının oluşturulması ve yürütülmesi sayesinde mümkündür.

2.bu politika öncelikli AR-GE alanları ve Jenerik Teknolojiler konularında (nanoteknoloji,lazer,yeni malzemeler,parçacık hızlandırıcıları gibi) çalışacak Ulusal Araştırma Merkezlerinin kurulmasını içermelidir.Bu merkezlerde yapılacak araştırmalar aynı zamanda yerel,ulusal ve evrensel problemlerin çözümlerini üretecektir.

3.20. yyda olduğu gibi,21. yyda da teknolojik gelişmenin temelini fiziğe dayalı yüksek teknolojiler oluşturacaktır.Örneğin,GENOM projesinin gerçekleşmesi sinkkroton ışınımı kaynakları sayesinde mümkün olmuştur.Bu bakımdan özellikle yüksek öğretimde temel ve uygulamalı fizik eğitimi gözden geçirilip 21.yyın gereksinimlerini karşılayacak şekilde güncelleştirilmelidr.

4.fiziğin tüm bilimlerin ve teknolojik uygulamaların temeli olduğunun Milli Eğitim’de dikkate alınması zorunludur.Meslek olarak fizikçiliğin çekiciliğinin artırılması da hayati önem taşımaktadır.

5.ülkemizde enerji sorununun çözümü bakımından,hızlandırıcılara dayalı yeni tip nükleer enerji teknolojileri alanında yapılan araştırmalara azami önem verilmeli ve gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalara katılım sağlanmalıdır.2010 yıllarında devreye girecek olan bu yeni tip nükleer reaktörler hem güvenilirlik (Çernobil türü kazalar prensip olarak imkansızdır),hem de çok düşük radyasyon kirliliği(birim enerji üretiminde çevreye aktarılan radyasyon kömür santrallerinin altındadır)bakımından büyük öneme sahiptir.Ülkemiz açısından en önemli özellik ise nükleer yakıt olarak TORYUM’un kullanılabilirliğidir.Türkiye’nin Toryum rezervi (dünya rezervlerinin en az dörtte biri) enerji üretimi bakımından trilyonlarca ton PETROLe eşdeğerdir.

Prof.Dr.M.Lütfü Çakmakçı                                              Prof.Dr.M.Nizamettin Erduran
Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü                          Türk Fizik Derneği Başkanı
TFD-21 Kongre Onursal Başkanı                       &


Kasım 30, 2007, 04:46:43 ös
Yanıtla #6
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

Toryum Yakıtlı Yeni Nesil Nükleer Teknolojiler

1. Parçacık Hızlandırıcıları ve Toryum
 Toryumun nükleer yakıt olarak kullanılması 1950’lerden itibaren gündemdedir. Bunun nedeni Toryum madeninin doğada Uranyumdan üç kat daha fazla bulunmasıdır. Doğal Uranyumun sadece % 0.7 lik kısmı (U-235) nükleer yakıt olarak kullanılabildiği göz önünde tutulur ise, Toryum yakıtlı teknolojilerin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Toryum reaktörünün çalışması için Th-232 çekirdeklerinin bir nötron yutarak Th-233 çekirdeklerine dönüşmesi, Th-233 çekirdeklerinin bozunumu sonucunda U-233 çekirdeklerinin oluşması ve sonuçta U-233 çekirdeklerinin fizyonu gerekmektedir. Böylece ana problem yeterli sayıda birincil nötron üreten kaynağın elde edilmesidir.

            1990’laradek birincil nötron kaynağı olarak ilk başta U-235 yakıtlı konvansiyonel nükleer reaktörler düşünülmekte idi. Bu konuda gelişmiş ülkelerde başlatılan çalışmalar daha sonra Hindistan’a kaydı. Sonuç olarak konvansiyonel reaktörlerin bazı türlerinde ek yakıt olarak % 20-30 Th-232 kullanılması mümkün gözüküyor. Bellidir ki konvansiyonel nükleer teknoloji dönemini kaçıran ülkeler için bu yönteme öncelik tanımak yanlış bir seçenektir.

            1990’lardan itibaren birincil nötron kaynağı olarak hızlandırıcı sürümlü sistemlere (ADS) öncelik tanınmaktadır. Hindistan’ın Ulusal Toryum Programında bile ADS yer almaktadır. Aslında bu yöntem de 1950’lerden itibaren incelenmektedir. Asıl önemli gelişme hızlandırıcı teknolojileri alanında baş vermiştir: artık gerekli özelliklere (~ GeV enerji, 10 mA akım) sahip proton hızlandırıcılarının kurulması mümkündür. Bugün Japonya, ABD ve AB başta olmakla, hızlandırıcı teknolojilerinde deneyime sahip tüm ülkelerde bu konuda geniş çaplı AR-GE faaliyetleri mevcuttur.

            Maalesef, ülkemiz 21.yüzyılın jenerik teknolojilerinden biri olan parçacık hızlandırıcıları alanında da treni kaçırmak üzeredir. 300 den fazla geniş kullanım alanına sahip (enerji üretimi bunlardan sadece biridir) hızlandırıcı teknolojisini TÜBİTAK gündemdışı tutmak için her türlü gayreti sarf ediyor. TAEK iki yıl önce satın aldığı düşük enerjili elektron hızlandırıcısını halen kurmamıştır, 15 yıl önce  devlet bütçesinden ödeneği ayrılmış cyclotron’un ihalesi defalarca iptal edilmiştir. Ülkemizde hızlandırıcı teknolojisi alanında AR-GE faaliyeti sadece DPT tarafından sağlanan asgari destek sayesinde yürütülebilmektedir. Bu faaliyet bile üniversite araştırma fonlarının kapatılması sonucunda DPT projelerinin yürütülmesinde karşılaşılan zorluklardan dolayı durmuş vaziyettedir.         

 
2. Enerji Yükselteci (CERN)
 Nobel ödülü sahibi Prof. Dr. Carlo Rubbia’nın önderliğinde 1993 yılında CERN’de (dünyanın en büyük hızlandırıcı komplekslerinden birine sahip, 1950’lerde Avrupa ülkelerinin işbirliği ile kurulmuş, günümüzde 20 Avrupa ülkesinin üye olduğu Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) başlatılan Enerji Yükselteci projesinin ülkemiz açısından en önemli özelliği Toryum yakıtlı nükleer reaktör tasarımının opsiyonlardan biri olarak göz önünde tutulmasıdır. Diğer opsiyon (ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin önceliği) konvansiyonel reaktörlerde oluşan nükleer atıkların zararsızlastırılmasıdır. Birinci opsiyonla ilgili tasarımda 1 GigaWatt lık bir nükleer santralın yılda ~1 ton Toryum tüketilmesi öngörülüyor.


            Bu proje ile ilgili bilgilerin yıllar önce çeşitli vasıtalarla TÜBİTAK, TAEK, MTA ve Eti Holding yönetimine iletilmesine rağmen hiç bir kaydadeğer somut adım atılmamıştır. Konunun ülkemiz açısından önemi sadece DPT tarafından anlaşılmış ve araştırma projeleri şeklinde asgari destek sağlanmıştır.


            Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi elemanlarının inisiyatifi ile 25-26 Ekim 2001 tarihlerinde TAEK’de yapılan “1.Ulusal Parçacık Hızlandırıcıları ve Uygulamaları Kongresi”nde Enerji Yükselteci ve benzeri konularda bir sıra bildiri sunulmuş ve konunun önemi Kongre Sonuç Bildirgesinde vurgulanmıştır.

            Konunun Türkiye’nin gündemine taşınması sadece 27 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Pazar ekinde Sayın Özdemir İnce’nin Prof. Dr. Engin Arık ile söyleşisinin yayınlanması ve bunu takiben 11 Ağustos 2002 tarihinde Sayın Hakkı Devrim’in Radikal gazetesinde yayınladığı yazı sayesinde mümkün olmuştur.

         
            Son olarak, 6-7 Ocak 2003 tarihlerinde Osmangazi Üniversitesi ve Türk Fizik derneğinin 80 civarında bilim adamının katılımı ile Eskişehirde yaptığı “Toryum Yakıtlı Nükleer Teknolojiler Çalıştayı”nda dört çalışma grubu ve Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Devletimiz bu yapılanmaya azami destek verir ise Türkiye ve Türk Dünyası (Dünya Toryum rezervinin % 25’i Türkiye’de ise, Dünya uranyum rezervinin % 25’i de Türküstandadır) için stratejik öneme sahip bu AR-GE alanında gereken düzeye ulaşabiliriz.


            Bugün, ADS bazında – Toryum yakıtlı nükleer reaktörlerin 2010 yıllarında, konvensoyonel reaktörlerde üretilen nükleer atıkları zararsızlaştırma reaktörlerinin 2020 yıllarında – yaygınlaşabileceğini öngörmek mümkündür.
 Önemli Not: Türkiye CERN üyesi olsaydı birinci sürecin hızlandırması hususunda söz sahibi olurdu.


3. Diğer Yöntemler
 Enerji Yükselteci dışında gelişmiş ülkelerde Toryum’un nükleer yakıt olarak kullanılabilmesi ile ilgili diğer yöntemler de incelenmektedir.

 
            Hibrid (füzyon-fizyon) reaktörler. Temiz enerji kaynaklarından biri olan termonükleer (yüksek sıcaklıklı) füzyon reaktörlerinin gerçekleştirilmesi 2040 yıllarında öngörülmektedir. Gelişmelere bağlı olarak, Toryum yakıtlı hibrid reaktörler saf füzyon yolunda ilk adım olarak 2010 yıllarında kurulabilir.

            Muon katalizörlü füzyon. Proton veya Döteron hızlandırıcıları vasıtası ile elde edilen muonlar sayesinde füzyon reaksiyonu oda sıcaklığında bile gerçekleşebilir. Bu teknolojinin de yakın gelecekte ekonomik olabilmesi için Toryum yakıtlı fizyon reaktörü ile birleştirilmesi gereklidir.

 
            Döteron hızlandırıcıları. Bunlar füzyon reaksiyonunun gerçekleşmesi için Coulomb baryerinin aşılması (d-t nötron jeneratörler) amacı ile veya proton hızlandırıcısı yerine ADS’lerde kullanılabilir.   

           

4. Türkiye’nin Enerji Vizyonu - 2020
 Dünya Toryum ve Bor rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olması ülkemiz için bir yaşam şansıdır. Yeter ki on bin yıllık geleneğimiz, dinimiz ve devletimizin kurucusunun talep ettiği gibi İlim-İrfan yolunda gereken adımları atalım. Bu yol şahşahalı sözler, lüks ortamlarda yapılan toplantılar ve benzeri faaliyetlerden ziyade insanlarımızın sürekli günlük yoğun çalışmalarından, çağdaş uygarlığın gerektirdiği ulusal AR-GE altyapısının oluşturulmasından ve gelişmiş ülkelerin kurduğu ileri düzeyde ulusal ve uluslararsı merkezlerle etkin işbirliğinden geçiyor. Japonya, Güney Kore, Finlandiya, İspanya gibi hızla gelişmiş ülkelerin deneyimi buna bir örnektir.

 
            2020 enerji (ve daha genel) vizyonu olarak: Birincil enerjimizin % 50’si ileri nükleer teknolojiler kullanılarak elde ediliyor (yılda ~100 ton Toryum) ve bu sayede dışa bağımlılığımız asgari düzeye inmiş durumda. Enerji depolama ve taşınması için Bor bazında yapılmış Hidrojen pilleri ile birlikte yüksek sıcaklıklı süperiletkenler kullanılıyor. Türkiye ve diğer Türk devletlerinde onlarca Bilim Kenti kurulmuş (Japon modeli), çeşitli ülkelerden binlerce bilim adamı burada ileri düzeyde araştırma yapıyor ve yüksek teknoloji üretiyor. Aynı zamanda binlerce Türk bilim adamı diğer gelişmiş ülkelerde faaliyet gösteren ileri laboratuvarlarda ortak araştırmalar yapıyor. Türkler diğer gelişmiş milletlerin temsicileriyle birlikte uzay istasyonlarında çalışıyor, parçacık hızlandırıcılarını kullanarak maddenin en küçük yapıtaşlarını inceliyor, moleküler biyoloji sayesinde son hastalıklar aşılmak üzeredir... Türk Dünyasında kişi başına GSMH 20 bin doları geçmiş. Milletimiz huzur ve refah içinde yaşıyor.   

 

 

 

Prof. Dr. Saleh Sultansoy

Gazi Üniversitesi

Fen-Edebiyat Fakultesi

Fizik Bölümü


Kasım 30, 2007, 04:51:02 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

Ölenlere tanrıdan rahmet dılerım.Profesorler ıle calısmaları uzerıne spekulasyon yaratılmasına gelınce bunun yararsız oldugunu dusunuyorum...Herseyı kara kutudan cıkacak bılgıler belırleyecektır.Bence bır kaza...
« Son Düzenleme: Kasım 30, 2007, 04:53:20 ös Gönderen: Itzhak »
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Kasım 30, 2007, 05:10:03 ös
Yanıtla #8
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

Kazada ölen Prof. Dr. Engin Arık, ''Yıllardır süren yanlış yönetim olmasa, Türkiye bugün Almanya veya Italya düzeyinde bilim ve teknolojiye sahip bir ülkeydi."  demişti bir tartışmasında yıllar önce..!Belki kuruntu belki de değil kazayla ilgili düşünceler..bilim adamlarımızn yıllardır süren çalışmaları ve karşılığının alınmamış(hala da alınamıyor) olması  somutsal olarak da kuşkuya yer açmaktadır aslında....


Başka bir bakış açısından düşünecek olur isek ;Bu kazada bilim adamlarımızı kaybettik ve birilerini(!) günahkar ilan etmek en kolay deşarj olma yoludur.Aslında bilim adamlarımızı ek olarak bedensel açıdan kaybettik şu anda,,, biz zaten onlara destek olmayarak çoktan kaybetmiştik  onları!!Burda suçluyu aramayalım gibi bi şey söylemek istemedim yanlış anlaşılmasın sakın,,sadece suçluyu aramak için illahi de böyle kazalar olması mı gerek..okumalıyız daha çok....görmeye çalışmalıyız bakmakla kalmayıp..
Saygılar


Kasım 30, 2007, 09:23:31 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Uçak kazasında ‘Da Vinci kodları’ tesadüfü!
Şu sıralarda bile tüm internet haber portalları (iyibilgi bilim adamlarımızla ilgili seri özel haberler ve bilgileri aktardı) bilim insanlarımızın kimlileri, yaptıkları çalışmalar üzerinde duruyor.

Bu bilim insanlarımızım özellikle fizik, nükleer santraller, toryum ve uluslar arası çalışmaları hakkında haberler hatta spekülasyonlar ve komplo teorileri kaleme alınıyor. Elbette uçağın neden düştüğüne ilişkin olarak da bunlar yapılıyor.

İkinci haber ise dünyaca ünlü yazar Dan Brown’un yeni kitabı hakkındaki duyurular ve haberler. Bu haber tüm internet sitelerinde genişçe tartışılıyor ve yorumlanıyor.

Ancak iki haber arasında önemli bir bağlantı daha doğrusu çok ilginç bir tesadüf var.

Hiç yorum yapmadan ve herhangi bir komlo teorisi yaklaşımına prim vermeden, bağlantıyı yazıyoruz.

İşte ntvmsnbc’nin diğer haber kanalları ile birlikte verdiği haberden bir spot: “Isparta yakınlarında düşen Atlasjet uçağında konferans vermek üzere Isparta’ya giden bilim adamları da bulunuyordu. Kazada ölen Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre’deki “European Organization for Nuclear Research-CERN”deki ‘Atlas Deneyi’nde çalışıyordu.”

Bu da Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar isimli kitabının ilk cümlesi: “ GERÇEK: Dünyanın en büyük bilimsel araştırma merkezi İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi yakın zaman önce ilk karşı madde zerreciklerini üretmeyi başardı.”

Kitap da zaten bu merkezin küresel tezgahları üzerine kurgulanıyordu. Kitap, Türkiye’de de büyük okur kitlesine ulaşmıştı.

iyibilgi
Sizin yorumunuz olmadigini biliyorum, fakat baskalarina faydali olacak bir bilgi: Kitap bu merkezin kuresel tezgahlar uzerine kurgulanmiyordu.