Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kendini Yakalamak  (Okunma sayısı 8591 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 20, 2010, 11:27:52 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


İçimizde ilk keşfedeceğimiz yer farkındalık merkezi'dir. Bu önemli ve üzerinde durulması gereken merkez, gerçekte sürekli çalışır durumda olduğu halde, buradan gelen mesajları *biz* sürekli olarak gözardı ettiğimizden, etrafımızda olup bitenin ve kendi eylemlerimizin farkına varmadan yaşarız. Tam bu noktada "Ama ben zaten kendimin farkındayım" diye itiraz edilmesi mümkündür. İtiraz haklıdır çünkü, Genel olarak bakıldığında, herkes kendisinin farkındaymış gibi gözükür.

Peki, ne yaptığımızın farkında mıyız yoksa yalnızca olaylara tepki mi gösteriyoruz? Söyle bir düşünürsek, günlük hayat içerisindeki davranışlarımızın yüzde doksanının otomatik tepkilerden oluştuğunu görebiliriz. Geri kalan yüzde onluk kısım ise yalnızca gerçekten düşünüp karar vermemiz gereken durumlarla karşılaştığımızda verdiğimiz tepkilerdir ve bunlar da gerçekte yarı yarıya otomatiktir.

Otomatik tepkiler, belli durumlarda yararlıdır. En azından her gün kaşık, çatal tutmayı yeniden öğrenmek zorunda kalmayız. Nasıl yapıldığını bilmesek de bir kez öğrendik mi bisiklete binmeyi unutmak artık imkansız gibidir. Bu yararlarına karşın, bu tepkiler kimi durumalarda işe yaramaz (hattâ komik) olabilirler. Örneğin sütten ağzımız yandı diye yoğurda da üfleyebiliriz. Aynı melodiye sahip bir cep telefonu çaldığında ister istemez masadaki kendi telefonumuza davranabilir ve sonradan utanabilir veyahut sokakta birisi bizimkine benzer bir ismi bağırdığında dönüp bakar fakat daha dönerken seslenilen kişinin başkası olmadığımızı anlarız.

Kişinin yaşamı ne kadar tekdüzeleşirse, sahip olduğu otomatik tepkiler de o denli çoğalır. O kadar ki neticede kişiliğimizden eser kalmaz. Geriye kalan ve kişilik olarak nitelendirilebilecek şey yalnızca bellemiş olduğumuz ve işe yarayıp yaramadığı dahi şüpheli olan birkaç prensip ve sahip olduğumuz zevklerin toplamı gibi birşeydir.

Tekdüzeleşen yaşamın getirdiği kişinin heyecanını kaybetme olgusu, bu eksikliğin yerine başka birşey konması ve böylece dengenin sağlanması gerektiğinden, kişiyi aşırılıklar aramağa yöneltir. "Daha fazla tat, daha fazla zevk, sürekli eğlence" ve sair şekillerde karşımıza getirilen reklam spotlarının çokluğuna bakarak bu tezin doğruluğunu kolayca görebiliriz. Oysa, "her ayağa mükemmelen uyar" diye sunulacak olan bir ayakkabının bunu yapabileceği şüpheli Hele hele sözkonusu olan herkese uyacağı iddia edilen zevkler, tatlar, eğlenceler olduğunda bunun yapılabilmesi imkansızdır. Eğer imkansız olmasaydı o meşhur söz "Zevkler ve renkler tartışılamaz" söylenmezdi.

İşte, tam bu noktada, kişinin yaşamın dayatmalarına esir olup, yavaş yavaş ve uyuşarak yok olmağa ve tektipliğe doğru gittiğini görebiliriz. Oysa başlangıçta, her kişinin içinde pırıl pırıl parlayan bir cevher vardır. Kişinin cevheri, yeteneklerinden ayrı bir şeydir. Bu cevher yetenekle de birleşirse tabii ki sonuçlar mükemmel olur. Kişi farkındalığını yitirdikçe içindeki cevher sönmeğe ve küllenmeğe başlar. Cevheri sönükleşen kişinin heyecanı da nasırlaşır. Öyle ki kişinin içinde bir heyecan uyanabilmesi için, gittikçe daha büyük olaylarla karşılaşması gerekir. Ve sonuçta yine aynı kısır döngüye gireriz.
Kendini yakalamak, farkındalık merkezinden gelen mesajların önemli olduğu konusunda bilincimizi uyaran önemli çalışmalardan birisidir. Farkındalık merkezinden gelen mesajların dikkate alındığını gören diğer birimler, mesajlara verilen geri bildirimler çoğaldıkça (feedback) kendini bilemeğe ve yardımcı olmağa başlarlar. Bu da kişinin cevherinin tekrar parlamağa başlamasına yolu açmak demektir. Peki üzerinde bunca söz sarfettiğimiz konudaki uygulamalar nasıl olacaktır, kendini yakalamak nedir ve nasıl yapılır?

Öğrenilmesi gereken ilk adım olan kendini yakalamak, oldukça basit bir şekilde şöyle örneklenebilir: Mesela, kendi kendimize "Şu saniyeden itibaren kapıları nasıl açtığıma ve kapı kollarını nasıl kavradığıma dikkat edeceğim" deriz. Buna ciddî olarak karar vemeğe gayret eder ve unutmamak için birkaç kez tekrarlarız. Sonra, hiç birşey yapmayız. Karar vermekten başkaca bir planlama sistemimiz yoktur. Gün içerisinde kapıları açarken kendi kendimize verdiğimiz karar, fakındalık sistemi tarafından bize hatırlatılır. Bu hatırlatmayı dikkate aldığımızda, o gün karşılaştığımız her kapı açma girişimi (tekrar tekrar açtığımız, aynı kapı bile olsa) bizim için ayrı birer deneyim olur. Ve akşam kapı açma konusunda kendimizi yeterince yakaladığımızı düşünürsek ilave bir konuda daha kendimizi yakalamağa karar veririz. örneğin: sandalyeye oturmak. Ve bu konunun kararı da aynı biçimde verilir ve kendini yakalamayı iyice öğrenene dek bunu sürdürürüz.

Çok basit görünüyor olsa da kesin kararımızı verip bir kez deneyince yöntemin gerçekten çalıştığı ve işe yaradığı kesindir. Yalnız, buradaki çok önemli iki noktayı tekrar etmek gerekir: "Bunu uygulamak için kesin karar vermek" ve "Bir kez olsun yapmayı denemek". "Ben bu yazıyı okudum anladım ama ertesi gün hiç bir şey olmadı" şikayeti, bu önemli maddeleri dikkate almadan konuşuyoruz demektir. Okumak ve anlamak, eyleme geçmek değildir. Eylemin başlangıcı, "niyetlenmek ile karar vermek" ve sonraki aşaması da uygulamaya koymak yâni "bir kez olsun denemek"tir.

Yolda yürürken, evde iş yaparken, günlük yaşam içerisinde sıkça yaptığımız işleri yaparken kendini yakalama'yı kullanabiliriz. Böylece, hayata dair farkındalığımız ortaya çıkacak ve içinde yaşadığımız ve bilindik saydığımız ortamın aslında ne kadar başka bir gözle de görülebileceğini farkedeceğiz. Ayrıca, bu aşamada yenilenen ve olgunlaşan heyecanımız da bizi şaşırtacak. Daha da önemlisi, çevre ile uzun ve yararsız çabalarla uğraşıp netice alamamak yerine, merkezdeki noktaya hakim olmayı, daha az ve yararlı çaba ile onu değiştirmeyi başaracağız.

Ve tabii bundan sonraki çalışmalarımızda, kendini yakalamak ana enstrümanımız olacak.
 

 

 alıntıdır
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:49:37 ös Gönderen: dogudan »
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 14, 2011, 10:14:25 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Acaba doğru şeyleri yakalayabilirmiyiz?Asıl dikkat etmemiz gereken konularda degilde daha sıradan davranışları yakalarsak,eksik kaldığımız yada yanlışımız olan konular yerine zaten dogru olan şeylerle uğraşıyorsak nasıl olacak.Bir çelişkiye düşersek bunun sonu paranoyak birer birey olmaya kadar gitmezmi?
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:50:51 ös Gönderen: dogudan »


Mayıs 14, 2011, 11:03:53 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 236
  • Cinsiyet: Bayan

Carpe Diem!

Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla.
Zaman hala uçup gidiyor.
Ve bugün gülümseyen bu çiçek,
Yarın ölüp, yok olabiliyor…

“Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla.” Bu duygunun Latince ifadesi, Carpe Diem. İngilizce çevirisi "seize the day for tomorrow we die" olan özlü sözün Türkçe çevirisi olan "anı yaşa" yanlış vurgulandığı için yanlış anlaşılır her defasında. Genellikle an kelimesine vurgu yapılır, anlam sapar ve insanlar bu söylemi "o an hissettiklerinle yaşa, geçmişi unut - geleceği takma" olarak algılar. Halbuki doğru telaffuzu vurgunun "yaşa" sözcüğü üzerinde olan halidir. Nitekim bu şekilde vurgulandığında anlaşılır ki bu vecizin asıl anlatmak istediği; beynin, bedenin ve ruhun aynı anda aynı yerde olması gerektiğidir. Yani insanın içinde bulunduğu anı yaşaması, farkında olması, bir nevi farkındalıktır. Hayatın kendidir aslında ya da kendi olması gerekendir. Yaşanılan anın önemini bildiren ve onu doğru kullanmayı nasihat eden görüştür. Gününü gün etmek değildir. Carpe Diem de her daim ölüm gerçeğinin farkında olarak, geçen her saniyenin, kısacası zamanın değerini bilenlerin, anı yaşamaya özen gösterenlerin felsefesidir.

“Dünden ders alın, yarını düşünün ama en önemlisi bugünü size verilen en önemli hazine olan zamanın kıymetini bilerek yaşamayı unutmayın.”

« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:51:06 ös Gönderen: dogudan »
Quoddam ubiquae, Quoddam semper, Quoddam ab omnibus, creditum est!


Mayıs 14, 2011, 11:06:38 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 498
  • Cinsiyet: Bay

 Çok güzel bir konu bence. Başlatan sayın ceycet' e teşekkür ederim. Bir zaman önce okuduğum '' anı yaşamak'' başlıklı bir makalenin başka bir açıdan bakılmış hali gibi. Benim çok işime yaradığını söyleyebilirim. O zamandan sonra bu konu üzerine biraz yoğunlaşmıştım.  Yaşadığınız bir yılı düşünün , bu bir yıl da bir '' an'' lar zincirinden oluşmuyor mu? Her an güzel geçerse, o anlardan oluşan zaman zinciri de güzel geçecek kuşkusuz.

 '' Kendini Yakalamak'' ...çok güzel bir başlık ve çok güzel bir konu... Devamını bekliyoruz sayın ceycet.

 Saygılarımla.

« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 05:01:35 ös Gönderen: dogudan »
enelsır


Mayıs 15, 2011, 12:46:21 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Sayın enelsır yakaladığı kadarıyla kendin olmak realitesini benimsemiş,çok sevindim.Ancak üzülerek söylemeliyim ki,bu yol bağımlılık yapar ve kırizleri vardır;buna da hazırlıklı olmasını öneririm.

"An"ı yaşamak deneyimlerinin bir sonraki adımında benim keşfettiğim kadarıyla;her "An"herbir nefes aralığı ayrı bir ömrü temsil eder,o yüzden derim ki,insan yürekten isterse her "An"yeniden doğar.

Saygılarımla
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 05:01:00 ös Gönderen: dogudan »
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 15, 2011, 02:47:41 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 498
  • Cinsiyet: Bay

 Bu konuyla ilgili bir çarpıcı bir örnek geldi aklıma. Bir akşam , bir dostumuzun yeni açtığı işyerinin açılış kokteyline davetliydik. Sevgili eşimle birlikte gidecektik. Ben iş çıkışı eşimi kuaförden alacaktım. Eşimin işi biraz uzamıştı (aah kadınlar ah :)) , kuaför salonunun bekleme bölümünde günlük gazeteleri ve dergileri okuyarak vakit geçirmeye çalışıyordum. Bu sırada kuförde çalışınlarla bir başka müşteri arasında yaşan bir diyaloğa ister istemez kulak misafiri olmuştum. Bayan daha önceden yaptırdığı bir saç modeli ile ilgili kuaför çalışanına yakınıyordu: '' vallahi ...cığım  eşim şöyle dedi, kardeşim böyle dedi, Ayşe'de şunu dedi...( bir kez daha aah kadınlar ah :)). Beni şaşırtan ve buraya taşımama sebeb olan şey de kuaför çalışanıın cevabı oldu; sakin bir şekil de müşterisini dinledikten sonra ; '' ya siz hanımefendi? Siz saçınız için ne düşünüyorsunuz?'' diye sordu. Bayanın bundan sonraki bocalamasını ve diyaloğun ilerleyişini anlatıp kafanızı şişirmeyeyim. Fakat bu olay bana bazı şeyler çağrıştırdı:

 Bir kere ''an da olmak'' kendini bilmeyi ve tanımayı da beraberinde getiriyor çünkü '' ben'' olmadan ''biz'' diye bir şey olamıyor. Etrafımızdaki olayların gelişimi , kişilerin düşündükleri elbette önemli. Fakat en önemlisi bizim ne düşündüğümüz ve nasıl bir insan olduğumuz.

 ''An da'' olarak. ''Kendini yakalamak''. Başarı ve mutluluğa giden yol da önemli bir basamak olarak karşımızda duruyor.

 Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:58:04 ös Gönderen: dogudan »
enelsır


Mayıs 15, 2011, 03:09:30 ös
Yanıtla #6
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 667
  • Cinsiyet: Bay

Saygılar
Kendini tanımak ve anlamak mümkün değil. Zevkli bir çaba fakat mümkün değil. Ben kendimi tanımamayı yeğlerim ayrıca. Kendi mi tanıdığım an da gelişmemişim demektir. Bu gün için belki ucundan yakaladım zannedersiniz, fakat yıllar geçmeye devam ediyor.  10 yıl sonra kendini tanıdığını zanneden siz aslında başka birisi. Kendini tanımak doğaya ve yaşama ters. Şimdi soruyorum siz 10 yıl önceki sizmisiniz? Fikriniz değişmiş,hayata bakışınız değişmiş, Eskiden sizi mutlu eden şeyler artık sizi mutlu etmiyor veya mutsuz edenlerde mutsuz etmiyor vs gibi bir sonuç var ortada. Mesele özü yakalamaksa eğer hepimiz insanız, özümüzde insan var.
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:57:34 ös Gönderen: dogudan »
Saygılarımla


Mayıs 15, 2011, 07:14:34 ös
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 667
  • Cinsiyet: Bay

İlave yapmak isitiyorum; Eksik olunca konuyla alakasız gibi duruyor...
 
Deneyimler ve kendini yakalama bunlar farklı kulvarlarda değerlendirilir. Yaşamsal deneyimlerimiz bizi tecrübelendirir, fakat kendimizi yakalama metodu değil diye düşünüyorum. Bilmiyorum yanlışmıyım?
« Son Düzenleme: Mayıs 16, 2011, 04:51:21 ös Gönderen: dogudan »
Saygılarımla


Haziran 06, 2011, 11:55:37 öö
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Kendini tanımak,"An"ı yakalayabilmek ve onda yaşayarak gelişimi sürdürebilmek zaten birey olabilmenin ayrıcalığıdır.

Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Haziran 06, 2011, 12:59:00 ös
Yanıtla #9
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Kendini kaybedeceğini düşünen kendini yakalamaya çalışsın. Hatta bütün hayatını kaybettiğini sandığı kendini kovalamakla geçirsin. Ben gözündeki gözlüğü aramak gibi gördüm bu yaklaşımı. İnsan hayata kendini o kadar kaptırıyor, gözlük gibi o kadar kanıksıyor ki sanırım bazen arama derdine düşüyor. 
Ben kendimi aramıyorum. Yakalamam gereken veya geç kalabileceğim bir tren yok. Aslında tren bile yok. Aceleye gerek yok, kovalamaya gerek yok. Yeryüzünde hiçbir ağaç büyümek için acele etmez, kuşlar zamanında göç için saat kullanmazlar. Anı yakalamaya çalışan hiçbir böcek yoktur. Ben neden böyle bir çabaya gireyim ki? Yetişeceğim bir yer veya zaman yok ki.
Hayatımı korkularla doldurmam bana ne kazandırabilir?
Yunus Emre anı yakalamaya çalışmış mıdır acaba? 30 yıl aynı dergaha odun taşıyarak bir yere yetişmeye çalışmış mıdır?

Bana kalırsa "ölmeden ölünüz" lafının üzerinde durmak lazım. Kaç kişi bunu imgeledi? Ben şanslıyım, imgelememe gerek kalmadı, direk yaşadım.  Bedenden ve onun getirdiği bütün kaygılardan kurtulursanız, her şeyi  kaldırıp atarsanız ölmüş gibi olursunuz. Bir düşünün bedeniniz olmazsa geriye ne kalır? Üşür müsünüz? Yaşlanır mısınız? Barınma ihtiyacınız olur mu? soyunuzu sürdürme derdiniz olur mu? Cinselliğiniz yokken cinsel istek duyar mısınız? Hastalanır mısınız? Boyunuz uzun kısa olur mu? Gözleriniz görme yetisini kaybeder mi? Uykunuz gelir mi? Acele eder misiniz? Korkularınız olur mu?
Öyleyse acele etmeden, hiçbir şeyi yakalama kaygısına düşmeden olabildiğince hayatın mükemmelliğini seyredip, ne mal için sevinmeli nede yokluk için üzülmeliyiz.
Ben öldüm, inanılmaz bir huzur, anlatılamaz bir neşe vardı. Yaratım gücüne de sahiptim.
Peki neden intihar etmiyorum?
Onuda belki başka zaman anlatırım.
« Son Düzenleme: Haziran 06, 2011, 01:03:18 ös Gönderen: Prometheus »
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
9 Yanıt
13450 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2020, 01:29:45 öö
Gönderen: night manager
2 Yanıt
4290 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 21, 2008, 08:41:34 ös
Gönderen: nietzsche
4 Yanıt
14200 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 01, 2011, 10:45:03 öö
Gönderen: papoose
5 Yanıt
6610 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 17, 2018, 01:31:05 ös
Gönderen: Mandıra Filozofu
3 Yanıt
8683 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2012, 01:43:04 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2919 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2011, 02:17:18 ös
Gönderen: karahan
13 Yanıt
9080 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 18, 2013, 11:22:35 ös
Gönderen: Makbenah
0 Yanıt
2509 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 29, 2012, 12:10:18 ös
Gönderen: genius_md
0 Yanıt
2356 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2012, 09:29:12 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3817 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 07, 2012, 10:40:20 öö
Gönderen: symbol