Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Dürüstlük Olmak Gerekirse:İçimdeki Komplo Teorisyeni!  (Okunma sayısı 5631 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 25, 2017, 09:45:16 ös
Yanıtla #20
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 277
  • Cinsiyet: Bay

Ben şunu üzülerek söyleme ihtiyacı duyuyorum. HKEMBL kendi içinde çelişiyor. Gerçekler deaktif ediliyor.. Doğru ne yazık ki Yalan oluyor.. Gerçekler yadsınamaz!
“Bize verilen sırları, kalbimizin en derin köşelerinde saklamalıyız. Bir ölü kadar sessiz, bir mezar kadar ketum olmalıyız.”


Mart 25, 2017, 09:50:37 ös
Yanıtla #21
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Yıl 1935. Mason Locaları kapatılıyor


Değerli okuyucularım,

Bugün de sizlere Bojidar Çipof'un yazısından[1] "Türkiye'de Masonluk Tarihi"ni özetleyerek aktarmaya devam edeceğim.

"1925 yılında itibaren masonluğa karşı Türkiye’de tepkilerin başladığı gözlenir. Mason olmak üzere müracaat eden fakat masonluğa uygun görülmeyen eski Adliye Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, o dönemde kapatılmaya uğraşılan tekke ve zaviyelerle birlikte masonluğu da kapattırmak için çaba harcıyordu. Dönemin güçlü siyasetçilerinden Şükrü Saraçoğlu ve Fevzi Çakmak da masonluk hakkında olumsuz düşüncelere sahiptiler ve Meclis’te sık sık masonluğa karşı konuşmalar yapmaktaydılar. Buna karşı masonlar da mecliste fevkalade güçlüydüler. Zira CHP’nin ağır toplarından mason olan çok milletvekili vardı."

"1927’de Atatürk’ün de hazır bulunduğu bir meclis oturumunda Mahmut Esat Bozkurt söz alarak mason localarının kapatılması talebini çok ağır ifadelerle ortaya koydu."

"1930 ila 35 arasında Türk Masonluğu içinde kavgalar ve garip olaylar oldu."

"Eylül 1932’de İstanbul’da uluslararası bir konvan (masonik genel toplantı) toplandı. Bu toplantı gazetelerde çok fazla yer aldı hatta masonlar için övgü ile bahsedildi. Bu toplantı esnasında bir şehir hatları vapuru kiralandı ve iki yanına insan boyunda mason amblemi kondu ve bu şekilde masonlar bir Boğaz turu yaptılar. Bu Boğaz turu gazetelerde ön sayfalarda yer aldı ve Dünya’nın farklı ülkelerinden gelen mümtaz şahsiyetlerin Türkiye’de toplandığına vurgu yapıldı. Medyanın, masonları fazlasıyla sempatik ve de çok önemli, mümtaz bir topluluk olarak gösterdiğini vurgulamak gerekir."


# Mason Locaları kapatılıyor

"1935’te tekke ve zaviyelerle birlikte masonluk da kapatıldı…"

"İttihat ve Terakki’nin içinde çok sayıda mason vardı ve 1909 reorganizasyonunda da bu masonlar rol oynadılar. Osmanlı’nın son dönemleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında da Türk siyasi hayatında ve bürokraside en üst mevkilerde masonlar vardı… Ve tabi bunlar doğal olarak Atatürk’ün de yakın çevresinde bulunan kişilerdi. Örneğin özel doktoru ve aynı zamanda 33 Dereceli bir mason olan “Mim Kemal Öke”.."

"Masonluk, sonuçta yasal kurulmuş bir dernektir ve yasal bir derneğin de yasal bir süreç ile kapatılması gerekir. Fakat 1935’te çok muğlâk işler yapıldı ve yasal bir süreç işletilmeden mason derneği kapatıldı."

Uykuya yatış esnasında mason siyasetçilerden olan “İçişleri Bakanı Şükrü Kaya”nın çağrısı üzerine, aşağıda isimlerini verdiğimiz masonlar; Süprem Konsey Başkanı (Grand Komandör) “İsmail Hurşit”, Büyük Üstad “Muhittin Omay”, “Fuat Süreyya Paşa”, “Mustafa Hakkı Nalçacı” ve “Muhip Nihat Kuran” Ankara’ya geldiler. Ankara’da bulunan masonlardan da “Danıştay Başkanı Reşat Mimaroğlu”, “CHP Milletvekili Rasim Ferit” ve “Ankara Valisi Nevzat Tandoğan”ın da katılımıyla bir toplantı yaptılar ve Mason Derneği’nin kapanma ya da uykuya yatırılması kararını o esnada Türkiye’nin sayılı siyasetçileri ve bürokratları olan bu kişiler kendi aralarında aldılar!


# Kapatılma kararı Anadolu Ajansı bülteninde

Kapatma ile ilgili karar, şu ifadenin yer aldığı, 12 Ekim tarihli, tek cümlelik bir genelge tüm localara gönderilmiştir: “İlgili orundan aldığımız buyruk üzerine cemiyetimizin toplantıları yeni bir buyruğa kadar tatil edilmiştir.”

10 Ekim 1935 tarihli Anadolu Ajansı’nda masonluğun kapatılması şöyle yer aldı: “Türk Mason Cemiyeti, memleketimizde sosyal tekâmülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak ve Türkiye Cumhuriyeti’nde hâkim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri müşahede ederek –bu hususta hiçbir baskı olmaksızın- çalışmalara nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasında çalışan Halkevlerine teberruya muvafık görmüştür.”

O dönemde, masonluğa girmeyi “rozet masonluğu” olarak telakki edenlerin ya da “özenti” olarak mason olanların çokluğu da apaçıktır. Yukarıda masonluğu siyasi emelleri için kullanmaya meyilli olanlar ile münferit hadiseler de çoktur.


# Amerika Ana Suprem başkanı Crowless'ın İnönü'ye mektubu

Masonluğun faaliyette olmadığı, 19 Mart 1939’da Amerika Ana Suprem Konseyi’nin Grand Komandörü Crowless, İsmet İnönü’ye şu mektubu yolladı:

“Şu anda; Amerikan Kongresi’nde bulunan 435 üyeden 218’i masondur. Amerikan Anayasası’nı imzalayan 39 kişiden 31’i de masondu. … Masonluk hiçbir yerde savaş başlatmamış, kimseye baskı ve zulüm yapmamış, müsamahasızlığa ve fanatizme arka çıkmamış, bir damla insan kanı dökmemiştir ve mevcut olma imkânını bulduğu yerlerde, o ülkenin iyiliği için çalışmıştır. (…) Türkiye’deki kardeşlerimiz, masonik faaliyetlerine tekrar başlamak istemektedirler. Ben de onlara yardımcı olmak üzere size müracaat etmekteyim…”

Bu mektup, aynı yıl 2. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine bir anlam ifade etmedi ve dikkate alınmadı.


# Gerçekte, masonik faaliyetler arka planda devam ediyor

"Masonluğun 3-33 derecelerinin iki farklı dernek tarafında yürütüldüğünü .. belirtmiştik. Bu bağlamda hep önde olan, gözler önünde ve bilinen oluşumun 1,2 ve 3. derecelerin yönetildiği Büyük Loca idi. Uykuya yatma hadisesinde de kapatılan sadece Büyük Loca oldu… Buzdağının büyük kısmı uykuya yatmadı… Suprem Konsey’in resmi dernek adında mason ibaresi yoktu ve bu dernek 1935’te kapatılmadı… Unutuldu ya da unutturuldu…"

"1935 uykuya yatma hadisesi ile ilgili, çok fazla yanlış bilginin ortada olduğu, .. göz önüne alınarak şu noktalarda bir analiz yapma gereği vardır.

1- Şükrü Kaya’nın beyanının aksine genel kurulda alınmış bir fesih kararı yoktur.
2- Şifahen alınan kapanma ya da uykuya yatma kararı sadece ilk üç derece ile ilgili birimi bağlamıştır ve bu süreçte Suprem Konsey’in varlığı kesintiye uğramamış ve dolayısı ile Masonluk 1935’te resmen kapatılmamıştır.
3- Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu 9 Mart 1951 tarih ve 176 sayılı kararı ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin üç ayrı kararı ile masonlar “Halk Evleri”ne intikal eden gayrimenkullerini geri almışlardır."

Allah'a emanet olunuz.


-------------------------------
[1] http://www.ilk-kursun.com/haber/100175

ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mart 25, 2017, 10:04:31 ös
Yanıtla #22
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Mason Locaları Kapanmalıdır


Daha III. Sultan Ahmet devrinden itibaren Türk topraklarında kirli faaliyete başlayan Masonlar, 19.Yüzyılda özellikle İstanbul ve İzmir’de ardı ardına açtıkları mahfillerle bu faaliyetlerini yoğunlaştırma yoluna gittiler. Osmanlı’yı gerek içten, gerekse dıştan kontrolleri altına alabilmek için büyük gayret gösterdiler. Hepsi yurt dışındaki büyük mason localarına bağlı olan bu mahfillerin kimisi Cenevre Büyük Meşrikinin kimisi Fransız Büyük Meşrikinin, kimisi Marsilya Ana Mahfili’nin himayesi altında çalışmalarını sürdürmekteydiler. Masonlar kendi kaynaklarında, Türkiye’de kurulan bu ilk mason localarının yurt dışındaki büyük mason localarından onay ve yetki alarak resmen uluslar arası masonluk örgütünün bir parçası hâline gelmelerini büyük bir başarı ve övünç kaynağı olarak anlatırlar.

“1738 yılı 24 Mayısında Saint James Evening Post adlı Londra gazetesinde Türkiye’de masonluğun var olduğunu, İstanbul, İzmir ve Halep’teki locaların ve yüksek kademelerden Türklerin masonluğa tekris edildiklerini ifade ederek, Dünya ve Masonluk tarihine adımızı yazmıştır. Yine dünya masonluğu tarihinde resmî yetki ile yabancı memleketlerde ilk kurulan loca unvanı 3 Şubat 1748’de İskoçya Büyük Locasına bağlı olarak Halep’teki İngiliz Konsolosu Alexander Drummond tarafından İskenderun’da kurulmuştur.

… 1861’de ilk Türk tarihi deyimiyle Osmanlı-Mason organizasyonu kurulmuştur. İstanbul’daki Bulvar locası üyesi Halim Osman Paşa, Osmanlı Şûrasını, Fransız Yüksek Şûrasının yardımıyla kurmayı başarmıştır.

… Nihayet 1909’da ilk Yüksek Şûra kurucusu olan Halim Osman Paşa’nın yeğeni, Prens Azîz Hasan Paşa’nın başkanlığında, Belçika ve Mısır Yüksek Şûralarının yardımıyla Osmanlı Yüksek Şûrası reorganize edilerek başladığı gibi…

… Ayrıca 1909 kuruluş tarihi de dünya masonluğu içinde Türkiye Büyük Locasının kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir.” (Mimar Sinan Dergisi, yıl 1986, sayı 62, s.30-31)

Yukarıdaki satırlar, masonların yalnızca kendi üyelerine gönderdikleri yayın organlarından “Mimar Sinan” Dergisinde, Abdurrahman Erginsoy isimli bir mason biraderin, Türk Masonluğun müstakil bir hareket olmadığını, tamamen uluslar arası masonluk örgütünün bir uzantısı olarak, Türkiye dışındaki büyük masonik merkezlerin himaye ve denetimlerinde faaliyet gösterdikleri çok net olarak anlaşılmaktadır.

Zaten üstteki ifadelerde övünçle vurgulanan noktalar da Türk masonlarının, “dünya masonluğuna kabul edilmeleri”, “resmî yetki kazanmaları”, “yurt dışı büyük mason localarından destek görmeleri” gibi hususlardır. Yoksa Türkiye’de kendi hâlinde bağlantısız bir Mason locası kurmanın elbetteki masonlar açısından sevindirici ve gurur duyacak bir yanı yoktur. Zira yurt dışındaki büyük merkezlerden tabir-i caizse, “icazet alınmamış” bir teşebbüsün dünya çapında bir anlam ve geçerliliğinin olmadığını, masonların kendi yasalarıyla sabittir.

Dolayısıyla, bizim vurgulamak istediğimiz asıl nokta şudur: Türk Masonluğu, her ne kadar kendisini kamuoyuna karşı “millî bir kuruluş” olarak ilân etmekte ise de, gerçekte, Türkiye’de faaliyette başladığı ilk yıllardan itibaren, hâlen de olduğu gibi, dünya masonluğunun tamamen yurt dışındaki merkezlerine bağlı bir parçasıdır.

Masonluğun Türkiye’ye girişinden daha ileriki tarihlere, Cumhuriyet dönemine doğru uzanırsak, bu gibi gizli örgütün “kökü dışarıda” bir kuruluş olduğunu daha iyi anlarız.

Atatürk daha talebelik yıllarından itibaren bu örgüte mensup yakın çevresinden insanlar ve kimi çalışma arkadaşları vasıtasıyla masonluğu yakından tanımıştı. Ve bu teşkilâtın ülke menfaatlerine bir katkısı olmadığı gibi, millî birlik ve beraberliğimize karşı da önemli bir tehdit oluşturabileceğini düşünmüştü. Sonunda, uzunca bir süredir yakın takibe aldığı bu karanlık kurumun resmen kapatılmasına karar verdi. 8 Ekim 1935 gecesi aynı zamanda bir mason olan dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya tüm mason localarının bir gün içinde kapatılmasını ve mallarının Halkevlerine devredilmesini emretti.

Locaların kapatılmasındaki gerçek sebebin, bu örgütün esas yönetim merkezinin yurt dışında bulunması olduğu Cumhuriyet Gazetesinin kapanma olayını duyuran 14 Ekim 1935 tarihli nüshasında şu ifadelerle yer almıştır.

“… Mason teşkilâtı memleketimizde de ilga edilmiş bulunuyor. Bu teşkilâtın kaldırılmasını icap ettiren gerçek sebep, son fırka programında kökü dışarıda bulunan teşekküllerin memleketimizde yer bulamayacağına dair olan kayıttır.”

Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hikmet Bayur da mason localarının Atatürk tarafından kapatılış nedeninin, bu teşkilâtın dışarıdan yönetilmesi olduğunu belirtmiştir.

“Localar kökü dışarıda olduğu için kapatıldı. ‘Atatürk, masonluğu üyelerini etkileyebilecek, kökü dışarıda veya başı dışarıda olduğu için yasaklamıştır.’ diyor, Atatürk’ün en yakınlarından dönemin Eğitim Bakanı Profesör Hikmet Bayur. Şevket Süreyya Aydemir de bunu onaylıyor.” (Nihat Gürata, Masonluk Nedir?, s. 41)

Bu karardan sonra masonlar tamamen yer altına çekildiler. Dışarıya karşı da gerçekten faaliyetlerini bırakmış gibi bir izlenim verdiler. Böyle de zannedildi. İstanbul’da İdeal, Kültür ve Ülkü, İzmir’de İzmir locaları Atatürk’ün ölümünü izleyen günlerde kapanma kararını ve yasaları hiçe sayarak gizli gizli çalışmalarını sürdürdüler. Bu illegal faaliyetlerini de kendi literatürlerinden “uykuya yatırılma” olarak tanımlanır. 1948’de ise masonların bir kısmı uykuda bırakılarak, masonluk bir Büyük Loca olarak faaliyetlerinde daha aleni bir şekilde hız verildi.

Ancak bu tarihlerden sonra uykuya yatma döneminin getirdiği “dış bağlantının kopukluğu” problemi masonları uzunca bir süre meşgul eden konu oldu. Locaların 1935’te resmî olarak kapatılması, Türk masonlarının yurt dışı ilişkilerinin, yazışma ve görüşmelerinin, emir, komuta ve kontrol sistemlerinin sekteye uğramasına sebep olmuştu. 1948’de, her ne kadar eskiden daha rahat hareket eder bir hâle gelmiş olsalar da, masonların yurt dışındaki merkez localarla irtibatları oldukça sınırlı ve düzensiz bir seviyeye gelmişti. Bu yüzden, o dönemde kendi başına buyruk gözüken Türkiye’deki Büyük Locanın eski bağlı bulunduğu İngiltere Büyük Locasına varlığını kabul ettirme, denetim ve himayesine girme, bağlılığını teyit ettirme gibi işlemleri yerine getirmesi gerekmekteydi. Kısacası, zayıflamış olan dış bağlarını yeniden pekiştirilmeli, köklere sıkı sıkıya tutunmalıydı. Bu güveni oluşturmak belli bir zaman aldıysa da, nihayet, uzun yazışmalar ve görüşmeler sonucunda Türk masonları 11 Eylül 1970 tarihli İngiltere Büyük Locasının kabul mektubuyla yeniden enternasyonal masonluğa kabul edilmiş oldular.

Dönemin Büyük Üstadı Hayrullah Örs “Mimar Sinan” Dergisinde ki başyazısında Locanın beynelmilel masonluğa kabulünden duyduğu sevinci şöyle dile getiriyordu:

“Kardeşlerim,

Bugün, dünyaca muntazam sayılmalarını isteyen Büyük Locaların aşmak için çok uğraştıkları en büyük merhaleyi iyi niyetimiz, sebatımız ve istisnasız bütün kardeşlerimizin yılmak bilmez tutumları ile aşmış bulunuyoruz.

İngiltere Büyük Locasının bir Büyük Locayı muntazam olarak tanınmasının ne demek olduğunu size uzun boylu açıklamam gerekmez. Bu işin bundan 253 sene önce kurucusu olmak sıfatıyla İngiltere Büyük Locası, masonluk göğünde kutup yıldızı gibi şaşmaz bir yol göstericisi gibidir. Büyük Loca kurulan her müesseseyi kolay kolay tanımaz. Hele gayrimuntazam localarla ilişkisi olan ve kökeninin bunlara bağlayan Büyük Locaları asla. Bizim iyi niyetimiz sonucu olarak bu iş de tamamlanmış oldu.

Daha 1956 yılında, Dünya İntizamsız Büyük Locaları listesinde adının yanında “menşei belli olmayan veya egemenliği bulunmayan bir kurul kaydını gördüğümüz Büyük Locamız için bu gerçekten sevindirici bir durumdur.”

Bu sevinçli durum üstteki ifadelerden de rahatça anlaşıldığı gibi, Türkiye Büyük Mason Locasının yeniden bir kökene kavuşmuş ve İngiltere Büyük Locasının egemenliği altına girmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Büyük Üstat sözlerine şöyle devam eder:

“14 Kasım 1970 tarihinde toplanan Büyük Loca Umumî Heyeti, yıllardan beri sürüp gelen bir meseleyi de bir günde, büyük yorgunluk ve emekler pahasına sona erdirdi. Muntazam bir Büyük Locaya yaraşır bir Anayasayı kabul etti. Artık kendimizi tamamıyla, gerçek masonca faaliyetlere vermeliyiz.” (Mimar Sinan Dergisi, yıl 3, sayı 10, s. 5)

Burada kastedilen Anayasa, elbetteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmadığı açıktır. Bu anayasa, uluslar arası masonluğa kaydolanların tâbi olmak zorunda oldukları Anderson Anayasasıdır. Tük masonların da bu masonluk yasaların emirlerine büyük bir gizlilik ve ketumiyet içinde riayet ederler.

Bu tarihten itibaren Büyük Locanın adı “Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locası” olarak tanzim edildi. Hâlen de bu isim altında faaliyet gösteren locanın yalnızca İngiltere Büyük Locasının kendileri kabulünü belirten “kabul edilmiş” sıfatı bile masonluğu yurt dışındaki kaydı bulunan gayrimillî bir örgüt olduğunu kanıtlamaya yeterlidir.

Ayrıca İngiltere Büyük Locasının, Büyük Loca tanınmasında şart koştuğu temel prensiplerinin 1. maddesi şöyle der: “MENŞEİN İNTİZAMI; yani, her büyük loca muntazam tanınmış bit Büyük Loca veya muntazam şekilde kurulmuş üç veya daha fazla loca tarafından usullü dairesinde tesis edilmiş olmalıdır.”

Masonluğun, uluslar arası ve gayrimillî bir teşkilât olduğunu masonların kendileri de kabul etmektedirler. Büyük Mason Mahfili Derneği tarafından bastırılan “Masonluk Nedir ve Nasıldır?” isimli kitapta durum şu ifadelerle belirtilmektedir.

“Masonluk ulusal değildir, evrenseldir denilecek olursa, bu söz doğru kabul edilebilir. Çünkü ayrıntıdaki uyuşmazlıklar bir yana bırakıldığında, dünyadaki tüm mason kuruluşlarının evrensel bir ortak amaç ve ülküde birleştikleri görülür.” (Murat Özgen Ayfer, Masonluk Nedir ve Nasıldır?, 1992, s. 312, Büyük Mason Mahfili Derneği yayını)

Türkiye’de masonlar hâlen iki büyük loca ve bunlara bağlı diğer küçük mahfiller hâlinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bunlarda İskoç Ritine bağlı olan “Nuri Ziya” Locası, İngiltere Büyük Locasına kayıtlı olup bu locanın talimat ve denetimi altında çalışır. Merkezi Tepebaşı’nda olan “111” numaralı loca ise, Fransa Obediyansına bağlıdır ve emirleri, kayıtlı olduğu Fransız Büyük Locasından alır. Her iki loca ve bunların alt olduğu locaları, yasalarından faaliyetlerine, seremonilerinden sembollerine kadar enternasyonal masonik ilkelere harfiyen riayet ederler.

Buraya kadar incelediğimiz gibi, kuruluşu, yasaları, emir-komuta ve denetim zinciri gibi siyasî yönlerden kökleri tamamen dışarıda olan bu gizli örgüt, ritüelleri, felsefesi ve nihaî amacı açısından da âdeta gizli bir Yahudi tarikatı olarak karşımıza çıkar. Masonların nihaî amaçlarını da, 15. Derecedeki masonların toplantı tutanaklarında yer alan bir diyalogdan öğrenmekteyiz:

“Büyük Üstat: Kimden saklanmalıyız?

I. Nazır: Düşmanlarımızdan ve kardeşlerimizden.
Büyük Üstat: Kardeşlerimizden sakınmamızın sebebi nedir?

I. Nazır: İsrailoğulları esarettedir. Biz onların kurtulmaları maksadını takip ediyoruz. Lâkin yeni kardeşlerimiz bizim bu projemizi anlamayacaklar ve tatbikini engelleyeceklerdir.

Büyük Üstat: Kardeşlerim, nizam ve vaziyeti alalım, Yahudi diyarının kurtarıcısını selâmlayalım.” (15. Derece Çalışma Rehberi, s. 24)

Selâmet Mahfilinde verilen bir konferansta da masonluğun gerçek felsefesinin ne olduğu açıklanmaktadır:

“Görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes’in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği vardır. Ve yalnız buna vakıf olanlar hakiki Kitab-ı Mukaddes’in manasını anlayabilirler. Biz de bu gelenek etrafında teessüs eden yüksek felsefeyi hülâsa etmeye çalışıyoruz.” (4. Konferans, Selâmet Mahfili, s. 8)

Tüm bu ifadelerden anlaşıldığı üzere, mason üstatları, amaçlarının açıkça Yahudi diyarının kurtulması olduğun, felsefelerinin Kitab-ı Mukaddes’ten, gizli anane ve geleneklerden kaynaklandığını övünerek belirtmekten çekinmemektedir. Böyle bir anlayışın Türk milliyetçiliğiyle, Türk örf ve âdetleriyle, gelenekleriyle bağdaşan yönü olabilir mi?

Masonların localarında düzenledikleri törenlerin ve buralarda kullandıkları sembollerin de Türk örf ve âdetleriyle, gelenekleriyle en ufak bir ilgisi bulunmamaktadır. “Ritüellerimizde Tevrat’tan sayısız alıntılar mevcuttur” (Mimar Sinan Dergisi, 1987, sayı 47, s. 39) diyen masonların tüm sırları Kabbala, Talmut ve benzer, Yahudi mistik kaynaklarından aldıkları sembollerin arkasına gizlenmeleri, bunların hiç de millî ve mukaddes amaca hizmet ettikleri gibi bir izlenim vermemektedir.

“İsrail mabedi bizim doğal müttefikimizdir.” (Akasya Mason Dergisi) diyebilecek kadar ileri giden “Yahudi takvimini”, “İbranî alfabesini” kullanan masonların gerçek köklerinin en son aranacağı yer kuşku yok ki Türkiye’dir.

Kökü yurt dışında olan, yurt dışındaki örgütlerin de tesis ettikleri emir-komuta zinciri, denetimi ve himayesi yurt dışındaki merkezlere bağlı olan bir dernek veya örgüt kurmanın Türk yasalarına göre açıkça bir suç teşkil ettiği bilinen bir gerçektir.

Şu gerçek de kaçınılmazdır ki, tüm emirleri yurt dışında bağlı bulundukları ülkenin mason localarından aldıkları emirleri uygulayacaktır.

Tüm bu somut gerçeklerden yol çıkarak, yıllardır gayri meşru varlıklarını her nasılsa sürdüregelmiş bu örgüte karşı gerekli yasal tedbirleri uygulamaya çağırıyoruz. Dahası, üniter devletimizin varlığı ve bütünlüğe karşı her zamankinden daha yoğun fiili ve lojik saldırıların başlatıldığı şu kritik dönemde, kapalı kapıların ardında dönen dolapların karanlık plânların acilen önünün alınması için güvenlik görevlilerimizi ve istihbarat birimlerimizi de acil müdahaleye ve önlemler almaya davet ediyoruz.

Hulki Cevizoğlu’nun “MASONLUK ve ROTARYENLİK”
(1. Baskı, Beyaz Yayınları, Ağustos 1998) adlı kitabından alıntıdır
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mart 25, 2017, 10:29:48 ös
Yanıtla #23
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Her yer yazı bilgi dolu amma dogru amma yanlış.Bilgi işimize ne şekilde yarayacak ve onunla ne yapacağız.
Atatürk locaları kapatmışmıdır? evet kapamıştır bende olsam kapardım.
Ülkesi ile ilgili onca devrim yapan birinede bu yaraşır.Yaptığı her devrim tıpkı böyle sert olmuştur.
Sen bir tarafta tekke ve aviyeleri kaparken Mason localarını bir kenarda tutamazsın ve yaptığın devrimlerde işe yaramaz.
Uykuya yattı yahut uyudu veya uyumadı sonra uyandı bunlar boş işler uğraşlar enerji harcamaya değmez.

Neticede belge ise Atatürkün kapattığına dair en net belge Tbmm arşivlerinde bulunur.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mart 25, 2017, 10:30:11 ös
Yanıtla #24
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay





Türkiyede Masonlar ve Masonluk İlhami Soysal

 turkiyede masonlar ve masonluk ilhami soysal

Türkiyede Masonlar ve Masonluk isimli kitabın yazarı İlhami Soysal olarak belirtilmiştir. Kâğıdın köşesine “HKEMBL” harfleri yazılmış. Görünce sanırsınız ki, Marksistli-Leninstli sol fraksiyonlardan birinin kısaltılmış adıdır. Bilemediniz, değil.
- Ankara vadisindeki belirli geometrik noktada yapılacak çalışmamıza katılarak bize ışık tutmanızı… Yazının bu bölümünü de okuyunca “tamam” dersiniz;
- Gizli örgüt çalışması…
Hayır, hayır, yine bilemediniz. Gizli örgüt çalışması da değil bu. Ya ne? “Türk Yükselme Derneği” adıyla “mason örgütü”nün toplantılarından birinin çağrı mektubu. “HKEMBL” ne demek?
“Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası” demek.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası üçgül kolu “Ankara vadisindeki belirli bir geometrik nokta”da buluşup, “hariciler hakkında” karar verecekmiş.
Kimmiş bu “hariciler?” “Hariciler” de, mason olmak için başvuruda bulunanlara verilen admış.. Loca toplantısında “kardeşlik sofrası” kurulurmuş, yemek yenilirmiş, falan da filan..
Demokratik bir ülkede bu tür örgütler kurulabilir. İsteyen bu localara girer, isteyen girmez. Bunlar Batıdaki her ülkede bulunan “seçkin kulüpler”dir. İtalyada P-2 Mason Locası bir siyasal güçtür. İçinde Mafya vardır, Vatikan vardır, generaller vardır, istihbarat örgütü üyeleri ve işadamları vardır.
Cumhuriyet döneminde mason locaları 1935 yılında Atatürkün emri ile kapatılmıştır. İlhami SOYSAL, Türkiyede ve Dünyada Masonluk ve Masonlar” başlıklı kitabında, 27 Aralık 1938 tarihli “Yedi Gün Dergisi”ne dayanarak, Atatürk ile “Mason Üstad-ı Azami” Dr. Mim Kemal Öke arasında geçen şu konuşmayı aktarmaktadır;
- Tanık olarak, o konuşmanın geçtiği Atatürkün masasında Ağaoğlu Ahmet, Köprülü Fuat, İsmail Hakkı (Muhtemelen Tonguç) Eğitim Bakanı Hikmet (Batur) bulunduğu belirtilen o yazıda, Atatürk ile Dr. Mim. Kemal Öke arasında masonluk konusunda bir tartışma geçtiği ve Atatürkün masonluğun ilkelerinin Halk Partisinin ilkesine tıpatıp uyduğu yolundaki sözler üzerine;”O halde masonluğun hikmet-i vücudu yoktur” dediği, M. Kemalin ise bunun üzerine masonluğun uluslararası niteliğinden söz ettiği ve Mustafa Kemalden; “Ben bu cemiyete girmem. Ben başkalarının yaptığı prensiplere göre değil ancak kendi prensiplerime uyarım” yanıtını aldığı, Mim Kemali susturduğu ileri sürülmektedir. Bizde masonluk siyasal olaylarda ne kadar etkilidir? Bunu bilmeye olanak yoktur. Cumhuriyet öncesinde “ittihatçı” diye bilinen askeri ve sivil siyasetçiler arasında çok yaygın olan masonluk, mason localarının, 1948 yılında yeniden açıldıktan sonra siyasetler arasında, büyük üstadlığa, Adnan Menderesin Başbakanlık Müsteşarı ve o zamanki adıyla “Milli Emniyet” Başkanlığı yapan Ahmet Salih Korur aracılığı ile yayılmıştır.
1960 yılında bir ihtilal ile devrilen ve 1986da generallerin ve harp okulu öğrencilerinin tabutunun başında nöbet tuttukları bir devlet töreni ile gömülen eski Cumhurbaşkanlarından Celâl Bayarın da eski bir mason olduğu biliniyor.
Günümüzün ünlü “hürriyet kahramanı” Süleyman Demirelin Ankarada “Bilgi Locası”nın “43 sıra 48 matrıkul numarası”nda bulunan kaydı, az kalsın, bu Türk büyüğüne siyaset kapılarını kapatıyordu. Neyse Demirelin imdadına “büyük üstat Necdet Egeran” yetişti. Egeran, Demirele “mason olmadığını” bildiren bir yazı verdi. Demirel, AP Genel Başkanı seçildiği kongrede bu yazıyı göstererek “mason olmadığını” ileri sürdü.
Bu “sahte belge olayı” masonlar arasında sonradan büyük çatışmalara yol açtı.
Bu örnekler, mason örgütlerinin siyasete ne ölçüde karıştıklarını, devlet katında nasıl etkinlik sağlamaya çalıştıklarını gösteriyor.
Batıdaki her ülkede mason örgütleri var. Demokratik bir ülkede, Marksist partiler de, dinsel örgütler de, mason dernekleri de kurulabilir. Benim yadırgadığım nokta, koca koca adamların “Ankara vadisindeki geometrik noktada yapılacak çalışma” gibi çocukça yazışmalar yapabilmeleri ve yine çocukça törenler düzenleyebilmeleridir. Herhalde, toplumda elde ettikleri bunca ayrıcalık ve etkinlik, bu komik ve çocukça yazışmalara ve törenlere katlanmaya değiyor diye düşünüyorlar.
Düşünüyor

Türkiyede Masonlar ve Masonluk İlhami Soysal
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mart 26, 2017, 07:49:40 ös
Yanıtla #25
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Bir kişinin herhagi bir kurumun üyesi olmadığını kanıtlamaya girişmek saçmasapan bir iştir.
Belgesi varsa, belge uyduruk değilse, olduğu kanıtlanır.
Dolayısıyla kanıtlama işi, olduğunu ileri sürene düşer.
Israrla olduğunu ileri süren ama bunu kanıtlayamayan kişiye ne denir?
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mart 26, 2017, 08:18:20 ös
Yanıtla #26
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 266
  • Cinsiyet: Bay

Ben burada bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Egeran'ın verdiği belge mason olup olmadığı ile değil, dernek üyeliği bulunmadığına dairdir. Demirel toplantılara düzenli katılmadığı için dernek üyeliğinden ihraç ediliyor. Fakat bu ölene kadar mason olduğu gerçeğini değiştirmez. Dernek üyeliği ve masonluk ayrıdır. Benim öğrendiğim ve bildiğim budur.
Her kande baksam görünür gözlerime sırr-ı ezel
Her şey ulaşıp aslına çıktı aradan kainat


Mart 26, 2017, 08:33:34 ös
Yanıtla #27
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Bu arzu hiç bitmez.
Atatürk Masonmuydu?
Hiç bilemeyeceğiz,peki o yaşarken onun mason olup olmadığı merak edilip sorgulandımı?,Mesela Atadanda böyle bir belge talep edilse ne olurdu?
Dernek Atatürk istese böyle bir belge verirmiydi?
Yada neden şöyle düşünüşmez tüm ülkenin erki elinde olan bir insan Neden mason olmak için çabalasınki?

Aslında ben şunuda merak ediyorum,farzedin Atamız mason ve düzenli mesela Türklerin tarihini merak edip Mayatepeki meksikaya gönderen bu ufku geniş adam masonluğunda tarihini merak edermiydi? ederdi tabi.

Masonluk  Atatürkün ulaşmaya çabaladığı bir ek miydi?
Tüm bunların altında yine Masonların ve masonlugun ketumiyeti var.
Mason olduğuna dair iddiayı masonlar,olduğunu iddia edende olduüunu iddia etmek zorundadır.
Bunda ketumiyet esası aranmaz aranamaz Atatürk bu ülkeye mal olmuştur herşeyini bilmek bu halkın hakkıdır, kendiside Masonum diyemeyeceğine göre iş Masonlara düşer.O konudada en kapsamlı çalışmada zaten Tamer Ayanın kitabında var ama oda bir bilinmezlik.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mart 26, 2017, 08:42:22 ös
Yanıtla #28

  Sayın Malang yazdıklarımı dikkatlice okursa hiçbir sorun kalmayacak.
  Benim söylediklerim "olabilir mi?" temelli.Bunlar zaten var olan iddialar.Bir Mason yanıtlarsa çok sevinirim.