Kuran veya İncil binlerce yıldır var, ancak onların kabul edildiği toplumlarda hala sapıklık ve doyumsuzluk sürmekte. Nasıl çözüm üretiyorlar ki anlamış değilim. Asıl sorunu yaratan, cinsel organları günah malzemesi yapan ve su gibi, hava gibi insanın ihtiyacı olan seksi yasaklayan dinler ve oluşturdukları ahlak anlayışları değil mi?
Bu gün dini savunanların en büyük iddiası, din olmazsa ahlaksızlığın olacağı, herkesin birbirini öldüreceği, zulmün ve acının kolgezdiği bir dünya olacağını söylemeleridir.
Ne garip ki, bu günün dünyasına bakınca, dinlerin söylediklerinin tamamını görebiliyoruz. Ve ne gariptir ki milyonlarca yıl sağlıklı biçimde yaşayan insanları tarihe bile almayıp tarih öncesi sayıyoruz. Onca zamanı ya bilmiyoruz yada göz ardı etmeyi uygun buluyoruz.
Ne garip değil mi? Önce sorun yaratıyoruz, sonra o soruna inanıp yanlışı doğruyu tartışıyoruz.
Becerebilir miyim bilmiyorum ama uzun bir konuyu çok kısaca açıklamaya çalışayım;
Milyonlarca yıl insanoğlu kavgasız, gürültüsüz yaşadı. Stok ve mülk sahibi olmadığı için, kaygıları da yoktu. Aynı zamanda kimsenin de kimseye tahakkümü ve baskısı yoktu. Kabileler ve insan ilişkilerinde, paylaşımcı olmak ve yardımseverlik prim yapıyordu. Bu toplumlarda sahiplenmeci ve hırslı kişilerden hiç hoşlanılmazdı. Bu gün hala aynı tarz yaşantıya sahip mubuti’ler ve Aborjinal birçok topluluk vardır, incelenebilir.
Ne zaman ki bizim kültürümüz tarımı ve stoğu keşfetti, ondan sonra mülkiyet ve sahiplenme hissi başladı. Sahiplenme hissi ve stok insanlarda sahip olduklarını koruma kaygısı yarattı, oysa o güne kadar böyle bir şeyi bilmiyordu. Sahip olduklarını korumak için bir şeyler yapması gerekiyordu, hayvanlara karşı önlem alabiliyor ama hemcinslerinin sınırları aşmasına engel olamıyordu. Bunun için şiddet yeterli olmuyor, kendinden daha güçlüsü çıkabiliyor veya daha kalabalık olabiliyorlardı. Üstelik bu kaygı, sayıları sürekli artan, aynı kültüre sahip herkeste vardı. Tarım ve stok, nüfus artışı da getiriyor, bazıları en az 3 çocuk diyordu. Yapılması gereken yağmacıları ikna etmek hatta en kolayı korkutmaktı. İşte burada en güçlü insanın bile yapamadığını yapan, hatta uçabilen, şimşekler atan tanrılar yaratıldı. Bu kültüre sahip insanların dört elle sarıldığı ve sürekli uydurduğu mitler kulaktan kulağa yayılmaya başladı. İnsanlar sahip olduklarını korumak için ilahi emirleri keşfetmişti ve hepside katı kurallar ve yasaklar getiriyordu. Korku işe yarıyordu ve bir kere korkan herkes bu sistemin bir parçası oluyor ve ona hizmet ediyordu. Zaman geçtikçe bu yarattıklarına o kadar inanmaya başladı ki, artık geçmişte ki milyonlarca yılı unutmuş ve tek doğrusu kendi uydurduğu yasalar olmuştu. Üstelik bu yasaları tarih içinde geliştiriyor, tanrıları hep bilmediği şeylerin arkasına taşıyordu. Yasaklar ve korku ile o kadar iç içe oldu ki, artık başka bir sistem imkânsızdı. Eğer bu yasaklar ve dinler olmazsa insanlar sapık, zalim, kafir olur, kim kime dum duma karmaşa içinde perişan olurduk. Oysa milyonlarca yıl böyle bir şey yoktu, hatta bu gün tam tersine gün geçtikçe işler daha kötüye gidiyor, hastalıklar, salgınlar, kıtlıklar, sapıklıklar, hırsızlıklar, savaşlar yaşanıyordu.
Bu gerçek olmayan ve aslında insana uymayan değerler, daha önce hiçbir canlı türünde görülmemiş bir şey başlattı; Ruhsal bozukluk.
Hala yaptığı hatayı görmeyen insan, yine kendi ürettiği değerler ve yasaklarla çözüme gitti. Çünkü kendini ve doğayı unuttu, artık doğruları başkaydı. Sahip olduğu değerleri korumak için yalan söylemeyi, abartmayı hatta şiddet kullanmayı meşru sayıyor, dinleri de bu yönde geliştiriyordu.
Bunu hainlik olsun diye yapmıyordu, bildiği tek doğru artık buydu ve başka bir sistem olamazdı. Milyonlarca yılı unutmakla kalmayıp, tarihin bile öncesine koyuyor, tarihini tarımın başlangıcına koyuyordu, o dönemler karanlık ve çok ilkeldi ve araştırmak boşuna zaman kaybı olurdu.
Yaratılan korku, baskı ve yasaklara o kadar inanmaya başladı ki, onun için çözüm yine ancak bu olabilirdi. Artık bir şey zararlı bile olsa çözüm yasaktı. Sigara içmenin, başkalarına zarar vermenin, sapıklığın, hırsızlığın tek çözümünü "yasak" olarak görebiliyordu. Bağımlılığın, sapıklığın, hırsızlıktan zevk almanın sebeplerini araştırmıyor, araştırsa da inandığı doğrulara göre sorguluyordu. Soruna sebep olan şeyi kaldıramazdı, o zaman kültür yok olabilirdi.
Sonuç olarak,
Çözüm, yine bu kültüre sahip insanlardan çıkamaz. Çünkü onlar yine kutsal şeylerden örnek verecek, yasakların, hadım etmenin doğruluğunu savunacak ve en sonda gerekirse bu düzen için şiddete başvuracaktır.
Çözüm, uydurulmuş doğrulara kapılmayan, ufku geniş, bilgisi çok, tabulardan kurtulmuş, araştıran, sorgulayan, özgür ruha sahip, korkusuz insanlar tarafından üretilebilir.
Bu yüzdendir ki, böyle çarpık sistemin yapacağı kişilik testi ne derece doğru olur ve ne çözüm üretebilir merak etmiyorum.
Saygılarımla…