Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: "VATAN ANAM SAĞ OLSUN"  (Okunma sayısı 1119 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 15, 2019, 03:30:52 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

https://odatv.com/images2/2019_01/2019_01_14/ataturk-annesinin-mezarinin-basinda.jpg



15 OCAK 2019 SALI


Atatürk annesinin yaşadığı acı dolu günleri anlatıyor
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ölüm yıldönümü.





14.01.2019 16:57 Karakter boyutu : 
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ölüm yıldönümü.

Gazi Atatürk’ün hayatı hep cephelerde geçtiği için annesini doğru düzgün görme imkânı bulamamıştır. Özellikle Birinci Dünya Savaşı, ardından başlayan kurtuluş mücadelesi ve Kurtuluş Savaşı dönemi Atatürk’ün annesi için çok sancılı geçmişti. Bu süreçte Zübeyde Hanım felç geçirmiş ve gözlerini kaybetmiştir.

Gazi Atatürk annesi ile nihayet buluşmasını şöyle ifade eder: “Sonunda çok yakın zamanda onu İstanbul’dan kurtarabildim. Ona kavuşabildim ki, o artık maddi olarak ölmüştü, yalnız manevi olarak yaşıyordu.”

Gazi Atatürk, annesinin ölüm haberini Eskişehir’de alır. Atatürk, geri dönme meselesini düşündükten sonra kararını şöyle açıklar “Vatana vazifesinin yanında hiçbir hissin, hiçbir fikrin hükmü yoktur”. Çünkü gezi boyunca gidilecek yerlere emirler verilmiş, hazırlıklar yapılmıştır. Gazi Atatürk her zaman olduğu gibi kendisinden önce ülkesini ve halkını düşünmüştü.

"VATAN ANAM SAĞ OLSUN"

Dönüşte bir istasyonda bir kadın Gazi Atatürk’e “İşittim ki, anan ölmüş. Başın sağ ola” der. Atatürk kadına, “Evet anam öldü. Fakat vatan anam sağ olsun’ diye cevap verir.


Gazi Atatürk, 27 Ocak 1923‘de annesini mezarını ziyaret eder. Atatürk, annesinin mezarı başında annesinin yaşadığı acı dolu günleri anlatır.



“Zavallı annem bütün millet için ülkü olan İzmir’in kutsal topraklarına bedenini vermiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm, yaratılışın en doğal bir kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne üzüntü verici görünüşler olur. Burada yatan annem, eziyetin, zorlamanın bütün milleti felâket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. Bunu açıklamak için izin verirseniz acı hayatının belli birkaç noktasını sunayım. Abdülhamit devrinde idi. 1320 (1905) tarihinde mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. Gerçekten bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Annemin, bundan ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı idaresinin casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan takip ediyordu."

"BU GÖZYAŞLARI ONA GÖZLERİNİ KAYBETTİRDİ"

"Ben, sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmesi engellenen annem gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında acılar ve kederler içinde bırakılmış bulunuyordu. Sürgün yerinde geçirdiğim tehlikeler onun hayatının acılar ve gözyaşları içinde geçmesine sebep olmuştur. Başka bir nokta daha: Mütareke zamanında Anadolu’ya geçtiğim zaman, annemi acılı bir halde İstanbul’da bırakmak zorunda kaldım. Yanımda kendisinin arkadaşlık ettiği bir adamım vardı. Bunu Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim, zaman annem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberli olduğu dakikada, benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu zan, kendisini felce uğratmış. Ondan sonra bütün mücadele seneleri onun hayatını acı, üzüntü içinde geçirtmişti. Padişah ve hükûmetinin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. İkametgâhı bin türlü bahanelerle ve nedenlerle basılır ve araştırılır, kendisi rahatsız edilirdi. Annem üç buçuk senelik bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. Sonunda çok yakın zamanda onu İstanbul’dan kurtarabildim. Ona kavuşabildim ki, o artık maddi olarak ölmüştü, yalnız manevi olarak yaşıyordu.

Annemin kaybından şüphesiz çok üzüntülüyüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir konu vardır ki, o da anamız vatanı yok olmaya götüren idarenin artık bir daha geri gelmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. Annem, bu toprağın altında, fakat millî hâkimiyet sonsuza dek devam etsin. Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, millî hâkimiyet sonsuza dek devam edecektir. Annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna üzerime almış olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. Millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.”

Kaynak: Kaynak Yayınları, Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 14, sayfa: 259-393-394

Nasuh Bektaş

Odatv.com
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Ocak 15, 2019, 05:38:38 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 64
  • Cinsiyet: Bay

   Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Üzülerek okudum, annelerin çocuklarına bağlılığı atomun elektronları arasındaki bağ kadar sıkı olduğunu bir kez daha gördüm. Bu yaşa kadar da bu bilgilere ulaşmadığım için ayrıca üzüldüm.
   Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal Paşa gibi insanların varlığını bilmek ve ona göre şapkamızı önümüze koyup düşünüp davranmamız gerektiği kanaatindeyim.
                                            ''VATAN ANAM SAĞ OLSUN''
"Rehber olarak erdemi değil talihi seçenler aklın ışığından yoksun kalır, özgürlük bilincini yitirerek başkalarına kul olur."
Lucius Annaeus Seneca