Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 3  (Okunma sayısı 3449 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 19, 2009, 08:17:31 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


TARİHTE BİLGİ

Tarihte insanın ilk edindiği bilgiler görsel ve deneyimsel türdendir. İnsan bu ilk bilgilerini edinmeye başladığı andan çağımıza gelinceye dek, -hangi alanda olursa olsun- zaman zaman büyük bir yanılgıya kapılmaktan kendini alamamıştır.

İnsanın bu büyük yanılgısı, doğanın nesnel gerçekliğine ilişkin edinmiş olduğu bilgilerin birçoğunu kesin ve değişmez sanması olmuştur.

Bir diğer deyişle insan, zaman zaman kendisinin de doğanın bir öğesi olduğunu unutmuş ya da bunun farkına bile varmamış, kendisini doğanın dışında üstün bir yaratık olarak nitelendirerek gururlanmış, kendi kendisine âdeta bir yetkinlik payesi yakıştırmıştır.

Kendisini olduğundan yüce, bilgisini saltıklığa erişmiş sanan aynı insan, bir başka zaman aşamasında ve başka etki ya da koşullar altında kanılarının ne denli yanlışlıkla dolu olduğunu fark edince, bu kez kendisini olduğundan yetersiz görmeye başlamıştır.

Bu yetersiz görme bir küçüklük kompleksine dönüşünce, hıncını bilgiden almaya kalkışmıştır. Bunun sonucunda da bilgiye “olanaksızlık” damgası vurmaya girişmiştir.

İnsan doğanın nesnel gerçekliğine ilişkin bilgilerin göreli olduğunu hiç bilememiş midir?

Doğada kendisine en yaraşır yerin neresi olduğunu göreli bir ölçekte hiçbir zaman ve hiçbir yerde kavrayamamış mıdır?

Yaşamının hiçbir döneminde aklını kullanarak bilgiyi bilgelikle değerlendirememiş midir?

Bu sorulara olumsuz yanıt verilemez. İnsan, doğanın nesnel gerçekliğine ilişkin bilgileri edinebilmek için büyük çaba harcamıştır. Bilgisini artırmasını engellemek isteyen güçlere karşı ise, daha büyük bir direnme göstermiştir. Bilgiyi saklamak zorunda kaldığı çağlar geçirmiştir.

Çağımızın insanı, geçmişinin deneyimlerinden de yararlanmayı bilmelidir.

Bilimsel bilgiye ilişkin bazı tarihsel örnekleri şöyle bir gözden geçirecek olursak, insanın, doğanın nesnel gerçekliğine ilişkin bilgiyi edinmek yolunda hiç de başarısız olmadığını ve her aşamadaki bilgisinin saltıklığını da içeren bir göreli özelliğinin bulunduğunu açıkça görürüz.

ÖRNEK 1 – Doğanın Yapısındaki “Madde”

İnsan, doğanın yapısındaki “madde”nin nasıl ve nelerden oluştuğunu öğrenmeyi gerekli gördü.

Her algıladığı nesneyi bir diğerinden farklı homojen bir olgu olarak nitelendirdi. Daha sonra ise bunların hepsinin aslında birbirinin aynı olan fakat görünüşte farklı biçimler almış bulunan atımlardan oluştuğunu ortaya koydu.

Bir adım daha ileri giderek, maddenin çeşitliliğini oluşturan atom türlerini dörde çıkardı: Taş, su, hava ve ateş…

Eritilen madenlerin biçim ve niteliklerini çok değiştirdiklerini öğrenince, atom türlerinin sayısının çok daha fazla olduğunun farkına vardı. Yalnız katı cisimlerin değil sıvı ve gaz halindeki maddelerin de ayrı ayrı atomlardan oluşan fiziksel ve kimyasal bileşikler kurduğunu anladı.

Bu bileşikleri hazırlamanın, değiştirmenin ve çözmenin bilgisine ulaştı.

«Sayısı yüzü aşan atom türlerinin her biri doğada maddenin özü olan en küçük yapıdır.» derken, atomun da içine girdi.

Onun birbirinden farklı öğelerinin bulunduğunu öğrendi.

Hele bir de atomu parçalayınca, doğada maddenin dışında fakat madde ile sıkı ilişkileri olan ışınların varlıklarını ve özellikleri saptadı.

Bugün insan bir saniyenin yüz milyonda biri kadar bir süre içinde doğup ölen ve “mezon” adı verilen parçacıklarla ilgileniyor. Bir zamanlar maddenin temel yapısını bulmaya çalışan insan, bugün maddeye karşı olan “antimadde”nin varlığını anlamaya uğraşıyor.

İnsan henüz doğanın yapısındaki maddenin saltık bilgisine erişemedi. Her edindiği bilgi göreliydi ve saltıklığını da içeriyordu; bir sonraki zaman aşamasında saltıklığa daha da yaklaşan bilgileri edinmesi için ışık tuttu. En ilkel bilgisi bile doğaya uyarlanabildi ve doğa ile, onun nesnel gerçekliği ile uyum gösterdi.

ÖRNEK 2 – Evrenin Büyüklüğü

İnsan, kendisinin de içinde yaşadığı evrenin ne kadar büyük olduğunu da öğrenmek istedi.
Önceleri dünyanın bir tepsi gibi düz olduğunu varsayarak, sonuna varanların oradan aşağıya düşeceğini sandı.

Bu varsayım bile insanın evrenin saltık bilgisini içeren bir göreli bilgi edinmiş olduğunu gösterir; çünkü bu ilkel aşamada bile insan, evrenin dünya ile son bulmayıp çok daha büyük olduğunu kavramıştır.

İnsan, evrenin büyüklüğüne ilişkin bilgilerinin ilk aşamalarında, tüm yıldızların sabit bir merkez olan dünyanın çevresinde dönmekte olduğunu sandı. Bu sanıda da evrenin saltık bilgisinin doğrultusunda ve doğanın nesnel gerçekliği ile uyum gösteren bir göreli bilgi yer alıyordu: “Evrendeki cisimle sürekli hareket halindedir.”

Sonraları insan, dünyanın küresel bir biçimi olduğunu, kendi çevresinde döndüğünü, aynı merkez çevresinde dönmekte olan daha birçok gezegenin dünya gibi birer uydu olduklarını öğrendi. Bu sistemin dışındaki yıldızları incelemeye koyulunca, Samanyolu adı verilen ve yaklaşık 100 bin ışık yılı boyunda olan galaksimizde 100 milyar kadar yıldızın yer aldığını, bu galaksi içinde güneşin de olduğu yerde durmayıp hareket ettiğini saptadı. Samanyolu’nun 16 elemanlı bir galaksi grubunun üyelerinden yalnız bir teki olduğunu, bunun ötesinde daha binlerce galaksi grubu bulunduğunu anladı.

İnsanın bu bilgileri ne birer tahmindir ne de imgeleme gücü ile kendi kafasından yarattığı birer masal… İnsan, aklını kullanarak yaptığı gözlem ve değerlendirme aygıtlarıyla evrenin büyüklüğüne ilişkin çok bilgi edinmiştir ama henüz bunun da saltık bilgisine ulaşamamıştır.

İnsan, günümüzde geçmişindeki bilgisiyle oranlandığında çok bilgi edinmiş durumdadır ama belki de bu “çok bilgi” dediğimiz şey evrenin büyüklüğünün saltık bilgisine oranla “pek az bir bilgi”dir.

İnsanın bu konudaki bilgisi de görelidir; göreliliğin de mertebesi yoktur.

Bundan sonra artık sıra konuyu bağlamaya geldi.

Sevgiler.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 19, 2009, 01:45:05 ös
Yanıtla #1

Evreni anlamak yolunda yapılan her türlü girişim bireyi sonsuzluğa açıp, derin bilgi okyanusuna kavuşturan bir arayışın sonuçlanmasıyla tamamlanır. Kişi önce kendini anlayacak sonra başkalarını ve haliyle de Evreni..

Evrenlere açıldıkça daha farklı düşünecek ve tabularını yıkmış, önyargılarından tamamiyle arınmış- arındırılmış bir şekilde daha pozitif birey konumuna gelecektir.

Sonra da bu Bilgi alma yolunda kazandığı bir tür ' Aşk ' duygusuyla yoluna devam eder. Doğaya, Insana, yaşayan her Canlıya ve Cansıza duyduğu Sonsuz Sevgi'yi tanır ve anlar ki, bu duygunun Insana verdiği çok büyük bir anlamı keşfetmesi onu daha çok Insancıl olmaya iter. Sonunda anlar ki her Insan, aslında birer Evren' miş diye..

Evrsensel Gerçekleri anlama yoluna koyulan Insan, artık kendi bilincini aşmıştır. Dünya bilincinin ötesine geçerek Evren Bilincini kazanmıştır. Bu şekilde Doğaya ve Evrene hatta Insanlara olan bakış açısının daha çok genişleyip Tanrı Bilincine doğru yol almaya başlar. Sonra anlar ki, meğersem son durak yoktur. Evrim, sonsuza dek devam eder. Ama bişey daha farkedilir; o da ne kadar çok ilerlerse ilerlesin, yoluna devam ettikçe Insan' a, Doğa' ya ve Evren ' e olan bakış açısı her seferde daha da değişiyor ve farklılaşıyor. İçinde var olan 'Aşk' duygusu bir anda Evrene duyulan hayranlık ve gıptayla keşfetmenin vermiş olduğu mutlulukla daha çok keyif alıyor ve bu şekilde bilinmeyenlere olan merakı artıyor, bilinmeyenleri keşfettikçe kendisini de yeniliyor, yenilendiğini idrak ediyor sonra da diyor ki demekki Tanrı Insanı yarattı, Insan da kendini yarattı. Demekki Tekamülün anlamı buymuş..

Bir anda duygu seline kapıldım, gerçekten Size olan Hayranlığım giderek artıyor Sayın Adam; iyiki varsınız, iyiki o güzelim Düşüncelerinizi bizlerle paylaşabiliyorsunuz. Buna vakıf olmak - olabilmek gerçekten onur vericidir.

Saygı ve özellikle Sevgilerimle,         

 
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 19, 2009, 02:26:44 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Isabell'e birçok bakımdan katılıyorum. Benim demediklerimi kendi tarzıyla aktarmış.

Kişinin kendini anlaması (bilmesi) konusunda bir yazım vardır. Gözden kaçmış olabilir. Sayın ceycet istediği için yazmıştım onu. İsterseniz bir bakın.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=5584.0

Ancak Sayın Isabell'e pek katılmadığım bir nokta var. Ben aşağıdakileri yazınca belki o bana katılacak.

Gerçi bu diyecekleim bu başlık altında olmamalıydı ama konu burada açıldı bir kere...

Tanrı insanı yaratmadı. Eğer yaratmış olduğu bir şey varsa, o evrenin (evrenlerin) bütünü olsa gerektir. Bu bağlamda öyledir diyemem; diyebilseydim Tanrı olurdum. Onun ne yaptığını, neyi niçin yaptığını bilemem. Bilseydim Tanrı olurdum. Protogoras gibi onun var olduğunu ya da olmadığını da söyleyemem. Söyleyebilseydim Tanrı olurdum.

Evreni Tanrı yarattıysa, insanı da o evrenin içinde yarattı; tüm canlı ve cansız varlıklar ile bir arada.

İnsanın öyle pek olağanüstü bir özelliği yok.

İnsan kendi kafasından bir tanrı yarattı. Tanrı'nın evreni ve insanı nasıl yarattığını da kendi kafasından yarattı. Hatta bu yaradılışı öyküledi ve Tanrı'nın insanı kendi suretinde yaratmış olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gitti. Kendini o kadar çok beğeniyordu ki, Tanrı ancak kendisi gibi olabilirdi.

Bir zamanlar bir ortamda sofu biri bana «Sen Tanrı'nın indinde makbul biri değilsin.» demişti. O zaman gençtim. Ben de ona «Senin tanrının indinde öyle olabilirim ama o senin tanrı bildiğin Tanrı değildir. Yoksa sen bunu bilemezdin.» demiştim.

Birçokları Tanrı'nın indirmiş olduğu kitaplarda şunları bunları dediğini söylüyor.

Bütün bunların üzerine şimdi ben bir şey diyecek olursam, aforoz edilirim. Susmayı bilmek gerek. (Bu konuda da bir şey yazmıştım.) Sustum.

Geçenlerde bir fıkra anlattılar. Elbette, şimdi bugün ramazan'ın son günü ya, ondan ötürü.

Birisi gündüs vakti yemeğini yerken softa üstüne varmış: «Beyeh zındık! Ben oruç tutmaz mısın?»

«Dedin ya!» diye yanıtlamış beriki, «Zındık olan oruç tutar mı hiç?»

Ancak nice zındıklar oruç tuttu şu geçtiğimiz Ramazan'da; oruç tuttuklarını göstermiş olmak için.

Of!... Bizim konumuz görelilik ve bilgiydi, değil mi?... Onun bir son bölümü var. Onu da bir an önce yazayım da bu konuyu kapatmış olayım.

Sevgiler,





 





 






ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 19, 2009, 02:46:46 ös
Yanıtla #3


Sayın Isabell'e birçok bakımdan katılıyorum. Benim demediklerimi kendi tarzıyla aktarmış.

Kişinin kendini anlaması (bilmesi) konusunda bir yazım vardır. Gözden kaçmış olabilir. Sayın ceycet istediği için yazmıştım onu. İsterseniz bir bakın.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=5584.0

Ancak Sayın Isabell'e pek katılmadığım bir nokta var. Ben aşağıdakileri yazınca belki o bana katılacak.

Gerçi bu diyecekleim bu başlık altında olmamalıydı ama konu burada açıldı bir kere...

Tanrı insanı yaratmadı. Eğer yaratmış olduğu bir şey varsa, o evrenin (evrenlerin) bütünü olsa gerektir. Bu bağlamda öyledir diyemem; diyebilseydim Tanrı olurdum. Onun ne yaptığını, neyi niçin yaptığını bilemem. Bilseydim Tanrı olurdum. Protogoras gibi onun var olduğunu ya da olmadığını da söyleyemem. Söyleyebilseydim Tanrı olurdum.

Evreni Tanrı yarattıysa, insanı da o evrenin içinde yarattı; tüm canlı ve cansız varlıklar ile bir arada.

İnsanın öyle pek olağanüstü bir özelliği yok.

İnsan kendi kafasından bir tanrı yarattı. Tanrı'nın evreni ve insanı nasıl yarattığını da kendi kafasından yarattı. Hatta bu yaradılışı öyküledi ve Tanrı'nın insanı kendi suretinde yaratmış olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gitti. Kendini o kadar çok beğeniyordu ki, Tanrı ancak kendisi gibi olabilirdi.

Bir zamanlar bir ortamda sofu biri bana «Sen Tanrı'nın indinde makbul biri değilsin.» demişti. O zaman gençtim. Ben de ona «Senin tanrının indinde öyle olabilirim ama o senin tanrı bildiğin Tanrı değildir. Yoksa sen bunu bilemezdin.» demiştim.

Birçokları Tanrı'nın indirmiş olduğu kitaplarda şunları bunları dediğini söylüyor.

Bütün bunların üzerine şimdi ben bir şey diyecek olursam, aforoz edilirim. Susmayı bilmek gerek. (Bu konuda da bir şey yazmıştım.) Sustum.

Geçenlerde bir fıkra anlattılar. Elbette, şimdi bugün ramazan'ın son günü ya, ondan ötürü.

Birisi gündüs vakti yemeğini yerken softa üstüne varmış: «Beyeh zındık! Ben oruç tutmaz mısın?»

«Dedin ya!» diye yanıtlamış beriki, «Zındık olan oruç tutar mı hiç?»

Ancak nice zındıklar oruç tuttu şu geçtiğimiz Ramazan'da; oruç tuttuklarını göstermiş olmak için.

Of!... Bizim konumuz görelilik ve bilgiydi, değil mi?... Onun bir son bölümü var. Onu da bir an önce yazayım da bu konuyu kapatmış olayım.

Sevgiler,


:) Elbette.. Katıldığınız noktaların olabileceği gibi katılmadığınız ve tasvip etmediğiniz noktalar da mevcuttur. Bu yönden her zaman için rahat olunması gerekliliğine inananlardanım. Bunun için de bazan söylemek istediğimi daha geniş bir anlatımla ifade etme zorunluluğuna girdiğim için olayın daha iyi anlaşılması adına bana da bir şekilde fırsat vermiş oluyorsunuz.

Tanrı Insanı yarattı = Insan Kendini yarattı :

Tanrı'nın ilk yarattığı Adem ve sonrasında türeyen Insanoğlunun evrim düzeyinde çok aşırı uç kutuplar misali derin bir farklılık vardır. Bilindiği gibi.. Şuanki Insanoğlu yaratılan ilk Adem profiline getirilmeye çalışılmıyor mu? Tanrı'nın Insanı yarattığı ilk andaki profil sunulmuş ilk örnekti ama sonrasında örnek değişti ve şuanki Insan profili şu şekilde seyretti; Mağara Insanından => Modern Insan 'a doğru bir yol alış.. Burada Tekamülün önemine dikkat çekerek Insan'ın Kendini yarattığını ise, ilerlemiş olduğu Tekamül çizelgesinde daha üst aşamalara geçerek bulunduğu evrim boyutunu aşarak basamağını yükseltmiş ve bu şekilde ortaya Insanın Kendini yarattığı şeklinde bir alegori geliştirdi.

« Son Düzenleme: Eylül 19, 2009, 02:49:00 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
3722 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 09, 2008, 03:55:27 ös
Gönderen: MYSTICPROVOCATEUR
1 Yanıt
2993 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 01, 2009, 02:53:01 ös
Gönderen: martı
5 Yanıt
4988 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 07, 2009, 04:44:51 ös
Gönderen: ADAM
30 Yanıt
15700 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 18, 2009, 05:16:18 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2380 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 16, 2009, 09:58:38 öö
Gönderen: ADAM
15 Yanıt
8551 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2014, 07:53:05 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2219 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2011, 07:48:20 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2964 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 06, 2012, 07:53:40 ös
Gönderen: karahan