Hayat bazen tatlı yalanlar söyletiyor bana
Üzülme mutlu son bu baba.
Bazen söz biter donuk ifadeler konuşmaya başlar, yaralı ve yorgun parmaklarla yapılmış bir zafer işaretinin gölgesinde sabahlar gençliğim kentin öteki yüzüne.
Farkında olamadan yitirilmiş bir hazzın özlemi peşinde geçen tehlikeli bir yolculuk ya da hiç tatmadığın duyguların serada üretilmiş haliydi an'lık sevişmeler.
Son vuruşta durgun iç çekişler kaldı yalnızca ardımızda...
Saat şimdi 5:30 irtifa kaybeden bir beden, usulca aralanan gerçek dünyanın kapanmakta olan algı kapılarına koşuyor.
Az önce doğdu güneş, müthiş bir çöl ayazı var şarap bitti, kaçak suriye çayı içiyoruz.
Enigma - SILENCE çalıyor, aslında aynı plak dönüp duruyor tam 8 senedir... Uçak düşüşe geçiyor…
ikinci el bir beden, kiralık bir yaşam ve düşüncesizce boşluğa bırakılmış anlamsız bakışlar…
üstünde sabahladığın fahişenin ucuz kahkahalarıyla, bu yola nasıl düştün sorusunun cevabı arasında beliren saydam soru işareti …
Bir kemik torbasından petrol gibi fışkıran ter.
Dört karede gün batımı…
Bir zamanlar yüzünde ışıldayan masumiyet artık hayatın soğuk dönemeçlerinden birinde para karşılığı satılmış eski bir elbisedir, itirafı ertelenir intifa kazanıldıkça…
Bütün bu kaos ve belirsizlik adına yaptığım sanatsal mastürbasyondan doğan yüzlerce ölüm nedeni karşısında yaşamı seçmem adına tek sebep değiştirmeye dair
inancımın ufkundaki ihtilalci duruştur, yırtık bir pantolonun aşınmış yüzeyinde gülümser bana yaşamdan bahsedenlere...
Biliyorsun haz olmaktan çıkmıştır artık, çocukluk yokuşlarından süratle dibe akan ruhunu bir klübün kirli tuvaletinde boş bakan gözlerle izlemek..
Bakmayın öyle kokoinman falan değilim.
Bir çizgide yavaşlayan zamanın aynada bıraktığı yakışıklı tebessüm adına ölümsüz bir final oynanıyordu yer altı sinemasında...